Denizi olmayan ülke: Bolivya

Gürcan Elbek

gurcanelbek@marinedealnews.com

MarineDeal News’ün Değerli Okurları, Merhaba!


Denizcilerin, denizle ilgili konuların yazıp çizildiği bir platformda gezi yazısı yazmak, hele bu yazılara denize sınırı olmayan bir ülkeyi yazarak başlamak… Bu da aynı gezi gibi yolda şekillenecek bir başlangıç olacak.


2013 yılında yaptığım 120 günlük Güney Amerika gezimin duraklarından biri olan Bolivya’ya gidiyoruz bu ay.

 

Güney Amerika’nın yükseklerdeki masalsı ülkesi Bolivya…


O kadar yükseklerde bir ülke ki Bolivya, 2 bin metre yüksekliğin altında nadiren gezebiliyorsunuz. Oksijenin anlamını tüm hücrelerinizde hissettiğiniz bir deneyim oluyor başlarda. Şili’nin kuzeyindeki San Pedro de Atacama Çölü’nde kendimi rahatsız hissetmeye başlamam üzerine aniden verdiğim bir kararla La Paz’a yöneldim. Hasta olursam sağlık imkânları daha iyidir diye düşündüğüm büyük kente vardığımda her şey daha kötüye gitti ve yatağa düştüm. Çünkü Atacama Çölü’nde de yaşadığım zorlanmanın yükseklik hastalığı belirtileri olduğunu 4 bin rakımlı La Paz’a geldikten sonra öğrenmiştim. Deniz seviyesinde yaşayanların hiç karşılaşmadığı bu oluş, yaştan, cinsiyetten ve genel sağlık durumunuzdan bağımsız bir hâl. Yüksekliğe alışana kadar da sizi epey hırpalayabiliyor. Dağcılıkla uğraşanların aşina olduğu bir durum ama denizciler için yeni bir deneyim olabilir.

2013 yılında yaptığım Güney Amerika gezimde, dayatılmış küresel dünya değersizliklerinden uzak kalabilmiş ve farklılık yaratan ilk ülke Bolivya oldu benim için. Kısmen Anadolu’ya benzer bozkır görüntüleri, nadiren 2 bin metrenin altına düşen yükseklikleri, yağmur sonrası dünyanın en büyük aynası denilen uçsuz bucaksız görünümdeki Uyuni Tuz Düzlükleri (Salt Flats), Simon Bolivar’ın beyaz şehri Sucre, 1600’lerde dünyanın en zengin kenti olan, dünyayı besleyen gümüş yatağı Potosi, gezegenimizde üzerinde seyir yapılabilen en yüksekteki gölü Titikaka, İnka Uygarlığı’nın doğuş mitolojisinin merkezi Güneş Adası (Isla del Sol), İnka öncesi Tiwanaku Uygarlığı’nın kalıntıları, bisikletçilerin çılgınca sürüşler yaptığı La Paz’daki Ölüm Yolu ile eski dünya diyebileceğim eşsiz, küresel dayatmalardan olabildiğince az nasibini almış ve çok farklı görüntüleri Bolivya’da yaşadım.


bolivya


Fakir bırakılmış, insafsızca sömürülmüş Güney Amerika’da yaşananları incelemek için en önemli kaynaklardan biri olarak gördüğüm Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları (Sel Yayınları)” kitabını okuma listenize almanızı öneriyorum. Dünya tarihi açısından ve dünyada kendimizi konumlandırırken etrafımızda olanlara ışık tutan eserlerden biri bu kitap.


Bir gezgin masalı olarak Bolivya yolculukları bitmez tükenmez farklı özellikte anlatımlara konu olabilir. Şamanlar, Ayovaska terapileri, gayzerlerde dolaşmalar, yerli halkın hâlâ köklerinden tam koparılamadığı insan manzaraları veya dünya çapında kapitalist anlayışa karşı sembolleşmiş isimlerden Che (Ernesto Che Guevara)’nin 1967 Ekim ayında öldürüldüğü köy La Higuera değişik öykü ve deneyimlerden bazıları.

Her şey bu kadar karasal alanda yer alıp toprak kokarken nerelerde deniz kokusu, duygusu ve düşüncesi aldığımı anlatmak istiyorum. Bu öyküler bir gezginin yollarda, caddelerde, televizyon ekranına bakarken edindiği deneyimlerden kaynaklanıyor.


Denize kıyısı olmayan iki Güney Amerika ülkesi; Bolivya ve Paraguay…


Güney Amerika’da denize kıyısı bulunmayan iki ülke var; Bolivya ve Paraguay.

Brezilya, Uruguay, Arjantin, Şili, Peru, Ekvador, Kolombiya, Venezuela, Guyana ve Surinam okyanuslara açılır ve denizden gelen zenginliklerden nasiplenirken Bolivya ve Paraguay karasal talihlerine bir nevi hapsedilmiş durumdalar.

Paraguay’a gitmedim; ancak Bolivya’nın denize kıyısı olmamasının acısını nasıl çektiğini yakınen gözlemledim.


bolivya

 

Denize hasret Bolivya…


La Paz’da ilk kez taksiye bindiğimde, dünyanın geri kalmış ve gelişmekte olan neredeyse her yerinde tanık olduğum bir taksici muhabbetine girmiştik. Bana nereli olduğum, kaç ülke gezdiğim gibi klasik sorulardan sonra taksici Luis’in ilk dile getirdiği “Türkiye’de deniz var mı?” sorusuydu. Bolivya vatandaşlarının çoğunun gerçek ortamında görmediği denizi görmüş olan Luis bunu büyük bir üstünlük olarak anlatırken, ülkesinin bir zamanlar denize kıyısı olduğunu ama bu kıyıları kaybettiklerini anlatmıştı. İçindeki deniz özlemini bugün gibi hatırlıyorum.


Hostel Naira’ya yerleşip yükseklik hastalığından kısmen kurtulduğum ilk anlarda televizyonda izlediğim kamu spotlarında okul çocuklarının “Bizim de denize kıyımız olsun, biz de denizde yüzelim, denizimizi istiyoruz” tarzında cümleleri eşliğinde sunulan devlet politikasını izlemiştim.


La Paz’dan Cochabamba’ya yola çıktığım otogarın kenarındaki denizci okulu bahçesindeki admiralty tipi demir dâhil tüm objelerle okul bahçesinde gezen öğrenciler aşina olduğum denizcilik okullarını anımsatırken bir yandan da garip geliyordu.


Yolculuğun devamında, 8 bin 300 metrede bulunan, dünyanın seyir yapılan en yüksek rakımlı tatlı su gölü olan Titicaca kıyısındaki Copacabana’ya gittim. La Paz’dan kalkan otobüs gölün dar bir noktasından geçmek üzere iptidai sallarla karşı kıyıya geçtiği Tiquina’daki denizci öğeler ve bahriyeye ait binalar hemen dikkatimi çekmişti. Büyük bir alana sahip Titicaca üzerinde ticari gemilerin de faaliyeti bulunuyor. Dolayısıyla göl üzerinde de bahriye unsurları seyir yapmakta. Puma’ya benzetilen şekli, Güneş Adası (Isla del Sol) başta olmak üzere adalar, üzerinde yerli halkın yaşadığı insan yapımı yüzer adalarla Titicaca yaşayan bir deniz adeta.



bolivya


1866 Pasifik Deniz Savaşı’nda kaybeden Bolivya ve Peru, kazanan Şili…


1825’de kurulan Bolivya denize kıyısı olan bir ülkeymiş. Yıllar içinde yaşanan gelişmeler sonucunda 1866 yılında Pasifik’te cereyan eden bir deniz savaşını Şili’ye kaybetmeleri üzerine bugünkü sıkışmış, karasal haritaya mahkûm kalmışlar. Yüzölçümü Türkiye’den 1,5 misli büyük bir ülke olmasına karşın denizle irtibatı kopmuş.


Zengin maden yataklarına sahip Bolivya’dan denize ulaşabileceğiniz en yakın ülkeler Şili ve Peru. Kıyıya yakın mesafedeki bu sınır, sanki bu ülkenin denize ulaşacak can damarlarını kesmiş gibi. Bu da sadece ticari olarak değil, dinlenme ve eğlenmeye yönelik deniz nimetlerini de bu ülkeden uzak bırakmış durumda. O gün bu gündür de bunun acısını her açıdan çekmişler ve çekiyorlar.

 

Kültür, stratejik liderlik ve yönetimde samimiyet…


Yıllardır denizcilikle ilgili etkinliklere katıldığımda, bu kadar çok ve güçlü argümanlarla konuşup bu denli az yol kat eden kültürlü insan topluluklarına hep şaşmışımdır. Bu noktadaki sorun ne olabilir diye düşündüğümde işin kültür, stratejik liderlik ve yönetimde samimiyet ekseninde düğümlendiğini düşünürüm.



Her türlü imkân varken kruvaziyer ticari filonun Cumhuriyet tarihi içinde sistematik yok edilişi, bakanlık düzeyinde temsil edilememe, balıkçılık başta olmak üzere denizin etkin kullanılmamasını üzülerek izlerim. Aile büyüklerimin 50-60 yıl evvel İstanbul’dan Tekirdağ’a, İzmir’e, Samsun’a vapurla yaptığı yolculuklar aklımdayken, belli açılardan kısmen de olsa denizsiz Bolivya gibi karaya hapsedilmemizin nedeni anlayamam.

Bir gezgin hüviyetinde, denizcilik ile ilgili yazıların yayınlandığı seçkin bir ortamda yazı yazmanın sorumluluğunu taşıyarak olabildiğince kendi sınırlarımda kalmayı yeğliyorum. Umarım zülfiyare dokunmamışımdır.


Saygı ve sevgilerimle.





Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
gurcanelbek@marinedealnews.com