Dünyanın üzerine Çin kabusu çöktü

MDN İstanbul

Eylül ayında, ekonomi dünyasının uzun zamandır nefesini tutup beklediği, ABD Merkez Bankası FED’in kritik toplantısı geride bırakıldı. FED faiz artırmazken Çin’deki durgunluğun global ekonomiye etkisi daha fazla hissediliyor

‘FED faiz artırımlarına başlayacak mı’ diye tüm dünyanın gözünü çevirdiği toplantıdan faiz artırım kararı çıkmazken, yapılan açıklamalar, Çin ekonomisinin içinde bulunduğu durumun FED için adeta ‘korkulu rüya’ haline geldiğini de gözler önüne serdi. Bir başka ifade ile tüm dünyanın gözünün FED’de olduğu dönemde meğer FED’in gözü de Çin’deymiş? Peki Çin ekonomisinde neler oluyor? Çin’de yaşananlar dünya ekonomisini nasıl tehdit ediyor? Çin’de yaşananlar sert denilebilecek bir finansal dalgalanma mı, yapısal bir buhran mı? Bu soruların yanıtını bulmak için, Çin ekonomisine detaylı bir göz atmakta fayda var…
Çin, uzun yıllar boyunca dış satım odaklı bir büyüme stratejisi geliştirdikten sonra 2008 krizi ile birlikte dış talebin yavaşlaması sonucu yüzünü iç piyasa çevirmek zorunda kaldı. Bir buçuk milyara yaklaşan nüfusunu ekonomiye adapte edebilmek ve iç talep düzeyini yukarı çekebilmek adına hızlı bir yatırım dalgasına girişti ve sadece 2009 yılında trilyon dolara varan bir teşvik programı açıkladı. Bu program ile amaçlanan içeride üretim ve hizmet kapasitesini artırmak ve bu surette iç talebi yukarı çekebilmekti. Ancak, alışkanlıkları değiştirmek kolay değil ve Çinli hanehalkı da tüketim eğilimine gitmekte zorlandı. Böyle olunca, borçlanmak suretiyle gerçekleştirilen yatırımların büyük bir kısmı atıl kaldı. Bahsettiğimiz rakamın büyüklüğünü gözler önüne sermek için sadece bir örnek vermek yeterli olacaktır: Çin’in demir-çelik sektöründe gerçekleştirdiği bir yıllık kapasite artışı Türkiye’nin toplam kapasitesine denk durumda. Hülasa, borçlanılarak gerçekleştirilen kapasite artışının atıl durumda kalması borç sorununu gündeme taşıdı. Çin’in resmi kurumsal borç stoğu yaklaşık 15 trilyon dolar ile zirvede…
Resmi diyoruz, zira Çin’deki gölge bankacılık sistemi ve kaldıraçlı işlemlerin yoğunluğu borcun daha da büyük olabileceğine vurgu yapıyor. Çin’de çift hanelerden yüzde 7’nin altına gelen büyüme hızı, dünya ticaret hacmini de hızla aşağı çekti. 2000’li yılların ortasında dünya ticaret hacmi yıllık bazda yüzde 10’ların üzerinde artış kaydederken şu an bu oran yüzde 1-2 civarında seyrediyor. Dünya ticaret hacmindeki bu sert daralma dünyaya 2 kanaldan hastalık yayıyor.
Çin ile ticaret yapan ülkelerin ekonomisi yavaşlıyor; düşen emtia fiyatları, emtia üreticisi ülkelerde ciddi gelir kaybına neden oluyor. İlk sınıfa ağırlıklı olarak Çin’e coğrafi anlamda yakın olan ülkeler dahil olurken, ikinci sınıfa hemen hemen tüm emtia üreticisi ülkeler giriyor. Olay öyle bir çetrefilli hale geldi ki, ekonomik sorunlar bu ülkeler açısından Çin’den daha da büyük ve zararlı duruma geldi. Bu kapsamda, başta gelişmekte olan ekonomiler olmak üzere, dünyadaki birçok ekonominin büyüme sürdürülebilirliği tartışma konusu olmaya başladı.

Türkiye ve diğer ülkeler nasıl etkileniyor?
Peki, Çin ekonomisindeki değişimler, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere nasıl yansıyor? Özellikle son 10 yılda, ABD ile birlikte birçok ülkenin ekonomik olarak bağlı hale geldiği Çin, küresel ekonomik büyüme için en kritik oyunculardan biri oldu. Dolayısıyla, Çin’deki bu yapısal değişim ve ekonomik büyümede yavaşlama birçok ülke ekonomisini doğrudan etkileyecek. Ancak, bu etkinin olumlu veya olumsuz olması ve büyüklüğü, ülkeden ülkeye farklılık gösterecek. Örneğin; Türkiye’nin de içinde bulunduğu üretime dayalı ekonomiler büyüme hızlarını biraz azalarak korumaya devam ettirirken, Çin’deki talep düşüşü sebebiyle Brezilya ve Rusya gibi emtia ihracatına dayalı ülkelerin büyüme hızlarında düşüşler olacaktır.
Ekonomisi üretime dayalı ülkelerde 2015 yılında ortalama yüzde 3.5’luk bir büyüme beklenirken, ekonomisi emtia ihracatına dayalı olan gelişmekte olan ülkelerde sadece yüzde 1’lik bir büyüme bekleniyor. Çin ekonomisinin büyümesindeki yavaşlama ve FED’in beklenen faiz artışı, Türkiye’nin Çin ekonomisine bağlı ülkelere yaptığı ihracatı ve cari açık için önemli bir kalem olan portföy yatırımlarını da etkilemesi bekleniyor. Çin’deki bu gelişmelerin, dolaylı yoldan Türkiye’nin ihracatına önemli etkileri olması öngörülüyor. Çin’e emtia ihraç eden ülkelerin ekonomilerinde yaşanan sıkıntılar, Türkiye’nin bu ülkelere yaptığı ihracata da muhtemelen olumsuz olarak yansıyacak. Çin’in devalüasyon yapmaya devam etmesi, Çin karşısındaki rekabet gücümüzü daha da azaltacak ve rekabet ettiğimiz ihracat pazarlarında Türkiye’yi olumsuz etkileyecek. Özellikle, Çin’deki şirketlerin yeni pazar arayışlarında daha agresif olmaları beklenirken, yabancı yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere yatırım yapma iştahındaki azalma ve FED’in faiz oranlarını yükseltmesinin Türkiye’ye yeni yatırımcıların gelmesini zorlaştırması öngörülüyor.
Ekonomistler, Çin ekonomisinin, yatırıma dayalı büyüyen bir ekonomiden, tüketime dayalı bir ekonomiye dönüşmeye başladığını belirterek, “Bu ekonomik değişim doğru yönetilmezse, küresel ekonomi için bir kriz anlamına gelebilir” yorumunda bulunuyor.

Bunu Paylaşın