Gerçek anlamda ‘insan’ olabildik mi o da tartışılır ya… Neyse oraya hiç bulaşmayalım.
Yepyeni bir döneme evriliyoruz. Heyecan, endişe, bir tutam korku içine biraz da merak… Rahmetli Barış Manço’nun şifa karışımlı şarkısı gibi oldu.
Barış demişken… Barışlar iyiler mi… Tanımıyorum ama isimleri barış, başları dik, alınları ak, elbette iyiler. Onlar omurgalı cesur iyilerden bu belli ama bu tuhaflık silsilesinde ne kadar iyi olabilir Barışlar, Muratlar, Hülyalar? Üzgünüz.
Biraz flu olsa da olan biten tam bir orta oyunu misali halkın gözü önünde cereyan ediyor. Havsalalar almıyor, sabır taştı taşacak…
Covid 19 ve sloganı: Devir değişti
Ülkenin zeki beyinlere ihtiyacı olduğu, Covid 19 ile bir kez daha anlaşılmışken hem de öyle böyle değil resmen beyinlere zorla kazınmışken Barışlar’ın yazılarını okudum. Kitaplarını da okudum. Onca yazarın meslektaşları hakkındaki yazılarını da okudum. Anlaşılan o ki ortada ciddi bir haksızlık var. Peki neden? Tabii ya… Düşünüyorlar… Yerli ve milli düşünen, sorgulayan, insanını seven, koruyup gözeten cesur yürekler kolay yetişmiyor. Sahip çıkmalı. Hukukun üstünlüğünü savunan; adil, zeki ve vicdanlı iyi yürekliler “gereği düşünüldü” diyerek iyi olanı tez zamanda yapacaktır…
Covid 19’un sloganı ne dedik: Devir değişti. Bakın burası çok önemli ve gelecekte neler olacağını tahmin etmesi hiç de zor değil çünkü üst akıl zaten tasarlamış ve yıllardır ekmiş ekeceğini kodlayarak. Gelecek tahmin edilmez tasarlanır. Tasarladıktan sonra da yaşanır-yaşatılır ama tüm bunlar için önce düşünmek farzdır.
Ne gerekiyormuş? Düşünmek. Bunu ortaya Cem Yılmaz gibi bırakıyorum. Bu yazı da “little little in the middle” tadında usul usul akıyor. İnsanız. Düşünerek varolacağız.
Peki düşünmek için neye ihtiyaç var? Canı acımayan tek organımıza. Yaa.. Bizlerin kafatasının içinde başımızın üst kısmında ceviz içine benzeyen löp et var ya, işte biz insanlar ona beyin diyoruz. Yok yok hanımlara “beyin bilir” denilen beyin değil bu. Maymunlarda da var ama bizdeki başka… Yaradan bu organı en muhteşem eserinde, oraya, en üst kısma, “bilmek, yap-a-bilmek ve olmak”* için koymuş olabilir mi? Hani ünlü düşünürümüz var ya, “Hamdım, piştim, oldum” diyen… O belli bir devinimi geçirdim demek istiyor aslında. Eflatun’un Hocası ne diyor, “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” Peki ya Herakleitos, “Değişmeyen tek şey değişimdir.” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu, fikrimizin rehberi Mustafa Kemal Atatürk ne diyor bizlere, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” “Adalet mülkün temelidir.”
Asırlık geleceği iyi ve iyilik üzerine tasarlayan bu güzel beyinlerin sözlerinin anlamını özetlersek; ne yapacağız? Sürekli öğreneceğiz.
Görüldüğü üzere koronavirüslü günler herkese aynı tesir etmiyor. Hepimiz aynı kapasitede beyin taşımıyoruz diye düşünülebilir. Bazı beyinler var iyi, bazı beyinler var kötü. Bazı beyinler var çok kötü, evet evet bazı beyinler var ki çok çok iyi. Kimi beyin hemen anlıyor. Kimisi anlamıyor. Yaradılıştan ötürü mü, yoksa aile-çevre-okul sac ayağında yanlış mı kodlandılar muamma. Ama onlar önce insanlar. Burası gerçekten çok önemli.
Muamma demişken bir şarkı vardı Cem Özer’in yorumladığı, bir dörtlüğü geldi aklıma. Koronavirüslü günlerde düşünmeli bu sözler üzerine:
Zaman zaman sevgi kokan bir aşk bu / Muammalı hummalı aşk bu / Çarşambadan belli değil, perşembeler neye teşne… / Muammalı hummalı aşk bu
Bak ne diyor; çarşambadan belli değil perşembeler neye teşne… Ancak akıllı, meraklı, araştırmacı, soruşturmacı bir beyin, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur der. Atalarımız gibi öngörülüdür çünkü geçmiş geleceğin öğretmenidir.
Ziyâ Gökalp, bir gün: Harâbîsin harabati değilsin, gözün mazidedir âti değildin. Diyecek olmuş da, Yahyâ Kemal vermiş cevabı: Ne harâbî ne harabatiyim. Kökü mazide olan âtiyim.
Koronalı günlerde her ulus kendi yarasını sarıp kendi kadim bilgisi ve birikimiyle bu derdin üstesinden gelmeye çalışıyor. Hekimlerimiz var, bilim insanlarımız var, aydınlarımız, gazetecilerimiz, mühendislerimiz var. Ooo var da var. Müsterihiz!
Bir yanda Covid 19 bir yanda ‘insan’
Göreceğiz. Virüs mü evrim geçiriyor, insan mı? İnsan mı virüse darbe yapacak, virüs mü insana? Sevinmek değil bu haşa ancak şaşkınız da, “egosu şişik gelişmişlikler” epey darbe aldı. Darbeyi kim mi yaptı? İşte orasını stratejistlere bırakalım. Onlar çözer. Dünya gözüyle bizler de öğreniriz.
Bu virüs devrimcigillerden yem mi yoksa bu tüylü tombik yapay mı? Bu arada unutmadan, kendi yapayını yapmaya kalkışan insanın ürettiği robotlar şimdilik dans ediyor, “ay ne kadar sempatik” diyenler az değil. Şimdi dans, ya sonra? Düşünelim.
Niye 10, 20, 30 yıl önce veya sonra değil de şimdi peydahlandı? Şüpheleniyor ‘insan’. Düşünsenize; hafiyesin, üstelik eşgale de sahipsin onlarca delilin var şahidin var, katili yakalaman an meselesi, ancak bir türlü gerçek bu diyemiyorsun. Larry ve Andy Wachowski kardeşlerin yazıp yönettiği “The Matrix” filmindeki Ajan Smith gibi her yerdeler o kadar birbirine benzer ve çoklar ki! Film hatırlayacağınız gibi insanların ‘seçim’leri üzerine çok iyi kurgulanmış 3 seriden oluşuyor. Serinin finali de başlangıçta olduğu gibi Neo’nun (iyi) seçimiyle son buluyor. Bu kült film bize, “seçimle geldik, seçimle gidiyoruz” diyor.
Her şey senin elinde…
Masum bir boğanın, canını çok yakan matadordan intikam alması gibi doğadan gelen bu mesaj… Sırtında saplı onca mızrakla sırf zevk için canı yakılan kızgın boğa, türbinlerde çığlık çığlığa bu vahşetten haz almakta olan seyircilere el sallayan matadoru bir anda yakalar ve sivri mi sivri o boynuzlarını matadora taktığı gibi havaya kaldırır ve sonra sıpıtıp bir köşeye atar. Ve hiç kimse korkudan o arenaya girmeye cesaret edemez ve matador artık yalnızdır.
Sorguladıkça müthiş kurgulanmış bu denklemin içinden çıkılmıyor. Ancak her yeni durum kendi çözümlerini içinde barındırır. İnsan varlığı Dünya için bir tehdit halini almışken, herkes düşüncesinden veya inancından ötürü veya daha çok zenginleşmek ya da diğer dahalar için birbirini boğazlıyorken aniden Covid-19 hem sorun hem çözüm oldu.
Virüs mü evrim geçiriyor, insan mı?
Bir süreliğine evde olmamız ciddi bir amaca hizmet ediyor. Aynanın karşısına geçip şu iki soruyu kendinize sorun: Ölmek mi istiyorsun? Masum birinin ölümüne sebep olmak mı istiyorsun?
Doğa mı yaptı bunu yoksa Tanrı’nın özene bezene yarattığı insan mı? Şimdilik bilmiyoruz.
İyi ile kötü ne tuhaf hiç ayrılmıyorlar. İnsanın kötü olmasına sebep nedir? İnsanı iyiliğe götüren nedir?
Biz insanlar çekince elini doğanın yakasından, abidik gubidik isteklerimize gem vurunca kısa bir süreliğine, homini gırtlak tüketmeyince ne var ne yoksa… Onca betonları yığmayınca, fabrikalar fosur fosur tüttürmeyince filtresiz bacalarını… İyileşeğiz.
Dogma öğretiler yerine sürekli bilime mi sarılsak?
Uyuşmamak için Netflix izlemeyenlerdenim. Belki içinizden “büyük kayıp” diyorsunuz. Tabii bu durum size göre… Bu aslında benim ‘seçimim’. Şimdilik. Okumayı tercih ediyor her kitapta kendi kısa filmimi çekiyorum.
Günlük okumalarım dışında hergün bu koronavirüslü günlerde bardağın dolu tarafını da görmeyi ihmâl etmiyorum… İyi kalmak için çabalıyorum. Efendim? Ne dediniz?
“İyi ve kötü barışır mı?”
Eyvah! Yoksa… “Barış-tı-lar mı?”
*Optimum Denge Modeli, Tamer Dövücü
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.