Enflasyon işin zor kısmı!

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Sonbahar, finansal tarihimizde fırtınaların yaşandığı dönemdir. 1929 (Wall Street Krizi), 1982 (Borç Krizi), 1987-1997 (Asya Krizi), 1998 (Rusya Temerrüt Krizi), 2008 (Küresel Finansal Kriz) örneklenebilir. Kısacası sonbahar tehlikeli…

Birçok ekonomist bu sonbaharda “V” tipi toparlanmanın yükseliş sürecine gireceğinden bahsediyor. İyi de süreç “W” şeklinde olursa ne olacak? Unutmayalım, “W” tipi bir toparlanmanın ilk hamlesi “V”dir.

Peki, “V” ya da “W” tipinde kuvvetli bir toparlanma için ihtiyaçlarımız nedir? Birçok ekonominin düşüşte olmasının sebeplerinden bir tanesi; düşük enflasyon verisidir. Ülkemiz hariç birçok ekonomi enflasyon hedeflerini aşağı çekiyor, yani enflasyonun yükseleceğine inançlarını kaybetmişler. Enflasyonun düşük olduğu dönemlerde halk tüketim harcamalarını “fiyat düzeyi” değişmeyeceği beklentisi ile öteler, bu da büyümeyi zora koşar. Düşük enflasyon beklentisi olan ülkeler, bu trendi kırabilmek için sürekli parasal genişleme yapıyor. Amaç tüketimi, talebi artırarak enflasyonu kamçılamak.

Parasal genişleme nasıl yapılıyor?
Bankalar kredi dağıttığında, vatandaşın mevduatı artar. Vatandaş da artan mevduatı ile harcama yapar. Bu da mevduatın bir bankadan diğerine transferi ile sonlanır. Mevzuat gereği bankalar ellerindeki mevduatın bir kısmını Merkez Bankası’na yatırmak zorundadır (zorunlu karşılık). Merkez Bankası’ndaki rezerv para arttığında, daha fazla kredi verebilir. Bu şekilde harcamalar bir tur daha artmış olur. Harcamadaki artış, üretimi, istihdamı, kapasite kullanımını yükseltir. Özellikle istihdam artışı, zaman içinde maaşlara da yukarı yönlü baskı yapar.

Tüm ülkelerin para pompaladığı (genişleme yaptığı) bu dönemde enflasyonun tırmanması gerekmesine rağmen düşük enerji fiyatları, pandemi kaynaklı talep azalışı enflasyonun tırmanmasını engelliyor. Bu sebeple geçenlerde FED, faiz artırmayacağının taahhüdünü verdi. Bu taahhüt ile değer kaybeden dolar, yani avro’nun değer kazanması Avrupa bölgesinde dolar bazlı yapılan ithalatın maliyetini aşağı çektiği için enflasyon beklentilerini olumsuz etkiliyor. Gelişmiş ekonomilerdeki durumu kısaca özetledikten sonra ülkemizdeki duruma bakalım.

Yabancıları engelleyen nedir?
FED, son toplantısında faiz artırmayacağını kesin bir dille anlattı. FED faizi düşük tutacağını taahhüt edince, yatırımcıların riskli ekonomilere yönelmesi gerekirken, hâl böyle olmuyor!

Pandeminin yarattığı belirsizlik yabancıları çekingenleştiriyor. Belirsizlik, ekonomilerin ayakta kalıp/kalamayacağı sorularını da beraberinde getirdi.
Özelimizde ise hızlı kredi artışı, mevduat faizinin negatife dönmesi, aktif rasyosu gibi adımlar enflasyon ve kuru yükseltti. Üstüne üstlük, rezerv satışı, yerli yatırımcıya döviz alımlarında ek vergi konulması gibi aksiyonlara rağmen dolarizasyon tırmanınca yabancı yatırımcının endişesi yükseldi. İki mühim endişe var; cari açık ve dolarizasyon. Eğer enflasyon yüksek seyrederse faizler negatif olmaya devam edecek, dolarizasyon tırmanacak. Bu durumda, TL’nin değer kaybedeceğini düşünerek, paralarını TL’de tutmak istemiyorlar. Sonuç olarak; yabancıların yurtiçi piyasadaki payı tarihi düşük seviyelerde dolanıyor.

Diğer bir sorun ise swap işlemlerine getirilen kısıtlama… Bu kısıtlama ile yurtdışı piyasa kontrol edilerek, TL swap piyasası küçülmeye başladı. Ama yabancıların TL’sini hedge etme imkânı ellerinden alınmış oldu.

TL’ye yönelik hassasiyet var!
Yukarıda da yazdığım gibi en büyük hassasiyet yabancı paraya olan ihtiyaç. TL’nin değer kaybedeceği algısı oluşmaya başladığı takdirde (reel faiz oranı da pozitif değilse) hem yabancı hem de yerliler TL’den kaçıyor. Reel faizi pozitif yapmak için, ya faiz oranı artırılmalı ya da enflasyon düşürülmeli. Büyümeyi desteklemek için faiz oranının düşmeyeceğini varsayarsak, enflasyona odaklanılması gerektiği açık!

Enflasyon işin zor kısmı!
Çünkü uzun süredir fiyatlama davranışı sarhoş bir adamın yürüyüşü gibi dengesiz ilerliyor. Maaş artışları, ürünlerin ve hizmetlerin fiyatlarına yapılan zamlar -genelde- çift haneli. Öte taraftan Merkez Bankası’nın enflasyon politikası tek haneli olunca hesap tutmuyor.

Büyüme için yapılan kredi genişlemesi ithalatı artırınca doğan sonuç, cari açıktır. İşte bu cari açık, kaliteli şekilde finanse edilemeyince problem başlıyor; TL değer kaybediyor, o da enflasyonu tırmandırıyor.

Haliyle enflasyonu kontrol edebilmek için harcamaları kontrol etmek lazım. Harcamaları kısıtlamak, büyümeyi ve refahı olumsuz etkiler. Demek ki hedefimiz ürünü ya da hizmeti daha ucuza mâl etmek olmalı. Hedefe ulaşmak için şirketlerin verimliliğini artırması şart. Aynı maliyet ile daha fazla üretmek gibi… Bu yaklaşım ihracatı da olumlu etkiler, cari açığı da düşürür.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com