Bir önceki yazımda uygarlıkların tarih sahnesine çıkmasından evvel denizcilik hakkında nasıl bir gelişme çizgisi yaşanmış olabileceğini belirtmiştim. Homo Sapiens öncesi dönemlerde insan-deniz ilişkisi daha çok şans ve tesadüf kavramlarıyla açıklanabilirken, yeni yapılan çalışmalarla Doğu Akdeniz merkezli denizde insan ve yük hareketliliğinin M.Ö. 150.000’li yıllara kadar geri götürülebileceğine ilişkin yeni yaklaşımlardan bahsetmiştim. Tüm bunların yanında kesin olarak ifade edilebilecek bir şey vardı ki, o da M.Ö. 11.000’li yıllar itibarıyla deniz hareketliliği ayrışmaya ve bin yıllar içerisinde de artmaya başlamıştı.
Tarih öncesi çağlar, yazının bulunmasıyla son bulur ve İlk Çağ ile tarih çağları başlar. İlk Çağ, bugün uygarlık dediğimiz kavramı taşıyan ilk uygarlıkların temel yapılarının oluştuğu öncü dönemleri ifade eder. Dünyanın farklı yerlerinde, farklı zaman dilimlerinde, farklı toplumlar tarafından, farklı özelliklere sahip dönemlere girilirken, uygarlıklar dendiğinde akıllara ilk olarak Mezopotamya, Mısır ve Anadolu uygarlıkları gelir. Uygarlıkların beşiği olan Mezopotamya, Mısır ve Anadolu coğrafyasının kıyıları ile nehirleri, denizciliğin uygarlık seviyesi için de dikkate almamız gereken önemli alanlardır.
Bu coğrafya gemi yapımı ve kürek-yelken kullanımı gibi ilkel teknik çabalara, taşımacılık ve deniz savaşları gibi denizcilik etkinliklerine sahne oldu.1 Yelken ve kürek temelli hareket edebilme desteği ile ilk önce oldukça ilkel araçlarla fakat daha sonra bugün bildiğimiz tekne yapısına sahip gemilerle taşımacılık yapılmaya başlandığında gemi inşa tekniği de ilerleme katetti.
Gemilerin gelişim çizgisini izlemek ve denizcilik tarihinin teknik yönünü ortaya çıkarabilmek için batıkların ne kadar önemli olduğu hatırlanmalıdır. 1982 yılında bir sünger avcısı tarafından Kaş’ta keşfedilen Uluburun Batığı, dünya denizcilik tarihinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu batıkta bulunan 15 metre uzunluğundaki gemi, Geç Tunç Çağı’na (M.Ö. 14’üncü yüzyılın ortaları) ilişkin denizcilik teknolojisi hakkında ciddi bilgiler vermektedir. Batığın üzerinde taşınan yüklerle beraber keşfedilmesi nedeniyle dönemin navlun nakliyatına dair iktisadî bilgilere de ulaşılabilmektedir.2 Bu gemi, dönemin denizciliğini anlatan önemli bir keşif olmuştur.
Artık gemi kullanmaya başlayan uygarlıklar için temelde nehirlerin ayrı bir önemi vardı. Mısır’ın Nil’i, Mezopotamya’nın Dicle ve Fırat’ı, Hindistan’ın İndus’u, ilk uygarlıkların kurulup gelişmesinde etkili olmuştu. Örneğin Heredot’a göre Mısır, Nil’in armağanıydı. Nil olmasaydı Mısır uygarlığının gelişmesi bu şekilde olmayabilirdi. Tabiidir ki, bu nehirler uygarlıkları geliştirirken, civarında kurulu toplumların kullanımında kaldı. Sallar, postlardan yapılı araçlar, çok daha sonra kıçı ve başı belirginleşmiş kayıklar gibi nehirlere uygun ilkel deniz araçları geliştirildi. Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Ege uygarlıkları bölgesel ürünleri gemi inşada hammadde olarak kullanarak kendilerine özgü araçlar yaptılar. Bu nedenle hem gövdenin hem yelkenin ana malzemesi bölgeden bölgeye farklılık gösterdiğinden, uygarlıkların taşıtları da değişiklik gösterdi. Ancak uygarlıkların birbirleriyle karşılaşması ve birbirlerinin deniz araçlarını görüp adapte etmesiyle ortak bir yapı ortaya çıkmaya başladı diyebiliriz.
Bugünkü deniz ticaretine en yakın ticari faaliyetlerin Fenikeliler ile başlatılması mümkündür. Aşağıdaki haritada da görüleceği üzere Fenikeliler ile Doğu Akdeniz’den başlayarak bugün Asya’da yoğunlaşan denizcilik merkezleri tarih boyunca var olmuş ve zamanın akışına göre değişmişti. Bu merkezlerde deniz ticareti arttıkça aynı zamanda limanlar, denizcilik kuralları, deniz teknolojisi, tecrübeli denizcilik gelenekleri gibi hususlar da gelişme gösterdi. Binyıllar boyunca diğer su yollarından ayrı, dünyanın merkez denizi olan Akdeniz’de deniz taşımacılığı yapıldı. Özellikle Coğrafi Keşifler’e kadar dünyanın merkezi olarak kalmaya devam ederek kıyı topluluklarının yük ve biraz da yolcu taşımacılığında etkili oldu.

Mezopotamya uygarlıkları, Ege halkları, Antik Mısır ve Fenikeliler, daha sonra Kartacalılar ve Romalılar denizcilik faaliyetleri için kendi su alanı sınırlarında başat aktörlerdi. Fakat bu durum, onların tek denizci topluluk olduklarını göstermez. Akdeniz dışına çıktığımızda dünyanın diğer ucunda bir başka bölgede tecrübeli bir grup denizci görürüz: Polinezyalılar. Polinezyalı denizciler rotalarını belirlemekte oldukça beceriliydiler. Dalgaları tanıyor, yosun ve algleri takip ediyor, kuşların uçuş biçimlerini değerlendiriyor ve su-kara sınırlarını hafızalarında taşıyorlardı.3 Mikronezya bölgesi denizcilik kapsamında bakıldığında, Akdeniz dışında gerçekleştirilen denizlik faaliyetleri için hareketli bir bölge olmuştu.
O zamanların bilinen dünyası Akdeniz’e döndüğümüzde ise zaman ilerledikçe denizci aktörlerin de değişim gösterdiğini görürüz. M.Ö. 2000’li yıllarda en önemli denizciler, gemi inşa tekniklerinde ve denizcilik bilgisinde üstün olan Fenikelilerdi. Bugünün Lübnan kıyılarında yaşayan bu halk dışında Ege kıyılarında yaşayan halklar da denizci topluluklardı. Bu denizciler sayesinde ticaret başta olmak üzere denizcilik faaliyetleri Doğu Akdeniz’de başlamıştı. Fenikeliler, Akdeniz’de hâkim gemilerin sahibiydi. M.Ö. 1000’li yıllara kadar Akdeniz’in tamamında denizcilik yaptılar. Bu nedenledir ki seyyahlar yollara koyulduğunda ve topluluklar arası siyasi ilişkiler doğmaya başladığında Suriye ve Lübnan en kalabalık yerlerdi.4
Mezopotamya uygarlıklarından biri olan Babiller de Hammurabi Kanunları dikkate alındığında denizcilik mevzuatını geliştirerek arz ve talep ilişkileri üzerine çalıştılar.5 Kökenleri Fenikelilere dayanan ve Kuzey Afrika’ya yerleşmiş olan Kartacalılar, bu dönemin önemli diğer denizcileri arasındaydı. M.Ö. 450 yılında Atlantik Okyanusu’na kıyı Batı Afrika kıyılarında dahi kültürel ve ticari faaliyetler gerçekleştiriyorlardı. Zengin bir ticaret ağına sahiptiler. Lüks tüketim malları ve madenlerin yanında dönemin önemli emtiası olan buğday ticareti yapıyorlardı.6 Kartacalılar, Akdeniz’in deniz ticareti tarihine şekil verirken dönemin parlayan devletlerinin ilgisini çekmeye başlamışlardı bile. Bu nedenle yükselen güç Roma, bu denizcilik mirasına hâkim olmak istedi. Roma Devleti’nin denizcilik faaliyetlerinde ve deniz teknolojisindeki aktif dönemi, Kartacalılar ile girdikleri bir dizi savaşta elde ettikleri zafer neticesinde daha da belirginleşti.
Benzer dönemlerde Antik Yunanlılar, Fenikelilerden aldıkları gemi inşa alanındaki teknik bilgiyi geliştirerek omurgalı gemi inşa tekniği üzerinde çalıştı. Bir döneme tirireme tipi gemileriyle damgasını vurdular. M.Ö. 5’inci yüzyıla gelindiğinde yelken donanımları da görece iyi seviyeye ulaşmış oldu.
Nehir ve deniz şartlarına elverişli gemilerin birbirinden ayrılması, gemilerin omurga tekniği ile inşası ve iyileşen yelken donanımları, gemileri denize daha dayanıklı kıldı. Böylece gemiler uzak mesafelere daha kolay yol almaya başladı. Artık 2’nci yüzyılda gemi inşasında omurganın inşa edilerek gövdenin sarılması standartlaşmaya başlamıştı. Kuzeylilerin dümen yekesini daha becerikli kılan girdileri sayesinde gemiler daha denizci oldu.
Avrupa’nın siyasi ve toplumsal yapısını değiştiren Kavimler Göçü’ne kadar, denizciliğin temel aktörleri değişmemişti. Bu uygarlıklar, Akdeniz, Ege ve Karadeniz,’de deniz ticareti kolonileri kurarak ticarete yön vermişler ve sahip oldukları bu üstünlüğü ellerinde tutmak için de deniz teknolojisini geliştirmeye devam etmişlerdi. Tabii ki deniz teknolojisinin gelişmesi çok uzun bir zaman diliminde gerçekleşti. Fakat gemi inşa teknikleri geliştikçe gemiler az da olsa büyüyebildi. İyileştirilen yelken donanımları sayesinde deniz ticareti dönemin şartları çerçevesinde hacimsel olarak arttı. Yine de sayıca az ve ancak çok aktif olan bazı limanlar gelişme gösterebildi. Pire ve İskenderiye Limanları bu gelişim çizgisinde dikkate değerdir.
Antik Yunan ve Kartacılılardan güçlü bir denizcilik mirasını devralmış olan Romalılar, özellikle ilk bir kaç yüzyılda Akdeniz coğrafyasına en bütüncül ve barış dolu dönemini yaşattı: Pax Romana. Dolayısıyla denizcilik faaliyetleri artmaya devam etti. Diğer taraftan karada gerçekleştirilen ticaret ve seyahatler de Roma’nın o çok büyük coğrafyası içerisinde huzurla tamamlanıyordu. Sözün özünde Fırat’tan Britanya’ya kadar tek hâkim devlet Roma idi; denizde korsan ve karada saldırgan korkusu olmadan güvenli ve aynı zamanda ticarete uygun olarak düzenlenmiş yollar neticesinde tek bir para birimi ve Yunanca ya da Latince konuşarak seyahat edilebilmekteydi.7 Yüzlerce yıldır deniz ticaretinin merkezinde olan Doğu Akdeniz ve Doğu uygarlıkları artık değişmek üzereydi. Çünkü Roma, bu gücü onların elinden almıştı. Roma sayesinde ticaret merkezi Doğu Akdeniz’den uzaklaştı. Merkez artık İtalya kıyıları idi. Braudel’in Tahıl Denizi Akdeniz, Roma’nın güçlü siyasi sahipliğinde güvenli deniz ticaretine merkez oldu. Tahılla birlikte şarap, zeytinyağı, tuzlanmış balık gibi ürünler yer değiştiriyor; sıvı ürünler amforalarda taşınıyordu. M.Ö. 5’inci yüzyılda gemiler önceki yıllara oranla büyümüş ve yelken donanımları da oturmuştu. Gemi inşa tekniği de maliyetleri minimize eden bir yönteme evrildiğinde denizcilik, yükselen toplumların önemli bir hareket noktası oldu. Orta Çağ’dan evvel gemilerde pay sahibi olmak ya da gemi sahibi olmak suretiyle deniz taşımacılığına yatırım dikkati çeken bir alan oldu. Yük taşımacılığına ek olarak aynı gemilerde özel yaşam alanına titizlenilmeden yolcu taşımacılığı da yapıldı.
Fakat, hiç bir şey kalıcı değildi. Tarih bir kez daha değişecekti. Zenginliği ile dikkatleri çeken ve Cumhuriyetin merkezi olan Roma, sarsılmaya başladı. Hunlar ile Gotlar ve Vandallar başta olmak üzere diğer Germen kabileleri Roma’ya saldırdı. Roma’nın siyasi birliği yok edildi. Denizcilikte İtalya’nın merkezî konumu artık el değiştirecekti. Yeni yıldızlar elbet yükselecekti ama uygarlıkların ekonomisinde önemli olan deniz ticaretine ilişkin merkezi güç Akdeniz sularından uzaklaşmaya başlamıştı. Denizcilik kudreti Kuzey Avrupa ülkelerine geçmek üzereydi ama önce sınırlı ve ihtiyatlı bir dönem başlıyordu: Orta Çağ.
1 Lionel Casson. Antik çağda denizcilik ve gemiler, Çev. G. Ergin, Homer Yayınları, 2002.
2 Ünsal Yalçın, C. Pulak, ve R. Slotta (Ed.) Uluburun gemisi: 3000 yıl önce dünya ticareti. Ege Yayınları, 2006.
3 Valerie Hansen. The year 1000: when explorers connected the world—and globalization began. Simon and Schuster, 2020.
4 Fernand Braudel. Bellek ve Akdeniz, Tarihöncesi ve Antikçağ, Çev. A. Berktay, Metis Yayıncılık, 2013.
5 Martin Stopford. Denizcilik ekonomisi, Çev. O. Duru, Nobel Akademi, 2016.
6 Fernand Braudel vd. Fernand Braudel yönetiminde Akdeniz- mekân, tarih, insanlar ve miras, Çev. N. Erkurt, A. Derman, Metis Yayıncılık, 2015.
7 Lionel Casson. Antik çağda seyahat, Çev. N. Özsoy, MB Yayınevi, 2008.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.