Domino etkisi: Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz

MDN İstanbul

Mevcut konjonktürde her ne kadar ABD, Ukrayna krizi vesilesiyle önceliğini Karadeniz’e veriyor görünse de bütüncül yaklaşım sergiliyor ve şüphesiz Doğu Akdeniz’i sürekli kadrajında tutuyor

Bir kısım aklı evvellerin ABD’nin Karadeniz’i radarına almasına, Rusya’yı bölgede çevreleme gayretlerine ve NATO’nun Karadeniz’e “abanmasına” olumlu yaklaştığını görüyoruz. Elbette her görüşe saygılıyız lâkin Türkiye’nin geleneksel Karadeniz politikasına açıktan tezat teşkil eden bu yaklaşıma katılmamız mümkün değil.

Bir diğer tuhaflık ise Karadeniz’de gerilimin artmasının Doğu Akdeniz’de soğumaya neden olabileceğine ilişkin ortaya atılan argümanlar. Karadeniz’de artacak olası gerilimin Türkiye’nin öneminin yeniden keşfedilmesine vesile olacağını düşünen romantikler, Soğuk Savaş Dönemi’nin geride kaldığını göremiyorlar. Karadeniz’i Atlantik blok ile yaşanan sorunları aşmada ve barışmada bir kaldıraç olarak kullanmak isteyenlere tavsiyemiz şu, bölgesel sahiplik ilkesini aşındırırsanız Karadeniz’in bir barut fıçısına dönmesine neden olursunuz. Son kertede dikkatiniz dağılır, konsantrasyonunuz bozulur ve Doğu Akdeniz’den uzaklaşırsınız. Oysa milli çıkarlarımız bağlamında önceliğimiz şüphesiz Doğu Akdeniz ve Kıbrıs olmalı.

Doğu Akdeniz buzdolabına mı kondu?
Nedense ülke olarak bir süredir Doğu Akdeniz’i buzdolabına koymuş bir görüntü sergiliyoruz. Siyasi saikler nedeniyle Doğu Akdeniz’de gerilimi düşürmeye yönelik attığımız adımlar dış politikada yaşanan sıkışıklığın aşılması ve diplomasiye fırsat verilmesi bakımından gerekli. Ve fakat muhataplarımızın da bizim gibi yapıcı yaklaşım sergilemesi kaydıyla. Oysa muhataplarımızın müzakereden anladığının sadece Türkiye’nin taviz vermesi olduğunu açıkça görüyoruz. Dendias’ın Türkiye ziyaretinde bu yaklaşımı gördük.

Bakınız çevre denizlerimizde, mavi vatanımızda meydana gelen gelişmelere bütüncül yaklaşılmasını salık veriyoruz. Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de meydana gelebilecek her bir hadisenin domino etkisi ile diğerine etki edeceğini ısrarla hatırlatıyoruz. Gazetemizin jeopolitik yazılarını takip eden okuyucularımızın meselenin özünü kavradığını düşünüyoruz.

ABD’yi Doğu Akdeniz’de anlamak
Türkiye karşıtı cepheye destek veren ve Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını artıran ABD cenahından Doğu Akdeniz’e yönelik üst seviyeli mesajlar peşi sıra geldi. Bu mesajları dikkatli okumadan, arka planını görmeden ABD’nin yeni dönem öncelik ve stratejilerini anlamamız mümkün değil. Ötesinde nisan ayında Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de süre gelen dinamik gelişmeleri idrak etmek için havuz problemi çözmeye gerek yok. Aktörlerin hamlelerine ve argümanlarına göz atmak yeterli. Öyleyse Doğu Akdeniz özelinde yaşanan gelişmelere odaklanalım ve olguları incelemeye başlayalım.

ABD Başkanı Biden’ın, Yunanların Osmanlı’ya karşı ayaklanmasının 200’üncü yılı nedeniyle 25 Mart’ta Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i telefonla arayarak kutladığını ve Amerikan savaş uçaklarının yapılan törenlere katıldığını hatırlatalım. Biden’ın, Miçotakis ile yaptığı telefon görüşmesinde Doğu Akdeniz’e temas ederek “Doğu Akdeniz’de istikrar için umutlu olduğunu” belirtmesi olacakların habercisi gibiydi. Dendias’ın Ankara’da diplomatik nezaket ve teamüllerin dışına çıkarak sergilediği fütursuz tutumu herkes sorguladı. Yunanistan’ın cesaret hapı almış bir görüntü sergilemesi elbette boşuna değil, zira cesaret hapı veren aktörlerin başında ABD geliyor.

ABD-Yunanistan: Güçlü ikili bağların derinleştirilmesi
Görüşme sonrası yapılan açıklamada Biden’ın iki ülke arasındaki “güçlü ikili bağların derinleştirilmesi” için bağlılığını dile getirdiği vurgulandı. Biden’ın iki ülke arasında artan savunma işbirliğine atıfta bulunması gözden kaçmadı. Açıklamada, “Başkan Biden, Doğu Akdeniz’de istikrar için umutlu olduğu mesajını verdi. Ayrıca iki lider enerji güvenliği, Çin, Rusya ve Batı Balkanlar dâhil ortak çıkar konularında koordinasyon yapılması konusunda mutabık kaldı,” mealindeki ifadelerinin Yunanistan’da memnuniyet yarattığı, dahası bir özgüven patlamasına neden olduğunu ilerleyen günlerde gördük.

Biden’ın Doğu Akdeniz’e yönelik argümanlarının altını doldurma görevi Dışişleri Bakanı Blinken tarafından yerine getirildi. Mart ayı sonunda gerçekleştirdiği Brüksel ziyaretinde Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklara uluslararası hukuk çerçevesinde barışçıl çözümler bulunması gerektiğini belirten Blinken, Türkiye ile Yunanistan arasındaki duruma ilişkin yaptığı değerlendirmede, bölgede tansiyonun yavaş yavaş düştüğünü ve iki ülkenin de provokasyonlardan uzak durduğunu ifade etti.

NATO’nun bu konuda önemli bir rol oynadığına işaret eden Blinken, “Uluslararası hukuka göre bu farklılıklara barışçıl çözümler bulunduğunu görmeye ihtiyacımız var,” ifadesini kullandı. Türkiye’yi batıda tutma, esasen batıya çıpalama stratejisi izleyen ABD’nin Türkiye’ye karşı hamlelerini ölçerek biçerek yaptığını gözlemliyoruz.

Yunanistan Genelkurmay Başkanı Floros’un açıklamaları
Nisan ayı başında Washington’daki Yunan-Amerikan Enstitüsü (AHİ)’nün düzenlediği bir etkinlikte telekonferans aracılığıyla konuşan Yunanistan Genelkurmay Başkanı Floros, Yunanistan ile ABD arasındaki savunma ilişkilerinin tarihteki en yüksek seviyeye eriştiğini belirterek, Yunanistan’ın karasularını genişletmesinin “yasal egemenlik hakkı” olduğunu iddia etti.

Burada dikkat çeken nokta, Floros’ın Türkiye’nin 1995’te Yunanistan’ın Ege’de karasularını genişletme ihtimaline karşı aldığı “casus belli” kararını “gayri ciddi” olarak nitelemesi ve Yunanistan’ın karasularını genişletme hakkının saklı olduğunu savunması oldu. Bu açıklamanın muvazzaf (emekli dahi değil) bir asker (!) tarafından yapıldığına dikkat çekelim.

“Yunanistan karasularını uygun gördüğü bir zamanda genişletme hakkına sahiptir!”
“ABD’nin geçen yıldan itibaren, bizi başka bir bakış açısıyla dinlemesinden dolayı çok mutluyum. Türkiye’nin bölgede istikrarsızlık yaratan bir provokatör gibi hareket ettiğini söylerken ne kastettiğimizi, artık daha iyi anlıyorlar. Bölgedeki tek kargaşacı Türkiye’dir. Türkiye’den tek şikâyetçi olan sadece biz değiliz. Başka ülkeler de şikâyetçi. Türkiye, Doğu Akdeniz’de ortak istikrarsızlık paydasıdır” açıklamasını yapan Floros’un, Yunanistan’ın karasularını genişletmesinin “yasal egemenlik hakkı” olduğunu öne sürmesi, Yunanistan’ın karasularını “istediği ve uygun gördüğü bir zamanda genişletme hakkına sahip olduğunu ve bu hakkı saklı tuttuğunu” vurgulamasını takdirinize sunuyoruz. Türkiye’ye karşı agresif ve çok boyutlu bir diplomasi izleyen Yunanistan’ın uygun şartların oluştuğuna kanaat getirmesi durumunda “casus belli” kararını tanımayacağı anlaşılıyor.

Dikkat çeken bir diğer konu ise Floros’un, Yunan silahlı kuvvetlerini güçlendirmenin ABD’nin çıkarına olduğunu savunması. Kendisini “güçlü bir jeopolitik oyuncu” olarak gören Yunanistan, Doğu ve Orta Akdeniz’de istikrarının sağlanmasına katkıda bulunmak için açıkça ABD’nin desteğini talep ediyor. Bu destekten emin olacağı konjonktürü yakaladığını hisseden Yunanistan’ın, emrivaki peşinde koşabileceğini ve bölgede -iddia ettiğinin aksine- gerilimi tetikleyebileceğinin altını çizelim. Bu arada Yunanistan’ı takdir edelim. Söz konusu Türkiye karşıtlığı olduğunda asker (muvazzaf-emekli)-sivil tek yumruk olup senkronize olarak üzerimize geliyorlar. Yunan Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan eşgüdüm içinde hareket ediyorlar.

İtalya, Libya’daki geçmiş ayak izlerini takip etmek istiyor
Nisan ayında Libya, AB üyesi iki Akdeniz ülkesinin başbakanını misafir etti. Trablus’u ziyaret eden İtalya Başbakanı Mario Draghi, Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile görüştü. Dibeybe, Libya ve İtalya arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeye önem verdiklerini belirtirken, ülkesinin göçmenler için bir geçiş güzergâhı olduğunu ve göç dosyasının sadece iki ülkenin değil, Avrupa’nın ve dünyanın bir sorunu olduğunu belirtti. Libya, İtalya için çok boyutlu öneme sahip. İtalya bölgedeki geçmiş ayak izlerini takip etmek istiyor. Draghi elde ettiği kazanımlarla Libya’dan memnun ayrıldı.

Miçotakis Libya’dan Türkiye ile yapılan anlaşmanın iptal edilmesini istedi
Yunanistan Başbakanı Miçotakis ise Draghi’den farklı olarak umduğunu bulamadı. Görüşmeler sonrası ortak basın toplantısında konuşan ve “Yakın geçmişte, ilişkilerimizi sınayan her şeyi geride bırakmanın zamanı geldi” ifadesini kullanan Miçotakis, ülkesinin Trablus Büyükelçiliği’ni açacağını, Trablus’un ardından Bingazi’de de konsolosluk açacaklarını belirtti.

Türkiye’nin Libya ile 2019’da imzaladığı deniz yetki alanlarını belirleme anlaşmasına şiddetle karşı çıkan Yunanistan için bu anlaşmanın iptal edilmesi öncelikli stratejik hedef. Nitekim Miçotakis, Trablus ziyaretinde bu önceliği açıkça dile getirdi ve Libya’nın AB ile ilişkilerinde herhangi bir ilerleme sağlamasının ön koşulunun, yabancı güçlerin ve paralı askerlerin Libya’dan ayrılması olduğunu vurguladı.

Yunan Başbakanı, Ankara ile Trablus arasındaki deniz yetki alanları anlaşmasını “sözde” olarak tanımladı. “Sözde uluslararası anlaşmalar olarak sunulan ancak Avrupa Konseyi tarafından açıkça belirtildiği gibi yasal etkisi bulunmayan yasadışı belgelerin iptali gerekmektedir” ifadesini kullanan Miçotakis’in bu yaklaşımını Libya özelinde de Türkiye ile AB’yi karşı karşıya getirme hamlesi olarak okumak isabetli olacaktır.

Miçotakis’e cevaben Dibeybe’nin, “Türkiye ile münhasır ekonomik bölge belirlenmesi üzerine imzaladığımız anlaşmalar konusuna gelince, her türlü anlaşmanın, uygun çözümler sunmaya katkı sağlaması ve Libya, Türkiye ve Yunanistan’ın haklarının korunmasının önemini vurguluyoruz. Aynı şekilde, Girit ve Libya arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve münhasır ekonomik bölge konusunda görüşmelerin başlaması için Libya ve Yunanistan arasında ortak komisyon kurmaya hazırız” ifadeleri önemli. Nitekim nisan ayında bütün kabinesi ile Türkiye’yi ziyaret eden Dibeybe, akdedilen anlaşmaya bağlı olduklarını açıkça ifade etti.

Yunanistan-Türkiye ilişkileri AB-Türkiye ilişkilerinin anahtarıdır
Nisan ayında Doğu Akdeniz’deki duruma yönelik değerlendirmelerine devam eden Miçotakis, Yunan hükümetinin, Atina ile Ankara arasındaki ilişkileri, AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler için belirleyici hale getirmekte başarılı olduğunu söyledi.

Ankara’nın Brüksel ile ilişkilerin meyvesini alabilmesinin artık “Yunanistan ve Kıbrıs ile gerilim yaratmamaktan” geçtiğini savunan Yunanistan Başbakanı, Türkiye’nin AB-Türkiye ortak bildirisine riayet etmesini ve Yunan adalarından dönen sığınmacıları kabul etmesini beklediğini kaydetti. Neredeyse her ay benzer değerlendirmeyi yapıyoruz. Miçotakis izledikleri stratejiyi yüksek özgüvenle ve büyük bir aymazlıkla ifşa etmekten imtina etmiyor.

Orta Doğu’nun değişen yüzü zirvesi
Nisan ayının ortasında GKRY; İsrail ve Yunanistan’ın yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Gabi Ashkenazi Baf’ta düzenlenen basın toplantısında, “Bu yeni stratejik üyelik Arap Körfezi kıyılarından Akdeniz ve Avrupa’ya uzanıyor” tespitinde bulunarak toplantının “Orta Doğu’nun değişen yüzünün” bir işareti olduğunu söyledi. İsrailli Bakan BAE ile normalleşme adımlarının atılmasının ardından, “Doğu Akdeniz ile Körfez arasında enerjide stratejik ortaklık” çağrısında bulundu.

Bu toplantı zaman, mekân ve katılımcılar bakımından oldukça önemli. Geçtiğimiz aylarda da Yunanistan, İsrail ve GKRY Savunma Bakanları askeri işbirliğini artırma konusunda anlaştıklarını duyurmuştu. GKRY Dışişleri Bakanı Hristodulidis’ın Türkiye’yi ima ederek “Bölgedeki tüm ülkelerin bize katılması için yol açık” ifadesini kullanması toplantının arka planını gösteriyor. Burada dikkat çeken nokta ise toplantıya Mısır’ın katılmaması oldu.

İsrail ile Yunanistan arasında savunma işbirliği anlaşması
Nisan ayı Doğu Akdeniz bağlamında oldukça dinamik geçti. Neredeyse Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı hamle yapılmayan bir gün yok… Aleyhimize yeni anlaşmalar peşi sıra imzalanıyor. Bu defa İsrail ile Yunanistan arasında savunma işbirliği anlaşması akdedildi. Anlaşma, İsrail’in Yunanistan Hava Kuvvetleri için eğitim merkezi kurup işletmesini kapsıyor. 1,65 milyar dolar büyüklüğündeki bu anlaşma 22 yıllık bir süreyi kapsıyor. İsrail Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında, anlaşmanın İsrail ile Yunanistan arasında bugüne kadarki en büyük savunma tedarik anlaşması olduğuna dikkat çekildi.

Anlaşma kapsamında Kalamata şehrindeki askeri havaalanı 22 yıllığına İsrail’e kiralanacak. İsrail menşeli savunma şirketi Elbit Systems burada Yunan Hava Kuvvetleri için bir eğitim merkezi kurarak İtalyan Leonardo’nun ürettiği M-346 eğitim uçaklarından 10 adet konuşlandıracak. İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, “Bu programın İsrail ile Yunanistan’ın kabiliyetlerini artıracağı, ekonomilerini güçlendireceği böylece ülkelerimiz arasındaki ortaklığın savunma, ekonomik ve siyasi düzeylerde derinleşeceğinden eminim” çıkışı önemli.

Yunanistan-Fransa ortak provokasyonu
Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve Doğu Akdeniz’deki tüm dengeleri değiştiren deniz yetki alanlarının belirlenmesi anlaşmasına yönelik kışkırtıcı eylemler nisan ayında da devam etti. Dendias’ın Ankara ziyaretinden hemen sonra Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de ittifak oluşturan Fransa ve Yunanistan, sivil bir deniz araştırma gemisini kullanarak bölgede provokasyon yaptılar.

Fransız araştırma gemisi L’Atalante, Girit Adası’nın güneyinde Türkiye-Libya anlaşmasıyla sınırlandırılmış ve Türkiye’nin egemenlik alanındaki bölgeye bilinçli olarak gönderildi. Yunanistan geminin Yunanistan-Mısır Deniz Sınırları Anlaşması çerçevesinde ve Yunan kıta sahanlığı üzerinde çalışacağını duyuran, 15-18 Nisan tarihlerine dönük bir NAVTEX yayımladı. Türkiye bu uygulama karşısında ilk kez bir karşı-NAVTEX yayımlamadı. Buna karşın söz konusu geminin kendi egemenlik alanı olan bölgeden çıkması için doğrudan bir savaş gemisi sevk etti.

Mısır: Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istiyoruz

Dönem içinde Doğu Akdeniz’de meydana gelen en önemli, esasen tek olumlu gelişme Mısır özelinde vuku buldu. Mısır Dışişleri Bakanı, ülkesinin Türkiye ile iki tarafın da faydasına olacak diyalog ve uluslararası hukuk kurallarına uygun ilişkiler kurulmasında istekli olduğunu açıkladı.

Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şukri, mevkidaşı Çavuşoğlu ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesine ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin son dönemdeki açıklamalarının ve jestlerinin takdir edildiğini” belirtti. Siyasi göstergeler bakımından, ilişkilerin çerçevesini belirleyen siyasi açılım aşamasına geçilmesine önem verdiklerini belirten Şukri, olumlu havanın Türkiye’nin Mısır’ın önemiyle alâkalı yaptığı açıklamalar ve verdiği sinyaller üzerine gerçekleştiğini kaydetti.

“Mısır, her iki tarafın da faydasına olacak bir diyalog ve çıkarlara zarar verilmeden uluslararası hukuk kurallarına uygun ilişkiler kurulmasında istekli” diyen Şukri, gerekli zemin oluştuğunda siyasi görüşmelerin yapılmasına da önem verdiklerini açıkladı. İki ülke arasında esmeye başlayan olumlu rüzgârlar önemli. Mayıs ayında Bakan yardımcısı seviyesinde görüşmelere başlanacağı, ardından Büyükelçi atamalarının yapılacağı anlaşılıyor.

Yunanistan, gönüllü ve kullanışlı bir aparat
Türkiye’nin batılı dost ve müttefikleri ile sorunlar sarmalının içinde debelendiği mevcut konjonktürü lehine çevirmek isteyen Yunanistan’ın, her platformda kendisini Türkiye’ye alternatif olarak öne sürdüğü (gönüllü ve kullanışlı bir aparat olarak) fırsatçı davrandığı bir dönemden geçiyoruz. Tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar ABD’ye yaslanan Yunanistan’ın gelinen aşamada bağımsız politika izlediğini söylemek mümkün değil. Yunanistan açıkça bir vekil devlet görüntüsü veriyor.

“AB eşittir Yunanistan” mottosuyla Türkiye’nin karşısına dikilen ve iki ülke arasındaki hemen her sorunu AB’ye taşıyan Yunanistan ile diplomasi kanalını işletmek her geçen gün daha da imkânsız bir hale geliyor. Sınıfta yaramazlık yapan ve öğretmenini bıktıran haylaz öğrenciye “velini çağır” denmesi gibi, Yunanistan’da bizi provoke ederek ve sinir uçlarımızla oynayarak AB ile muhatap olmamızı istiyor, bu tuzağa düşmemeliyiz.

Kıbrıs görüşmelerine dikkat
Bu yazı yazıldığında henüz Kıbrıs görüşmeleri başlamamıştı. Kıbrıs’ta ansızın kuran kurslarının gündeme getirildiği ve yaratılan suni gündemle Kıbrıs halkının daha da bölünme riskine atıldığı kritik günlerden geçiyoruz. Kıbrıs görüşmelerine AB, gözlemci statüsü ile katılıyor.

Hâl böyle olunca sormadan edemiyoruz, AB’nin Kıbrıs görüşmelerinde ne işi var? Müzakere etmek, diplomasiyi işletmek, olgun, sakin ve dingin bir görüntü vermek iyi hoş da farkında mısınız, Türkiye ile Yunanistan arasında oynanan oyun usulca Yunanistan’ın istediği kıvama evriliyor.

Yunanistan’ın cüreti, AB’nin aymazlığı
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, istikşafi görüşmelerde Türkiye ile sadece Doğu Akdeniz’i görüşüyoruz diyor. Miçotakis Libya ile akdedilen anlaşmanın AB marjında yok hükmünde olduğunu söylüyor. Türkiye Doğu Akdeniz’de gerilimi artırırsa AB olarak yaptırımları masaya getiririz diyor. Yunanistan Genelkurmay Başkanı “casus belli”yi tanımadıklarını açıklıyor. Sahi Yunanistan (üstelik AB adına) bu şekilde üst perdeden nasıl konuşabiliyor? AB’nin aklıselim ülkeleri Yunanistan’ın bu şımarıklığına nasıl tahammül edebiliyor? Türkiye karşıtlığı nasıl oluyor da AB ülkelerinin çoğunun gözüne perde indirebiliyor? Türkiye ile sorunların çözülebilmesi için Türkiye’nin 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni tanıması gerektiğini dahi söyleyebilen Dendias ve onun temsil ettiği Yunan Hükümeti akıl tutulması yaşıyor.

Yunanistan tahammül sınırlarını zorluyor
Yunan Dışişleri Bakanı’nın Ankara’da Türkiye’ye karşı hadsiz açıklamalarda bulunmasını ise takdirinize sunuyoruz. İyi niyetimizin suistimal edildiğini görüyoruz. Türkiye’ye hazırlıklı geldiği anlaşılan Dendias’ın Cumhurbaşkanı’nın Atina ziyaretinin rövanşını alma misyonunu yerine getirdiğini anlıyoruz. Kendisini arkadan iten ve sufle veren aktörlerin yönlendirmesi ile “uygun zamanın” geldiğini öngören Yunanistan, kendince kazan-kazan politikalar uyguluyor. Yunanistan’ın uluslararası hukuka, akla ve mantığa aykırı talep ve argümanları tahammül sınırlarını zorluyor.

Bakınız Yunanistan anlaşmalarla statüleri belli olan gayrı askeri statüdeki adaları (GASA) silahlandırmasına dahi meşruiyet kazandırmaya çalışıyor. Türkiye’nin (sözde) kendisini tehdit ettiğini gerekçe göstererek bu adaları silahlandırdığını iddia eden Yunanistan yeni bir içtihat yaratmaya çalışıyor. Yürürlükteki anlaşmalar dilinize pelesenk olur, onları iptal etmeyi ve/veya güncellemeyi gündeme getirirseniz, Yunanistan da GASA’lar üzerinden durumu böyle suistimal eder. Hatırlatalım, devlet işi her kademede hesap kitap ve liyâkat işidir.

Son olarak nisan ayı sonunda yapılacak Kıbrıs görüşmelerine dikkatinizi çekelim, endişemizi dile getirelim ve şapkadan yeni bir tavşan çıkartılmamasını umalım. Doğu Akdeniz’de aleyhimize gelişen konjonktürü ve kurulan ittifakları bozabilecek, jeopolitik denklemi tümden değiştirebilecek yegâne hamlenin -uzun zamandır defalarca vurguladığımız üzere- Mısır ile ilişkileri normalleştirmek olduğunun altını bir kez daha çizelim. Mayıs ayında Kahire’de yapılacağı açıklanan iki ülke arasındaki siyasi görüşmeler yeni bir dönemin habercisi olabilir, not edelim.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın