İzmir'de yaşayan 69 yaşındaki emekli bir vatandaş hakkında, sosyal medyada “diplomasız Erdoğan” ve “hırsız, katil Erdoğan” paylaşımlarını retweet ettiği gerekçesiyle adlî işlem başlatıldı. Emekli vatandaş, ifadesi alınmak üzere savcılığa çağrıldıktan sonra tutuklama talebiyle İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi.
Suçlanan emekli savunmasında suçlamaları kabul etmedi: “Bu tweet'lerin yazılmasıyla ilgim yoktur. Böyle bir paylaşım yaptığımı hatırlamıyorum. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmak istiyorum,” dedi. Emeklinin avukatı ise, müvekkilinin söz konusu içeriği üretmediğini belirtti. Dosyada yer alan açık kaynak araştırma raporuna işaret eden avukat, raporda teyide muhtaç bilgi bulunduğunu ve savcı talimatı olmadan yapılan açık kaynak araştırmasının hukuken geçerli olmadığını ifade etti.
Ayrıca içeriklerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunan avukat, müvekkilinin sağlık durumu ve sabit ikameti nedeniyle kaçma ya da delil karartma ihtimâlinin bulunmadığını belirtti. Avukat, “Atılı suç, ‘katalog suç' kapsamında değildir. Müvekkilim işçi emeklisidir, bypass ameliyatı geçirmiştir ve düzenli olarak ilaç kullanmaktadır. Bu ilaçlara ilişkin raporu dosyaya sunuyoruz,” dedi.
Mahkeme, savcılığın tutuklama talebini reddederek, emeklinin yurt dışına çıkışını yasaklayan adlî kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi.
İfade özgürlüğü mü, yargı sınırı mı?
Yakın dönemde 69 yaşındaki bir emeklinin sosyal medyada yaptığı ‘retweet' (tekrar paylaşım) nedeniyle adlî kontrol şartıyla serbest bırakılması, İstanbul’da “Diplomasız Erdoğan” sloganı atan öğrencilerin yine adlî kontrolle salıverilmesi örnekleri benzer bir tablo ortaya koyuyor: Her iki olay da “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla başlatılan soruşturmalar kapsamında değerlendirilirken, ifade özgürlüğü ile hakaret sınırının ne zaman ve nasıl aşıldığı sorusu yeniden gündeme geliyor.
Emekli bir yurttaşın sağlık durumu ve iddiaya konu içeriği şahsen üretmemesi gibi gerekçelerle serbest bırakılması kadar; gençlerin kamusal alanda slogan atmalarına rağmen tutuklanmamış olması da yargının adlî kontrolü tercih ettiğini gösteriyor. Ancak bu tür süreçlerin ifade özgürlüğü açısından taşıdığı riskler, toplumda otosansür iklimini güçlendiriyor.
Uzmanlar, Anayasa’da güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğünün, özellikle siyasal eleştiriler söz konusu olduğunda daha geniş yorumlanması gerektiğini belirtiyor. Bu tür davalarda verilen kararlar, sadece bireyleri değil; toplumun genel ifade özgürlüğü algısını da doğrudan etkiliyor.