Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ev sahipliğinde düzenlenen Hizmet Şeref Belgesi ve Plaket Töreni’nde yaptığı konuşmada, ilk kez PKK’nın silâh bırakması iddialarına dolaylı bir yanıt verdi. Genel hatlarıyla ekonomik temalı bir konuşma gerçekleştiren Erdoğan, konuşmasının önemli bir bölümünü terörle mücadele ve “Terörsüz Türkiye” vurgusuna ayırdı.
Terör bilançosu: 41 yılda 50 binden fazla can kaybı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin 1984’ten bu yana süren bölücü terörle mücadelesinde 10 binden fazla güvenlik görevlisinin şehit olduğunu, toplam can kaybının 50 bini aştığını açıkladı. Terörün ülkeye maliyetinin doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 2 trilyon dolar olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Binlerce annenin yüreğine kor düştü, Türk-Kürt kardeşliği ağır yaralar aldı” ifadelerini kullandı.
“Sessiz devrim” ve “tek millet” vurgusu: Yeni bir çerçeve mi inşa ediliyor?
Konuşmasında, AKP iktidarının ilk yıllarına atıfla “sessiz devrim” olarak tanımladığı reformları hatırlatan Erdoğan, terör örgütünün “beslenme alanlarının büyük ölçüde kurutulduğunu” ifade etti. Ancak daha dikkat çekici olan, Erdoğan’ın bu süreçle birlikte yeniden “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” vurgusuna dönmüş olmasıydı.
Özellikle anayasa değişikliği tartışmalarında kullandığı “milletin çeşitliliği” ifadesini bu defa kullanmaktan kaçınan Erdoğan’ın, bu konuda netleşmiş bir stratejiye sahip olmadığı ya da açıklamayı bilinçli olarak ötelediği görülüyor.
Terörün ekonomik yansımaları mı, ekonomik sorunların gerekçesi mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında “Terörsüz Türkiye” vizyonunun ekonomik gelişmenin anahtarı olduğunu vurgularken, TOBB camiasına da bu sürecin doğrudan fayda sağlayacağını söyledi. Erdoğan, “Menzile vardığımızda bundan en fazla TOBB camiası istifade edecektir” diyerek iş dünyasına doğrudan bir mesaj verdi.
Ancak bu vurgu, geçmişte sıkça dile getirilen “faiz sebep, enflasyon sonuç” ve “nas” merkezli ekonomi politikalarının sonuçları hâlâ tartışılmaktayken yapıldı. Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın terörü, doğrudan ekonomik problemlerin gerekçesi olarak sunması kamuoyunun bir bölümünde ikna edici bulunmadı.
Terörle mücadelede başarıysa neden yeni süreç?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın kaynaklarının büyük ölçüde kurutulduğunu ve Türkiye’nin artık bu meseleyi “hal yoluna koyduğunu” ifade etse de, bu cümleler yeni bir sürecin başlangıcı mı yoksa mevcut durumun tescili mi olduğu konusunda netlik taşımıyor. Eğer terör örgütü etkisiz hâle geldiyse, neden silâh bırakma tartışmaları yeniden alevlendi? Erdoğan bu soruya yanıt vermedi.
Ayrıca PKK’nın zafer kazanmış bir ordu gibi yazdığı sözde manifesto karşısında herhangi bir değerlendirmede bulunmaması, terörle mücadele söylemiyle birlikte oluşturulmaya çalışılan stratejik çerçevenin içeriği hakkında soru işaretleri oluşturdu.
Eleştirilere kapalı bir ton: Terörsüz Türkiye söyleminin sınırları
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında “Yapıcı eleştirilere açığız” dese de, “Terörsüz Türkiye çabalarının zorlaştırılmasına iyi niyetli bakmayız,” diyerek sert bir çerçeve çizdi. Bu yaklaşım, özellikle silâh bırakma süreci iddialarının yükseldiği bir dönemde, bu süreci sorgulayan her türlü eleştiriyi dışlama riski taşıyor.
Kamuoyunun ve siyasetin “silâh bırakan kim, süreç kiminle yürüyor, sonraki adımlar ne olacak?” sorularına yanıt aradığı bir atmosferde, hükûmetin bu tür eleştirileri “terör sevicilik” olarak sınıflandırması, demokrasinin tartışma zeminini daraltabilir.
Sonuç: PKK’nın sustuğu, Ankara’nın sessiz kaldığı bir döneme giriliyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TOBB’daki konuşması, terörle mücadele ve ekonomi başlıklarını birleştiren bir çerçeve sunmayı hedeflese de, geride çok sayıda yanıtsız soru bıraktı. Silâh bırakma tartışmalarının ortasında gelen “devletin tüm kurumları ne yaptığını biliyor” açıklaması, sürecin kontrollü yürütüldüğü izlenimini vermekle birlikte, kamuoyuna karşı şeffaf bir stratejinin varlığına dair net bir sinyal içermiyor.
Erdoğan’ın terörle mücadelede gelinen noktayı “başarı” olarak sunup aynı anda yeni bir süreci ima etmesi, çelişkili bir algıya yol açıyor. PKK’nın silâh bırakma iddialarının yükseldiği bir dönemde, hükûmetin bu konuyu yalnızca ekonomik fayda ve birlik vurgusu üzerinden ele alması ise hem siyasi hem toplumsal açıdan yetersiz bir zemin olarak değerlendiriliyor.