Bu kitapda . .
Eserini anlatmağa çalıştım.
Yapabildim mi ?
Ummuyorum.
Sen ve eserin o kadar yüksek ki :
Erişilmesi çok güç !
15 Eylül 1937
Yukarıki satırları, sağlığında yaz-
mıştım.
Kitap ise ölümünden sonra çıkıyor.
Ne yazık !
Kitaptaki eksiklerin arttığında şüphe
yoktur.
Fakat bu eksikler :
Eserinin değil, dökdüğüm göz yaş-
larının aşındırdığı, silip götürdüğü par-
çalardır.
Huzuruna param parça olmuş bir
gönülle, öksüz kalmış, yırtık pırtık bir
kitapla çıkıyorum.
Af et . .
Ve hoş gör ! .
Ankara, 9 mart 1940
H H H
“İnkilâb Enstitüsü” Profesörlerinden Dr. Mahmut Esat Bozkurt’un, Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte planlayıp kaleme almaya başladığı ve maalesef ilk basımı 1940 yılında gerçekleşen bu özel eserin ilk cildinin, ilk baskısında yer alan sunuş kısmındaki ilk sayfayı; noktası, virgülüne dokunmadan üstte aynî olarak yazdım.
Özel teşekkür!
Bu yıl KÜDENFOR’un 16 Mayıs’ta düzenlediği “Kısa Film Festivali-Çevre ve Deniz” konulu bir panele katılmıştım. Yazarımız Deniz Mehmet Irak kulağıma eğildi ve elindeki kitaptan işaretlediği bir bölümü parmağının ucuyla göstererek sessizce, “Oku,” dedi. Önceki sayfayı çevirerek konuyu ortasından değil de başından okumak isteyince, Deniz yine fısıldayarak, “Gerek yok, sadece bu bölümü oku!” Dedi. Okudum. Gözlerim, galat-ı meşhur durumu ile faltaşı gibi açıldı. Deniz’in mimikleri, “Bu tepkiyi vereceğini tahmin etmiştim!” Der gibiydi. Sonra gözlerim kitapta, kulağım İÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Pınar Yayınoğlu’nun sunumundaydı, zira “bir denizcilik gazetesi nasıl olmalı?” diye tarifte bulunuyordu. Kitabı büyük bir heyecanla okurken, Deniz’e dönüp şunları söylediğimi anımsıyorum, “Pınar Hoca MarineDeal News’ten bahsediyor.” Tabii kitabı bırakamadım. Deniz’e şöyle dedim: Hani bizim ofiste bir kitabını unutmuştun, acaba bunu da mı unutsan? Deniz müşvik gülüşünü çehresine yayarak, “Sende kalsın,” dedi.
Sevgili Deniz… Çok teşekkür ederim.
Haberin yok ama kitabının her satırını çizdim, not aldım. Bu nedenle senin için Kaynak Yayınları’na ait 1995 yılı 3’üncü baskısının yanı sıra Tüpraş 2003 baskısını sahaftan ısmarladım. Nasrettin Hoca mizahıyla; senin kitap doğurdu…
Daha sonra meraktan İstanbul Üniversitesi (İÜ) Yayınları’nca ilk defa 1940 yılında basılan “Atatürk İhtilali” kitabının ilk baskısını aradım, buldum. Atatürk’ün direktifiyle derlenen bu eserle henüz tanışmayanlar vardır diye düşünüp bu ay köşemde de paylaşmak istedim. Kemalizmin kuramcılarından Mahmut Esat Bozkurt, Kemalizmin anladığı devlet sosyalizmini bakın nasıl özetliyor, “Özel mülkiyeti tanıyan, fakat insanın insan tarafından sömürülmesini önlemek ve milli kalkınmayı başarmak için devlete ekonomik işlerde kontrol ve teşebbüs hak ve yetkilerini kabul eden bir sistemdir.”
H H H
İÜ’nün kuruluşu Cumhuriyet’in 10. yılına rastlıyor. Atatürk, kendi sağlığında bir doktrin ihtiyacı duyarak, bir inkilap enstitüsü kurduruyor. Üniversite’yi kurmak üzere davet edilen İsviçreli profesör Albert Malche’ye göre de Enstitü; “Türk devrim tarihinin isabetli ve içerikli biçimde okutulması bu anlayışın ilk ve özgün örneği olacak.”
Bu eser, Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker ve Yusuf Kemal Tengirşek’in İÜ’de okuttuğu ders notlarından oluşuyor.
Devrim tarihinin ders programı Atatürk’e ait. İlk dersi ise; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda aktif görev alan, nitelikli hukuk ve tarih kültürüne sahip Mahmut Esat Bozkurt veriyor. Kitabı yazma sebebini ise şöyle belirtiyor, “Bu kitabı, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşüyle başlayan Atatürk İhtilalini, Türk ulusuna safha safha anlatmak için yazdım.” Çünkü Atatürk’ün biçimlendirdiği devrim tarihi müfredatı, “İhtilalin hukuk tarihinin Türk gençliğine anlatılması” olarak belirleniyor. Öyle ki, Atatürk her dersi izliyor, konuların işlenişini bizzat takip ediyor. Hatta, İÜ’de verilen bu İnkilap Tarihi derslerinin (bir ara 12 Eylül’e kadar adı ‘Devrim Tarihi’) radyodan da yayınlanmasını istiyor. Türk gençliği, Cumhuriyetimizin laik ve demokratik kültür değerlerini, devrim felsefesinin temel ilkelerini, uzun ve zahmetli yıllarda Türk Milletince verilen “hak” tarihlerini, ilk o tarihi yazan kahramanlardan öğrenirken; gençlerin üniversite öncesi hazırlıkları için yenilikçi bir uzaktan eğitim-öğretim modelinin temelleri de yine ilk Atatürk’ün vizyonuyla atılıyor. Keşke günümüzde de müfredata olduğu gibi girse…
Bozkurt’un, Vatan mücadelesi, ardından, kazanılan şanlı Zafer, sonrasında, yine Atatürk’ün desteğiyle toplumsal hak ve özgürlüklerin uygar bir yasaya kavuşması için ‘Türk Medeni Yasası’nı acilen hazırlaması çok anlamlı.
8 Mart 1934’te İÜ konferans salonunda verdiği ilk İnkilap önsözünde, “Büyük Şefim, İhtilalin hukuk tarihini Türk gençliğine anlatmamı uygun görmüşler. Bu çok ciddi işi Maarif Vekaletimiz bana bildirdiği zaman, Selçuk’ta çiftimin başında bulunuyordum. Yapıp yapamayacağımı düşünmedim bile; kabul ettim. Hazırlanmaya başladım. Çünkü Şef emredince başarılamayacak bir iş olmadığına inancım vardır.” Diyor.
Prof. Dr. Bozkurt’un, Atatürk’e itafında “Erişilmesi çok güç” saydığı: O büyük Dehanın ve eserinin yüksek ülküsünü içselleştirebilenlerin çalışkanlığı ile bugünlere ulaştık.
‘Atatürk İhtilali’ kitabının, Bozkurt’un vefatı nedeniyle basılamayan ve ailesi tarafından kasada muhafaza edilen ikinci cildi 2003 yılında Tüpraş tarafından bütün olarak baskıya hazırlanıyor.
Çağdaş Türkiye kurucularının fikri hür, vicdanı hür, tam bağımsız Türkiye kurma mücadeleleri gücünü, tarihinden, vatan ve millet sevgisinden alıyor bu kesin. Bakın kitapta bu duru sevgi nasıl tarif ediliyor, “Türk milleti için seviye söz konusu olamaz. O rejimlerin en yükseklerine layıktır. Onun seviyesini yüksek görmeyenler kendi alçak seviyelerini ifade etmektedirler.”
İşte gençlerimizin milli mücadele ruhu hakkında fikir sahibi olmaları için o ruhun nasıl vücuda geldiğini onlara milli eğitim ile aşılamalı. Ki hatırayalım, İnkilap Enstitüsü de bu yüksek amaçla kurulmuştu.
Atatürk’ün büyük eserim diyerek Türk gençliğine emanet ettiği Cumhuriyeti yükseltme ülküsüne bağlı bir Cumhuriyet Kadını olarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı yürekten kutluyorum. Karşısında bütün bir dünyayı bulan ve yenen bir Liderin karşılaştığı imkânsızlığı nasıl mümkün kıldığını her geçen gün daha iyi anlıyorum. Ve tüm bunlara rağmen sadece bize değil tüm dünyaya emanet ettiği “Yurtta Barış, Dünyada Barış” vizyonuyla gurur duyuyorum.