Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yeni bir yaklaşım

MDN İstanbul

Tuğamiral (E) Alaettin Sevim

Tuğamiral (E) Alaettin Sevim, Yunanistan’ın kayalıklar üzerinden Ege’de kendine fiili durum yaratma çabasını ve Doğu Akdeniz’de MEB ilanının önemini
değerlendirdi.

Doğu Akdeniz’de son dönemde Yunanistan ile yaşadığımız krizin Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kavramları çerçevesinde şekillendiği ve bölgedeki olası hidrokarbon temelli enerji kaynaklarının ön plana çıktığı bir gerçek. Oysa deniz yetki alanları düzenlemeleri canlı ve cansız tüm doğal kaynakları içermektedir. Denizlerden sağlanan kaynakların sürekliliğinin sağlanabilmesi ise ancak çevreye duyarlı uygulamalar ile mümkündür.

Bu kapsamda Türkiye’nin 2013 yılında ilan ettiği Finike Denizaltı Dağları Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) dikkat çeken bir uygulamadır.1 Finike Denizaltı Dağları ÖÇKB sadece deniz alanını kapsayan ilk bölgedir. 1.124.173 ha’lık bir deniz alanını ihtiva eden bölge; derin deniz biyolojik çeşitliliği, ender bulunan ve tehlike altındaki türlerin korunması, sualtı bankları ve denizaltı dağları gibi özel ekosistemler açısından önem arz etmektedir.2 Bölgenin ilanı aynı zamanda egemen hakların kullanılmasına örnek olacak önemli bir devlet uygulamasıdır. Böylelikle Doğu Akdeniz’de sadece donanmamız, araştırma ve sondaj gemilerimiz ile bulunmadığımız ispatlanmış olmaktadır.

Finike Denizaltı Dağları Özel Çevre Koruma Bölgesi

Türkiye yaklaşık 1600 km’lik sahil şeridi ile Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülkedir. Bu gerçek Akdeniz‘in çevresinin korunmasında ve gelecek nesillere aktarılmasında ülkemize sorumluluklar yüklemektedir. Finike Denizaltı Dağları ÖÇKB bu anlamda iyi bir başlangıçtır. Bölgenin ilanı, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi hedefleri ve Barselona Sözleşmesi yükümlülükleri ile uyumludur. Ancak Türkiye bu noktada çekingen davranmış ve bölgenin ilanı henüz uluslararası kurumlara bildirilmemiştir.3 Bunun yanı sıra henüz bölgenin kullanım ve yönetimine ilişkin usul ve esaslar da belirlenmemiştir. Bu eksikliklerin giderilmesi ve tüm paydaşların katılımı ile deniz alanlarımızın mekansal planlamasının yapılması gereklidir.

Doğu Akdeniz’de deniz mekansal planlarının hazırlanması Türkiye’ye başka avantajlar da sağlayacaktır. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi MEB içinde sahildar devlet dışındaki diğer devletlere de bazı haklar tanımaktadır. Ancak Sözleşmenin 58’inci maddesi “MEB’de devletler, işbu Sözleşme uyarınca haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken, … ve sahildar devletin işbu Kısım ve diğer uluslararası hukuk kuralları uyarınca kabul ettiği kanun ve kurallara, işbu Sözleşme ile bağdaşır olduğu ölçüde, riayet edeceklerdir.” ifadesi4 ile diğer devletlerin MEB içinde sahildar devletin düzenlemelerine uymaları gerektiğini belirtmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de henüz MEB ilan etmemiştir. MEB ilan edilmemiş olsa bile bölgeye ilişkin bilimsel çalışmaların yapılarak, deniz mekansal planlarının hazırlanması diğer devletlerin dikkate almaları gereken hukuki altyapıyı oluşturacaktır.

Türkiye, ÖÇKB’ni asıl amacı olan sürdürülebilirlik çerçevesinde kullanmalıdır. Ancak, devletlerin çevre koruma uygulamalarını başka amaçlarla kullanabildikleri de unutulmamalıdır. Örnek olarak; Yunanistan, AB çevre programları (Natura 2000) doğrultusunda 4519 sayılı yasayı 8 Şubat 2018’de onaylamıştır. Bu kanun ile Ege Denizi’ndeki egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş birçok coğrafi oluşum, Kardak dahil, ve bir kısım uluslararası sular doğa koruma alanı olarak ilan edilmiştir.5 Yunanistan’ın bu kadar çok alanın yönetimini sağlayacak alt yapısı ve insan gücü yoktur. Bu alanlar için uygulama planı henüz yapılmamıştır. Bu nedenle Yunanistan’ın bu uygulaması Ege Denizi’nde AB şemsiyesi altında kendi lehine fiili durum yaratma çabası olarak görülmektedir. Türkiye, Yunanistan’ın fiili durum yaratmasının kabul edilmeyeceğini resmi olarak açıklamıştır.6

Bahsedilen kanun içeriğinde; bu alanlarda çiftliklerin kurulması, turizm faaliyetlerinden ücret alınması, kurulacak tesislerden gelir sağlanması ve yenilenebilir enerji kaynaklarından istifade edilmesi hususları yer almaktadır. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi madde 121’de “İnsanların oturmasına elverişli olmayan veya kendilerine özgü ekonomik bir yaşamı bulunmayan kayalıkların münhasır ekonomik bölgeleri veya kıta sahanlıkları olmayacaktır.” ifadesi yer almaktadır.7 Çoğunun üzerinde insan yerleşimi bulunmayan bu coğrafi oluşumlarda doğa koruma adı altında icra edilecek faaliyetler ile ekonomik yaşam gelişmesi ileride bu oluşumların MEB veya kıta sahanlığına sahip olduğu iddiasına dayanak olarak kullanılabilir.

Sonuç olarak; Doğu Akdeniz’e yönelik mekânsal planlarımızın yapılması ile Türkiye’nin bölgede çevreyi korurken sadece enerji kaynakları değil çok yönlü olarak bölgeden yararlandığını, halkının bölge ile sosyal ve ekonomik ilişkisinin güçlü olduğunu ispatlayan, alanın boş olmadığını ve diğer devletler tarafından da uyulması gereken düzenlemelere tabi olduğunu gösteren önemli bir kazanım elde edilecektir.

Kaynakça
* Piri Reis Üniversitesi Öğretim Görevlisi (Doktora Öğrencisi)- Emekli Tuğamiral
1) 16 Ağustos 2013 tarih ve 28737 nolu Resmi Gazete ’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı
2) https://tvk.csb.gov.tr/finike-denizalti-daglari-i-4747
3) Prof.Dr. Bayram Öztürk, Doğu Akdeniz’de Balık mı Yoksa Petrol mü Önemli, HBT Dergi 231. Sayı, Ağustos 2020
4) BMDHS, UNIC Turkey, Ankara, 05.04.2001 https://denizmevzuat. udhb. gov.tr/dosyam/denizhukuku.pdf
5) Greek Government Gazette https://www.lifethemis.eu/sites/default/files/announcements/n_ 4519_2018_NEOI%20FOREIS%20DIAXEIRI SIS.pdf (Erişim 12.09.2020)
6) https://www.mfa.gov.tr/sc_-28_-disisleri-bakanligi-sozcusunun-yunanistan-in-kardak-bolgesini-ve-egedeki-bazi-adalari-natura2000-cevre-programina-dahil-ettigine-iliskin-sc.tr.mfa
7) BMDHS, UNIC Turkey, Ankara, 05.04.2001 https://denizmevzuat. udhb. gov.tr/dosyam/denizhukuku.pdf

Bunu Paylaşın