Düşük faiz döneminin sonu

MDN İstanbul

Koronavirüs salgınının ekonomiye olan etkilerinin sınırlandırılması ile nisan ayı başında kamu bankaları öncülüğünde başlatılan düşük faiz döneminin sonuna gelindi.

Her ne kadar bu durum ekonomi yönetiminin tercihi olmasa da piyasalarda son dönemde yaşanan gelişmelerin yanı sıra jeopolitik gerginliklerin de artması başta enflasyon, büyüme ve işsizlik gibi önemli makroekonomik sorunları da beraberinde getirdi. Bu sorunlar, yabancı para ihtiyacı gibi sorunlarla da başa çıkmaya çalışan Türkiye’nin para birimini birçok para birimi karşısında tarihi zayıf noktalara itti. Piyasalardaki dalgalanmalar ve kurdaki artışın ardından Merkez Bankası’nın her ne kadar politika faizini sabit tutsa da örtülü faiz artışına gitmesi, piyasa faizlerinde de hızlı yükselişe neden oldu.

10 yıllık tahvil faizi çoktan yüzde 15’e dayandı. Mevduat faizleri yüzde 6’lardan yüzde 12’lere kadar yükseldi. Kredi faizlerinde de yaklaşık 2-3 puanlık artış söz konusu. Kurda gelinen 7,35-7,40 TL seviyeleri ise artık piyasalar tarafından yeni normal kabul edilir durumda.

Merkez, fonlama maliyetini yükseltiyor
Gelinen bu noktada ise nisan ayında BDDK’nın Aktif Rasyosu adımı ve Merkez Bankası’nın bunu destekleyen hamleleri ile bankaların düşük faizle kredi vermeye zorlanma politikası da son bulmuş oldu. Ekonomi yönetiminin bankacılık sektörünün geldiği zorlu durumu görmesinin ardından yapılan bu ‘politika’ değişikliği ile düşük faizli kredi dönemi de sonlandı. Ekonomistlere göre, önünüzdeki dönemde kredi faizlerindeki artış daha da sürecek ve piyasa normallerinin gerektirdiği seviyelere oturacak. Bilindiği gibi TCMB’nin piyasaya sağladığı ortalama fonlama maliyeti 16 Temmuz’da yüzde 7,34’e kadar gerilemişti. Bu tarihten itibaren yükselişe geçen fonlama maliyeti TCMB’nin son adımlarıyla (bu yazının kaleme alındığı tarih itibarıyla) yüzde 9,67’ye yükseldi. Yani 250 baz puana yaklaşmaya başlayan sıkılaştırma yapıldı. Uzmanlar, gelinen bu noktada bir yandan önümüzdeki dönemde şirketleri yeni ve zorlu bir dönemin daha beklediğini belirtiyor. Finansman maliyetleri yeniden yükselişe geçen şirketler, bir yandan da pandemide yaşanması beklenen ikinci dalga riski ile de karşı karşıya.

Öte yandan bireysel kredilerdeki faiz artışlarınınsa kısa süreliğine canlanan konut piyasasını ve iç tüketimi yeniden frenleyeceğini belirten ekonomistler bunun da şirketler için diğer bir sorun olduğunu ifade ediyor.

Reel sektör plan yapmakta zorlanıyor
Pandemi sebebiyle atılan genişletici adımlar, başta istenen etkiyi yapmış olsa da TL’nin gördüğü zarar sebebiyle bilançoların hırpaladığını kaydeden uzmanlar, özellikle döviz borcu olan şirketlerin yeniden mercek altına alınması gerektiğini belirtiyor. Bu konuda son olarak Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir’in, açık pozisyonun firmaların borç/özkaynak dengesini bozduğunu belirterek, “Kur rejiminden vazgeçmeden reel sektörün yabancı para borçluluğuna tedbir alınmalı” açıklaması, reel sektör tarafındaki gerçekçi durumun önemini gösteriyor. Mevcut ortamda reel sektörün uzun vadeli planlama yapmakta zorlandığını ifade eden uzmanlar, risk algısının daha da yoğunlaştığı bir dönemden geçildiğini, salgının azalmamasının Türkiye’yi de etkilediğini belirtiyor. Piyasalarda bu gerçeklik yaşanırken, jeopolitik tarafta Akdeniz’de doğalgaz arama ve egemenlik sahası geriliminin sürekli gündemde olması ise özellikle kur tarafında baskıyı artırıyor.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın