Doğu Akdeniz Konferansı

Serter Tuçaltan

sertertucaltan@marinedealnews.com
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan

Doğu Akdeniz’deki sorunların çözümü için uluslararası konferans düzenlenmesine yönelik görüş bir süredir gündemde.

İlk olarak 4 Eylül 2020 tarihinde AB Konseyi Başkanı Michel tarafından gündeme getirilen bu görüş 22 Eylül 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı’nın 75’inci BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma ile yeni bir boyut kazandı.

Cumhurbaşkanı konuşmasında Doğu Akdeniz’de yaşanan sorunların çözülmesi için “….. tüm bölge ülkelerinin hak ve çıkarlarının göz önünde bulundurulduğu, içinde Kıbrıs Türkleri’nin de yer aldığı bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Aynı gün Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, “…..bütün Akdeniz´e kıyıdaş ülkelerin katılımıyla, adil ve paylaşımcı bir enerji platformu konferansı, toplantısı ya da süreci başlatılmasına biz olumlu bakıyoruz” açıklamasını yaptı.

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırması ve Doğu Akdeniz’deki gerginliğin belli bir oranda azalması ile gündemde arka plana düşen “Doğu Akdeniz Konferansı” fikri önümüzdeki günlerin en önemli başlıklarından biri olmaya aday durumda.

Bölgenin geleceği üzerinde önemli etkisi olabilecek böyle bir konferansa kimlerin katılacağı, konferansın gündeminin hangi konuları kapsayabileceği, konferans takviminin nasıl şekilleneceği önümüzdeki günlerde belirgin hale gelecek. Bu konunun dikkatli şekilde irdelenmesi gerekiyor.

Katılımcılar

Konferansın katılımcılarının kimler olabileceği konusunu kestirmek bu aşamada oldukça güç. Katılımcıların belirlenmesinde bölgesel aktörlerin konferans kapsamındaki stratejileri ve planları kadar küresel aktörlerin bölgeye bakışının da etkili olacağını tahmin etmek güç değil.

Türkiye’de siyasi otorite tarafından yapılan açıklamalar konferansın bölgesel olarak, kıyıdaş ülkelerin katılımı ile icra edilmesinin öngörüldüğünü gösteriyor.
Katılımcılar konusunda AB’nin yaklaşımı ise Türkiye’den farklı. Michel’in 4 Eylül tarihli açıklamasında katılımcıların çerçevesi NATO ve ilgili taraflar olarak ifade ediliyor.

NATO’da belirleyici etkiye sahip ABD’nin, Almanya ve Fransa gibi başat aktörlerin Doğu Akdeniz konusundaki tutumlarının Yunanistan-GKRY lehine olduğu biliniyor.
ABD’nin Doğu Akdeniz’den çıkarılacak hidrokarbon kaynaklarının Avrupa’ya sevk edilmesi ile Avrupa’yı doğalgaz bakımından Rusya’dan kademeli olarak bağımsızlaştıracak adımlar üzerine çalıştığı, ABD ve Fransa’nın GKRY’nin ve Girit’in güneyinde EXXON ve TOTAL ile varlık gösterdiği bir dönemde NATO’nun masada Türkiye lehine bir tutum izlemesi ihtimâli yok denecek kadar az.

Diğer taraftan AB’nin yaklaşımını bir yana bırakırsak ABD’nin doğrudan masada olmak istemesi de bir seçenek. Rusya, İran ve Türkiye’yi çevrelemek üzere Irak-Suriye-GKRY ve Yunanistan’da konuşlanan ve/veya vekillerini konuşlandıran ABD’nin Doğu Akdeniz’in kendi çıkarlarına göre paylaşımı konusunda doğrudan bir aktör olarak rol almak istemesi küçük bir olasılık değil.

Öte yandan ABD seçimlerinin ardından bu ülkenin yönetim kademelerinde oluşabilecek, mevcuda nazaran daha Türkiye aleyhine bir tablonun da dikkate alınması gerekiyor.

AB’nin diğer katılımcı adayları ise “ilgili taraflar” olarak özetlenmiş durumda. İlgili tarafların kimler olacağına nasıl karar verileceği de bir soru işareti.
Ancak, AB’nin böyle bir konferansa kurumsal kimliği ile katılmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil. Bu noktada AB’nin Doğu Akdeniz politikasını Yunanistan ve GKRY tezlerini desteklemek üzere kurduğunu, Yunanistan’ın ve GKRY’nin sınırlarını AB’nin sınırları olarak gördüğünü, Yunanistan ve GKRY’nin de böyle bir konferansta AB olmaksızın adım atmak istemeyeceğini hatırlamak gerekiyor.

Dolayısıyla AB’nin de konferans kapsamında Türkiye lehine rol alması ihtimâli yok.

AB Komisyon Başkanı’nın açıklamasındaki diğer “ilgili taraflar” büyük olasılıkla kıyıdaşlar.

Kıyıdaşlardan Mısır, İsrail, Yunanistan, GKRY ve Filistin Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) üyesi.

DAGF, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerinde Türkiye’nin bölgesel rakiplerini bir araya getiriyor. Forum, 22 Eylül 2020 itibarıyla Fransa’nın da katılmayı talep ettiği, ABD’nin ve AB’nin daimi gözlemci statüsünde olacağı ve AB’nin çalışmalarını 2 yıl boyunca finanse edeceği, önemli destek gören uluslararası bölgesel bir örgüte dönüşmüş durumda.

Bir diğer konu kıyıdaşların kendi aralarındaki anlaşmalar.

Örneğin Mısır, İsrail ve Lübnan’ın GKRY ile MEB Sınırlandırma Anlaşmaları var. İsrail’in Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’yi destekleyen bir tutum izlediği biliniyor. GKRY, Yunanistan ve İsrail arasında EastMed doğalgaz boru hattı anlaşmasının yanı sıra ikili askeri işbirliği anlaşmaları da bulunuyor.

Doğalgaz konusunda İsrail ile işbirliği yapan Mısır ağustos ayında Yunanistan ile MEB Sınırlandırma Anlaşması imzaladı. Mısır’ın her geçen gün Yunanistan-GKRY-İsrail üçlüsüne yaklaşıyor olması dikkat çekiyor.

Türkiye’nin MEB Sınırlandır-ması yaptığı Libya’da ise UMH Başkanlık Konseyi Başkanı ekim ayında görevi bırakacağını açıkladı. Açık kaynaklarda yer alan haberler Türkiye’nin bu konudaki istişarelerini sürdürdüğünü gösteriyor.

Mevcut durum Türkiye’nin kıyıdaşlardan da destek görmesinin zor olduğuna işaret ediyor.

AB’nin yaklaşımlarından bağımsız olarak Suriye’de etkin olan, Suriye hidrokarbon bloklarında ve Suriye enerji denkleminde önemli payı/yeri bulunan Rusya’nın da böyle bir konferansta yer almak isteyebileceğinin hatırda tutulması gerekiyor.

Katılımcılar bağlamında dikkatle değerlendirilmesi gereken bir diğer mesele ise GKRY’nin statüsü. Konferans bağlamında Türkiye’den GKRY ile aynı masada oturması talebinde bulunulacağı, buna mukabil KKTC’nin masada yer bulmasına direnç gösterileceği, bu maksatla çeşitli formüller üretileceği çok açık.

Netice olarak katılımcılar bakımından değerlendirildiğinde mevcut durum Türkiye’nin masada yalnız kaldığını gösteriyor.

Doğu Akdeniz’de bir konferans düzenlenmesinden önce kıyıdaşlar ve bölge dışı aktörlerin dâhil olduğu anlaşma ortamının nasıl oluştuğunun/oluşturulduğunun çok dikkatli şekilde incelenmesi ve değerlendirilmesi, Türkiye’nin masadaki yalnızlığına son verebilecek adımların atılması gerekiyor.

Bu adımların atılmasından önce yapılacak bir konferansın Türkiye’nin arzu ettiği sonuçları doğurması ihtimâlinin zayıf olduğu anlaşılıyor.

Gündem

Siyasi otoritenin açıklamaları Türkiye’nin gündem tercihinin enerji üzerine odaklandığını ve sürecin daha ziyade doğal kaynakların paylaşımını içeren bir enerji platformu konferansı veya toplantısı ile yürütülmesini istediğini gösteriyor.

Bu noktada GKRY-Yunanistan ikilisinin ENI, TOTAL, EXXON, KATAROIL, COGAS gibi enerji konsorsiyumları ile anlaşmalar yaptığının, bölgedeki enerji kaynaklarının çıkarılması, işletilmesi ve nakli konularının küresel güç mücadelesinin öznelerinden biri olduğunu dikkate almak gerekiyor.

Enerji odaklı bir yaklaşımın ABD, AB, İtalya, Fransa, Katar, G. Kore gibi ülkelerin masada yer bulmasına, konferansın küresel nitelik kazanmasına yol açabileceğinin hatırda tutulmasında fayda var.

AB’nin konferans gündemi yaklaşımı ise oldukça geniş bir kapsama sahip. Deniz sınırlarının belirlenmesi, enerji, güvenlik ve göç konuları AB’nin gündem öngörüsünü oluşturuyor.

Oysa, Doğu Akdeniz’de temel sorun deniz yetki alanı sınırlandırmasının uluslararası hukuka uygun şekilde, ilgili tüm tarafların katılımıyla ve ilgili özel durumları dikkate alacak şekilde yapılmamış/tamamlanmamış olması.

Türkiye’nin deniz hukuku bağlamında Yunanistan’ın Meis’ten kaynaklanan devasa deniz alanı talebine karşı da Adaların sınırlandırmada tam etkiye sahip olduğu tezine karşı da GKRY’nin 2004 yılında Mısır’la imzaladığı anlaşmaya istinaden -hem de 2003 yılından geçerli olarak- tüm Kıbrıs Adası çevresinde MEB ilan etmesine karşı da güçlü hukuki argümanları var.

Üstelik bu argümanların bir kısmı Uluslararası Adalet Divanı’nın emsal teşkil eden kararlarından gelirken, bir kısmı da doğrudan Yunanistan’ın İtalya ve Mısır ile imzaladığı sınırlandırma anlaşmalarından geliyor.

Mevcut durum toplanması halinde böyle bir konferansta siyasi müzakerelerden çok hukuk tabanlı teknik müzakerelerin Türkiye’nin daha lehine olacağını gösteriyor. Bu bağlamda, konferans gündeminin deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına odaklanması gerekiyor. Enerji, göç ve güvenlik konuları sınırlandırma meselesinin çözümünün ardından ayrıca müzakere edilmesi gereken, deniz hukuku dışındaki hususların, dengelerin ve siyasi mülâhazaların gözetilebileceği meseleler.

Takvim

Takvim konusunda ortaya konan bir planlama yok.
Ancak Türkiye açısından özellikle muhtemel katılımcılar açısından değerlendirildiğinde yakın zamanda icra edilecek bir konferansın arzu edilen sonuçları doğurması ihtimalinin çok zayıf olduğu görülüyor.
Bu anlamda masada tek kalınmayacak, dengeli bir ortamın oluşturulmasına yönelik adımların atılması ve bunu sonuçlarının görülmesinin ardından yapılacak bir konferansın Türkiye’nin menfaatleri bakımından daha faydalı olacağını söylemek mümkün.

Sonuç

Doğu Akdeniz için düzenlenecek bir konferansın Türkiye için çok önemli sonuçlar doğuracağı açık.

Bu anlamda konferans katılımcılarının belirlenmesi, gündemin oluşturulması, takviminin tespit edilmesi konularında son derece dikkatli ve seçici davranılması; konferans çerçevesinde kapsamlı bir planlama ve Türkiye’yi temsil edecek katılımcılardan kullanılacak hukuki argümanlara, ortaya konacak haritalara kadar her yönü ile çok geniş ve kapsamlı bir hazırlık yapılması gerekiyor.

Bu süreçte deniz yetki alanlarımızdaki hak ve menfaatlerimiz konusunun iç siyaset malzemesi yapılmaması, siyaset üstü bir tutum izlenmesi önem arz ediyor.
Aksi durumun aleyhimize sonuçlar doğurması potansiyeli bulunuyor.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
sertertucaltan@marinedealnews.com