Dünyayı sıkı bir ev ödevi bekliyor

MDN İstanbul

Koronavirüs salgını tüm dünyada hayatı kelimenin tam anlamıyla felce uğratırken, karantinada yaşayan insan sayısı 1,5 milyarı aştı. Yine dünya genelinde virüs bulaşmış insan sayısı 2,5 milyonu aşarken, ölümle sonuçlanan vaka sayası 200 binlere dayandı

Rakamların yüksekliği bir yandan virüsün etki alanının genişliğini gösterirken, aslında aynı zamanda virüs sonrası dönemde de hiçbir şeyin hem sosyolojik hem de ekonomik olarak eskisi gibi olmayacağına da işaret ediyor. Zaten son dönemde gelen açıklamalara kısaca bakarsak, bu işaretlerin net bir şekilde verildiği de göze çarpıyor. İtalya, Almanya, Fransa, İngiltere, ABD ve Çin gibi ülkeler mayıs ayı sonrası tedbirleri yavaş yavaş gevşeteceklerini açıkladı. Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan, nisan ayı itibarıyla, Covid-19 salgınında en kötünün geride kaldığını ve Ramazan Bayramı sonrası (mayıs sonu) bazı önlemlerin kaldırılacağını açıkladı. Ancak yine aynı ülkeler, Almanya’da olduğu gibi birçok komşu ülke ile olan sınırları açmama, ABD örneğinde olduğu gibi (21 milyon ABD’li işsiz diyerek) Green Card hakkı kazanmış göçmenlerin ülkeye girişini engelleme gibi daha korumacı önemler almaya yöneliyorlar.

Ülkeler kendi içine kapanmaya devam edecek

Yine Çin, Covid 19 ile mücadeleyi büyük oranda başarıyla tamamlamış olmasına rağmen yabancıların (oturma izni olanlar dâhil) ülkeye girişi hala yasak. Öte yandan birkaç aylık karantinalar sonrasında virüsün 2020 yazında ortadan kaybolacağını düşünmenin tutarlı bir yaklaşım olmadığını belirten Harvard Üniversitesi Salgın Hastalıkları Bilimi Profesörü Marc Lipstich, “Virüsün aşısı ortaya çıktıktan sonra, ülkelerin nüfuslarının en azından yarısı aşı ile ya da hastalığı atlatarak virüse bağışıklık kazandıktan sonra önlemler kaldırılabilir. Bu çerçevede 2022’ye kadar sosyal mesafenin korunması, maske kullanımı ve karantina önlemlerinin devamı gerekmektedir,” diyor. Uzmanlara göre, ülkeler bir süre daha önceliği kendilerine verip, kendi içlerine kapanmaya devam edecekler.

Türkiye zorlu koşullarda yakalandı

Yukarıdaki örneklerden de görüleceği gibi virüsün hem fiziki, hem sosyolojik hem de ekonomik açıdan hayatımızdan hemen çıkması pek mümkün görülmüyor ve oyunu, dünya genelinde oluşan ‘yeni normal’e göre oynamak gerekiyor. Öte yandan ekonomik olarak da virüsle mücadelenin yan etkileri her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Ekonomistlere göre Türkiye, bu ani durgunluğa oldukça zorlu koşullarda yakalandı. Yüksek enflasyon, değersiz Türk Lirası, yüksek şirket borçluluğu ve yüksek işsizlik ile. Bu noktadan bakıldığında kriz sonrasında eldeki imkânları çok dikkatli kullanmak gerektiğinin altını çizen ekonomistler, şirketler, patronlar ve bireyler için de bunun böyle olduğunu, yatırım yaparken ve harcama önceliklendirirken bu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Şirketler değişmek zorunda kalacak

Daha mikro bir perspektif ile bakıldığında, bu süreçte çok sert değişen tüketici alışkanlıklarının, pandemi sonrası dönemde de kalacağı öngörülüyor. Tüketicilerin harcama alışkanlıklarındaki değişimlerden, aldığı birçok hizmete kadar neredeyse her şeyin dijitale kaydığı bir dönemden geçiliyor. Şöyle ki, Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre mart-nisan döneminde 3 milyon

tekil kredi kartı ilk kez online alışverişte kullanılırken, 2,5 milyon kredi kartı da ilk kez temassız harcamada kullanılmış. Uzmanlara göre, bu dönemde edinilen alışkanlıkların birçoğu önümüzdeki dönemde de kalıcı olacak. Akbank Strateji, Dijital Bankacılık ve Ödeme Sistemleri Genel Müdür Yardımcısı Burcu Civelek Yüce katıldığı bir televizyon programında bu noktanın önemini şöyle vurguluyor. “İçinden geçtiğimiz bu dönem gösterdi ki dijitalleşme bir tercih değil; çağımızın kaçınılmaz bir gerekliliği. İş dünyasının bu süreçten önemli öğrenimlerle çıkacağına kesin gözüyle bakıyorum. Bu süreç sonrasında tüm şirketler; çok daha çevik, çok daha hızlı karar alan, çok daha anlamlı dijital deneyimler yaratan, çok daha verimli çalışan kurumlara dönüşmek zorunda. Açıkçası iş dünyasını sıkı bir ev ödevi bekliyor.”

Seçenek değil, zorunluluk

Pandemi dönemine kadar kuşkusuz devamlı olarak dijitalleşmeden bahsedildi. Online alışverişlerin büyümesi konuşuldu. Dijitalleşme, şirketlerin fiziki varlıklarını sanal platformlar üstüne taşıyıp burada da bir varlık oluşturması olarak görüldü. Ancak içinden geçtiğimiz şu süreçte, fiziki varlığını sürdürmenin bir yolunun artık online olduğunu ve bunun bir seçenek değil zorunluluk olduğunu küçük aile şirketleri bile anladı. Artık, herhangi bir boyuttaki işletmeyi dijital yatırıma ikna etmenin daha kolay olacağı, dijitalleşmenin belli sektörlerden, reel sektöre nüfuz edeceği bir döneme doğru gidiliyor. Uzmanlara göre, dijital, dijitale yakın, online ve depolanabilir her şeyin yükselişini göreceğimiz köklü bir değişiklik bizleri bekliyor. Çünkü görüldü ki fiziki temasın olmadığı yerlerde sanal kimlikler çok önemli hale geldi. Şirketlerin web siteleri, iletişim ağları, internette ya da sosyal medyadaki profilleri yaşamsal fonksiyon sunar hale geldiler. Bireyler için sanal kimlikler gerçek kimliğin önüne geçti. Uzmanlara göre, hastalık sonrası dönemde, teknolojiye daha fazla adapte olmuş, tasarruf eğilimi artmış ancak harcayamamaktan mutsuz, verilerini gönüllü paylaşmaya hazır, devlete olan inancı ve gereksinimi artmış bireyler olacak.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın