Yunanistan için kritik günler

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Ana karakterleri iki sihirbaz olan, Christopher Nolan imzalı “The Prestige / Prestij” filminde Michael Caine’nin canlandırdığı karakterin ünlü repliği hayatın her alanına uyarlanabilir aslında.
Caine, her sihirbazlık numarasının üç bölümden oluştuğunu anlatır: “Birincisi ‘vaat’ bölümüdür. Sihirbaz size sıradan bir şey gösterir. İskambil destesi, bir kuş ya da bir insan… Son derece gerçek, üzerinde oynanmamış, normal bir şey olduğunu görmeniz için nesneyi incelemenizi ister… İkinci bölüme ‘dönüşüm’ denir. Sihirbaz olağan nesneyi alır ve onu olağanüstü bir şeye dönüştürür. Hilenin sırrını ararsınız, ama bulamazsınız. Çünkü dikkatli bakmıyorsunuz. Siz sırrı bilmek değil, kandırılmak istiyorsunuz. Henüz alkışlamazsınız, çünkü bir şeyi yok etmek yeterli değildir. Onu geri getirmeniz gerekir. İşte bu yüzden her sihirbazlık numarasında üçüncü bir perde bulunur. İçlerinde en zorlusu; bizlerin deyişiyle: prestij.”

Yunanistan’dan gelen haberler pek hoş değil. Resmi düzeyde Türkiye ile arasında çıkan Karagöz ve Hacivat hangi ülkeye ait tartışması hariç, son gelişmeler ülkenin ciddi sorunları olduğunu gösteriyor

Yunanistan’ın sihrinde vaat bölümünü daima denizcilik oluşturmuştur. Tarihin eski dönemlerinden beri bilinen, son derece olağan, dikkat çekmeyecek kadar sıradan, o derece hayatın içindedir denizcilik. Ve tabii malûm, ülke ekonomisinin itici güçlerinden biridir. Yakın tarihe göz atıldığında 2003’ten itibaren Yunanistan’ın bu alanda altın çağını yaşamaya başladığı görülebilir. Asli işi denizcilik olmayan müteşebbislerin de yüksek kârın cazibesine kapılıp armatörlüğe yöneldiği dönemde, sektörün merkezinde olanlar da, yan sektörlerde konumlananlar da pastadan pay almaya başlamışlardı. Spekülatif yatırımlar, sermaye girişi derken 2006 yılına gelindiğinde Yunan denizcilik camiası büyümüş, ticaret hacmi artmıştı. Elbette bu büyüme, rekabet ortamında küçük armatörlük firmalarının direncini kırmış, onları yavaş yavaş kenara itmeye başlamıştı. 2007’ye gelindiğinde, Yunan armatörlük dünyasında bir iki gemiyle işlerini yürüten firmalar toplamın yaklaşık yüzde 10’unu oluşturmaktaydı. Keza üç beş gemi sahibi olanların sayısındaki azalma da belirgin biçimde gözlenebilmekteydi. 2008 ise dünyayı saran krizin gölgesinde büyük küçük demeden tüm firmalar için kötü verilerle bitti. Dünya deniz ticaretinin lideri durgunluğa giren ekonominin içinde saygınlığını yitirmese de güç kaybetmeye başladı.
Oysa Yunanistan için “dönüşüm” bölümü, ülkenin Avrupa Birliği’ne girmesiyle başlamıştı. Yakın tarihine damgasını vuran yıllar süren cunta yönetimi, Soğuk Savaş döneminin provoke ettiği dünyada silahlanmanın maliyetleri, Türkiye’den Arnavutluk’a uzanan komşu ülkelerle husumet dolu ilişkiler, hepsinin yükü ve geleceği birleşen Avrupa’nın parçası olur olmaz paylaşıldı, paylaşıldığı oranda da farklılaştı. Dönüşüm başlamıştı. Kıbrıs sorununda temel tezlerinden geri adım atmasa da, adadaki iktidarın daha uzlaşmacı ve kendisinden görece bağımsız hareket etmeye çalışacak bir partiye geçmesine ses çıkarmadı mesela. Avrupa Birliği’nden gelen fonların etkisiyle ekonomi rahatlamaya başladı ve aslında iç politikaya yönelik olan dış politikadaki ajitatif çıkışlar giderek azaldı. Bir zamanlar kinci çığlıklarla çınlayan Kardak Kayalıkları’ndan gelen haberlerde, savaş gemilerinin hareketi yerine balıkçı teknelerinin tacizlerinden söz edilir oldu. Ekonomik yardım ekonomik canlanmanın yolunu açınca gözler politikadan uzağa kaymaya başladı. Artık dönüşümün yansıması kendini hissettiriyordu.İşte tam bu sırada, son bölüme geçerken, belki ekonomik depremin öncüllerinin sarsıntısından, eli titredi sihirbazın. Bir önceki perdede “kandırılmak isteyenler”, alkışlamak için açtıkları avuçlarını kapatıp, yumruklarını sıktılar. Sihirbazın düşürdüğü örtünün ardından görülenler neredeyse bir isyana yol açtı. Önce hükümlü ve tutuklular hapishane koşullarını protesto etmek amacıyla açlık grevine gitti. Ülkenin hapishanelerinde kapasitesinin yaklaşık iki katı insan olduğu söylendi. Hapishanelerde son 10 yıl içinde 57’si 2007 yılında olmak üzere, 377 kişinin çeşitli nedenlerle yaşamını yitirdiği, 5 kişilik hücrelerde 15 ila 18 kişinin tutulduğu açıklandı.
Daha açlık grevinin etkisi geçmeden, 16 yaşındaki bir gencin polis kurşunuyla ölmesi üzerine Yunanistan savaş alanına dönüverdi. Günler süren olaylarda birçok işyerinin yanı sıra banka ve kamu binaları da ateşe verildi. Çoğunluğu gençlerden oluşan anarşist grupların protestosu bitti bitecek derken büyüyerek sürdü. O kadar ki, hükümet olağanüstü hal seçeneğini bile tartıştı. Yunanistan toplumsal tarihine geçen olaylar, 1967’den 1974’e kadar askeri cunta yönetimi altında ezilen bir halkın travmasını ortaya çıkardı.
Bir süre sonra Atina sokaklarındaki öfke yerini mutsuzluğa bırakmıştı. İşsizlerin sayısındaki gözle görülen artış ve ekonomideki kötü gidişat kendini hissettirirken tüm ülke, Yunan deniz taşımacılığının patriği olarak anılan armatör Periklis Panagopulos’un kaçırılması haberiyle çalkalandı. İşadamı için 40 milyon avro fidye isteniyordu. İdari hoşnutsuzluk, ekonomik durgunluk derken, sonunda ülkede uzun süredir görülmeyen olaylar yaşanmaya başlandı. Michael Caine yazının girişinde aktardığımız sözlerinin sonunda prestij bölümünü “sürpriz ve dönüşlerle dolu, insan hayatının pamuk ipliğine bağlı olduğu ve hiç görmediğiniz kadar sarsıcı bir şeye tanık olduğunuz kısım” olarak tanımlar. Yunanistan’ın kritik bir dönemden geçtiği ortada. Dileyelim, tekrar mutlu günlerine dönmesi uzun sürmesin, prestijini kurtarsın.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com