Deniz sahnesinin emniyet ve güvenliğinde insan-makine etkileşimi

MDN İstanbul

ASARTECH Ar-Ge Tasarım Mühendislik Ltd. Şti. Genel Müdürü Burkay Alan: Akıllı otomasyon, insan faktörü kaynaklı hataları ve zararlı sonuçlarını azaltırken, insan ve insanlı takımların performansının artmasını da sağlayabilir

Dünya ekonomisi ve uluslararası ticaret açısından deniz taşımacılığı, bir yıl önceki yük hacmine 260 milyon ton eklenerek toplam 10,3 milyar ton’a erişmiş durumda. Bu rakam; dünya ticaret hacminin yüzde 90’ı, ticari değerinin yüzde 80’i, ham petrol ve petrol türevi ürünlerinin ise yüzde 60’ından fazlası anlamına geliyor. Bu durum; 1,86 milyar dwt’lik büyüklüğe ve 829 milyar dolar toplam değere erişen dünya deniz taşımacılığı filosu gemilerinin yine ülkelerin deniz kuvvetleri tarafından tesis edilen güvenlik ortamı içinde emniyetle seyir yapabilmesinin küresel ekonomi için ne denli kritik bir öneme sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Deniz kazaları nedeniyle dünyada kayıp olan toplam gemi sayısının 2017 yılında 85’e düştüğü ve toplam kayıpların 2015 yılından itibaren yüzde 16; büyük gemi kayıplarının ise son 10 yıllık dönemde yüzde 50 azaldığı görülüyor. Deniz sigorta kuruluşları tarafından son 5 yılda meydana gelen ve 15 bin olaya ait yapılan araştırmada bu olayların yüzde 75’inin arkasındaki sebebin insan hatası olduğu ve insan faktöründen doğan bu zararların ekonomik büyüklüğünün 1,8 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. Gemi kayıpları ve hasar sayısındaki umut verici düşüşe rağmen zararların yaygın etkisi ve ekonomik tesiri giderek artıyor. Yakın gelecekte; platform, personel, yolcu, yük ve çevre açısından emniyet ve güvenlik yönetiminin yeni nesil gelişmiş seyir uygulamaları ile birlikte günlük operasyonlardan alınacak gerçek zamanlı, hassas, doğru ve tarafsız verilerin küresel takibi ve analiziyle olacağı görülüyor. Ancak teknolojik gelişmeler başka çeşitli riskleri de beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde; İran Deniz Yolları İdaresi’nin kargo gemilerinin veri izleme sisteminin çöktüğünü, finansal ve kargo kayıpları yaşandığını; Birleşik Devletler Sahil Güvenliği’nin, GPS sinyallerinde yaşanan bozulmanın deniz ticari operasyonlarını aksattığını ve bazı ticari limanların saatlerce kapalı kaldığını; Güney Kore’nin, GPS sinyallerindeki karıştırma nedeniyle yüzlerce gemisinin limana geri dönmek zorunda kaldığını resmi açıklamalar ile duyurması deniz ulaştırması açısından siber güvenlik riskinin boyutunu ortaya koyuyor. Bir donanma olmaksızın hedef ülke deniz ulaştırmasını bir süre için ve kısmen sekteye uğrattığı görülen bu tip siber saldırıların bulunduğu deniz sahnesinde; güvenlik platformları olan harp gemilerinin karıştığı deniz kazalarına bakıldığında; geçtiğimiz yılın en dikkat çekici deniz kazaları Amerika Birleşik Devletleri bayraklı iki ayrı destroyerin önce haziran ayında Tokyo-Japonya yaklaşma sularında bir konteyner gemisi ile ardından da ağustos ayında Singapur Boğazı’nda bir petrol tankeri ile çarpışmalarıdır. Toplamda 17 Amerikalı denizcinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan kazalara ilişkin bulguların ABD Deniz Kuvvetleri tarafından yayınlanan raporda dört ana başlık altında toplandığı görülüyor: Takım Eğitimi, Seyir ve Gemicilik, Yorgunluk, Liderlik ve Emniyet Kültürü. Bu başlıklarda; Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü gibi temel uluslararası kurallardan, temel seyir vardiya usullerine, elektronik seyir yardımcılarının (Radar, ARPA Radar, ECDIS, AIS vb.) kullanımından, acil durum müdahalesi için etkin ve etkili reaksiyonların gösterilmesine kadar emniyetli seyir açısından kritik önem arz eden hemen her konuda hata yapıldığı belirtiliyor. Komuta sorumluluğu, liderlik, takım yönetimi, operasyon, iletişim, durumsal farkındalık açılarından ise ciddi eksiklikler tespit edildiği ifade ediliyor. Siber güvenlik açısından herhangi bir hususa değinilmeyen raporda üzerinde önemle ve defaten durulan bulguların temelinde sofistike teknik sistemler ve karar verici insan arasında gelişen, temelinde insan faktörlerinden kaynaklandığı açıkça görülen operasyonel hatalar var. Ancak bayrak devletinin ulusal özgüven ortamını sarsan ve uluslararası prestij kaybına sebep olan bu deniz kazalarından doğan zararların diğerleri gibi ifade edilebileceği bir ekonomik büyüklük de yok. Bu durum; deniz platformlarındaki emniyet ve güvenlik artırıcı teknolojiler konusundaki çalışmaların ne denli yaşamsal olduğunun bir kez daha altını çiziyor. Bu teknolojilerin yaratacağı en radikal değişikliğin ise bahsedilen emniyet ve güvenlik risklerinden hareketle ve bilinen operasyonel süreçleri değiştirecek şekilde; 2020-2025 yıllarından itibaren uzaktan kontrollü 2045-2050 yıllarından itibaren ise yapay zeka temelli tam otonom gemilerin deniz sahnesinde görüleceği söyleniyor. İlginçtir; geleceğin bu denli radikal ve süratli bir şekilde insansız sistemlere doğru değişmesine sebep olan risklerin temelinde yine insan faktörü yer alıyor. Seyir emniyeti araştırmaları; elektronik seyir yardımcıları özelinde; insanın makineye olan aşırı güvenini endişe verici bulmaktadır. Ancak bizce insan ve makine etkileşimi emniyet ve güvenlik yönünde hızlı ve etkin çözümler içeriyor. Bir deniz platformunda İnsan-Makine Etkileşimi; platformun tasarımı aşamasından itibaren personel yeterlikleri ve sınırlılıklarını göz önünde bulundurarak kritik bilgiye arzu edilen yer ve zamanda arzu edildiği şekilde ve miktarda ulaşılmasını sağlayan otomasyon araçları yoluyla operasyonel etkinliği artırmayı amaçlar. Otomasyon ile yorgunluğu azaltarak, insan hatasının, gereksiz tekrarların ve ilave eğitim ihtiyaçlarının önüne geçerek doğruluk ve emniyet sağlamak hedeflenir. Akıllı otomasyonun; yeni nesil sensör ve haberleşme teknolojilerini, büyük veriyi, derin öğrenmeyi, nesnelerin internetini ve giyilebilir teknolojileri, seyir emniyeti ve güvenliğini, karar destek algoritmalarının operasyonel yönetim sistemlerine entegre edilmesini mümkün kılacağını düşünmekteyiz. Bu durum; insan faktörü kaynaklı hataları ve zararlı sonuçlarını azaltırken, insan ve insanlı takımların performansının artmasını da sağlayabilir. Modern deniz platformlarındaki karmaşık elektrik, elektronik ve mekanik sistemlerin varlığı ve bu karmaşık sistemlerin görece düşük personel sayısı ile izlenebilir ve kontrol edilebilir olması sistemin çok çabuk “akıllı” olarak nitelenmesi sonucunu doğurmaktadır. Kanımızca bu nitelemenin oldukça muhtemel bir olumsuz tarafı da; personelin otomasyona olan aşırı güveninin bugünün insana dayalı karar ortamını; vaktinden önce, orantısız, doğasına ters ve pek de akıllıca olmayacak şekilde makineye terk etme eğilimi doğurabilecek olmasıdır. Bugün; gemi köprü üstü, makine kontrol, savaş harekât merkezleri gibi gemi kontrol merkezleri tasarım ve yerleştirmesinde gelişen ara yüz yetenekleri ile birlikte entegre sistemler kullanılıyor. Ama yüksek doğrulukta emniyetli karar desteği için fonksiyonlar ve görevler açısından insan ve makine arasında rasyonel bir paylaşım düşüncesinin bu kontrol merkezleri açısından halen kısıtlı olduğu görülüyor. Deniz sahnesi kontrol merkezlerinin geleceği konusunda; artan emniyet ve güvenlik amaçlı bilgi değişimi ihtiyaçlarının deniz güvenlik platformları ile deniz ticaret platformları arasında birlikte çalışabilirliği zorunlu kılacağı, haberleşme ve veri sergileme teknolojilerindeki gelişimin etkisi ile deniz durumsal farkındalık ihtiyaçlarının artacağı, artan ihtiyaçların deniz düzenleyici kuruluşlarının küresel standart ve kural uygulamalarını yoğunlaştırmasına sebep olacağı, bu teknoloji ve kural yoğun ortamın deniz platform ve personel etkinliğinin daha tasarım aşamasından ölçülerek belirlenen hedeflere uygun değiştirilebileceği modelleme ve simülasyon tabanlı tasarım ve eğitim ortamlarını getireceği, deniz platformlarının tipine özel yoğun miktarda bilginin işlenerek süratli ve doğru karar verilebilmesini sağlayacak bilişsel karar destek sistemlerinin gelişeceğini düşünmekteyiz. Akıllı deniz otomasyon çözümlerinin, dijital dönüşüm felsefesi kapsamında insana atanmış görevlerin seçilmiş bölümlerini makineye atayarak insan performansını artırmayı; böylece karar zincirinde durumsal farkındalığı sürdürülebilir kılmayı, insanın görev ve sorumluluk duygusuna, empatik problem çözme yeteneklerine, etik anlayışına, sosyal becerilerine ve duygusal zekayı gerektiren daha “insan” yönlerine odaklanarak daha sağlıklı, doğru ve emniyetli karar alabilmelerini hedeflemesi gerektiğine inanıyoruz. Bu durumun deniz platformlarının akıllı otomasyonu konsepti çerçevesinde; karar vericinin bilişsel yükünü azaltarak; anlaşılması zaman ve veri yoğunluğu açısından zor olacak karmaşık operasyonel fonksiyonların ve görevlerin insan ve makine yetenekleri (şekil) ile uyumlu bir şekilde insan ve makine arasında atanmasıyla aşılabileceğini değerlendiriyoruz.

Bunu Paylaşın