Ege Denizi ile ilgili olarak son dönemde bir isim tartışması yaşanmaktadır. Ege Denizi yerine Adalar Denizi veya Kuzey Akdeniz gibi isimlerin kullanılmasının daha uygun olduğu ileri sürülmektedir. Türkiye coğrafyası birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Bu nedenle bu medeniyetlerden gelen birçok yer ismi bugün için Türkçeye uyarlanmış halleri ile tarafımızdan kullanılmaktadır. İsimlerin, bu isimleri taşıyan yerlerin tarihleri ile bağını korumak açısından önemi büyüktür. Ancak birçok medeniyetin gelip geçtiği bu topraklarda, yer isimlerinin bu medeniyetlerin devamı oldukları iddiasında bulunanlar tarafından siyasi-politik amaçlarına ulaşmak maksadıyla bir argüman olarak kullanılabildiklerini de unutmamak gerekir. Bu çerçeveden bakıldığında Ege Denizi için ileri sürülen yeni isimleri kabullenmeden önce konunun detaylı olarak incelenmesi uygun olacaktır.
Ege Denizi’nin ismi olarak Yunan kaynaklarında “Egiopelagos, Aigeon Pelagos” kelimelerine rastlanmaktadır. Kelimelerin kökenleri hakkında değişik iddialar vardır. Bunlardan bir tanesi Atina ile Girit arasında yapılan bir savaşta oğlunun öldüğünü zanneden Atina Kralı Aegeus’un kendisini denize atarak, intihar etmesi nedeniyle denize Aegeus Denizi adı verildiği efsanesine dayanmaktadır. Diğer bir görüş ise Ege kelimesinin Yunanca dalgalar manasına gelen “aiges” kelimesinden geldiğini ileri sürer. Bir başka görüş ise “pelagos” kelimesini esas almaktadır. Yunanlılardan önce bölgede “Pelasg” halkı yaşamıştır. Homer destanlarında bu halkın Kuzey ve Orta Yunanistan ile Girit ve Ege Adaları’nda yaşadığına dair deliller mevcuttur. Bu nedenle denize “Pelasg’ların Denizi” manasına gelen “pelagos” ismi verilmiştir.
Piri Reis’in 1519 yılında yazdığı Kitab-ı Bahriye’sinde de “Erso Pelago” ismi geçmektedir. Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin yanı sıra Kâtip Çelebi’nin 1656 tarihli “Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l Bihar” adlı eserlerinde Ege Denizi için “Adalar Arası” ismi kullanılmaktadır. Ancak bu kaynaklar detaylı incelendiğinde “Adalar Arası” ifadesinin denizin sadece bir bölümü için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kitab-ı Bahriye’de günümüz Ege Denizi için “Akdeniz”, günümüz Akdeniz’i içinse “Bahr-i Sefid (Beyaz Deniz)” ve “Bahr-i Rum (Roma Denizi)” isimleri kullanılırken, Kâtip Çelebi’nin her iki deniz için “Akdeniz” ismini kullandığı görülmektedir. “Bahr-i Sefid” ve “Akdeniz” isimlerinin birbirlerinin yerine kullanıldığı dönemler de olmuştur.
Ege Denizi için kullanılan bir başka isim ise “Archipelaigo”dur. “Archipelaigo” birçok adanın bulunması nedeniyle coğrafi bir terim olarak verilmiş bir isimdir. Kelime, eski Yunancadan Latinceye geçmiş temel, esas manasına gelen “archi” ile deniz, açık deniz, körfez manasına gelen “pelagus”tan üretilmiştir. Kelimenin parçaları Latinceye geçmiş Yunanca kelimeler olmasına rağmen Orta Çağ ve öncesi Yunanca belgelerde “Archipelaigo” kelimesine rastlanmamaktadır. Kelime günümüz Yunancasında İtalyancadan alınmış hali ile kullanılmaktadır. İtalyancada ‘‘adalar ile dolu deniz’’ manasına gelmektedir. Kitab-ı Bahriye’deki “Erso Pelago” ifadesinin de “Archipelaigo” isminin telaffuzu olduğu değerlendirilmektedir.
“Archipelaigo” kelimesinin ilk defa Ege Denizi için kullanılmış olması veya Ege Denizi’nin isminden kaynaklanan bir kelime olması kuvvetle muhtemeldir. Dünya üzerindeki diğer çok adalı deniz bölgeleri için “Archipelaigo” kelimesi bir isimle birlikte kullanılmaktadır (Indonesian archipelago, Malay archipelago, Canadian archipelago vb.). Buna karşılık birçok kaynakta kelimenin tek olarak kullanılması ve ilk harfinin büyük yazılması halinde Ege Denizi’nin kastedildiği görülmektedir.
Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı belgelerinde de denizin birçok adaya sahip olmasından dolayı “Adalar Denizi” ismi kullanılmıştır. “Archipelaigo” kelimesinin Türkçeye dönüşmüş hali olan “Arşipel” kelimesine yakın dönem Türkçe kaynaklarda da rastlanmaktadır. Günümüzde kullanılan “Ege” kelimesi ise 1941 tarihinde yapılan birinci Coğrafya Kurultayı’nda resmi olarak belirlenmiştir. Kelimenin Ege Denizi için Fransızcada kullanılan Mer Ėgèe’den alındığı değerlendirilmektedir.
Prof. Dr. Bilge Umar “Türkiye’deki Tarihsel Adlar” adlı eserinde Ege isminin etimolojik olarak Yunanca ile açıklanamadığı, bölgede yaşamış kadim medeniyetlerden olan Luvilerden miras kalmış bir isim olduğu hakkında önemli deliller sunmaktadır. Daha sonra bölgenin Helenleştirilmesi çalışmaları kapsamında birçok yer isminde olduğu gibi Ege ismine de köken getirmek için bir destan yaratılmıştır. Yer isimlerinin belirlenmesi için bir destan uydurulması örneğine coğrafyamızda birçok yerde rastlanmaktadır.
“Ege” yerine kullanılması teklif edilen diğer isimleri ele alacak olursak, “Kuzey Akdeniz” ismi denizin Akdeniz’in diğer bölümlerine göre coğrafi konumu nedeniyle uygun değildir. Adriyatik Denizi ve Liguryan Denizi gibi Akdeniz’in diğer bölümleri Ege Denizi’ne göre daha kuzeydeki enlemlere uzanmaktadırlar. Ege Denizi için “Adalar Denizi” isminin kullanılmasının önemli sakıncası ise BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde (BMDHS) vücut bulmaktadır. “Adalar Denizi” ifadesinin günümüzde coğrafi karşılığı “Takımadalar”dır. BMDHS’nin 46-54’ncü maddeleri “Takımada Devletleri (Archipelagic States)” ile ilgili hususları düzenlemektedir. 46’ncı maddeye göre Takımada Devleti, bir veya daha fazla takımadadan oluşan ve başka adaları da ihtiva eden bir devlet olarak tanımlanmaktadır. 47’nci maddede karasularının ölçülmeye başlayacağı esas hatların takımada devleti için nasıl belirleneceği açıklanmıştır. Bu maddeye göre takımada devletini oluşturan adaların arasına 100 deniz milini geçmeyecek esas hatlar çizilebilir. Bu esas hatların çevrelediği saha içinde kalan deniz alanları ile kayalıklar dâhil adaların alanlarının oranı en fazla 9/1’e kadar olabilir. Bu esas hatların toplam sayısının en fazla yüzde 3’ü 125 deniz milini aşmamak şartı ile 100 milden daha uzun olabilir. 48’inci madde ise karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) genişliklerinin 47’nci maddeye göre belirlenen takımada esas hatlarından itibaren ölçüleceğini belirtmektedir. Bir başka deyişle esas hatların içerisindeki kalan deniz sahası ile karaların oranı 9/1’e kadar olacak şekilde takımada devletinin en dıştaki adalarının arasında çizilecek 100 deniz mili uzunluğundaki hatların içinde kalan deniz sahası iç su statüsünde olacak, karasuları ve ötesinde MEB sınırları bu hatlardan dışarıya doğru belirlenecektir.
Yunanistan uzun bir süredir Ege’nin takımada statüsünde olduğunu ileri sürmektedir. Bu iddiayı kabul etmek deniz alanı ve kara alanı oranlarını sağlayacak biçimde adaların arasına çizilecek esas hatlar içinde kalacak, pratikte Ege Denizi’nin neredeyse tamamının Yunan iç denizi olduğunu kabul etmek olacaktır. Türkiye, Yunanistan’ın bu iddiasına karşı BMDHS’nin 46’ncı maddesinde Takımada Devleti’nin sadece takımadalardan oluşan devlet olarak tanımlandığını, Yunanistan’ın adaların yanı sıra kıta ülkesi de olduğu için takımada devleti olarak kabul edilemeyeceği tezini savunmaktadır. Buna rağmen Ege Denizi’nin “Adalar Denizi-Archipelaigo” olarak isimlendirilmesi Takımada Statüsü ile ilişkilendirilerek, Yunan iddialarını destekleyecek bir argüman olarak kullanılabilir. Bu çerçevede geçmişte uluslararası toplantılarda, görüşmelerde, yayımlanacak belge ve dokümanlarda Ege Denizi’nin “Greek Archipelago” olarak isimlendirilmemesi için önemli mücadele verilmiştir.
Burada Atatürk’ün Ege kelimesini hiç kullanmadığı iddialarına yanıt vermek de yerinde olacaktır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndaki ünlü emri “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” de niçin Akdeniz kelimesini kullanmıştır? Çünkü o dönemde denizin adı yukarıda açıklandığı üzere Akdeniz’di. Ancak Atatürk’ün Ege kelimesini hiç kullanmadığı iddiası da incelenmeye değerdir. Atatürk “Ege Vapuru” ile çıktığı yurt gezisinde vapurun anı defterine, “1930 Senesi nihayetlerinde Marmara ve Ege Denizi ve Akdeniz sahilleri tetkik seyahatlerini Ege Vapuru’yla yaptım. Vapurun seyrüseferde ve her türlü hizmetlerde gösterdiği kabiliyetten dolayı Seyrüsefain Umum Müdürü Sadullah Bey’i tebrik ve vapurun süvarisi zabitan ve bütün efradını takdir ederim” notunu yazmıştır. 1927 yılından itibaren alınarak Seyrisefain Müdürlüğü’ne bağlı olarak hizmete giren gemilere “Ege”, “İzmir”, “Konya” ve “Akdeniz” gibi isimler verilmiş olması da “Ege” isminin 1941 yılında resmi olarak kabulünden önce kullanılmaya başlandığını göstermektedir. Ege Vapuru, Atatürk’ün en çok yolculuk yaptığı gemidir. Soyadı Kanunu 1935 yılında yürürlüğe girdiğinde kendisini gemisi ile özdeşleştirmiş Ege Vapuru’nun kaptanı “Özege” soyadını almıştır. Kaptan Sait Özege, Savarona’nın da ilk Türk kaptanıdır.
Görüldüğü üzere Ege Denizi’nin tarihi isimlerinin kökenleri üzerindeki çok çeşitli görüşler vardır ve “Ege” kelimesinin kökeninin Yunanca olduğu iddiası karşısında önemli tezler olduğu açıktır. Yerine teklif edilen isimlerin ise sakıncaları mevcuttur. “Ege” ismi ulusumuz tarafından benimsenmiş ve hayatımızda, şarkılarımızda, şiirlerimizde kısacası kültürümüzde yerini almıştır. Kelimenin sahiplenildiğinin en önemli delili insanlarımızın çocuklarına “Ege” ismini vermesidir. Bir ismin sahiplenildiğinin bundan daha kuvvetli ne delili olabilir?
Kaynakça:
1https://www.etymonline.com/search?q=Aegean (Erişim 10.01.2021)
2https://www.dzkk.tsk.mil.tr/turkce/BunlariBiliyormuydunuz/EgeDenizininOrjinalAdi.asp (Erişim 10.01.2021)
3C.Ülkekul, Atatürk Neden “Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” Demişti, sayfa 68-22 https://www.harita.gov.tr/images/dergi/makaleler/130_5.pdf (Erişim 18.01.2021)
4https://www.etymonline.com/search?q=archipelago(Erişim 10.01.2021)
5Halikarnas Balıkçısı, Arşipel, Bilgi Yayınevi, 1995
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.