Deniz karı denizin çocuklarını nasıl etkiliyor?

MDN İstanbul

Çevre, özellikle de denizler yüzyıllardır onlara verdiğimiz zararların intikamını çok acı alıyor. 2020 yılının Nisan ayında ‘‘Yeni bir kıtaya giden yol’’ başlığıyla hazırladığımız dosyada denizlerdeki plastik kirliliğine dikkat çekmiştik. Çok geçmeden 2021’in başında Marmara Denizi’nde görülmeye başlayan deniz karı (deniz salyası/müsilaj)  ile sarsıldık. Deniz karı, şiddetini günden güne artırdı ve artık Ege’ye kadar ulaştı. Marmara’ya dökülen derin deşarjlar, geri dönüşüme gönderilmeyen çöpe ve lavaboya dökülen evsel yağlar, deniz kenarındaki plansız sanayileşme ve denetlenmeyen sanayi atıklarının yanı sıra yine insan kaynaklı küresel ısınmanın sonucunda Marmara, intikamını suçlu suçsuz tüm canlılardan almaya başladı.


Deniz karı öncelikle deniz üzerinde yer alan bir tabakaya benzese de denizin altını üstünden daha çok etkiliyor. Belki göç ile balıkların birçoğu Karadeniz’e kaçarak tehlikeden şimdilik kurtulmuş olabilir ancak deniz dibinde yaşayan yengeç, mercan gibi canlılar bir bir ölüyor, Marmara oksijensiz kalıyor.


Peki, deniz karının etkileri deniz ticaretine/ekonomisine nasıl yansıyor? Bu konuyla ilgili geçimini denizden sağlayan, denizle iç içe olan insanların yaşadıkları, düşünce ve önerileri oldukça önemli. Belki de sene başından bu yana en çok balıkçılar etkilendiler deniz karından. Bunun yanı sıra Marmara kıyısında faaliyet gösteren tersaneler, Marmara’da sefer yapan ticari gemiler, marinalar…


MarineDeal News olarak bu sayıda deniz karı ile ilgili, ekmeğini denizden çıkaranların görüşlerine yer verdik. Bürokrasiyi bir kenara bırakıp, biraz da denizin çocuklarına kulak verelim.





Ahmet Süphan Pekgün / Pekgün Hukuk Bürosu Teknik Danıflmanı


‘Müsilaj gemilerin sürtünme direncini artırır’




Marmara’daki deniz salyası problemini basından takip ediyorum. Çok ciddi bir problem olduğu görülüyor. Bu oluşumları seyir yapan bir gemi denizden alırsa ve kulerlerden geçirip ana makine ve jenaratörler, makine soğutma suyu sistemine kalıcı olarak yapışırsa, makine soğutma sağlamaz ve gemiler aşırı ısınma nedeniyle yolda kalabilir. Seyir emniyeti açısından da şu an çok yüzeysel olabilir ama balastlı halde ve su kesimi az olan gemilerde bu maddeler emilirse ve soğutma sistemine katılırlarsa kulerleri tıkayabilirler. Soğutma yapılamaz veya verimi düşer. Müsilaj bir sıvı değil ve gittikçe katılaştığı söyleniyor.


Müsilaj, deniz ticaretini yavaşlatabilir hatta durdurabilir de. Çünkü soğutma yapamazsanız makineyi çalıştıramazsınız. Eğer, müsilaj biraz daha kalınlaşırsa çok tehlikeli bir hâl alabilir. Gemiler sularını derinlerden alır ancak hafif gemiler sistemlerine bunu çekebilir.


Müsilajın deniz ticaretini etkileyebileceği henüz gündeme gelmedi. Biraz kötümser yaklaşıyor gibi görünsem de bu duruma dikkat çekmek gerekiyor. Bu oluşumlar geminin sualtında kalan kısmına yapışırsa sürtünme direncini artırır ve geminin verimi düşer. Örneğin, 15 mil hız yapabilen bir geminin hızı 12 mile düşer ve sürati azalır, dolayısıyla da yakıt sarfiyatı artar. Bu durumun önüne geçilmezse denizcileri kötü günler bekliyor.





Dr. Alper Dinç / Beşiktaş Denizcilik Teknik Müdürü


‘Dümenin manevra kabiliyetini olumsuz etkiler’





Deniz suyunda müsilaj konsantrasyonunun yükselmesinin gemiler üzerinde başlıca birkaç önemli etkisinden bahsedilebilir.


Bunlardan ilki müsilajın yapışkan özelliğinden dolayı ve salınımının deniz yüzeyine yakın, oksijen ile reaksiyon imkânı yoğun alanlarda ortaya çıkması nedeniyle karina bünyesinde biofilm oluşturmasıdır. Bu sayede karina yüzeyinde sürtünmenin yükselmesi ve buna bağlı olarak mil başına yakıt sarfiyatının bağıl olarak yükselmesi durumu ile karşılaşılması son derece olasıdır. Antifouling boya içeriğinde mevcut olan copper oxide içerik nedeni ile geminin değişik hızlarında yüzeydeki kontaminasyonun azalması beklense de başarılı olunamaması halinde fiziki tekne temizliği yaptırılması gerekliliği kaçınılmaz olacaktır.


İkinci önemli etki ise gemilerde soğutucu akışkan olarak kaçınılmaz biçimde deniz suyu kullanılması gerekliliğidir. Deniz suyundaki müsilaj kontaminasyonu öncelikle gemi bünyesine ilk giriş alanı olan kinistin filtrelerindeki su debisini önemli ölçüde kısıtlayıcı etkiye sahiptir. Filtreyi geçen müsilaj konsantrasyonu az veya çok olması fark etmeksizin deniz suyu devresinde kısıta, daralmaya neden olabilecek ve akışa karşı direnç oluşturacaktır. Akabinde HT ve LT tatlı su soğutma sistemlerinden ısı çekilimine olanak sağlayan eşanjörlerin deniz suyu taraflarında ısı geçirgenliğini azaltacak ve soğutma sisteminin performansında ciddi düşüklüğe yol açılması ve başta ana makine ve yardımcı makineler olmak üzere gemi tahrik sisteminin atıl kalmasına yol açılabilecektir. Bu nedenlerden dolayı sistemlerin back-flush devrelerinin aktif tutulması ve filtre ile eşanjör temizlik frekanslarının yükseltilmesi mutlak bir gereklilik olarak gündeme gelecektir.


Bir diğer önemli etki ise gemi pervanesinin yüksek basınç ve alçak basınç alanlarında ve aynı zamanda dümen yelpazesinde kavitasyona yol açabilecek ölçüde pürüzsüzlüğün bozulmasıdır. Pervane üzerinde böyle bir yapının varlığı kanat yüzeyinde erozyona yol açabileceği gibi aynı zamanda pervane performansını da olumsuz biçimde etkileyerek verimi düşürecektir. Dümen yelpazesinde gerçekleşebilecek bir tutulum ise geminin dümen aktivitesini zayıflatarak manevra kabiliyetini olumsuz yönde etkileyebilecektir. Aynı zamanda yelpaze bedeninde erozyon oluşumu da beklenebilecek etkilerdendir.


Müsilaj kontaminasyonunun BWTS sistemi üzerindeki etkisi de benzer olup, rehabilitasyon yönteminden bağımsız olarak öncelikle filtre grubu performansını düşürücü etki göstererek akışa karşı direnç oluşmasına neden olunacak ve debi azalacaktır. Sistem debi bakımından operasyonel kısıntıya girmemesi ve çalışmaya devam etmesi halinde ise elektroliz reaktörüne sahip sistemlerde reaktör kirliliğine, UV sistemli gemilerde ise lambalar üzerinde kendi kendine temizlenmesi güç biofilm oluşturarak geçirgenliği azaltacak, bu şekilde ünite ya devre dışı kalacak ya da performansı oldukça olumsuz yönde etkilenecektir. Her şartta ünite elektrik tüketiminde ciddi artışlar kaydedilmesi kaçınılmazdır.





Candaş Balcı / Marinbase Yat Yönetimi Operasyon Müdürü


‘Tekneleri yavaşlatarak yakıt sarfiyatını artırıyor’





Özellikle İstanbul ve çevresindeki kıyılarda yıllardır artarak devam eden deniz kirliliği, tekneleri ve tekne sahiplerini de etkiliyor. Daha önceleri birçok noktada denizin keyfini çıkaran ve balık tutan tekne severler, yaşanan bu kirlenmeyle ya teknelerini güney bölgelerine götürdüler ya da sadece bir ulaşım aracı olarak İstanbul’da tutuyorlar.


Son dönemde ortaya çıkan müsilaj felaketi de İstanbul’da tekne keyfi yapmak isteyen veya bu işle uğraşan herkesin aklına denizden keyif aldıkları o günlerin bitip bitmediğini getiriyor.


Günümüzde teknelerin teknolojileri her geçen gün gelişiyor ve ufak teknelerde bile artık konfor en üst noktaya gelmiş durumda. Teknelerin birçoğu jeneratör, klima ve diğer soğutma sistemleri gibi lüksleri artık standart olarak alıyor. Teknelerin makineleri ve bu bahsettiğim diğer sistemleri deniz suyu soğutma pompalarıyla çalışmakta. Her ne kadar deniz suyu alışlarında çeşitli filtre sistemleri bulunsa da özellikle İstanbul’daki tekne kullanıcıları geçtiğimiz senelerde bu deniz suyu emişlerinin çeşitli plastiklerle, poşetlerle, deniz anaları veya suda oluşan midye ve kekamozla tıkandığına şahit oluyordu.


Müsilajın yoğun olduğu bölgelerde seyir yapan teknelerde ise tekne deniz suyu emişlerinin ve filtrelerinin daha çabuk tıkandığı gözlemleniyor. Deniz suyu alışları yüzeyin bir miktar altında olmasına rağmen maalesef bu durum hem teknelerin makineleri hem de diğer deniz suyu ile soğutulan sistemler için tehlike arz ediyor.


Teknelerin filtre sistemlerinin yetersiz kaldığı durumlarda veya uzun süre suda bakımsız kalan teknelerde, makineden başlayarak birçok ekipmanın arıza vermesi ve tekne sahiplerine büyük masraflar çıkarması bir sürpriz olmayacaktır. Özellikle marine sektöründe kullanılan birçok parçanın ithal olması bu masrafları da orta halli bir deniz tutkununu denizden soğutacak duruma getirtebilir.


Ayrıca teknelerin pervane-şaft gibi sevk sistemlerini doğrudan etkilemekte, teknelerin gövdelerini saran bu tabaka tekneleri yavaşlatarak, yakıt sarfiyatlarını da artırmaktadır.


Artan deniz kirliliği ile normalde yapılması gereken filtre ve kinistinlerin kontrolleri daha sık yapılmalı. Tekneler denizde uzun süre bakımsız bırakılmamalı ve deniz suyu filtrelerinin daha sık aralıklarla değiştirilmesini öneriyoruz.


Birçok tekne sahibi, teknelerini güney bölgelerine götürerek en azından kış dönemine kadar bu problemin çözülmesini umuyor. Belki yakın bir gelecekte olmasa bile, yetkililerin gerekli önlemleri alarak, deniz kirliliğine karşı denetimleri sıkılaştırmasıyla, Marmara’nın ve İstanbul sahillerinin eski güzel günlerine dönmesini umuyoruz. Dünyada eşi benzeri olmayan bu güzelliğin, tekrar deniz tutkunlarını misafir etmesini diliyorum.





Dalgıç Cengiz Arslan / Nicomedia Su Sporları ve Su Altı Avcılığı Spor Kulübü Derneği


‘Hareket etme yeteneği oldukça azalıyor’




Nicomedia Su Sporları ve Su Altı Avcılığı Spor Kulübü Derneği adıyla resmi olarak Kocaeli’de kurulduk. Aktif olarak Kocaeli’nde dalgıçlık yapan 94 civarı arkadaşımız var. İstanbul’un Anadolu Yakası’ndan arkadaşlarımız da var. En küçüğü 9-10 yaşlarında en büyüğü ise 65 yaşında dalgıçlık yapan üyelerimiz var. Aynı zamanda kendi bünyemizde serbest dalıcılarımız, scuba dalıcılarımız ve kulüp antrenörlerimiz bulunuyor.


Pandemiden dolayı etkinliklerde çok fazla bulunamasak da önceki dönemlerde deniz kirliliğiyle ilgili çalışmalarımız olmuştu. Bu sene de müsilajla ilgili çalışmalarımız oldu. Ulusal basında yer alan görüntülerin ve kayıtların büyük bir çoğunluğu bizim dalgıçlarımız tarafından çekildi. Ayrıca seferberlik ilanı sonrası Kocaeli Körfezi’nde gerçekleştirilen çalışmalarda da yer aldık. Zodyak botlarımızla birlikte toplam 26 dalgıç karada ve suda görev aldık.


Müsilajla ilgili uzun süredir sualtında gözlemler yapıyoruz. Aralık ve ocak ayı civarında sualtında müsilaj gözlemlemeye başladık. Kendi içimizde çektiğimiz videoları paylaşıyorduk ancak ne olduğunu ve bu boyutlarda yayılacağını tahmin edemedik. Gelip geçici olduğunu düşündük. Bunlar artmaya başladıktan sonra biz de elimizdeki görüntüleri paylaşmaya başladık. Daha fazla ve daha detaylı görüntüler almaya başladık.


Müsilaj, akıntıların olduğu bölgelerde tutunamıyor. Ancak dipte yaklaşık 5-6 metre derinlikteki canlıların üzerinde kalabiliyor. Bazı akıntı ve çalkantılarda yukarı çıkabiliyorlar. 8-10 metreye inildiğindeyse tamamen halı şeklinde bütün canlıların üstünü örttüğünü gözlemledik. Dümdüz bir şekilde yayıldığını gördük. Canlıların oksijene erişimini engelliyor. Su yüzeyini kapladığındaysa denizin oksijen üretmesini tamamen engelliyor.


Çok fazla balık ölümü gözlemlemedik. En çok yengeç gibi kabuklu canlıların öldüğünü gözlemledik. Bu canlılar, kabukları vasıtalarıyla oksijenlerini alıyorlar ve üzerindeki katman ne kadar artarsa hareket kabiliyetleri de o kadar azalıyor, dolayısıyla beslenme aktiviteleri de azalıyor. Bir taşın altına saklanıp ölüyorlar ve biz bunları gözlemleyemiyoruz.


Dalgıç olarak müsilajdan oldukça etkilendik. Aşırı yoğun olduğu durumlarda salyaların arasında hareket etme yeteneği oldukça azalıyor. Balıklar da salya nedeniyle hareketlerini kısıtlıyorlar. Salyanın olduğu yere yaklaşmıyorlar, çok derine ya da çok sığ bölgelere geçiyorlar. Normal koşullarda haftada 20 kişi dalıyorsa şu anda 5’e düşmüş durumda.


Dalıcı güvenliğiyle ilgili konuşursak görüş çok azalıyor. Normal zamanda 250 metrekarelik bir alanı tarıyorsam şu anda aynı sürede 50 metrekarelik bir alanı tarayabiliyorum.


Sualtındaki müsilaj problemi için resmi kurumların bir çalışması var. Bu salyanın sualtından su yüzeyine doğru havalandırılması ve oradan toplanması gerekecek çünkü üretim kaynağı sualtında.  Marmara’da birçok su tabakası var. Dip suyu dediğimiz Akdeniz suyunun olduğu bir katman var. Yaklaşık 100 metre derinlikten Akdeniz suyu akıyor. Üst tabakada ise Karadeniz suyu yer alıyor. Karadeniz’in tuz oranı daha az olduğu için bu yapılar deniz yüzeyinde daha kolay çoğalıyorlar. Bu tabakadaki salyayı yüzeye alıp çalışmalar yapıldığını gözlemliyoruz. Gemilerle, karadan vakumla emiş yapan vidanjör tarzı makinelerle çalışmalar yapılıyor.


Yüzeyde çok ciddi çalışmalar var. Kocaeli Belediyesi bu konuda pek çok çalışma yürütüyor. Nisan ve mayıs ayından beri aralıksız bir çalışma var. Bu çalışma olmasaydı şu anda yüzeydeki müsilaj miktarı çok daha fazla olacaktı. Sonrasında yoğunluğun birden artmasıyla birlikte bütün Marmara’ya yayıldı. Çanakkale’deki arkadaşlarımızdan da Boğaz’da oldukça yoğunluk olduğunu duyuyoruz.


En son dalış yapan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre, bazı noktalarda yaklaşık 12-13 metrelerde yoğunluk var. Bazı noktalarda da akıntı ve rüzgâra göre normale dönmeler olduğu görülüyor. Orta tabaka için durum böyle. En dip tabakada ise salyanın dibe çöküp tamamen ölü hale geldiğini ve siyahlaştığını gördük. Siyah bir tabaka halini alıyor ve katılaşıyor. Bu oluşumu ise sadece Kocaeli Değirmendere civarında gözlemledik.



Müsilaj

Kaptan Cengiz Karabüber / Nippon Paint Türkiye İş Geliştirme & Ticaret Direktörü


‘Deniz boyalarına şu an için ciddi bir etkisi yok’




Doğa için kabul edilemez bir durum olan ve ne yazık ki insanevladının deniz çevresine ve tabiata verdiği ölçüsüz ve kıyas götürmez bu zararın yaşamakta olduğumuz sonuçları ne kadar çaresiz olduğumuzu açık bir şekilde göstermektedir.


Yaptığımız yerli ve yabancı araştırmalar sonucunda deniz müsilajının, deniz boyaları ve türevleri üzerinde performansları açısından ciddi bir etkisi olmayacağı kanaatindeyiz.


Yapısı gereği müsilaj, bolca Nitrat (NO¯3) ve Nitrit (NO¯) içermektedir. Bu nedenle en fazla, yüksek bakır ihtiva eden Antifouling boyalarda “Bakır Patina” oluşumu ile boyanın kozmetik görünümüne görsel olarak verebileceği zarar haricinde tecrübe edilmiş bir sonucuna henüz rastlamadık, kaldı ki “Bakır Patina” durumu da henüz gözlemlenmiş değildir.





Cihan Ergenç / Türk Armatörler Birliği Yönetim Kurulu Baflkan Yardımcısı


‘Balast suyu sistemleri devre dışı kalıyor’




Türk Armatörler Birliği olarak söyleyebiliriz ki Marmara Denizi’nde seyir yapan düzenli hat gemi ve tekneler, römorkörler, deniz otobüsleri, Marmara içi Ro-Ro ve feribotlar kirlilik ve müsilajdan etkilenmektedir. Müsilajdan;


• Makine soğutma suyu devreleri,

• Kinistinler,

• Eva sistemleri,

• Gemi karinası,

• Balast Suyu Sistemleri,

• Osmoz Sistemleri gibi deniz ile irtibatı olan sistem ve elemanların etkilenebileceğini düşünüyoruz.


Ayrıca Marmara’da düzenli hatta çalışan bir firmamız yetkilisinin verdiği bilgiler doğrultusunda da bazı hususlar tespit edildi. Bu hususlar şöyle:


Müsilaj konusunda özellikle kinistin filtrelerinin tıkanması ve devamında kinistinden parçalanarak geçen müsilaj parçaları LT ve HT (SW cooling) cooler sistemlerinde tıkanmalara sebebiyet vermektedir. Bu sebepten neredeyse her limanda emniyet açısından kinistin temizlikleri yapılması gerekmektedir.


Fresh water generator ve osmoz su yapıcı sistemlerin de devreye alınmamasının uygun olacağı değerlendirilmiştir.


Osmoz sistem membranların, eva ejector pp ve heatexchanger plate ve condanser side platelerin çok hızlı tıkandığı tespit edilmiştir.


Ağır müsilaj olan bölgelerde özellikle bu dönemde sw pp ob çıkışlarında köpüklenme de tespit edilmiştir.


Uzun demir beklemelerinde anot katot protc. sistemlerinde de aralıklı alarmlara sebebiyet verdiği ifade edilmiştir.


Diğer bir tespitte ise bir geminin balast suyu sisteminin devre dışı kaldığı da belirtilmiştir.

Bu çerçevede yine bir firmamız tarafından tarafımıza iletilen tedbirler kapsamında;

• Makine dairesi kinistin


filtrelerinin temizlenerek bir adet filtrenin acil durum için kapalı durumda yedekte tutulması,

• Ana makine ve D/G deniz suyu kulerlerinin temizlenmesi, kullanılmayan kulerlerin deniz suyu girişlerinin kapatılarak yedekte tutulması (bulunan gemiler için),


• Pompa dairesi kinistin filtrelerinin temizlenmesi ve mümkün ise bir adet kinistin valfinin kapatılarak yedekte tutulması,


• Emrg. Yangın Pompası kinistin filtrelerinin temizlenmesi ve hazır tutulması,


• BWT filtrelerinin ballast operasyonlarına başlamadan önce  temizliklerinin yapılarak hazır tutulması,


• Bu bölgede bulunulduğu sürece filtre ve kuler giriş-çıkış basınçlarının kontrol altında tutularak basınçlardaki ani değişimlerde erken müdahale edilmesi gerekmektedir.


Mevcut kirlenme gemilere teknik etkisi açısından değerlendirildiğinde henüz deniz ticaretini etkileyici boyutta değildir, ancak gerekli önlemler alınmaz ise ciddi sorunlara sebebiyet vereceği muhakkaktır.





Gökmen Azaklı / Asyaport Yetkilisi


‘Olası deniz kazalarında ekipman kullanımını olumsuz etkiler’



Marmara Denizi’nde yaşanmakta olan müsilaj ile deniz, göl, baraj ve benzeri alanlarda yaşanan ötrofikasyon, alg patlaması gibi sorunların iki kök sebebi; organik yükün artması ve sıcaklığın bu canlıların üremesi için en elverişli seviyeye ulaşmasıdır. Bu iki ön koşula akıntı-rüzgâr gibi su hareketlerinin azlığının da eklenmesi, deniz salyası veya müsilaj olarak adlandırılan sorunun gözle görünür şekilde açığa çıkmasına neden olmaktadır.


Limanlar, yeşil olarak nitelendirilebilmeleri için “su ve deniz suyu kalitesinin artırılması, çevresel, ekonomik ve sosyal kaygılara eşit ağırlık verilmesi” hedeflerini yerine getirmelidir. Limanlara akredite laboratuvarlarda deniz suyu ölçüm analizleri yapılmakta ve analizdeki parametrelerin sınır değerlerin altında olması gerekmektedir. Bu açıdan yeşil liman sertifikası olan limanlar için müsilajın olumsuz etkisi bulunmaktadır. Limanımızın yeşil liman sertifikası mevcut olup; düzenli olarak deniz suyu analizleri yapılmaktadır. Ayrıca, limanımızda denizde oluşabilecek çevresel kazaları önlemek için tüm tedbirler alınmış olup, oluşabilecek deniz kazaları için gerekli ekipmanların tamamı limanımızda mevcuttur. Denizde oluşan müsilaj, olası deniz kazalarında temizlik ekipmanlarının sağlıklı kullanılmasını ve kirliliğin verimli bir şekilde temizleme çalışmasını engellemektedir. Müsilaj bakterileri bu kirliliği adsorbe ederek yayılmasını artırmaktadır.


Müsilajın deniz yüzeyinde olduğu gibi deniz dibinde de ciddi oranda oluştuğu ve deniz yaşam döngüsünü bozduğu son bilimsel veriler ile tespit edilmiştir. Birçok bölgede yüzeyden başlamak üzere 5-30 m derinlik aralığında yoğun müsilaj tabakaları bulunmaktadır. Gemilerin sevk ve diğer sistemlerinin çalışması esnasında mekanik aşınmalarının önlenmesi, termal gerilimlerin azaltılması, yanma veriminin optimum seviyede tutulması ve bunun gibi sebeplerle kullanılan kapalı devre makine soğutma suyu, yakıt ve yağlama yağlarının ihtiyaç duyulan soğutma işlemi haricen kullanılan deniz suyu vasıtasıyla yapılmaktadır. Deniz ile irtibatı olan makine soğutma suyu devreleri, kinistinler, eva sistemleri, gemi karinası, balast suyu ve osmoz gibi sistemlerin ve elemanlarının müsilajdan etkilenebileceği değerlendirilmiştir. Müsilaj konusunda özellikle kinistin filtrelerinin tıkanması ve devamında kinistinden parçalanarak geçen müsilaj parçalarının LT ve HT (SW cooling) cooler sistemlerinde tıkanmalara sebebiyet verebilir.


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayımladığı Müsilaj Genelgesi kapsamında, Asyaport Limanı Acil Müdahale Şirketi Seagull, limanın yanındaki Barbaros Balıkçı Barınağı’nda biriken müsilajın bariyerle toplanıp deniz kıyısına alınması ve paketlenip bertaraf edilmesi olarak organize edilen uygulamaya katıldı. Temizlik çalışmalarında Asyaport’un denizin temizlenmesi için Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis ettiği deniz süpürgesi de kullanıldı.





İlkay Oygak / Ataköy Marina İşletme Müdürü


‘Marmara’daki tekneler karaya çekilebilir’





Müsilaj ilk olarak 2007 yılında görüldü. Normalde 2-3 haftada deniz şartlarına uygun olduğu için yok olup gidiyordu. Dünyada ilk olarak Adriyatik Denizi’nde Dalmaçya Adaları açıklarında, daha sonra İspanya, Fransa ve pek çok yerde görülmüş. Marmara Denizi bir iç deniz ve biz onu çok hor kullanıyoruz. Direkt durgun su olmasa da iç deniz olmasından dolayı ısı artışının dış etkenlerden oluşan karşılığını görüyoruz biz şu anda. Isı artışı nedeniyle normalde bir alg türü olan ve içerisinde zararlı bakteri barındırmayan müsilaj şu an öyle bir hâl aldı ki içerisinde toksinleri barındırmaya başladı. Dışarıdan gelen toksin maddeleri taşımaya başladı. Bundan dolayı müsilaj zararlı hâle geldi.


Marmara Denizi’nde tekne bulundurmak ve bu zevki yaşamak ayrı bir zevk. Güneyde bir tekne sahibi olmak ile Marmara’da tekne bulundurmak oldukça farklı. Marmara’da tekne sahibi olmak, yüzmek için kullanım anlamını çoktan geçti. Özellikle pandemi döneminde teknesi ve dağ evi olanlar oldukça rahat ettiler. İşin psikolojik tarafı da var. Marmara’da teknesi olanlara çok şanslı olduklarını söylemek istiyorum. Hiç olmazsa sokağa çıkma yasağı dâhi olsa insanlar cuma gününden teknelerine binip hafta sonlarını denizde geçirdiler. Sohbetlerini o keyifli ortamda yaptılar.


Müsilajın marinalara etkisini özellikle İstanbul’da Anadolu ve Avrupa Yakası olarak ayırmak gerek. Anadolu Yakası’ndaki marinalarımız maalesef gerek akıntı gerek rüzgâr yönünden çok daha şanssız durumdalar. Kardeş marinalarımızın neredeyse tamamının içi müsilaj kaplandı. Büyük mücadele verdiler. Bu durumun, bütün önlemler alınsa dahi 4-5 sene süreceği söyleniyor. Alemdar teknesi yapmış olduğu tetkiklerde Çınarcık çukurunda ciddi anlamda oksijensiz alanlar tespit etti.


Tekne sahiplerinin ne olursa olsun Marmara’da bulunan teknelerini Ege’ye ya da Akdeniz’e demirleyeceklerini düşünmüyorum. Çünkü teknelerini sadece denize girmek için kullanmıyorlar.  Marinaları; şehir marinaları, geçiş marinaları ve güney sahillerinde bulunan marinalar olarak sınıflandırabiliriz. Üçünün de ayrı kullanım alanları vardır. Dolayısıyla Marmara Bölgesi’nde bulunan marinayla güney sahillerindekini kullanım açısından kıyaslayamazsınız. Zira işi gücü burada bulunan insan yılda 15 gün tatil yapacak diye teknesini güneye almaz. Çünkü hafta sonları teknelerini kullanma imkânları oluyor ve herkesin de tatil imkânı bulunmuyor. Ancak müsilaj problemi ciddi boyutlara gelirse ve tekneleri oynatamazsak insanlar teknelerini karaya çekebilir. Bu da marinalar için büyük bir kayıp olur.


Şu anda yaşanan problem ise iki saatlik bir seyirde dâhi müsilajın içinden geçmek zorunda kalınan yerlerin olması ve teknelerin filtrelerinin tıkanması aşamasında. Tıkanmasa dahi tıkanacak hale geliyor. Filtrenin tıkanması demek, eğer su geçirgenliği kalkarsa motoru yakmak demek. Eğer fark etmezseniz, ısı yükselirse motoru yakmaya, yatak sarmaya kadar götürür. Mutlak suretle, arıtmalardan başlanarak ve Marmara’ya akan derelerin ıslahından başlanarak bir an önce önlem alınması lazım ki, Bakanlık da bu konuda harekete geçti.


Ataköy Marina olarak biz, Anadolu Yakası’nda bulunan marinalara nazaran daha şanslıyız.  Bulunduğumuz bölgeye daha az müsilaj geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı aramanız ve kirliliğin fotoğrafını göndermeniz durumunda temizlik için anlaşmalı oldukları kurumları gönderiyorlar. Biz mega yat limanında 4 gün müsilaj temizliği yaptık ve şu an tertemiz durumda. Pırıl pırıl yaptılar. Suyun yüzeyi temiz ama aşağısı temiz değil. Zamanı gelince aşağıdaki müsilaj da yukarı çıkacak. Bilim insanlarının da dediği gibi görünen kısma aldanmamak lazım. Şu an 18 derece olan su sıcaklığı arttığı zaman, alttaki yapı da uygun oldukça üremeye ve yüzeye çıkmaya devam edecek. Haziran ayı mevsim normallerinin dışında soğuk geçmese idi bu durum çok daha kötü olurdu.


Marinamızda müsilaj temizliğine devam edeceğiz. Şu anda mega yat marinasının girişine bariyer yerleştiriyoruz. İki parçalı yüzer borulardan bir parçası 70 metre, bir parçası 45-50 metre uzunlukta. Bir tarafını tekne girip çıktıkça açıp kapatacağız. Biz daha çok suyun yüzeyinden ve dışarıdan geldiği için böyle bir önlem aldık. Poyraz esiyor müsilaj geliyor, lodos esiyor müsilaj çıkıyor. Enteresan bir durum. Dışarıdan gelen müsilajın önüne geçip, içeride oluşursa da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da yardımıyla ve kendi imkânlarımızla temizleyerek marinamızı koruyacağız.


Müsilaj şimdilik marinalar için çok büyük bir problem olmasa da keyif kaçıracak düzeyde. Artması durumunda ise ekstra önlem almamız gerekecektir.


]Müsilaj Deniz Karı Fotoğraf: AA


Lars Hoffmann / DFDS Akdeniz İş Birimi Başkanı


‘Müsilaj işgücü kaybı oluşturuyor’




Marmara Denizi’nde son zamanlarda yoğunlaşan müsilaj gemilerin deniz suyu soğutma sistemleri üzerinde olumsuz etkiler oluşturuyor. Deniz suyu kinistin filtrelerinin sık aralıklarla kirlenmesine yol açıyor ve plaka tip ısı değiştiricilerin deniz suyu ile temas eden yüzeylerinde slime tabakası oluşturarak, verimli ısı transferine engel oluyor.


Tüm bu olumsuzlukların, ana tahrik sistemleri üzerinde kayıplara neden olmasının önüne geçmek için DFDS gemi personelimiz tarafından filtre ve ısı değiştirici plaka temizlikleri sıklıkla yapılıyor ve bu işgücü kaybı oluşturuyor. Normal şartlarda 3-6 ay gibi aralıklarla temizlikleri yapılan filtre ve ısı değiştirici plaka temizlikleri yoğun müsilaj olan denizlerde günlük temizlik yapılmasını gerektiren durumlar oluşturuyor.





Murat Kul / İMEAK DTO Balıkçılık Faaliyetleri Meslek Komitesi Başkanı


‘Bırakın ağ çekmeyi, ağ atamıyoruz’



Müsilaj sorununu ocak ayından beri yaşıyoruz, hatta kasım sonunda nadiren görülmüş, aralık itibarıyla başlamıştı. Marmara’da aktif bir şekilde vardı. Balıkçılar o sezonda epey etkilendi. Denize ağ attığımızda normalde 1 saat 45 dakika süren ağ çekme işlemi 5-6 saat sürüyordu. Müsilaj, ağların gözüne yapışıyor ve çekmesi oldukça zorlaşıyordu. O yüzden Marmara’da avcılık yapamadık ve Karadeniz’e, Ege’ye yöneldik. Bu da bizim için oldukça zorlu oldu. Müsilaj Marmara’da çalışan balıkçılarımızı çok etkiledi.


Müsilaj ilk defa karşılaştığımız bir olay değil, daha önce de 2007 yılında karşılaştık ama bu kadar kötü değildi. Bu sene lodos çok esti ve deniz suyu da daha önceki yılara göre çok daha sıcaktı. Küresel ısınmanın etkisi çok ciddi. Denizde bir anormallik var. Karasal kaynaklı etkenler olsa da bunun yanında denizde de büyük bir değişim var.


Müsilajın balıklara bir zararı yok. Balıkların göç zamanı. Boğaz’dan Karadeniz’e çok fazla balık çıktı. Bundan yana bir sıkıntı yok. Birçok kişi konuşmaya başladı, önüne geçemiyoruz ancak bunun zararını en çok biz balıkçılar görüyoruz. Balıklar müsilaja Boğaz’dan geçerken yakalandı. Balıklar Marmara’dan geçişlerini devam ettirebiliyorlar. Müsilaj akıntı ve hareketlilik olmayan bölgelerde oluşuyor. Bizim avladığımız balıklar zaten pelajik dediğimiz göç balıkları. Sabit bir yerleri olmayan balıklar. Marmara’da bulunan balıkların büyük bir çoğunluğu (yüzde 70’i) Karadeniz’e gitti. Orada havyar döküp eylül ayında geri gelecekler daha sonra da bir kısmı Ege’ye geçecek bir kısmı da Marmara’da kalacak. Bu göç hemen olan bir şey değil 5-6 ay sürüyor. Balıklar da bu sürede sabit durmuyor. Bu nedenle balıklara bir zararı yok. Bakanlık da bununla alakalı gerekli açıklamayı yaptı zaten.


Çıkan söylentiler nedeniyle balıkçılarımız satış yapamıyor. Balık fiyatları geriledi. Balıkçılar satış yapamadıkları için dükkânlarını açamıyorlar. Balıkların yüzde yüzü Marmara’dan gelmiyor, yalnızca yüzde 20’si geliyor. Yüzde 80’i diğer denizlerden geliyor. Ayrıca  Marmara’dan da gelse bir şey olmaz çünkü müsilajın balıklara bir zararı yok. Yıllardır müsilajla karşılaşıyoruz. Bir problem yaşamadık. İnsanlar yanlış bilgilendiriliyor. Böyle olunca da en büyük zararı balıkçılar yaşıyor. Önümüzde, eylül ayında balıkçılık mevsimi var. Açıklamalara ve kararlara dikkat edilmeli. Milyonlarca insanın ekmek kazandığı bir sektör. Bu tarz açıklamalar bize ciddi zararlar veriyor.


Müsilaj nedeniyle ufak tefek arızalar da yaşıyoruz. Makaralarımız etkileniyor, ağlarımız etkileniyor, ağlara çamurumsu maddeler yapışıyor. Çalışamıyoruz. Bırakın ağ çekmeyi ağ atamıyoruz. Bunun için bakanlığın bir desteği olmalı. Ancak açıklanan rakamlar oldukça komik. Balıkçıya bir şey sorulmuyor, balıkçı geri plana atılıyor.


Yaklaşık 8 metrelik bir teknede 3-5 kişi avcılık yapıyor, 7 metreye kadar olan teknelerde 1-2 kişi çalışıyor, bunların aileleri de var. 25-40 metre olanlarda ise her teknede 30 kişi çalışıyor, bunların 3 bin, 5 bin, 7 bin TL maaşları var, sigortaları var, aylık giderleri var. Maliyetler yüksek. Küçük bir teknenin 10 bin TL’den 100 bin TL’ye kadar cirosu var. Büyük teknelerin de 300 bin ile 1 milyon TL’ye kadar ciroları var. Ayrıca yılda 6 ay çalışabiliyorlar. Çok maliyetli işler. Rakamlar çok yüksek. Bin lira, 2 bin lira, 3 bin lira parayla insanlara yardım edemezsiniz. Komik rakamlar, çalışanların kumanyasına yetmez.


Arıtma tesisleri yıllardır var. Karasal etkenler hep sıkıntılıdır. Eskiden Marmara Havzası’nda 5-6 milyon kişi yaşıyordu. Şimdi 25-30 milyon kişi yaşıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çalışmasından ümitliyiz. Biz kirletmezsek deniz kendini çabuk toparlar. 2007 yılındaki oluşum kendiliğinden kayboldu.


Marmara dışına baktığımız zaman da Ege’de, Bozcaada tarafında çok az müsilaj var bunlar da rüzgârla, akıntıyla birlikte Marmara’dan gelen oluşumlar.


Bazı balıkçılarımız da denizanalarının görülmediğini söylüyorlar. Bunun müsilajın denizanalarını öldürdüğü için olduğunu söyleyenler var. Her türlü yorum oluyor ancak aklın yolu bir, müsilajın hızla temizlenmesi lazım. Bu durumdan en çok etkilenen de balıkçılar. Tedbirler alınıp çözümler üretilirken bize de danışılması lazım.





Murat Orhan / İDO Genel Müdürü


‘Günde bir-iki defa filtre temizliyoruz’





Teknik ekibimiz, müsilaj nedeniyle tıkanan filtrelerin temizlik sıklığını artırarak, ayda bir-iki kere yapılan filtre temizliğini günde bir-iki defaya kadar çıkarmıştır. Filtrelerin temizliği gemi motorlarının performansı için büyük önem taşıyor. Müsilaj, gemilerimize verdiği zarar nedeniyle bakım onarım maliyetlerimizi artırdığı gibi, motor performansını olumsuz etkilemesi nedeniyle yakıt sarfiyatımızı dolayısıyla sefer maliyetlerimizi de artırmaktadır.


İDO filomuzdaki hızlı feribotlarımızda, tasarımları doğadan esinlenmiş, itibarlı üretici firmaların ürünleri olan uluslararası klas kuruluşları tarafından da onaylanmış ve gelişmiş ülkelerde kullanılan Water Jet (Su Jeti) sevk sistemleri kullanıyoruz. Water Jet sevk sistemi ile gemi içinde bulunan bir pompa yardımıyla geminin su kesiminden emilen su, sistem içerisindeki nozul vasıtasıyla suyun yönlendirilmesi ve püskürtülmesi şeklinde gemi hareketi sağlanıyor.


Çevre dostu olan bu sistemin çalışma prensibi, aerobik biyolojik arıtma sistemlerine de benziyor. Bu tip arıtmalarda kullanılan çevre teknolojisinde atık su, sürekli havalandırılarak atık suyun içinde gerekli oksijen oranı artırılıyor ve sistemde bulunan mikroorganizmalar ile organik atıklar parçalanarak atık suyun temizlenmesi sağlanıyor.


Mevcut İDO gemilerimizde kullanılan “Su Jeti” sayesinde, biyolojik arıtma sistemine benzer şekilde deniz suyu havalandırılarak sucul ortam için gerekli çözünmüş oksijen oranının artırılmasına ve canlı yaşamının sürdürülmesine katkı sağlanıyor.


İDO olarak tüm faaliyetlerimizde önceliğimiz iyileştirilmiş bir çevre performansı elde edilmesi, bu yönde hızlı feribot seferlerimizde de kullandığımız sistemler suyun temizlenmesine katkı sağlıyoruz.





Doç Dr. Nur Eda Topçu Eryalçın / İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi


‘Paris İklim Anlaşması imzalanmalı’



Mercanlar bitki benzeri görünüme sahip olsalar da hayvanlar grubuna dâhiller.  Üç boyutlu karmaşık yapılar oluşturduğu için kendileri bir habitattır, yani pek çok canlı için yuva, yumurtlama alanı, saklanma ve tutunma imkânı sağlarlar. Mercanlar ortadan kalktığında, kısa ömürlü fırsatçı türler yerleşir ve bölgenin biyolojik çeşitliliği ciddi şekilde azalır. Müsilaj da bu canlıları olumsuz etkilediği için şu anki durum son derece kaygılandırıcı.  Mercanların hâlâ Marmara Denizi’nde bulunabilmeleri bir mucize çünkü onlar için en önemli tehdit unsurlarının tamamı yüksek ölçekte mevcut burada. Zaten bu sebeple de sayıları gitgide azaldı ve eskiden “orman” görüntüsü verdikleri yerlerde, azalmış ve seyrelmiş durumdalar. Geçtiğimiz son beş yıla kadar, en fazla balıkçılık ağlarına takılma sonucu ölüm oluyordu, zaman zaman müsilaj oluşumuyla birkaç koloni kaybedildiği de olmuştu çünkü müsilaj Marmara’da ilk kez olmuyor ancak bölgesel ölçekte ve çok daha az yoğunlukta olduğu için, bilim insanları, balıkçılar ve ilgili dalgıçlar haricinde pek kimsenin haberi olmuyordu. 2015 yılında kıyı inşaat ve dökü faaliyetleri sonucu  Prens Adaları’nda toplu bir ölümle en yüksek sayıda kaybı yaşadık. Bazı bölgelerde hiç mercan kalmadı. Şimdi de geriye kalanlar yoğun müsilaj sebebiyle tehlikedeler. Adalardaki gönüllü dalgıçlar, STK’lar elle temizliyorlar mercan dallarına takılan müsilajları. Ancak müsilaj yoğunluğu o kadar fazla ki, tüm mercan ölümlerini manuel temizleme ile engellemek imkânsız.


Mercanlar deniz tabanına yapışık yaşarlar ve sudaki minik besin parçacıklarıyla besleniyorlar. Müsilaj dibe çöktüğünde, mercanların üzerini örtüyor ve dallarına takılıyor. Bu da nefes almalarını ve beslenmelerini engelliyor. Her bir mercan “çalısı” ya da “ağacı” bir koloni. Koloninin  tamamı veya bir kısmı ölebiliyor. Kısmi ölüm olduğunda, doku kaybı yaşanan bölge fazla olduğunda bir süre sonra yaşayan kısım koloniyi beslemede yetersiz kaldığı için tüm koloni zamanla kaybedilebilir. Ayrıca müsilaj çok sayıda virüs ve bakteri de taşıyor. Özellikle Vibrio cinsi fırsatçılar mercanlarda enfeksiyon başlatıp yine doku kaybına sebep olabiliyor. Diğer yandan müsilaj organik bir madde olduğundan bakterilerce ayrıştırılırken, bu bakteriler ortamdaki oksijeni tüketiyorlar ve oksijen oranlarında ciddi bir azalma olabiliyor, hipoksik veya anoksik şartlar geçici ve bölgesel olarak oluşabiliyor. Bu sadece mercanları değil etkilenen tüm bölgedeki canlıların boğulmasına sebep oluyor.


Mercanların korunması için bölgesel deniz koruma alanları oluşturularak balıkçılık faaliyetlerini sınırlamak, çıpa yaralanmalarını azaltmak, kontrollü turistik dalış gibi önlemler gerekir. Ancak Marmara Denizi için yetersiz. Bütünleşik bir yaklaşımla Marmara Denizi’nin tamamı için almamız gereken önlemler var. Marmara Denizi etrafındaki tüm belediyelerin, işletme ve sanayi tesislerinin “gerçekten” arıtma yapması gerekir. Bu açıdan sıkı bir denetleme ve yaptırım şart. Marmara Denizi’ne yapılan tüm dökülerin (derin bölgelere de olsa) durdurulmasının da gerektiğini düşünüyorum. Geriye kalan kıyıların daha fazla bozulmaması örneğin, Sivriada’nın o “azıcık” kıyılarına dokunulmaması da alınacak önlemler arasında. Şimdi yeni oluşturulan eylem planı hayata geçirilirse, gerçek “uygulama” görürsek ve bakanlığın açıkladığı gibi tüm Marmara Denizi bir koruma alanı olursa güzel bir başlangıç olur. Hemen pırıl pırıl bir görüntü oluşmaz ancak uzun yıllara dayanan bir ölçekte, aşamalı bir iyileşme süreci başlar.


Son olarak çok önemli bir husus daha var. Müsilaj felaketini asıl başımıza saran “sıcaklık” ve “durgunluk” durumlarını yaratan küresel iklim değişimi için atılacak adımları uluslararası sözleşmeler belirliyor. Isınmayı (endüstriyel dönem öncesine kıyasla) 2°C ve altında tutabilmek için Paris İklim Anlaşması neredeyse tüm dünya tarafından imzalandı ve onaylandı. Sadece İran, Irak, Yemen, Eritre ve Türkiye’de onaysız durumda. Dilerim ülkemiz de en kısa sürede samimi bir şekilde bu gidişata dur diyecek adımları atar.





Savaş Karakaş / Sualtı Belgesel Yapımcısı


Denizi neden sevmiyorsunuz, size ne yaptı? 




Bugün Marmara’da görülen müsilaj biz deniz sevdalılarını kahrediyor. Çünkü çocukluğumuz Marmara’da geçti, yüzmeyi Marmara’da öğrendik, dalmaya Marmara’da başladık. Bugün bu aktivitelerin hiçbirini yapmak imkânsız, teknenizle bile çıkamıyorsunuz çünkü filtreleriniz tıkanıyor geri dönüyorsunuz. Birleşik Kaplar Kanunu’nu hatırlayın nasıl bir kap dolarsa hemen ikinci kap fazlasını alır, oradan üçüncü kaba geçer. E tabii Marmara’daki bu pislik de sırasıyla önce Ege’ye ardından Akdeniz’e geçecek. Karadeniz’deki kirlilik de zaman içerisinde artacak. Biz bunu biliyoruz ve öngörebiliyoruz. Zaten bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde Silivri’de, Kumburgaz’da denize giriyorduk, yazlıklarımız vardı. Oralarda yüzemeyince Ege’ye, Akdeniz’e indik. Şimdi sırayla Bodrum’daki yazlıklara da gelecek. Kuzey Ege’de Ata Demirer geçtiğimiz günlerde gösterdi. Gökçeada’daki, Bozcaada’daki balıkçılar kan ağlıyorlar, onlar da müsilajın etkilerini hissediyorlar. Kuzey Ege’de başladı, kuzeyde var güneyde olamayacak mı? Hepimiz biliyoruz, bu kafayla gidersek bütün denizler ölecek. Kaçış yok, kurtuluş yok, ‘oh benim denizim temiz diyemez’ kimse. Önlem olarak; müsilajı kaynağında temizleyeceğiz, Marmara’yı foseptik çukuru olarak kullanmaktan vazgeçeceğiz. Yirmi yıldır yapılan hataların bir bedeli var ve bu bedeli artık ödemek zorundayız.


Denizde balık azalıyor yunusları suçluyoruz. Balıkçılar balık yakalasın diye ‘yunusları avlayalım, yunus avı serbest bırakılsın’ deniliyor. Sonuçları, sebepleri ayırmamız, net görmemiz lazım. Doğru çözüm politikaları ancak o zaman uygulamaya geçer. Yani, balık yakalamak için, balık avlayabilmek için yunus öldürmeyi tercih eden bir toplumda biz hangi çözüm önerisinden bahsedeceğiz. Evsel atıklar, endüstriyel atıklar, zirai atıkların hepsi denize gidiyor. Kumsal nerede görülürse hemen yağmalanıyor beton dökülüyor, sahil yolu yapılıyor insanlarla denizin arasına set çekiliyor. Bütün büyük üretim tesisleri Körfez bölgesinde yoğunlaştırılmış, bastıkları bütün pislik arıtılmadan körfezleri dolduruyor. Yeni nüfus politikaları gereği büyük kalabalıklar, göçmenler kıyılar boyunca yerleştiriliyor. Denizi neden sevmiyorsunuz, deniz size ne yaptı?  Neden denizi yok etmeye çalışıyorsunuz. Biliyorum, insanlar Suudi Arabistan, Afganistan çöllerindeki insanlar gibi yaşadıkları zaman birileri çok mutlu oluyor. Onlar denizlerden bir haber olan, kendileri zaten denizci olmayan yöneticiler. Olay bu kadar basit.


Son olarak şunu söylemek istiyorum. Afganistan çöllerinde, Suudi Arabistan çöllerinde yaşayacak insanların eline deniz verirseniz ne olur. Mısır’da, Kızıldeniz’de görüyorum. Bütün Avrupalılar gelip dalış merkezleri açıyorlar, denizin dibinde bir cennet var onları görüntülüyorlar, yerel halk da kıyıdan bakıyor. Türkiye’yi ben buna benzetiyorum. Bu halka deniz verdik ama kıymetini bilmedi. Ne bu denizi ne de Mustafa Kemal Atatürk’ü hak etmiyoruz. İki tane mavi var sevdalısı olduğum, biri denizin mavisi, biri de Mustafa Kemal Atatürk’ün mavisi. Maalesef insanımız buradaki ışığı görmüyor.




Tersan Tersanesi Mühendisleri


‘Temizlik işlemleri çaba ve işlem gerektiriyor’


Müsilajın temelde gemilerimiz ve tersanemiz için ortaya çıkardığı 2 etkisi var. Biri fiziki bir etki iken diğerine görsel bir etki diyebiliriz.


Müsilajın tersanemize verdiği fiziki etkileri değerlendirdiğimizde; şu an suda bulunan bütün gemilerimiz, tamir için tersanemizde bulunan gemiler, yeni inşa gemileri ve tersanemize ait botlarımızın tamamı, makinalarını soğutmak için gerekli soğutma suyunu denizden alıyor. Denizdeki müsilajla birlikte, makinalara giden soğutma suyu, yoğun müsilaj içeriyor. Bu sebeple su filtrelerimiz tıkanıyor. Temizlenmemesi durumunda makinalarda hararete sebebiyet verebiliyor. Temizlik işlemleri içinse ekstra çaba ve işlem gerektiriyor maalesef.


Görsel etki  açısından baktığımızda ise maalesef kıyılarımızdaki bu görüntü ve zaman zaman ortaya çıkan kötü koku, gerek tersanemizi ziyaret eden müşterilerimizin, gerekse halihazırda müşterilerimize bağlı tersanemizde görev alan yabancı proje sorumlusu ekiplerin dikkatini çekiyor ve kötü bir algı oluşturabiliyor.


Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır

Bunu Paylaşın