İkilemler arasına sıkışmış bir devrindeyiz dünyanın. Kör bir rahatlık uğruna vazgeçemediğimiz tek kullanımlık plastikler ve hayatın kaynağı denizlerdeki canlılar; varlığından sorumlu olduğumuz ama önünü alamadığımız küresel ısınma
Geçen ay denizler üzerine iki önemli çalışmanın sonuçları açıklandı. Ne yazık ki ikisi de iç açıcı değil. Çalışmalardan biri, 26 ülkeden 66 bilim insanının onayıyla yazılıp yayımlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Değişen İklimde Okyanus ve Kriyosfer Özel Raporu idi. Rapora göre, deniz seviyesi 2100’e gelindiğinde yaklaşık bir metre yükselmiş olabilir. Aşina olmayanlar için hatırlatalım: Yeryüzündeki kar ve buz çökeltilerinin bütününe, yani gezegenin tüm donmuş alanlarına Kriyosfer deniyor. Rapor iklim değişikliğinden kaynaklanan buzul erimesi ve okyanus ekosistemindeki değişikliklere ve bunların canlılar üzerindeki etkilerine dikkat çekiyor. Küresel ısınmanın üç dereceyi aşması halinde 2100 yılına gelindiğinde deniz seviyesinin bir metre yükselme; bunun sonucunda da kıyılarda yaşayan milyonlarca insanın göç etme ihtimalinden söz ediyor. Malum, bazı ada ülkelerinin deniz seviyelerinin yükselmesi ve okyanustaki olası değişimler sonucunda yaşanamaz hale gelmesi olasılığı oldukça yüksek. Rapor ürkütücü rakamları yüzümüze çarpıyor: Yüz yıldan biraz fazla sürede, 1902-2015 yılları arasında küresel deniz seviyesi 16 cm yükseldi. Ancak 2006-2015 arasındaki yükselme hızı, 1902-1990 arasındaki yükselme hızının 2,5 katı. Tahminlere bakılırsa, aklımızı başımıza toplamamız için sağlam nedenler var. En önemlisi deniz seviyesi ki anlaşılan, yüzyıllar boyunca artmaya devam edecek. Sera gazı salınımları kesilse ve küresel ısınma 2C derece altında tutulsa bile, 2100 yılına kadar deniz seviyeleri yaklaşık 30-60 cm artış gösterecek. Eğer sera gazı salınımları güçlü bir şekilde artmaya devam edecek olursa bu artış 60-100 cm’yi bulacak. Emisyonlar azaltılmazsa, deniz seviyelerindeki artış 2100 sonrasında da devam edecek. Rapor, emisyonların artması halinde 2300’de 5,4 metreye kadar bir yükselme olabileceğine dikkat çekiyor. Unutmayalım, 1970’ten bu yana deniz seviyesi yükselmesindeki ana faktörler insan kaynaklı.
Buzulların dediği
Buzullardaki yok oluş da tehlikeli boyutta. Grönland ve Antartika buz tabakasının yılda 400 milyar tondan fazla suyu okyanusa bırakarak eridiği belirtiliyor. Arktik’in karla kaplı bölgesi yaz aylarında her on yılda yüzde 13 oranında küçülüyor. Küresel ısınma 2C dereceyi bulduğu takdirde bazı yaz mevsimlerinde tamamen yok olması bekleniyor. Tahminlere göre, emisyonların artmaya devam etmesi durumunda, buzullar kütlelerinin üçte birinden fazlasını kaybedecek. Emisyonlar azaltılmazsa 2100 itibarıyla bazı dağlık bölgeler üzerindeki buzulların yüzde 80’i kaybolabilir, birçok buzul ise tamamen yok olabilir. Unutmayalım, kar ve buz örtüsünün kaybı Dünya’nın sıcağı yansıtma özelliğini de azaltarak ısınmayı artırıyor.
Denizdeki yok oluş
Ayrıca geleceğe yönelik tahminler, yüzey sıcaklıklarındaki artış ve okyanusların daha asidik hale gelmesiyle denizlerdeki yaşam ve okyanus ekosistemlerinin altüst olacağını da gösteriyor. Öyle ki, küresel ısınma hükümetlerin üzerinde uzlaştığı gibi 1,5 derecede tutulsa dahi, sıcak sulardaki mercan resiflerinin yüzde 90’ı yok olmaktan kurtulamayacak.
Okyanusların ısınması başka faktörlerle birlikte balık popülasyonunun düşmesine de neden olacak. Ayrıca kabuklu deniz canlıları ve midyeler için de yaşamsal tehdit artacak. Dahası, okyanustaki değişimler aşırı hava olaylarını tetikleyecek. Emisyonların artmasıyla birlikte beklenen felaketler arasında El Niño ve La Niña’nın etkilerinin daha ciddileşmesi, Kuzey Avrupa’daki fırtınalarda artış, Güney Asya ve Orta Afrika’daki yağışlarda azalma ve Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusunda deniz seviyelerinde yükselme de var.
Plastik balıklar
Yazının başında sözünü ettiğimiz diğer araştırma ise doğrudan Türkiye üzerine. Türkiye’deki Deniz Canlılarında Mikroplastik Kirliliği başlığını taşıyan araştırma Greenpeace’in Akdeniz ofisi tarafından yapıldı. Araştırmada Marmara, Ege ve Akdeniz’den toplanan barbun, istavrit, kefal, mırmır, tekir ve kırmızı karides türlerinin mide ve sindirim sistemleri incelendi. Sonuç tabii ki can sıkıcı; incelenen balıkların yüzde 44’ünün midesinde mikroplastik bulundu. Rapora göre, balıkların midesinden çıkan mikroplastiklerin çoğu tek kullanımlık plastik. Araştırmada 243 adet balık, 32 adet karides ve 317 adet midye dolma analiz edildi. Balıkların yüzde 44,3’ünde, neredeyse her iki balıktan birinde mikroplastiğe rastlandı. Ayrıntılandırırsak… Kefallerin yüzde 64,8’inde, barbunun yüzde 63’ünde, mırmırın yüzde 34,3’ünde, tekirin yüzde 32,8’inde, istavritin yüzde 26,7’sinde mikroplastik bulundu. Başka şekilde ifade edilirse, beş farklı ticari balık türünde ortalama olarak balık başına düşen mikroplastik adedi 1,08 oluyor; kefalde 2,5, barbunda 1,1, mırmırda 0,6, tekirde ve istavritte 0,4. Bölgesel bazda balık başına düşen mikroplastik ise Ege Denizi’nde (İzmir) 1,7 Marmara Denizi’nde (İstanbul) 0,85 ve Akdeniz’de (Adana) 0,74 adet olarak açıklandı. İncelenen kırmızı karideslerin yüzde 18,8’inde, her 10 karidesten ikisinde 0,28 adet mikroplastik tespit edildi. Çoğunluğu Ege ve Marmara Denizi’nden, beş farklı noktadan elde edilen midyelerden üretilen midye dolmaların ise yüzde 91’inde mikroplastik bulundu: Ortalama olarak midye başına 0,63 adet. Buradan hareketle porsiyon bazında değerlendirildiğinde 100 gramlık bir midye tüketiminde 5,76 adet, 250 gramlık midye tüketiminde ise 14,41 adet mikroplastik tüketilme riski olduğu tahmin ediliyor. Araştırmada, sözü edilen mikroplastiklerin 13 farklı polimer tipinde olduğu belirtildi. En fazla bulunan polimer tipleri ise, beklendiği gibi, tek kullanımlık plastiklerin üretiminde kullanılanlar.
Tükenen denizler
Bu araştırma Türkiye’nin çevresindeki denizlere odaklansa da dünyanın başka yerlerinde yapılan çok sayıda çalışma da benzer sonuçları gösteriyor. Mesela yakın zamanda Greenpeace’in kara kaynaklı plastik kirliliğinin biriktiği beş okyanus girdabından biri olan Kuzey Atlantik Okyanusu’ndaki Sargasso Denizi’nde gerçekleştirdiği inceleme… Orada da yine yüksek oranda mikroplastik tespit edildi. Söz konusu kirlilik büyük ölçüde tek kullanımlık plastik şişelerden ve plastik ambalajlardan kaynaklanıyordu. Konuyla ilgili açıklamada, tespit edilen mikroplastik miktarının, bir önceki sene Büyük Pasifik Çöp Girdabı’ndaki orana yakın olduğu vurgulanmış, birçok canlının güvenli bir yuva olarak kullandığı Sargasso Denizi’nin artık plastik tehdidi altında olduğu belirtilmişti.
Ne yapmalı?
Çözüme giden yolda, tüketicilerin tek kullanımlık plastiklerden vazgeçmesi, hükümetlerin tek kullanımlık plastikleri yasaklaması, müzakereleri süren Küresel Okyanus Anlaşması’nın imzalanarak yürürlüğe girmesi ve okyanusların en az üçte birinin okyanus koruma alanları kapsamına alınması gibi öneriler öne çıkıyor. Sadece bu önerilerin hayata geçmesiyle oluşacak devasa dönüşümü geçelim, tek kullanımlık plastiklerin ortadan kalkması bile geleceğimiz için ciddi bir fark yaratacaktır.