Denizci ulus-devlet kimliğinin oluşturulabilmesi için ülkede denizcilik kültürünün yerleştirilmesinin gerekliliğini belirten Deniz Kuvvetleri’nin başlıca eğitim kurumlarında öğretim görevlisi olarak görev almış ve Pîrî Reis Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekan Yrd. olarak görev yapan Dr. Öğretim Üyesi Oktay Çetin, devletlerin denizcileşme sürecinde denizcilik kültürünün önemini ve etkisini değerlendirdi
Avrupalıların 15’inci ve 16’ncı yüzyıllardan itibaren denizlerdeki artan faaliyetleri, denizcilik alanında büyük buluş ve keşifleri beraberinde getirmiş, denizleri sürekli kullanma geleneğini benimseyen ve yerleştiren denizci devletler, yüzyıllar boyunca dünya politikalarına yön vermişlerdir. Tarihsel açıdan bakıldığında gelişmiş ve zengin ülkelerin neredeyse tamamının ortak özelliği, denizciliği tam anlamıyla benimsemiş olmalarıdır. Gelişmiş ülkelerin uyguladığı denizcilik stratejisi; yaşamın tüm alanlarında bireyden devlete, denizciliğin öneminin kavranması ve uygulama alanı bulması itibarıyla dikkat çekicidir. Denizcilik kültürüne sahip olan ülkeler denizcileşmeleri sayesinde tarihsel süreç içinde vatandaşlarının özgür düşünmelerini ve yaratıcılıklarının geliştirilmesini sağlayarak ülke refahlarını artırmış ve güvenliklerini sağlamışlardır. Denizciliğin bir yaşam felsefesi hâline gelmesi sürecinde denizcilik kültürünün etkisi önem arz etmiştir.
15’nci yüzyıl sonrası dünyada hegemonya sürmüş, devletlerin genel ortak özelliklerinden biri denizleri ticari ve güvenlik anlamında kullanmaları ve devlet olarak denizcileşmeleri olmuştur. ABD, Rusya, Japonya, İngiltere, Fransa Hollanda, İspanya, Portekiz gibi devletler dönemsel olarak denizcileşme yolunda ilerlemişler ve dünya hegemonyası üzerinde söz sahibi olma mücadelesi vermişlerdir. Denizcileşen bu devletler denizcileşme süreçlerini halk kitlelerinde oluşturdukları denizcilik bilinci ve kültürü ile devam ettirmişlerdir. Denizcileşme süreci, denizcilik gücü ve deniz gücü gibi kavramların ilişkilerinin incelendiği, ülkelerin denizcileşme süreçlerinde izlemesi gereken yolları ve denizcileşme kavramına ulaşabilmek için gereken temel nosyonları inceleyen çalışmalar, özellikle ülkemizde kısıtlıdır. Denizcileşme sürecinde bir ülkede öncelikle denizcilik gücünün elde edilmesi gerekmektedir. Denizcilik gücünü oluşturan 5 ana element “deniz ekonomisi, deniz gücü, denizcilik vizyonu, denizcilik eğitimi ve denizcilik kültürü”dür. Denizcilik kültürünün ülkelerin denizcileşmesindeki rolü aşikârdır. Denizcileşme sürecinde yol alan devletlerin birikimlerini nesilden nesile aktarabilmesi için denizcilik kültürüne ihtiyaçları vardır. Bu kültürün oluşmasında özellikle batı devletlerinin izlediği yol ve geliştirdiği politikalar yol göstericidir. Bu kapsamda, Türkiye’nin 600 yıllık geçmişi süresince denizcileşme sürecindeki eksikliklerinin ele alınması ve batılı devletler ile karşılaştırmalar yaparak denizcilik kültürünün tesis edilmesi sürecinde, izlemesi gereken yola ilişkin öneriler getirilmesi ihtiyacı açık olarak meydana çıkmaktadır.
Bu yazıda dünyada ve Türkiye’de fazla göz önünde olmayan ve tartışılmayan bir konu olan “denizcilik kültürü” ele alınmış ve bu çerçevede bir kavram olarak dünyada henüz tanımı yapılmamış “denizcilik kültürü” terimi açıklanarak ilk kez bir tanım ortaya konulmuştur.
Denizcilik alanında çalışanların dahi bugüne kadar üzerinde yoğunlaşmayı düşünmediği, yerli ve yabancı kaynak bulmanın oldukça zor olduğu “denizcilik kültürü” konusunda hazırlanan bu yazı, bu konunun aslında denizciliğin temeli olduğunu tüm denizcilerin anlayabilmeleri yönünde bir ışık olabileceği umuduyla hazırlanmıştır. Konuyu anlayabilmek için öncelikle bir kavram olarak denizcilik kültürünün ne anlama geldiğini bilmek gereklidir.
Denizcilik Kültürü
Devletlerin refahı, ekonomik ve politik güçlerine direkt etkisi olan denizciliğin temelini oluşturan “denizcilik kültürü” ibaresi Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer almamaktadır. Türkiye’de bazen deniz kültürü (marine culture) olarak da dile getirilen bu kavram yabancı yayınlarda daha çok kültür balıkçılığını ifade etmek maksadıyla anlam yönünden sınırlı bir kullanım sahası bulabilmektedir. Sözlüklerde dahi yer almaması nedeniyle bir tanımlama yapılması ihtiyacı hissedilmiştir. Bu satırların yazarına göre denizcilik kültürü; bir toplumun doğayı keşfetme merakı, ilgisi, sevgisi ve bilinci sayesinde denizi ve denizciliği adeta bir yaşam tarzı olarak kabullenmesi ve tarihsel süreç içinde nesiller boyunca yaşatarak kalıtımsal hâle getirmesi neticesinde, bu sınırsız kaynaktan sürekli olarak yararlanmayı sağlayan maddi ve manevi birikimin toplamıdır.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, “ekin” olarak da ifade edilen kültür kavramının tanımı şöyledir: “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü”. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi kültür kelimesinin kökeninde zaman kavramı yatmaktadır. Bu noktadan hareketle denizcilik kültürüne sahip olabilmenin, uzun yıllar alacak zorlu bir süreç gerektireceği kabul edilmelidir.
Tarihsel süreç içinde denizler Türkler tarafından askeri maksatların yanı sıra ticaret ve korsanlık faaliyetlerinde de dönemsel olarak sınırlı şekilde kullanılmış, özellikle Osmanlı Devleti döneminde denizcilikle ilgili çok önemli başarılar elde edilmiş, ancak, neredeyse tamamı askeri saha ile sınırlı olan bu başarılar sürekli olmamıştır. Cumhuriyet döneminde denizcilikle ilgili çalışmalar başlatılmışsa da yetersiz kalmıştır. Her iki dönemde de denizciliğin ticari yönüne yeterince önem verilmeyerek adeta ihmal edilmiş, denizci bir ulus yaratmaya yönelik, toplumsal bir denizcilik kültürü oluşturulması için yeterli çaba gösterilmemiş ve denizcilikte istenilen seviyeye bir türlü ulaşılamamıştır. Ancak, bu noktada toplumsal alışkanlıkların kısa bir zaman içerisinde değiştirilmesinin zor bir iş olduğu gerçeği de kabul edilmektedir.
Denizci ülkelerin uyguladıkları denizcilik stratejisi; yaşamın tüm alanlarında bireyden devlete denizciliğin kavranması ve uygulama alanı bulması itibarıyla dikkat çekicidir. Devletin ve milletin “denizci” sıfatını kazanabilmesi için bireysel ve toplumsal yaşantıda “varlığı sürdürmenin ve güçlendirmenin temel aracının denizler olduğu, vazgeçilmesi mümkün olmayan bu yaşamsal kaynağın hiç durmadan ve sabırla sahip çıkılarak değerlendirilmesi gerektiği” çok iyi anlaşılmalıdır. Denizlerin sunacağı sonsuz zenginliğin bilincinde olarak, öncelikle bireye ve müteakiben ulusa denizcilik ülküsü kazandırılarak toplumun ihtiyaçlarına yasal düzenlemelerle cevap verecek “denizci ulus devlet” kimliğinin tesis edilebileceğine inanmak şart olmuştur . Denizci ulus devlet kimliğinin oluşturulabilmesi için ilk atılması gereken adım o ülkede denizcilik kültürünün yerleştirilmesi olmalıdır.
Kaynakça:
-Çetin, O. (2012). “Denizci Türkiye İçin Yol Haritası”, Dönence Yayınevi, İstanbul.
-Irak, Deniz Mehmet (2014). “An Approach to Develop A Maritimization Model and Its Analysis with Inferential Statistical Methods”. Pîrî Reis Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
-Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın (Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğü) 12.02.2013 gün ve Sayı: 36712415-143/02-1386 sayılı ve 11. Uluslararası Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Şurası konulu görevlendirme yazısı.
-11. Uluslararası Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası Denizcilik Çalışma Grubu Raporu, Ankara, 2013.