Dümenini her zaman doğruya kıran kaptan: Nurettin Cantaş

MDN İstanbul

Örnek kişiliği, çalışma hayatındaki dürüstlüğü, yardımseverliği, çalışanlarına karşı babacan tavrı ve gemilerine olan tutkusuyla denizcilik sektör üyelerince saygı gören ve oldukça sevilen dönemin armatörlerinden Nurettin Cantaş ekim ayında hayata veda etti. Denizcilik sektörünün “Nurettin Amca”sının kaybı armatörler, çalışma arkadaşları ve ailesi tarafından büyük üzüntüyle karşılandı.

 

Çocuk yaşta başladığı denizcilik serüveninde sektörün her alanında çalışan ve döneminde hemen hemen herkesin hayatında hatırlı bir iz bırakan Nurettin Kaptan’ı rahmetle anarken ailesi ve sektördeki sevenlerinden kendisini bize ve okuyucularımıza anlatmasını istedik.

 

Ömrü boyunca işine bağlı kalan, çalışkanlığı ve dürüstlüğü herkes tarafından takdir edilen Nurettin Kaptan ardından iyilik ve güzelliklerle anılan bir isim bırakırken, doğruluğun ve dürüstlüğün paha biçilmez en güzel miras olduğunu bize kanıtlıyor.

 


 

Özcan Cantaş
Caferoğlu Denizcilik Genel Müdürü

 

“Paranı kaybet ismini kaybetme”

 

Rize Çayeliliyiz. Benim babam 1937 doğumlu. 5 yaşında babasını kaybetmiş ve yetim kalmış. Toplamda 14 kardeşlermiş, 8 erkek 6 kız. 13 yaşında gurbete çıkmış. Liman Cüzdanı alabilmek için yaşını büyütmüş. O dönem kömürcülere 16, limancılara 15 yaşında ehliyet veriyorlarmış. Amacı hep kaptan olmakmış.

 

Babam çalışmaya devam ederken dışarıdan okuyarak yakın yol başkaptanlığı alıyor. Kardeşiyle ortak olarak 1210 tonluk ilk gemilerini alıyorlar. Daha sonra 900 küsur tonluk bir gemi daha alıyorlar. O dönem geminin yaşı ve tonajından dolayı Türk bayrağı çekemiyorlar. Babam Türk denizcilik sektörüne ilk Panama bayrağı getiren armatörlerden biridir. İlk gemisini 73-74 arasında alıyor. 2008’de de 6 gemiye kadar çıktık.

 

NURETTİN CANTAŞ

 

Babam alım-satımlarda peşin çalışırdı. Vadeyi sevmezdi. Başkalarına yardım etmeyi severdi. Kim, ne ihtiyacı olsa babamı arardı. Onları geri çevirmezdi. Babam için “türünün son örneği” denir. Eskileri, tarihi çok iyi bilirdi. Denizcilerin tarihçilerini çok iyi bilirdi. 1973 yılında aldığı ilk gemide kendi kaptanlık yaptı. O zamanlar “Pireli Niko” lakaplı Rum göçmeni bir tanıdığı vardı. O işlerini bağlıyordu. İkinci gemiyi aldıktan sonra bu ofisi satın alıp karaya geçti. Kahraman Sadıkoğlu’ndan daha önce yanında kaptanlık yaptığı ilk Türk bayraklı gemisini aldı. Bu onun için bir gurur kaynağıydı. O gemiyi 2019 yılına kadar kullandık.

 

Babamın gemileriyle duygusal bir bağı vardı. Babama gemi sattıramıyorduk. Sonuna kadar kullanırdı. Bakıma çok önem verirdi. 1999 yılında Fırat gemisini Japonya’dan aldık. Buraya getirdikten sonra 1 milyon 100 bin dolara aldığımız gemiye 2 milyon dolar masraf ettik. Kendi tulumunu giyerdi, bütün noktalara tek tek girip çıkar geminin dört dörtlük olduğundan emin olurdu. “Gemi yola çıktığında kafam rahat edecek ki gemi adamlarının bir sıkıntı yaşamadan fırtınaya atılacaklarını bilirim” derdi. Gemiye her zaman fazla yakıt verirdi. Kumanyayı çok verirdi, denizden geldiği için. Onlara zamanında kahvaltıda 3 zeytin, incecik bir dilim beyaz peynir verirlermiş. Hatta ilk başladığında kendi yatağını götürürmüş gemiye. Oralardan geldiği için ‘gemideki adamın, sıcak suyu olacak, yatağı temiz olacak, karnı tok olacak, yakıtı olacak’ derdi.

 

NURETTİN CANTAŞ

 

Babam eski insanlar gibi yaşardı. Kışları çulluk, yazları bıldırcın avına çıkardı. Hayatı boyunca tatil yapmamış bir adam. Hafta sonları ava giderdi. Yazları da Saroz’daki yazlığında bağ, bahçe, toprakla uğraşırdı.

 

NURETTİN CANTAŞ
OLD LADY

 

Babamlar, OLD LADY gemisini 1978 yılında Almanya’da hacizden aldılar. O zamanki adı ARCHIPEL idi. Daha sonra Panama’dan Malta bayrağına geçerken adını OLD LADY yaptılar. 1957 yapımı, kondisyon olarak çok iyi, perçinli bir gemiydi. Biz hurdaya verdiğimiz zaman kondisyon olarak gayet iyi durumdaydı. Buradan çıkarken Germanischer Llyod klasında çıktı. Almanya’dan bir vakıf aldı gemiyi. Oraya götürdükleri zaman da o bölgede kaptanlık, mühendislik yapmış emekliler bu geminin restorasyonunda gönüllü olarak çalıştılar.

 

NURETTİN CANTAŞ

 

Babamın gemilerine harcadığı parayla bir o kadar daha gemi alırdık. OLD LADY’yi 300 bin dolara sattık. Bir sene önce bakımına 450 bin dolar harcamıştık. Babam her zaman gemisinin sağlam olmasını isterdi. “Denizle dövüşürken sağlam olacak” derdi.

 

Babamla birlikte gemilerde çokça gezdim. Ben liseyi İngiltere’de okudum. Orada Amerikan üniversitesinde işletme okudum. Babam okumayı çok önemserdi. Okuduğunuz sürece arkanızdaydı. Döner dönmez de işe başladım. Şirkette her işi yaptım. Motor kaptanlığı, kumanya taşımacılığı… Tamire girdik. Şoförlük yaptım, brokerlik yapardım. Bizde boşalan yer doldurulur.

 

 

Babamın hafızası çok kuvvetliydi. Sektörde kim var, nasıl büyümüş, kiminle ortaklık yapmış, hangi armatör ne zaman armatör oldu, nereden geldi…  Hepsini bilirdi.

 

Babamın sektörde herkese eli değmiştir. Çok değer verilirdi. Herkes “Nurettin Amca” derdi. Hatta Celal Topal bir gemisinin adını “Nurettin Amca” koydu. Eskiden parça getirme sıkıntı olurdu. Babam hallederdi. Güven onun için çok önemliydi. Güvendiği insanlara sonuna kadar güvenirdi. Söz onun için senetti.

 

Bir Karadenizli olarak oldukça inatçıydı. Bazı huyları vardı. Yapacağı bir şey varsa kesinlikle yapardı, kimse engelleyemezdi. Babamın bir özelliği daha vardı. İnanılmaz sabırlıydı ama ‘ok yaydan çıktığı zaman geri dönüşü olmaz’ derdi. İflas edeceğini bilse dahi sonuna kadar devam ederdi. Hoşsohbet bir insandı.

 

NURETTİN CANTAŞ

 

Kendi bildiğinden asla dönmezdi. Örneğin, 2008 krizinde 4 gemimiz vardı, biz de “duralım bekleyelim” dedik. Ancak o, “Olmaz! Bu kadar insan çalışıyor bizde, ne yapacaklar” dedi. Biz personel için o 2 senede 4 milyon dolar zarar ettik. Benim çocukluğumdan beri bizimle hâlâ çalışan personellerimiz var. 44 yıldır bizimle çalışan kaptanlarımız var. Bizden daha yüksek teklif aldığı halde bizden gitmeyen kaptanlarımız var. Gerekçe olarak da yola çıktıklarında kafalarının rahat olduğunu belirtiyorlar. Bunların yanı sıra çalıştırdığı personelinin de her zaman arkasındadır. Ev alırken, aile kurarken hep destek olurdu. Herkesin bir çatısı olsun isterdi. Babamın en çok değer verdiği şey dürüst olmaktı. “Paranı kaybet ismini kaybetme” derdi. Çok çalışkandı. Son dönemlerinde bile bağ bahçede çalışırdı. Hiçbir şeyi ertelemezdi. Basamakları hep tane tane atlamamızı isterdi. Tersaneden para ödemeden çıkmazdı. Gemi sefere çıkarken ardında hiçbir borç bırakmazdı. İnsanlar o kadar güvenirdi ki ona dönem dönem paralarını emanet edenler bile oldu.

 

Maaşları yatırırken ay başını beklemezdi hep önden yatırırdı.

 

Annem Zeliha Cantaş ile 63 senedir beraberlerdi.

 

NURETTİN CANTAŞ

 

Babamla Kayınpederim 60 yıllık arkadaşlardı. Aynı dönemlerde kaptanlık yapmışlar.

 

Babam bize bir isim bıraktı. Amacımız o ismi lekelememek, ona layık çalışmak. Babam, “yaşamanın amacı; ardında iyi bir isim bırakmak” derdi. “Arkandan iyi insandı demeleri yeterli” derdi. Amacı buydu. Bence bu isteği gerçekleşti. Çevresindeki herkes kendisini iyi bir insan olarak hatırlıyor. 

 

Babam için peşin çalışmak çok önemliydi. Biz de aynı sistemi devam ettiriyoruz.

 

NURETTİN CANTAŞ
Özcan Cantaş

 

Bu yüce gönlünün yanı sıra çok sert mizaçlı bir adamdı. Herkes ondan çekinirdi.

Babamın ilk gemisi ALİKA. Daha sonra GIANNA, CHELLI, OLD LADY, DEDE C, EL HOSS, CAFER AHMET ve KALELİ ANA En son da torununun adını verdiği FIRAT.

 


 

Fırat Cantaş

 

“Ablamla bana saf bir sevgi verdi”

 

Dedem biraz üçüncü ebeveyn gibiydi. Ablamla bana saf bir sevgi verdi. Benim için büyük bir baba figürüydü. İpek gömlekler severdi. İtalyan ayakkabılara düşkünlüğü vardı.

Okulda hep başarılı olmamı isterdi.

 

NURETTİN CANTAŞ
Nurettin Cantaş, Özcan Cantaş ve Fırat Cantaş

 


 

Kaptan Levent Akson
Lodestar Denizcilik Kurucusu

 

Nurettin Ağabey

 

17 Ağustos 1999

 

Ülkemizde 40 bin can kaybına neden olan yıkıcı depremde yurt dışındaydım. Depremden iki gün sonra Türkiye’ye döndüm ve aynı gün Sakarya ve ilçelerini gezdiğimde gördüğüm manzara, yurt dışında izlediğim ve görsel basının anlattıklarının çok ötesindeydi. Sakarya ve çevresinde yaşayan depremzedeler Kırkpınar İçesi futbol sahasında toplanmış, yardım beklercesine boş gözlerle çevreye bakıyorlardı.

 

Belediye Başkan Yardımcılarından ve o gün tanıdığım İzzet Bey’in yanıma geldiğinde, “Çaresizliğimizi görüyorsunuz, bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna cevabım; “Belediye olarak yardımcı olursanız, elbette.” oldu. O an kafamdan geçen hemen bir çadır kent oluşturmaktı ve bu fikri paylaştım. Beni yol kenarında geniş bir alana götürdü ve oranın Belediye’ye ait olduğunu, yapacağım projede her türlü desteği vereceğini söyledi. Depremzedelerin çoğu çocuk ve genç yaşta insanlarımızdı ve oluşacak çadır kent önümüzdeki kışı da düşünerek kalıcı ve sağlıklı bir sığınma kenti olmalıydı. Hemen kafamda projeyi oluşturdum; yaşam mahalli toprak zeminden asgari bir metre yukarıda ve her bir çadırın içi de ısıtmalı olmalıydı.

 

 

Zemin ahşap, 25 adet çadır, ısıtma sistemi, 25 çadırın beşli guruplar halinde 50×10 metre büyük çadırlar ile kapatılması (tüm küçük çadırlar su alıyordu), 4 adet 50×10 metre ölçülerinde mutfak ve yemek, çamaşırlık, tuvaletler ve kreş ihtiyaçları için büyük çadırlar, çadırların içine yataklar, nevresim takımları, dolaplar derken çıkan bütçe beni aşmıştı ancak projeden de vazgeçmek istemiyordum.

 

Ofisim Kabataş, Set Üstü’nde, Nurettin Ağabey de komşum. Çalıştığım, yüklerini bağladığım bazı demir-çelik şirketleri vardı ve benim de bu yükleri ilk paylaştığım armatör Nurettin Ağabey.

 

Hani “babacan” derler ya, tam da öyle bir insan…

 

En uygun navlunu verir, gemisi dediği tarihte yükleme limanına gelir ve sefer boyunca tek bir sorun yaşamazsınız eğer gemi Nurettin Ağabey’in gemisi ise.

 

Çaldım kapısını, anlattım depremzedelerin çaresizliğini ve projemi ve de sordum; “Ağabey param yetmiyor, bu projeyi birlikte yapalım mı?” Düşünmeden ne kadar paraya ihtiyacın var dedi ve hemen arkasındaki çelik kasanın kapısını açtı. Hesabı tam yapamadığımı, 25 adet çadıra ihtiyacım olduğunu ve bulamadığımı, zemin için o an gereken ihtiyacımızı söyledim. Bir deste parayı önüme koydu, hemen işe başlamamı, oğlu Özcan ile koordineli olmamı ve 25 adet çadırı kendisinin temin edeceğini söyledi.

 

Bir hafta içinde 25 adet çadır İsrail’den gümrüğe gelmişti Nurettin Ağabey sayesinde.

 

Bu süreç içinde yerden bir metre yüksekte 50×50 metre ölçüsünde ahşap zemin tamamlandı, üzerine 25 adet ve her bir beşli çadırın üzerine yüksek 5 adet büyük çadır yerleştirildi, kısa sürede yerden ısıtma tamamlandı, tüm yatak, yorgan ve nevresim takımları ile dolapları yeni alınarak çadırlara yerleştirildi. Gerekli çamaşır, kurutma, bulaşık makineleri, tuvaletler ayrı ayrı çadırlara yerleştirildi, kreş açıldı, hemen bir öğretmen bulundu ve kapısına belediye tarafından kocaman “Kaptanlar Çadırkent” yazısı asıldı.

 

Bunlar bittiğinde ve depremzedeler çadır kente yerleştiğinde Nurettin Ağabey’i hiç bu kadar mutlu görmemiştim.

 

Çadır kent kurulumu sürecince Nurettin Ağabey’in talebi üzerine hiçbir kullanılmış eşya yaşam alanına girmedi. Her şeyin yenisi olsun istedi. Öylesine güzel bir çadır kent olmuştu ki pek çok belediye burayı görmeye geliyor ve yapmayı planladıkları çadır kentler için bizlerden fikir alıyorlardı.

 

Depremzedelerin yaşadığı bir yıl boyunca 30 çocuğumuz nezle bile olmadı. Aileler her gece bizlerin sağlığı için dua ettiler. Bu dua ve sağlık dileklerini Nurettin Ağabey ile paylaştığımda mütevazı bir şekilde sadece “Allah razı olsun”dan başka tek bir cümle duymadım bu koca yürekli adamdan.

 

Sene 2001…

 

Tarih 1 Temmuz, Kabotaj Bayramı ile gelen, ayrıldığım ortaklarımdan kalan ilk bebeğim, ilk gemim. Nasıl annesini doğumda kaybedip babanın kucağına verilen çocuklar vardır ya, benim de kucağıma gelen ilk çocuğum.

 

Geminin special survey’i var ama cebimde bir kuruş yok. Utana sıkıla gittim ofisine. Ağabey; böyleyken böyle (kendi söylemidir), nur topu gibi bir çocuğum oldu ancak tersaneye sokacak param yok.

 

Güldü, “yarın ofisime gel” dedi.

 

Dediği saatte gittim, daha sonra dost olduğum ve bu dostluğun halen devam ettiği tersaneci ortağı orada. Şöyle bir konuşma yaptı ortağına dönerek, “Levent Kaptan’ın gemisi benim gemimdir, bu gemi tersanemize girecek, ne gerekiyorsa yapılacak ve tüm masraflar bana yazılacak.”

 

Ortağı sadece; “Emrin olur Nurettin Ağabey” diyebildi.

 

Gemi 2 ay tersanede kaldı. Gerçekten tersaneye hiçbir ödeme yapmadım, çıktığında tersane ile hesaplaştık ve gemi ilk seferine selametle gitti.

 

 

İlk navlunumdan borcumun bir kısmını ödemek ve teşekkür etmek için yanına gittiğimde; “Şimdi senin paraya ihtiyacın vardır, yılbaşından sonra paran oldukça ödemeye başlarsın” diyerek beni uğurladı.

 

Şimdi söyler misiniz günümüzde hangi baba oğluna ya da bir ağabey kardeşine bunu yapabilir?

 

Türk Denizciliğinde dokunmadığı çok az insan vardır Nurettin Ağabey’in.

 

Mütevazı yaşadı ve öyle vefat etti. Kaybını öğrendiğim gün içim yandı. Geçen yıl babamı kaybetmiştim, aynı duyguları yeniden yaşadım. Şuna eminim ki öbür dünya diye bir yer varsa şimdi o cennettedir. Anısı önünde sevgi ve saygıyla eğiliyorum.

 

Seni asla unutmayacağım Nurettin Ağabey…

 


 

Recep Düzgit
Düzgit Grup CEO’su


‘Her zaman pozitif bir insandı’

 

Nurettin Kaptan’ı bir büyüğüm olarak tanır ve bilirim. Ben 42 yıllık bir tanışıklık sürecinde yaptığımız işlemlerde, kestiğimiz faturalarda Caferoğlu Denizcilik’in sahibi olan Nurettin Kaptan’ın nevi şahsına münhasır bir insan olduğuna şahit oldum. Hiçbir zaman şikayetçi olduğunu duymadım. Navlunlar iyi olduğunda da kötü olduğunda da. Her zaman pozitif bir insandı. En iyi piyasada da en kötü piyasada da gemilerini çalıştırdı. Her zaman nakit akışı güçlüydü. Gemilerine çok iyi bakardı. Gemilerinin hepsi yaşlıydı. 30 ve üstü yaşlarda gemilerdi. Gemilerinden bir tanesi olan Old Lady onu Hamburg’ta inşa eden tersane tarafından geri alındı ve günümüzde bir müze gemi olarak sergileniyor.

 

NURETTİN CANTAŞ
Soldan sağa: Cem Cantaş, Nurettin Cantaş, Salim Düzgit, Recep Düzgit, Ziya Çınar, Özcan Cantaş

 

Cari hesap diye bir şey yoktu. Aldığı malı peşin öderdi. Bu sayede de aldığı her şeyi avantajlı alırdı. Dolayısıyla bunlarla zaman kaybı da yaşamadı. Gemilerinde çalışanlar da kolay kolay gemi değiştirmez. Onun gemilerindeki insanlar hep orada çalışır. Bu da gemilerin bakım ve tutumunda da oldukça önemli. Şirket tam anlamıyla bir istikrar üssü.

 

NURETTİN CANTAŞ
Nurettin Cantaş ve Salim Düzgit

 

Yaşadığım bir örneği anlatmak istiyorum. Birgün Karaköy’deki ofisimize 40 yıllık çalışanlarından bizzat tanıdığım Ziya uğrayıp gemi geçerken önceden hesapladıkları faturanın ücretini ödemeye gelmişti. Düşünsenize, daha fatura kesmemişiz, hesaplamışlar ve önceden ödüyorlar. Böyle hassas, anlayışlı, erdemli iyi bir insan denizcilik sektörüne bir daha gelir mi, bilemeyiz. Eşsiz bir şahsiyetti. Vefatından önce Babam Salim Düzgit ile ziyaretine gitmiştik. Denizcilik sektöründen bir Nurettin Kaptan geçti ve çoğumuzda ders alınası özel izler bıraktı. İsmiyle bin yaşasın.

 

Ruhu şad olsun.

 


 

Rasim akar

Akkon Lines Yönetim Kurulu Üyesi

 

‘Keşke herkes onun gibi olsa’

 

20 sene evvel tanıdım. Babam çok eski tanır. Ben, tüm insanlar iyi olarak bilir kendisini. Aksini söyleyenin kendisinde problem olabilir. Armatörlüğünü bir kenara bırakıyorum. İyi bir insan. Bir adam gemisinde kaza geçirmiştir, bitkisel hayattadır. Ailesine uzun seneler baktığını bilirim. Keşke herkes onun gibi olsa.

 


 

Yusuf Yazıcı
İMEAK DTO Meclis Üyesi


‘Bize düzgün olmayı, dürüstlüğü öğretti’

 

Nurettin Kaptan anlatmakla bitmez. Onu yaşamak lazım. Biz ona “Nurettin Amca” derdik. Baba gibiydi. Özel, farklı bir insandı. Eşi benzeri yok. Bize doğru olmayı, dürüstlüğü öğretti.

 

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın