Deniz gücümüzün yeni kızı ‘uçak gemisi’ mi olacak?

MDN İstanbul

Deniz Kuvvetlerimizin “Açık denizlere doğru” ve “Mavi derinliklere doğru” vizyonuyla güçlü bir Donanmaya sahip olduğumuz için milletçe gurur duyuyoruz. Jeopolitik gelişmeler ışığında başarılı harekâtlarıyla adından sıkça söz ettiren Deniz Kuvvetlerimiz özellikle 1960 sonrası gerçekleştirdiği atılımlar ile müthiş bir gelişim gösterdi.11-21 Eylül 1924 tarihleri arasında ATATÜRK, Cumhuriyet Donanması’nın ilk denize çıkan gemisi HAMİDİYE Kruvazörü ile Karadeniz seyahatine çıkmıştı. Bu seyahatinde gemi subaylarına vurguladığı husus şuydu, “Donanmasız Anadolu olmaz. Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Donanmamız izlediğimiz politikanın da kuvvetli desteği olacaktır.”

ATATÜRK’ün Hamidiye ile seyahatinden iki ay sonra, ATATÜRK’ün direktifleriyle Bahriye Vekaleti (Deniz Bakanlığı) 30 Aralık 1924’te kuruldu ve takip eden yıllarda Bahriyenin gelişimi için sistematik bir politika izledi. ATATÜRK’ün deniz politikası ile ilgili olarak tarihi önemdeki şu görüşü Cumhuriyet Donanması’nın vizyonunu belirlemiş aynı şekilde bütüncül deniz ve denizcilik gücüne erişilmesinin temeli olmuştur, “Dış pazarlardan satın alınan gemiler ile Donanma yapılamadığını siz de biliyorsunuz. Donanma, sadece kıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir Donanma yapmakla yetinip, Deniz Sanayi ve Ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra Memleket Sanayiinden fışkıracak Donanmayı yapmak da kolay olacaktır. İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız. Üçüncü beş senede İngiliz Kralı’na yurdumuzu ziyaret ettiririz.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Deniz Kuvvetleri’nin ilk muharip milli gemisi olarak en önemli ve başarılı modernizasyon projesi MİLGEM’in ilk adımları 90’lı yıllarda atıldı.

Küresel ölçekte harekât icra etme yeteneğine sahip daha güçlü bir donanma için, Deniz Kuvvetlerimizin istekleri, Savunma Sanayi Başkanlığımızın koordinasyonunda gerçekleşen çok boyutlu bu milli atılımlar, Donanmamızın devler ligindeki yerini daha da güçlendirecek.

Deniz Kuvvetlerimizin öncülüğünde Tuğamiral (E) Prof. Dr. Nurhan Kâhyaoğlu’nun söylemiyle “bir fenomen” olan MİLGEM’i; MİLGEM İ Sınıfı, TF-2000, şimdi de inşası Gölcük Tersane Komutanlığı’nda gerçekleştirilen yabancı dizayn Yeni Tip Havadan Bağımsız Denizaltı Tedarik Projesi onun da ardından Milli Denizaltı Projesi (MİLDEN) takip edecek. Kendi gücümüzle attığımız bu adımlara bakıldığında Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği rotada başarıyla ilerlendiğini görmek mümkün. İşte Cumhuriyet ile çizilen bu vizyon TSKGV bünyesindeki Savunma Sanayi şirketlerimiz ile gemi inşa ve yan sanayimize, üniversitelerimize ve tüm Türkiye’ye kuantum sıçraması sağlıyor.

Devletimizin bölgesel ve küresel anlamda güç aktarımı yeteneğini perçinleyecek “uçak gemisi projesi” bilgi üretimi ile sanayi ve teknolojide de ülke ekonomimize orta ve uzun vadede sürdürülebilir bir katma değer sağlayacağı kesin. Yine 90’lı yıllarda tartışılmaya başlanan bir diğer deniz platformu unsuru uçak gemisi idi. Türkiye bu yönde ilk adımını; İspanyol dizaynı helikopter gemisi olan ancak uçaklar için de uygun platforma sahip Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) Anadolu’nun inşasına 2016 yılında başlayarak attı. Deniz Kuvvetlerimize 2021 yılında teslim edilmesi planlanan Anadolu gemimiz Sedef Tersanesi’nde inşa ediliyor.

Bir uçak gemisini sistemlerin sistemi olarak adlandırırsak; ülkemize ve insanımıza kazandıracakları, üstünde kullanılacak sistemler ve yanında refakat edecek suüstü, sualtı ve hava savunma harbi unsurları ile bölgemizde ve yakın coğrafyalardaki jeopolitiğe etkilerini mesleki deneyim ve donanıma sahip, ülkemiz için varlıkları oldukça önemli, alanında lider isimlere sorduk ve MarineDeal News okurları için ”Uçak gemisi Türk Deniz Kuvvetleri’nin harekât ihtiyaçları ve stratejileri doğrultusunda doğru bir tercih mi? Üretilirse nasıl bir metodoloji izlenmeli?” sorularına cevap aradık.

‘Anadolu’nun kardeşine yönelmek daha akılcı’

Koramiral (E) Kadir Sağdıç ile uçak gemisi ihtiyacımız ile ilgili bir sohbet gerçekleştirdik. Koramiral Sağdıç, Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi TCG Anadolu’nun problemli bölgelere gerekli desteği vereceğini belirtirken, çok büyük uçak gemisi ihtiyacının matematiksel hesabının iyi yapılması gerektiğine dikkat çekti.

Halihazırda şu anda TCG Anadolu inşa ediliyor. Bir amfibi hücum gemimiz (LHD) varken ikinci gemi (Trakya) bunun kardeş gemisi mi olmalıdır, yoksa Trakya uçak gemisi mi olmalı ve mümkün mü? Sizce ihtiyacımız ne yönde?

Evet akıllarda şu anda büyük uçak gemisine mi geçelim yoksa ikinci Anadolu’ya devam mı edelim durumu var. Bizim coğrafyamızı göz önüne aldığımızda okyanus aşırı gitmeyeceğimiz göz önünde bulundurulmalı. Hint Okyanusu, Arap Körfezi, Akdeniz Körfezi, Akdeniz’in dışında Moritanya gideceğimiz lokasyonlar olabilir. Bizim problemlerimiz bu bölgelerde mevcut. Bölgesel krizlerimiz dolayısıyla bazen oralara uçak götürülmesi gerekiyorsa iki adet Anadolu’nun sınıfı olan LHD gidebilir. Kriz bölgesine tek bir Anadolu veya bakımdaysa kardeş gemisinin gönderilmesiyle kriz sistemi kapatılır. Bana büyük uçak gemisi yerine Anadolu’nun kardeşine yönelmek daha akılcı geliyor.

ABD’nin durumuysa çok farklı. Çin’in bile şu anki uçak gemisi bizim Anadolu’ya benzer. Çin bile okyanus ülkesi olduğu halde okyanus aşırı sularda balistik füzeli denizaltılara yöneliyor. Balistik mermi atan denizaltı ABD’yi caydırır diye düşünüyor. ‘‘Bana bir şey yaparsa, ben Büyük Okyanus’ta Amerika erişim menzilinde nükleer denizaltı ile balistik füze tutarsam o zaman küresel dengede nükleer caydırıcılığı kullanırım. Konvansiyonel harbe tutuşmak isterlerse de hodri meydan, benim sularıma gelecek, oralara geldiğinde benim platformlarımdan atılacak güdümlü mermilerle ABD hedeflerini saturasyona boğarım. Tek bir gemiye bir tane atmam 10 tane, 20 tane güdümlü mermi atarım,’’ diyor.

ABD konseptinde de carrier battle group var. Yani, bir uçak gemisi, yanında fırkateynler ve destroyerler denilen biraz daha büyük tonajlı gemiler ile onların da önlerinde nükleer atak denizaltıları bulunur. Denizaltılar uçak gemisine eskortluk yapar. Bizim de öyle bir görev grubunun eksik kompanentlerini tamamlamamız gerekiyor. Bu anlamda TF-2000 doğru tercih, TF-100’ler de geliyor. İ Sınıfları, daha denizci, daha dayanıklı, daha uzak odaklı olacak. Bizim görev grubunun içinde MİLGEM tipi korvet ve daha uzun kol olarak biraz daha rahat, denize daha dayanıklı İ Sınıfı fırkateynler de olacak. Çünkü İ Sınıfı fırkateynde dikey fırlatma kapasitesi daha çok artacak, MİLGEM’den daha büyük olacağı için daha fazla güdümlü mermi koyabileceksiniz. Denizaltılar, suüstünde kullanılacak güdümlü mermileri olan taarruz helikopterleri, dikey inip kalkan uçaklar için hava platformu konabilir. Ama onlar gelene kadar da İnsansız Hava Araçları (İHA) mükemmel destek sağlayacak gibi gözüküyor. Şu anda 1 metre betonu delen mini bombalar var. Bunlar F-16’lar için yapıldı ancak İHA’lar da bunları kullanabiliyor. Bu mermiler sahillerdeki direnek noktalarını kırabilir.

TCG Anadolu’nun tasarımını İspanyol Navantia’dan satın almıştık. Şu zamana kadar elde edilen know how ile Trakya gemisi projesinde tasarımı tamamen kendimiz yapabilir miyiz?

Yapabiliriz ama gerek var mı ona bakmak lazım. Dizayn için çok para ödemiyorsanız, ofis kurup bunlarla uğraşmak gerekli mi? Çok fazla yapılmıyor ki bu gemilerden, 3-4 tane yapılıyor. Dizayn yapılabilir, yapılamaz diye bir şey yok. Ancak yaptığınız dizaynın ekonomik olması için, dünya sistemine satabilmek gerekiyor.

Uçak gemileri teslim edildiği zaman nasıl bir liman lojistik hizmeti gerekiyor? Bizim limanlarımız, üslerimiz bu konuda yeterli mi?

Uçak gemilerimizi mevcut üç üssümüz abrar şu anda. Foça, Aksaz ve Gölcük, uçak gemileri için uygun. Yani onarıma, bakıma aldığınızda harekât alanı için dengeli üslerden birisi Gölcük, diğer iki üs de İzmir ya da Marmaris’te olursa bir kuzey ve bir de güney grubumuz olur. Şu anda bizi derinlik anlamında sıkıntıya sokacak limanımız yok. Ayrıca, gemi yapılırken gerekli altyapı da mevcuda göre sağlanabilir.

Gemilerle ilgili söyleyebileceğiniz özel durumlar var mı?

Fırkateyn, hücumbot, sessiz denizaltı gibi platformlar için alternatif, elektrik hidrojen kompozisyonlarında ufuk açıcı şeyler olabilir. TOGG’un elektrikli motoru için Farasis firmasıyla Ar-Ge ve üretim anlaşması yapıldı. Kazan kazan durumu var ortada. Onun gelişim gamında daha büyük alternatifleri de yapılabilir. Üretimi genişletme kısıtlamaları olan Batı sisteminde olmayacak elastikiyet, bu Çin firmasının sunduklarında bulunuyor.

Biz şimdi Avrasya içinde kaldık. NATO’nun özellikle Fransa baskısıyla Kıbrıs konusunda bize yeni ambargoları olabilir. Bu nedenle bu arabanın motoru için Çinlilerle anlaşmak oldukça akıllıca bir atılım. Gelecek nesiller adına motorun elektrikli olması çok doğru. Elektrik motoru da zaman içinde üniversitelerde kavrama, lityum batarya veya gelecek nesil kimyasallara odaklanacak pil Ar-Ge’ciliği anlamında başlı başına bir alan oluşturacak. Pili burada yapacaksınız. Sessiz gemiler var, denizaltı savunma harbinde dizel sesi sıkıntı. Gaz türbini ile gidiyoruz. Onun da altına indiğimizde, İngiltere’de ve Fransa’da olan elektrikli makinelere yöneliyorlar. İşte o zaman elektrikli gemiye geçme şansınız var. Buradaki Çin’le yapılan stratejik anlaşmanın sonrası için motor hem denizaltıda kullanılabilir hem de denizaltı savunma harbi anlamında suüstü korvet tipi gemilerde mükemmel iş yapar.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz her şeye rağmen çok güçlü. Türkiye teknoloji ve savunma sanayi alanında çok ciddi yatırımlar yapıyor. Bu atılımlar sonrası uyum sağlanması adına mevcut eğitim sistemimiz yeterli mi? Uçak gemisi için gerekli insan gücünü nasıl yetiştirmemiz gerekiyor? Deniz Liseleri’nin kapatılması kararı doğru mudur?

FETÖ yüzünden, bizlerin yerini alacak kurmay albaylarımız, pırıl pırıl 60 ila 70 bahriyeli insanımız gitti. Yani orada büyük bir hasar, büyük bir hıyanet var. Yine de Deniz Kuvvetleri kurumsallığı iyi olan bir kurumumuz. Açığı (ülkece) kapatmaya çalışıyoruz. Siz şimdi krema ekiple çalışmayacaksınız, yöntemler üsluplar bilindiği için ikinci grupla devam etmeye çalışıyorsunuz. Binbaşının yerine üsteğmen, albay yerine binbaşı yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Maalesef bu durumu yaşıyoruz. Deniz Kuvvetlerimiz yükleri artmış vaziyette ama kahramanca çalışmaya devam ediyorlar.

İnsan gücünü sıfırdan üretmek gerekmiyor. Herhangi bir gemide görev yapan kişi adaptasyon geçirerek bu görevi de yapar. Temel bilimin kuralları değişmiş değil. Sinüs eğrisi, kosinüs eğrisi, kimyasallardaki temeller ve okullarda öğrettiğimiz matematik altyapıyı verdiğin zaman, Deniz Harp Okulu’nda yetişmiş olan o iyi beyin, yeni teknolojiler için yeni gemide yapması gerekenin bilgisini yüzde 20 alır ama geri kalan yüzde 80’i temel bilgilerden, ömrü boyunca kullanacağı matematik, fizik ve kimyadan alır. Deviasyonu alır. Yani yüzde 20’den fazla vermeniz gerekmez. Çünkü o teknolojiler sürekli değişecek. Biz adamlarımızı genellikle böyle yetiştirdiğimiz için yeni gelecek nesil dersleri anında, daha teknoloji kuramsal aşamadayken Deniz Harp Okulu derslerine girmeye başlar. Yani daha gemi gelmeden o gemide kullanılacak teknoloji laboratuvarlarda yerini öğretmenleri ile alır. O kurumsallığımız var. Bu eğitim sistemi 90’ların başlarında oturdu. Şu an Deniz Eğitim Komutanlığı’nın bireysel eğitimde tersanelerle, görev grubundaki gemilerle doğrudan adaptasyon kursları var. Her gemiye, her yeni göreve giderken personel, görev başı eğitimden geçerken Deniz Eğitim Komutanlığı tarafından gemiyle alınır ve güncel eğitimleri sürdürülür. Temel bilimleri ise Deniz Harp Okulu verir. Deniz Lisesi’ne gelirsek, evet Türkiye’de liselerin az olduğu, nüfusun çok az olduğu yıllarda muazzam bir katkısı vardı. Deniz kültüründen denizcilik bağı anlamında çocuğu omurilikten denizci yapmak anlamında önemli bir katkısı vardı. Ama madem ki kapatıldı; karacılar ve havacılar ‘‘biz de istiyoruz’’ demiyorlarsa ve deniz lisesini açamayacaksak Deniz Harp Okulu hazırlık sınıfı şart, hiç olmazsa bunu açalım. Yani ben o çocuğa deniz kültürünü, terminolojiyi, denizciliği, suyu ve rüzgârı 1 yıl boyunca hazırlık okulunda vermeliyim. Hazırlık okulu sürekli olmalı. Sürekli bir bahriye sisteminde, Heybeli Ada’da yaşayıp, adada yaşamak, denizde yaşamak nedir onu öğrenmeleri gerekiyor. Hatta Harp 1’e de Heybeli Ada’da devam etmeleri gerekiyor. Branşların makine, güverte, mühendislik ve diğer bölümler olarak ayrıldığı geçişe Tuzla’daki Harp 2’de devam ederler. Çağdaş eğitim almış bir şekilde görevlerine başlarlar. Yeter ki örümcek kafalı müfredatlara geçiş olmasın. Şu an bizim müfredatımız gayet güzeldir, sadece yeni teknolojilerin eklenmesi gerekir.

Görev yaptığınız dönemde stratejik harekât planı içerisinde uçak gemisi projesi bulunuyor muydu?

Evet vardı eski adı Deniz Kontrol Gemisi, şimdiki adı ise TCG Anadolu.

Gündemdeki yeni uçak gemisi projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dünya küçülüyor. ABD kendi uçak gemilerini sorguluyor. Örneğin, çok büyük uçak gemisi grupları, üzerindeki 100 uçakla beraber giderken bir denizaltı gelip torpidoyla uçak gemisini şaftından vurursa büyük zafiyet olabilir. Matematik hesabının iyi yapılması lazım. O nedenle 100 uçağı denizden göndermek yerine, karadan ve havadan destek de sağlıklı olabilir. Harekâtın yoğun olduğu dönemlerde, TCG Anadolu deniz hava hedeflerine angaje olurken, hava savunmasını tanker uçakları KC135’lerle destekli F16’lar ile yaptığınızda da her yerde harekât gerçekleştirebilirsiniz.

‘Türkiye’nin nükleer denizaltıya ihtiyacı var mıdır?’

26’ncı Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral (E) Can Erenoğlu, uzun süre suüstüne çıkma gereksinimi olmayan nükleer denizaltıların önemini vurguladığı makalesinde, uçak gemilerindeki uçaklar kadar denizaltılarla da stratejik taarruz yapılabileceğine dikkat çekiyor.

Türkiye, tehdit ve risklerin yoğunlaştığı Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya üçgeninin merkezinde ve dünyanın en hassas siyasi, ekonomik ve askeri fay hattı üzerindeki jeopolitik konumuyla bölge içi ve dışı ülkelerin açık ilgi ve menfaatlerinin çatıştığı, öncelikle Doğu Akdeniz olmak üzere Suriye, Irak, Libya, Azerbaycan, Karadeniz ve Kıbrıs gibi çok karmaşık ve kapsamlı bir mücadele içindedir.

Son dönemde bölgemizde ve özellikle denizlerimizde hak ve menfaatlerimizi tehdit eden önemli jeopolitik ve jeostratejik değişimler söz konusudur.
Karadeniz’de güç dengesi Rusya Federasyonu lehine bozulmuştur. ABD, Karadeniz’de askeri varlığını artırarak güvenlik açısından istikrarsızlığı körüklemektedir. Barzani üzerinden Suriye’deki doğalgaz ve petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 70’ni elinde tutan PKK/YPG/PYD/SDG ile petrol anlaşması imzalamıştır. Kandil ile görüşmeye devam etmekte ve Türkiye’yi Kürtlere baskı yapmakla suçlamaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne silah ambargosunu kaldırmıştır.

Emperyalistlerin desteğini alarak onların tetikçisi olan Yunanistan’ın Megali İdea kapsamında ulaşmak istediği ve vazgeçilmez olarak nitelediği hedefleri: Ege’ye tam hâkimiyet, Kıbrıs’ta 1974 öncesi ENOSİS emellerine ulaşmak, Türkiye’yi önce Anadolu’ya hapsetmek nihayetinde ise Anadolu’dan Orta Asya’ya göndermektir. Türkiye, Yunanistan’ın ne bu hedeflerine ulaşmasına ve ne de sadece bir dolgu olarak kullandığı, zorlayıcı bir mekanizması olmayan uluslararası hukuka sarılıp Türkiye’nin deniz çıkarlarını yok sayacak oldu-bittilerine asla izin vermez.

Bu durum değerlendirmesi kapsamında;

– Türkiye’nin kendi coğrafyasında daha aktif rol alma sorumluluk ve zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığı, bu nedenle mevcut dış politikasına tepkici değil etkici bir dinamizm kazandırması, komşularımızla mevcut sorunlarımızı çözümleme arayışına gidilmesi.

– Çok yönlü ve çok boyutlu asimetrik tehditlerin söz konusu olduğu bölgemizde herhangi bir kriz veya düşük yoğunluklu çatışma durumunda tehdit odaklarından önce davranmak için bu odaklar üzerinde modern, etkin, sürpriz ve asimetrik caydırıcı etki sağlayacak bir askeri güce sahip olunması, bu gücü idame etmenin, etkin bir kriz yönetimine dayalı caydırıcılığın milli askeri stratejimizin temelini oluşturması gerekmektedir.

Caydırıcılık, muhasımı niyet ve maksadını uygulamaya koymasından vazgeçirmektir. Hak ve menfaatlerimizin korunması için modern, etkin, sürpriz ve asimetrik caydırıcı etki sağlayacak en önemli askeri güç denizaltılardır. Hatta denizaltı sadece caydırıcı değil aynı zamanda muhasımı isteklerimizi kabule zorlayacak, askeri stratejik hedefleri ele geçirebilecek zorlayıcı bir güçtür. Çünkü denizaltılar geçmişte olduğu gibi bugün de deniz gücünün asli unsurudur ve gelecekte tek hâkim güç olacaktır. Türkiye’nin güvenlik ve savunma boyutunda stratejik gücü denizaltı gücüdür.

Denizaltı gücümüzün barışta muhasımı caydıracak, savaşta ise muhasımın savaşma azim ve iradesini sona erdirecek derecede etkili olması gerektiğinden mevcut denizaltılarımıza ilaveten nükleer denizaltılara sahip olmamız kaçınılmazdır. Nükleer denizaltı inşa eden bir ülke ile işbirliği yapılarak geliştirilebileceğinden ilkinin inşası en az 10-15 yıl alacaktır. Bu bağlamda ilk aşamada 2 nükleer denizaltı inşasının Stratejik Hedef Planında yer alması uygun olacaktır.

Denizaltıcılıkta devrim yaratan ilk nükleer denizaltı ABD yapımı 17 Ocak 1955’te hizmete giren Nautilus’tur. Bu denizaltı gemisi sadece yeni bir gelişmenin işareti olmamış, aynı zamanda denizaltıcılığa ve denizaltılara yeni bir boyut getirmiştir.

Nükleer denizaltıların en büyük üstünlüğü dalışta çok uzun süre yüksek süratle ve klasik denizaltılara nazaran çok daha fazla derinliklerde seyredebilmeleridir. Nükleer takatin denizaltılarda kullanılmasıyla nihayet ideal denizaltıya kavuşulmuş ve satha çıkmaya veya şnorkel yapmaya gerek kalmadan sualtında 100 bin milden fazla seyretme imkânı elde edilmiştir.

Bütün önceki denizaltılar teneffüs için atmosfere bağımlı iken nükleer denizaltıların böyle bir bağımlılığı yoktur. Bu, balina ile köpek balığı arasındaki fark gibidir. Sualtında kalış süresini tehdit eden tek husus personelin dayanma gücüdür. Bu gücü artırmak maksadıyla da rahatlık ve konfor için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamaktadır.

Sualtından hem suüstü hedeflerine hem de karaya atılabilen güdümlü mermilerin denizaltılara konması ile düşman ülke topraklarına, uçak gemilerindeki uçaklar yanında denizaltılarla da stratejik taarruzlar yapılabilmesi sadece denizdeki değil kıt’aların içindeki stratejik hedefler de denizaltı silahlarının menzili içine girmiştir. Bu, denizaltı tarihinde belki de en mühim gelişme olmuştur. Amerikalı bir Amiralin dediği gibi “köpekbalığını kartallarla evlendirmek” suretiyle denizaltı sadece gemi batırıcı rolden çıkıp caydırıcılığın en mühim unsuru olmuştur.

Hem suüstü hem de karadaki stratejik hedeflere karşı denizaltından atılabilecek güdümlü mermilere ve uzun menzilli hipersonik torpidolara, torpido-mayınlara öncelik vermiş durumdayız. Bu kapsamda; ATMACA isimli milli güdümlü mermi ile AKYA isimli tel güdümlü, uzun menzilli milli torpidonun imalatı gerçekleşmiş, test atışlarında başarı sağlanmıştır. Bunların daha geliştirilmişlerinin, sahip olunacak nükleer denizaltılarda kullanılması hedeflenmelidir.

Nükleer denizaltılar Uçak Gemisi Görev Grupları veya Deniz Görev Grubu/Kuvvetinde yer alacak suüstü kuvvetlerini korumak için kuvvetin 50-100 deniz mili ilerisinde seyrederek bu kuvvete tehdit teşkil edecek muhasım unsurların tespiti ve imhası gibi görevlerde de kullanılabilecektir. Ancak bunların hücum denizaltıları olarak kullanılması daha etkin olacaktır. Çünkü denizaltılar daima pusu ve baskın silahıdır.

Nükleer denizaltıların harpte ne derece etkin ve tahripkâr olabileceğine ilişkin olarak bugüne kadar icra edilen harp oyunları ve plan tatbikatları gibi kâğıt üzerinde icra edilen tatbikatlarda oluşturulan cereyan tarzlarının müstakbel harekâtın tıpatıp aynısı olması imkânsızdır. Yine de türlü oyunlar ve tatbikatlar birçok hususları ve hakikatleri ortaya çıkarır. Bugüne kadar icra edilen bazı harp oyunu ve tatbikatların çoğunda nükleer denizaltıların bütün uçak gemilerini batırmasıyla tatbikata devam imkânı kalmamıştır.

Nükleer denizaltıların klasik denizaltılara nazaran özellikle yüksek süratte seyrettiklerinde daha gürültülü oldukları doğrudur. Adriyatik Denizi’nde 1985-1991 yılları arasında icra edilen ve çoğunlukla denizaltı gemilerinin görev aldığı NATO tatbikatlarında emsalleri arasında en sessiz olduğu iddia edilen ABD nükleer denizaltıları ile Ay Sınıfı denizaltı Komutanı olarak çok kez muhasım rollerde karakol yaptık. Ve hemen hemen her fırsatta işini bilen, profesyonel, çok iyi eğitilmiş, tecrübeli ve birbirine güvenen personelin disiplinli görev anlayışı sonucu nükleer denizaltıları uzak mesafelerden tespit ederek başarılı temsili hücumlar yaptık. Bir defasında tatbikatı icra eden Taktik Komutan’ın tüm gemi personelini kapsayacak şekilde bu başarılı hücumlar nedeniyle gönderdiği tebrik mesajı “Muhteşem TCG Doğanay Komutanı ve personeli” diye başlıyordu. Bu gürültüyü azaltmak için 30 yıldır birçok teknolojik çözüm araştırılarak uygulanmış ve halen de bu yönde çalışmalar yoğunlukla sürdürülmektedir.

Nükleer tahrikli balistik füze denizaltıları rakip donanmalarca tespit ve takip edilmeye çalışılan en önemli denizaltı türü olmasına rağmen 2015 yılında Rusya’ya ait nükleer tahrikli balistik füze denizaltısı RFNS Alexander Nevsky, Rus Kuzey Filosundan Pasifik Filosuna transferi esnasında yaklaşık 42 günlük seyri boyunca tespit edilememiştir. (URL-13).

Bir Amerikan nükleer hücum denizaltısında 10 gün süreyle müşahit subaylık dâhil 16 yıl denizaltıcılık ve 2 yıl Denizaltı Filosu Komutanı görevinde bulunmuş bir Komutan olarak söyleyebileceğim bütün zamanını sualtında geçiren bir gemi devamlı riske maruzdur. Küçük noksanlıklar ve hatalar uçaklarda da olduğu gibi hayati tehlikelere zemin hazırlayabilir. Nükleer denizaltıların, güvenli olmakla beraber mutlak hataları olmayacağı iddia edilemez. Bunların da tarihinde trajedileri mevcuttur. Thresher’in Atlantik’te batıp yok olmasından 5 sene kadar sonra diğer bir nükleer denizaltı Scorpion da Atlantik’te kaybolmuştur. Bu konuda söyleyebileceğim “Başarı için en büyük risk hiç risk almamaktır.”

Nükleer denizaltı inşası için bu denizaltılarda görev yapacak personelin yetiştirilmesi öncelikle ele alınmalıdır. Bunun için sadece işgal döneminde kapatılan Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu 15 Temmuz öncesi duruma getirilmeli, seçilecek personel nükleer fizik, uranyum zenginleştirilmesi, nükleer emniyet tedbirleri vb. konularda yurtdışı ve yurtiçinde eğitime gönderilmelidir. Bu konuda mutlaka dış baskılara, politik, ekonomik, teknolojik ve stratejik yaptırımlara maruz kalacağımız dikkate alınarak önceden hazırlıklı olunmalı ve kararlı bir politika izlenmelidir.

Dünyayı ve dünyayı yöneten gelmiş geçmiş ve gelecek liderleri kendine hayran bırakan, dünya barışının öncüsü, stratejik deha Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” politikası özelinde; bağımsız ve egemen devlet olarak Türkiye’nin özellikle harp silah, araç ve gereçleri bakımından dışa bağımlılıktan kurtulması esas hedef olmalıdır.

Korkmaz, Ö.F. (2020). “Günümüzde Ve Yakın Gelecekte Türk Donanması’nın Caydırıcılığının Temeli Olarak Türk Denizaltı Kuvveti”, Journal Of Social, Humanities and Administrative Sciences, 6(26):720-730.

 

‘Anadolu ile tecrübe kazanmamız gerekiyor’

Tuğamiral (E) Alaettin Sevim, uçak gemisi görev grubunun içerisinde bulunması gereken denizaltılara dikkat çektiği röportajımızda, özellikle üzerinde bulundurulacak İHA’larla birlikte TCG Anadolu’nun da caydırıcı bir unsur olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

 

Sizce Türkiye’nin bir uçak gemisine ihtiyacı var mı? Bu konudaki stratejik hedefler nelerdir?

Türkiye’nin öncelikli olarak başka ihtiyaçları var. Uçak gemisi kendi ana karanızdan çok uzaklarda hedefleriniz varsa oraya güç aktarımında ve orada saha üstünlüğü elde etmek için kullanacağınız bir unsurdur.

Uçak gemisi gövde gösterisi yapacak, bizim de uçak gemimiz var denecek bir şey değil. Uçak gemileri çok kapsamlı platformlardır. Yani konu sadece bir tek gemi yapmak değildir. Uçaklar, onların bakım imkânları, uçak savarlar, sensörler bunların da geliştirilmesi gerekmektedir. Bir uçak gemisi yapmak istediğinizde bu aynı zamanda bir görev grubu yapmanız anlamına da gelir. Gemiyi yaptığınız zaman yanına onu destekleyecek unsurları da yapmanız gerekmektedir. Uçak gemisi limanda tutup, arada 10-15 gün seyir yapsın diye kullanacağınız bir şey değil. Devamlı denizde olması gereken bir yapı.

Peki, hedeflerde stratejik bir değişiklik varsa?

Bu da tek bir gemiyle yapılmaz. Bunu destekleyecek, değişim olanağı sağlayacak 2-3 gemi olması gerekiyor. Bunların etrafındaki filoları da düşünürseniz, çok büyük maliyet ve çok büyük bir kaynak sarfına neden olacaktır. Sadece para da değil, insan gücümüz dağılacak, üretimlerimizden önemli bir kısmı buraya ayıracağız. Tüm bunlar çok büyük hedefler demektir, ki eğer böyle bir stratejik yönelimimiz bulunuyorsa ciddi bir maliyeti göze almalıyız.

Zaten okyanuslarla ayrılan bir ülke de değiliz. Çok yakınlarımızda, çok fazla tehdit var. Şu anda etrafımızda bulunan bir tehdit kuşağının içerisindeyiz. Bir uçak gemisini yapmak demek onu bir de korumak anlamına da gelmektedir. Uçak gemisi kendi kendini koruyabilen bir unsur değil.

Etrafında denizaltı koruması olmalı. Uzun menzilli füzelere karşı, denizaltılara karşı korumayı hep başka unsurların yapması gerekiyor. Bunu yaptığınız zaman etrafına hava savunma harbi gemisi yapmanız lazım, lojistik destek sağlamanız lazım, uçak yakıtlarını taşıyacak nakliye gemisi yapmanız lazım. Dünyanın uzak köşelerinde bunların lojistik desteklerinin yapılabileceği anlaşmaların olması gerekiyor. Gemiyi yapıp da Malta’ya kadar olan bir bölgede mi kullanacaksınız? Özellikle bu kadar yakın problemlerimiz varken böyle bir kaynak sarfiyatına girmememiz gerekiyor. Öncelikle TCG Anadolu ile tecrübe kazanmamız gerekiyor. Bahçe çitimizdeki problemleri onarmamız gerekiyor. Denizaltı teknolojimiz biraz geri kaldı. Havadan Bağımsız Tahrik Sistemi (AIP)’ne sahip denizaltıları üretiyoruz, 2023’te başlayacak ama bu konuda bir gecikmeyi göze alamayız. Biz uçak gemisini Ege’de ve Karadeniz’de kullanamayız. Çok dar denizler. İhtiyaç da yok. Denizaltı ihtiyacımız var. Çevre ülkeler AIP denizaltılarını hizmete sokuyorlar. 2023’te başlayacak olan PiriReis Denizaltı projesini mümkün olduğunca hızlandırmamız gerekiyor.

Öncelikle bahçe çitimizdeki problemleri onarmamız gerektiğini söylüyorsunuz. Peki, gelecek nesil gemiler ve denizaltılar hangi teknolojiye sahip olmalı?

Eğer ki bir uçak gemisi yapılacaksa, görev grubunun içerisinde denizaltı da bulunması lâzım. Bizim şu anki envanterimizdeki denizaltılar böyle bir uçak gemisine destek sağlayabilecek imkâna sahip değiller. Sürat olarak ve kapasite olarak bir uçak gemisi görev grubu ile çok uzak mesafelerde görev yapmaları oldukça zor. Dolayısıyla, nükleer bir denizaltı olması gerekiyor. Aslında nükleer denizaltı sadece uçak gemisini desteklemek için gerekli değil. Günümüzde denizaltılar için tehdit unsurları o kadar çok arttı ki nükleer denizaltı bana kalırsa tek çare olarak gözüküyor. İHA’lar yakın zaman içerisinde bence, denizaltılara karşı da kullanılacak. Denizaltılarımız şnorkel yapmak zorundalar. Bu ciddi bir ısı kaynağı oluşturuyor ve denizaltıların İHA’lar tarafından çok kolay bir biçimde tespit edilmesine neden oluyor. Bizim denizaltılarımız çok yavaş oldukları için tespit edilmeleri, işlevlerini kaybetmelerine neden oluyor. Denizaltının en önemli özelliği olan ‘sürpriz’ faktörü ortadan kalkıyor. Şnorkel kullanan denizaltıları değiştirmemiz gerekiyor. AIP’lerin havadan bağımsızlığa bir geçiş olduğunu düşünüyorum.

Yeni nesil denizaltılarda, özellikle MİLDEN projesinde nükleerin bu anlamda düşünülmesini tavsiye eder misiniz?

MİLDEN konusunda nükleer konusunun düşünülmesi gerektiğini ancak mevcut üretimleri de geciktirmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ilk defa kendi denizaltımızı üretiyoruz. Dünyada başka örnekler de bulunuyor. Brezilya ve Rusya ile ortak çalışmalar düşünülebilir. Öncelikle MİLDEN bitmeli, daha sonra nükleer entegrasyon düşünülebilir. Ancak hemen olmasa bile nükleer sistem kesinlikle gerekli.

Uçak gemisi, Türkiye’nin hedefleri ve milli kaynakları ile doğru orantılı bir biçimde gelişmeli.

TF-2000, 2020 senesinde başlatılabildi. Aynı gecikme MİLDEN’in başına gelebilir mi?

Bunların hepsi bütçeyle, ekonomik durumumuzla bağlantılı. Bu durum ABD’de bile yaşanıyor. Ancak MİLDEN’i geciktirmemek gerektiğini düşünüyorum. Nükleer olmasa bile AIP sayesinde havadan bağımsızlık sağlanacaktır. Yine de geç de olsa nükleere geçişin sağlanması da gerekiyor.

TCG Anadolu bir caydırıcı unsur olarak düşünülebilir. Ancak, şu anda gemiye koyacak bir uçağımız yok. Bu durum nasıl çözüme kavuşturulabilir?

İHA’lar ara geçiş olarak düşünülüyor. Milli uçak projeleri var. Bu bir şekilde çözülür. Bize bu uçakların bir şekilde sağlanması gerekiyor. Harbe hazır bir pilot 7-8 senede yetişiyor.

Uçak gemilerinde ne kadar personel bulunmalı? Nasıl bir eğitimden geçirilmeliler? Nasıl bir vardiya sistemi uygulanmalı?

Uçak gemisi ömrü boyunca bakımlar hariç sürekli denizlerde olmalı. ABD’de bu sistem 6 aylık vardiyalarla yürütülüyor. Bizde de benzer bir sisteme geçilmesi gerekir. Bu gemiler kıyıya yanaşırken destek olacak özellikte büyük römorkörler dahi imâl edilmeli.

Nükleer denizaltı tasarımına başlamadan önce yapılması gerekenler hakkında önerileriniz var mı?

Nükleer tasarıma başlamadan önce personel yetiştirmemiz gerekiyor. Nükleer dediğiniz zaman sadece sistemleri değil bunu koruma sistemleri de önemli. Gemi personelinde nükleer uzmanları olduğu gibi, nükleer ortamda çalışabilecek personelin de yetiştirilmesi gerekiyor. Nükleer denizaltı subayları bu ortamda çalışabilecek eğitimde olmak zorunda. Uçak gemisi ile seyir edecek olan denizaltıların gidilecek bölgelere önceden fark edilmeden gidip olası tehlikeleri tespit etmesi gerekir.

Nükleer denizaltı konusunda bir organizasyon oluşturmak oldukça önemli. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, TSK ve ilgili bakanlıkların birlikte çalışması gerekiyor.

Hatta önceden dünyadan bir nükleer denizaltı kiralayabilirsek personelimizi bu denizaltıda eğitebiliriz. Tecrübe kazanmalarını sağlayabiliriz. Nükleer fizikçi kadar olmasa da; nükleer sızıntıda neler yapılacak, ne gibi tedbirler alınacak, koruyucu elbiseler nasıl kullanılacak gibi konularda personelin eğitilmesi gerekiyor. Başlangıç için bu imkânlara sahip birileri ile çalışmak faydalı olacaktır.

MİLDEN veya uçak gemisi projelerini kim üstlenmeli? Askeri tersane mi, özel tersaneler mi yoksa ortak bir çalışma mı yapılmalı?

Bu askeri bir proje olmalı. Tasarım ve teknoloji askeri tersanelerde üretilmeli. Bazı konularda yabancılara da danışılabilir ve inşa aşamasında sivil tersanelere de kaydırılabilir. Ama işletimi tamamen Deniz Kuvvetleri’nde olmalı.

‘Gerektiğinde her türlü çözüm bulunur’

MİLGEM projesinde yerlilik oranını yüksek tutmak adına yapılan çalışmaların sonucunda dünya çapında iş yapabilen firmalar doğduğunu belirten Tuğamiral (E) Prof. Dr. Nurhan Kâhyaoğlu’ya göre Türkiye, kendi uçak gemisini yine kendi imkânlarıyla inşa etmeli.

 

Türkiye’nin uçak gemisine ihtiyacı var mı?

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Bugüne kadar yapılan ve bundan sonra da yapılması planlanan projelerin tamamı 1990’lı ve 2000’li yılların başında planlanmış, 10 yıllık tedarik planına (OYTEP) alınmış projelerdir. Projeler planlanır, tarihi belirlenir ancak yapılıp yapılamayacağı kesin değildir. Bütçe onayı gerekir. Örneğin MİLGEM planlandığında ilk gemi 2006’da teslim olacaktı ancak projeye 2004-2005’te başlayabildik. Bu bütün dünyada böyle, önemli olan planlanan projenin bütçeye girebilmesidir. Mesela TF-2000, 2000 yılında başlayacaktı, 2020’ye sarktı. Projede uzun menzilli radarlar kullanılması gerekiyordu, “Biz mi yapalım yoksa alalım mı?” dedik. “Biz yapalım” kararı çıktı ve 2 sene önce de ASELSAN duyurusunu yaptı; bir gemide de testi yapıldı. Bütçe çıktıktan sonra Türkiye’de her şey yapılır.

Uçak gemisi de rahatlıkla tasarlanıp inşa edilebilir. Böyle bir yetenek var ve geliştirilebilir. Bugüne kadar yapılan gemilerin başlangıcında önce form belirlendi sonra inşaya kalıpla başlandı. Kalıpla başlayıp 3D programlara geçtik. Bu ülke kalıpla yapmasını da biliyor, çizim programlarını da kullanıp yapabiliyor.

Uçak gemisine istihdam açısından gerek var. Güç aktarımı için gerek var. “Denizlere hâkim olan cihana hakim olur”. “Açık denizlere doğru” çıkılması gerekiyor. Denizlerde sadece bulunmak değil, oralara sahip de olmak lazım.

Gemiyi biz mi tasarlamalıyız, yoksa tasarım satın mı alınmalı? Projeye başlamadan önce ne gibi hazırlıklar yapılmalı?

Gereksinim çok acilse, var olan bir geminin dizaynı alınıp kullanılır. Pek çok ülke gemilerini görücüye çıkardı. Önce yapıp bir başkasına pazarlama planları var. Ben ticari bir geminin convert edilmesini önermiştim. Bana gülmüşlerdi. Oysaki çok ciddiydim. Gerek yok, ihtiyacımız yok ‘‘çöpe atılacak paramız yok’’ gibi düşünülebilir. Çünkü bağımlı olursunuz. Sadece var olan bir gemiyi satın almak çözüm değil. Bunları ömrü süresince kullanmanız lâzım. Yedek parçalarını da temin etmeniz gerekiyor. Bu süreçte nasıl idame edeceğiniz önemli. Türkiye’nin güzel bir özelliği var. Bir şekilde idare edebiliyor. Bu topraklarda 1200’lerden beri gemi inşa ediliyor. Dolayısıyla insan olarak bu kabiliyetimiz var. Malzeme ihtiyacı da bir şekilde giderilir.

Dizaynı siz yaptığınız zaman dünyanın neresinde inşa ederseniz edin o gemi sizindir. Geminin kazanımında dizaynı yüzde 85 etkilidir. Dizayn kesinlikle bizim olmalı. Üretim süresi dünyada nasıl ise bizde de o kadar olur. Başımızdan geçen badirelere rağmen bu kabiliyete hâlâ sahibiz. Biz daha ölmedik ve gelecek nesil çok iyi geliyor. Özellikle Z kuşağı çok iyi geliyor. Teknolojiye inanılmaz hâkimler. Uçak gemisinin (proje) yönetimi Türkiye çapına yayılmalı. MİLGEM’in projelendirilmesi nasılsa ona da öyle devam edilmeli. Kısa, orta ve uzun vade şeklinde. Tüm bunların sonunda geriye kalan en önemli unsur ise bütçe.

Projeye başlandığı takdirde, sorumluluğu kime verilmeli, nasıl bir işleyişe sahip olmalı?

Bir kere mutlaka ve mutlaka bir stratejiye oturtulmalı. Bu konuda da bir orkestraya ihtiyaç var. Tek bir yere bırakırsanız kalıcı olmaz. Yerlilik oranını artırmak istiyorsanız Edirne’den Ardahan’a kadar herkesten haberinizin olması lazım. Sinop’tan Silifke’ye kadar hangi tezgâhta neler var, kim ne üretebiliyor bu araştırılmalı. Bu MİLGEM’de başarıldı. MİLGEM projesinin özellikle bu anlamda tam bir fenomen olduğunu düşünüyorum. Almanya’dan 6 ayda alacağımız bir tulumbayı Antep’te bir atölye ‘20 günde vereyim’ dedi. MİLGEM ile birlikte Türkiye’de öyle firmalar gelişti ki şu anda dünya çapında iş yapan firmalar haline geldiler. Tek kişilere verilmiş projelerin tamamında dizayn dışarıdan.

Orkestralarda gruplar olur, grupların başlarında şefler olur, hepsinin başında da bir maestro olur. Bu projede de maestro bütçe kaynağını elinde bulunduran olur. Bu da Türkiye’de Savunma Sanayii Başkanlığı’dır. Devlet desteği şart. MİLGEM’de kaynak Deniz Kuvvetleri’nindi, proje Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nındı. Savunma Sanayi Müsteşarlığı bageti Deniz Kuvvetleri’ne vermişti. Çünkü Deniz Kuvvetleri’nin tersanelerinde yapılmıştı.
Tasarım sizin olmalı. Bu tasarım yapılırken ne kadar çok yerli katkı varsa faydalanılmalı. Tüm bunların da bir finansör maestro ile yönetilmesi gerekiyor. Yurtiçinde birlikte hareket edilmeli, rekabet edilmemeli. Bir konsorsiyum şeklinde, proje bölünerek uzmanlık alanlarına göre ortak bir çalışma oluşturulmalı. Para varsa her şey olur.

Uçak gemisi Türk dizaynı olacaksa, testi gizli tutularak dışarıda yapılabilir. Ama bence tasarımı Türk olmalı. Yerli tahrik tasarımı üreten var da biz mi kullanmıyoruz. Bunların hepsi çözülebilir. TCG Girne gemisi, Taşkızak Tersanesi’nden çıkmış malzemelerden yapıldı. Gazetelerde yapılan kampanyalarla, vatandaşlardan toplanan paralarla eldeki, kalan çıkma malzemelerle yapıldı. İlk çıkarma gemilerimiz de ise artık kullanılmayan tanklardan sökülen motorlar marine (deniz) tip haline getirildi. Bunlar LCT’lere konularak çıkarma yapıldı. Yani, gerektiğinde her türlü çözüm bulunur.

Türkiye’nin 30 sene sonrası için vizyonu ne olmalı, hangi projelerde bulunulmalı? Sizin önerileriniz nelerdir?

TCG Anadolu da dâhil bugünkü projelerin hepsi, 90’ların sonunda 2000’lerin başında projelendirildi. Bizim şu anda 20 yıl sonrası için yapacağımız projeleri belirlemiş olmamız gerekiyor. Bugünkü seviyeye nasıl ulaştık? Tabi ki insan gücüyle. Bu insan gücü nasıl oluştu? Bizim 20-30 sene önce oluşturduğumuz projelerle. O dönemki eğitim sistemimize bir bakın.

Biz tüm bunların sayesinde 2010 yılında MİLGEMimizi Donanmamıza kattık. Bundan 30 sene sonrasına bakabilmemiz için bugünkü eğitim durumumuza bakmamız gerekiyor. Biz neyi öğretiyoruz ona bakmalıyız. Yapay zekâ konusunda biz ne yapıyoruz? Alternatif enerji konusunda ne yapıyoruz? 2040 yılında Almanya’ya Paris’e fuel oil kullanan araçlarla giremeyeceksiniz. IMO bir karar aldı. Akdeniz’de karbon salınımı yaparak gezemiyorsunuz. Kuzey Denizi’nde bugün artık ticaret yapılıyor. Buzkıran gemileri ile Bering Boğazı’ndan geçerek Çin ile yapılan ticaretin süresi yarı yarıya indirildi. Bizim şimdiden, gelecekte dünyanın gündeminde olacak olan bu teknolojilere odaklanmamız gerekiyor. Öğrenme yetimiz ne kadar ileriye dönük, bizim buna odaklanmamız gerekiyor.

Önce öğreneceksiniz, sonra kendiniz uygulayacaksınız. Bilgiye dayalı özgüvene sahip olacaksınız. Bilgi üreten bir seviyeye gelmiş olmamız gerekiyor.

‘Demek ki Türkiye de deniz aşırı görevlere yönelmeyi planlıyor’

Giresun Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Cenk Özgen uçak gemileri, uluslararası güvenlik, deniz ve enerji güvenliği konularında sayısız araştırma ve makaleye sahip. Uçak gemisi konusundaysa tavrı net. Türkiye’nin, değişen harekât ihtiyaçları nedeniyle bir uçak gemisine ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Favorisi ise CATOBAR Sınıfı bir uçak gemisi.

Bir akademisyen olarak savunma ve güvenlik konularında çalışmalarınız var. Nedir uçak gemisi ve ne işe yarar?

Uçak gemisi dendiği zaman aslında bir savaş gemisi sınıfını anlıyoruz. Uçakların iniş kalkış yapabildiği bir savaş gemisi olarak tanımlanabilir. 1910’lara kadar giden bir geçmişi olsa da gerçek anlamda 20’lerde ilk tasarımlar hizmete girmeye başlıyor. İlk örnek de 1924 senesinde İngiltere Donanması’nda hizmete giren HMS Hermes gemisidir.

Uçak gemileri farklı şekillerde sınıflandırılabiliyor. Boyutlarına göre, tahrik sistemlerine göre, en yaygın sınıflandırma ise iniş kalkış yöntemine göre sınıflandırılmasıdır. Bu sınıflandırmaya göre de kabaca 3 tip gemi var.

CATOBAR Sınıfı gemilerde uçaklar kalkışı mancınık yardımıyla yapıyorlar ve inişte pistteki telleri yakalayarak duruyorlar. Klasik uçak gemileri bunlardır. Uçak gemisi dendiği zaman da insanların gözünde canlanan gemi tipidir. ABD ve Fransa donanmalarında varlar. Büyük ölçekli kapsamlı platformlar. Şimdilerde eski sistemdeki buhar gücünü kaldırıp elektro manyetik sisteme geçiliyor. EMALS sistemi deniyor buna ve Çin’de de buna yönelik çalışmalar var. Önümüzdeki dönemde muhtemelen klasik uçak gemilerinde bu teknoloji kullanılacak.

STOBAR Sınıfı denen Rus ekolünde ise uçak, kalkışını kendi itiş gücüyle yapıyor. Eğimli rampası bulunuyor. İniş ise CATOBAR’lardaki gibi kanca-tel yardımıyla yapılıyor. Rusya, Hindistan ve Çin’de bulunuyor.

STOVL Sınıfı gemilerde ise kalkış STOBAR gibi, iniş dikey olarak gerçekleştiriliyor.

Avantaj ve dezavantaj kıyasına girersek CATOBAR sınıfına baktığımız zaman bu mancınık sistemi uçağı fırlatarak kısa sürede havalanmasını sağlıyor. Uçaklar tam görev yüküyle havalanabiliyor. Farklı tipte uçakların da konuşlanmasını sağlıyor. Ancak çok pahalı bir teknoloji. Sadece ABD ve Fransa’da kullanılıyor. Çin de çalışmalar yürütüyor. Brezilya’da da vardı ancak hizmetten çıkardılar. Fransızlar da teknolojiyi ABD’den aldı. ABD bu teknolojide tekel durumunda.

STOBAR’ın ise maliyet avantajı bulunuyor. Ancak, uçak kendi itiş gücüyle kısa bir mesafede kalkış yaptığı için uçağı tam görev gücü ile kaldırmak mümkün olmuyor. Ayrıca farklı tiplerde uçak kullanmak da pek mümkün değil. İtiş gücü kuvvetli uçaklar kullanmak gerekiyor. Bu şekilde kalkabilecek uçak sayısı da oldukça az.

STOVL’da ise nispeten daha küçük platformlar inşa edilebiliyor. Bakım ve idamesi daha kolay. Maliyetleri de düşük. Ancak, sadece özel tasarlanan uçaklar kullanılabiliyor. İlave donanımlardan ötürü bu tip uçakların menzilleri kısalabiliyor.

Peki, başka platformlar da uçak gemisi olarak kullanıyor mu?

Aslında uçak gemisi olarak tasarlanmasa da uçak gemisi görevlerini icra edebilen platformlar da var. Bunlar amfibi hücum gemileri ve bizim TCG Anadolu da bu sınıfta yer alıyor.

Dünyada uçak gemisine sahip olan devlet sayısı çok az. Amfibi hücum gemilerini de dâhil edecek olursak 12 devlette bu platformlardan var. Amfibiler de dâhil olmak üzere dünyada 38 uçak gemisi var.

ABD bu alanda lider. Şu anda amfibi hücum gemileri ile beraber 20 uçak gemisi var. 11 adedi CATOBAR sınıfı, 9’u LHD/LHA dediğimiz amfibi hücum gemisi. Fransa’da 1 gemi var. İngiltere, İtalya, İspanya, Rusya, Çin, Hindistan, Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Tayland’da da var. Yalnız bunlardan bazılarının modifikasyona ihtiyacı olduğunu belirtmeliyiz.

Sizce Türkiye uçak gemisine sahip olmalı mı?

Ben Türkiye açısından uçak gemisinin gerekli olduğunu düşünenlerdenim. Türkiye’nin harekât ihtiyaçlarına baktığımız zaman giderek artan bir biçimde bölgesel güce dönüştüğünü söyleyebiliriz. Sadece kendi denizlerinde harekât icra etmiyor; barışı koruma harekâtlarına da yoğun biçimde destek gösteriyoruz. Dışarı ile yoğun bir ticaret yürütülüyor. Tüm bu nedenlerden ötürü Donanma’nın bunları koruyacak bir yetenekte olması gerektiğini düşünüyorum. Güç aktarımı açısından da en önemli platformlar bu tip uçak ve amfibi hücum gemileri.

Uçak gemisi mi yoksa LHD mi olmalı?

Bana göre her ikisi de olmalı. Fransa’yı örnek verirsek hem klasik uçak gemisi hem de LHD’si var. ABD’de de aynı durum söz konusu. Ancak, maliyet çok önemli, oldukça masraflı platformlar.

ABD ve Fransa kendi tasarımlarını inşa ediyorlar. Avustralya tasarımını İspanya’dan aldı. Kendi tasarımlarını da inşa edenler var, başka ülkelerden tasarımlar alıp onu kendi tersanelerinde inşa eden ülkeler de var. Tek bir model var diyemeyiz.

Biz kendi uçak gemimizi yapmaya karar verirsek bu askeri tersanede mi yoksa özel tersanelerde mi inşa edilmeli?

Eğer böyle bir proje başlatılırsa, askeri tersanede olur diye düşünüyorum. 90’ların ortasında özellikle Balkanlar’daki iç savaş sonrası “Böyle bir gemiye sahip olmalı mıyız,” diye konuşulduğunu biliyorum. Deniz Kuvvetleri 17’inci Komutanı Salim Dervişoğlu 1997 senesinde verdiği bir söyleşide, “hafif uçak gemisi”nden söz etmişti.

Bir ülke kendine böyle bir platformu hedef olarak koyduysa ileride izleyeceği politikalarında bu tarz bir yeteneğe ihtiyacı var demektir. Dünyada uçak gemisi kullanan ülkeler deniz aşırı operasyon düzenleyen ülkeler. Demek ki Türkiye de deniz aşırı görevlere yönelmeyi planlıyor.

Uçak gemileri tek başlarına hareket etmiyorlar, yanlarında güvenlik için koruyucu unsurlar da bulunuyor. Uçak gemisinden önce sahip olunması gerekenler nelerdir?

Uçak gemileri, “görev grubu” ile hareket ediyor. Belli sayıda muhrip/fırkateyn/denizaltı bu platformla hareket ediyor. Kimi hava savunma harbine odaklı, kimi deniz savunma harbine odaklı. Muharebe, ikmâl destek gemileri de bulunuyor. Görev grubunun denizde uzun süre görev icra etmelerini sağlıyorlar. Bir ya da fazla sayıda denizaltı platforma eşlik ediyor. Uçaklar hava devriyesi yapıyorlar.

TCG Anadolu’nun da böyle hareket etmesi gerekecek. TF-2000’ler bu amaçla kullanılacaktır. Bu görev gruplarını da sadece gemilerle savunmak yeterli olmaz. Muhakkak uçaklar da olmalı. Açık denizlerde gemilerin radar sistemleri belli bir oranda yeterliliğe sahip oldukları için Awacs tipi uçaklara ve helikopterlere ihtiyaç var.

Uçak gemisi projesi gündeme geldi ve öncelikle nasıl bir uçak gemisi istediğimize karar vermemiz gerekiyor. ABD’nin sahip olduğu CATOBAR sınıfı gemilerin tek başına maliyeti 13 milyar dolar. Bunun görev grubunu, üzerine konacak uçakları, bakımı, idamesi vs. düşündüğünüz zaman maliyetler inanılmaz artıyor. Türkiye böyle bir gemiyi tercih etmeyecektir. Operasyonel olarak nasıl bir görev icra edeceğimiz belirlendikten sonra tasarıma karar verilebilir.

STOVL Sınıfı gemilerde kullanılacak uçak tedarikinde bir sıkıntı var. Ben, Türk Donanması’nda CATOBAR sınıfı bir uçak gemisi görmek isterim. Fransa’nınkine benzer olabilir. Üzerinde 30-40 tane uçağın konuşlanabileceği, 30-40 bin tonluk konvansiyonel bir gemi olabilir. TF-X’lerin ileride uçak gemisi versiyonunun üretilmesi gündeme gelebilir, ki örnekleri var.

Alınması düşünülen F-35’lerle Türkiye, TCG Anadolu ile uçak gemisi operasyonların girmiş olacaktı diyebilir miyiz? Peki kendi gemimizi kendimiz tasarlayabilir miyiz, TC Anadolu ile “bu know how’a ulaştık” denebilir mi?

Benim kişisel düşüncem bir ana yerli yüklenici ile yabancı alt yüklenici kullanmamız yönünde. Belki mevcut bir tasarım TSK’nın ihtiyaçlarına göre de düzenlenebilir. Yerli olarak üretilebilir ancak muhakkak bir destek gerekiyor. Çünkü bu alanda hiç tecrübemiz bulunmuyor. Çin’i düşünürsek, muazzam bir gemi inşa sanayi olmasına rağmen doğrudan kendisi girişmedi. Önce Varyag gemisini aldı, sonra aynısını inşa etti ve şimdi de üçüncüyü kendisi inşa etti. Bu toplamda 20 senelik bir süreç. Çünkü hiçbir tecrübeleri yoktu. Uçak gemisi görev grubunu yürütmek bambaşka bir iş. Çin dahi adım adım ilerliyor. Türkiye’nin birdenbire sıfırdan kendi tasarımı bir uçak gemisini inşa etmesini beklemek çok gerçekçi olmayabilir. Kendimiz inşa edebiliriz ancak bir alt yüklenicinin şart olduğunu düşünüyorum. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu kadar yüksek maliyetli bir proje sıfırdan üretilirken deneme yanılma maliyetlerine girmek gerekir mi ona bakmak lazım.

Uçak gemisinin kardeş gemisi de olmalı mı?

Bu işin idealinde minimum 2 gemiye sahip olmak gerekiyor. Bu gemiler bakıma girdiklerinde kısa zamanda çıkamıyorlar. O nedenle birisi bakımdayken yerine göreve çıkacak ikinci bir geminin olması şart.

Donanmamızın yeni nesil denizaltı ihtiyacı hakkında düşünceleriniz nedir?

Türk Deniz Kuvvetleri’nin enerji güvenliği konusunda çok ciddi katkıları bulunuyor. 15 senedir Doğu Akdeniz’de “Akdeniz Kalkanı” adı altında deniz güvenlik harekâtı icra ediyor. Bu durum Türkiye’nin güvenliğini sağlamak ve deniz yetki alanlarını korumak adına ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor.

Bana göre Türkiye, donanmasına daha fazla yatırım yapmalı. Denizci vizyonu ortaya koymak lazım. Türk Donanması mevcutta çok iyi durumda. Özellikle Akdeniz çanağında bir gurur kaynağı. Yine de daha çok geliştirmek gerekiyor. Bunu da özellikle milli kaynaklarla sağlamamız gerekiyor. Bana göre de uçak gemisi bunlardan birisi. Denizaltılar çok önemli. Nükleer denizaltılara ihtiyaç var. Bizim gibi kapalı deniz havzalarında en etkili silah sistemleri denizaltılardır. Türkiye eskiden beri Akdeniz’de çok güçlü ve deneyimli bu anlamda. Osmanlı’dan gelen bir tecrübemiz var.

Hava Savunma Muhribi Projesi: TF-2000

Bir uçak gemisi görev grubunda; fırkateyn, denizaltı gibi çeşitli sualtı ve suüstü platformları birlikte görev yaparlar. Deniz Kuvvetlerimizin bu yöndeki ihtiyaçlarını karşılamak üzere Plan Proje Ofisi Temmuz 2017’de Hava Savunma Muhribi Projesinin milli dizaynına başladı. Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB)’nın Deniz Kuvvetlerimiz için planladığı; MİLGEM Projesi kapsamında geliştirilen ve ana hatlarıyla şekillenen TF-2000 Dizayn Projesi’ni Deniz Kuvvetlerimizin hazırladığı broşürden uçak gemisi görev grubu unsurlarının olmazsa olmazı hava savunma muhribi TF-2000’i Dosya konumuz kapsamında sizler için derledik.

Deniz Kuvvetleri öncülüğünde başlanarak başarıyla tamamlanan MİLGEM Projesi sayesinde ülkemizin ilk milli tasarım muharip gemisi hedefine ulaşılmıştır. Bu yeteneğin idame ettirilmesine yönelik ve ülke hava savunmasının denizden itibaren kademeli olarak karşılanması ve üstün hava savunma ve taarruz kabiliyetine sahip bir yüzer platform ihtiyacının giderilmesi maksadıyla, milli kaynaklara dayalı bir hava savunma harbi muhribi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Deniz Kuvvetleri’nin direktifi gereği TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi (HSHM) Projesi tasarım faaliyetlerine Dizayn Proje Ofisi’nde Temmuz 2017 tarihi itibarıyla başlanmıştır.

Görev fonksiyonu ve tasarım özellikleri
TF-2000 HSHM, denizi bir kalkan gibi kullanarak alçak/orta/yüksek irtifalı kısa/orta/uzun menzilli güdümlü mermilerin ve balistik füzelerin tespit edilmesi ve anakaraya yaklaşmadan imha edilmesini (balistik füzeler hariç) sağlayacak temel görev fonksiyon yeteneğine sahip olacak.

TF-2000 HSHM, Türk Deniz Kuvvetleri’nin caydırıcılığını artırmak maksadıyla;

• Tüm dünya denizlerinde etkinlikle görev yapabilecek,

• Kuvvet hava savunma görevlerini icra edebilmek üzere, tanımlanmış hava resmini tesis edebilecek,

• Bünyesinde bulunacağı Görev Grubu/Görev Kuvveti unsurları ile coğrafi bir sahayı her türlü tehdide karşı savunabilmek üzere; uzun menzilli Hava Savunma Harbi (HSH), Denizaltı Savunma Harbi (DSH) ve Suüstü (S/Ü) harbi yapabilecek,

• Kıyı ötesi angajman icra edebilecek,

• Barışı destekleme, muharip olmayanların tahliyesi, uluslararası terör, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi, denizde denetim harekâtı gibi Savaş Dışı Harekât görevlerini etkinlikle icra edebilecek imkân ve kabiliyete sahip olacak.

TF-2000 HSHM;

• En az 28 kts azami sürat, 18 kts sürat ile en az 5000 deniz mili seyir siası ve senelik ortalama 5000 saat seyir süresi,

• Deniz durumu 5’te kısıtsız harekât kabiliyeti,

• Lojistik bütünleme (akaryakıt hariç) yapmaksızın en az 45 gün süre ile harekât icra edebilme,

• Ana üs desteği olmadan 180 gün süreyle harekât icra edebilme,

• En az 40 yıl hizmette kalma süresi,

• Radar Kesit Alanı (RKA), Sualtı Akustik, Manyetik ve Kızılötesi (K/Ö) izlerin azaltılmasına yönelik tasarım ve sistem uygulamaları,

• Yüksek beka kabiliyeti kapsamında dayanıklı tekne yapısı tasarım uygulamaları gibi temel tasarım özellikleri doğrultusunda tasarlanmakta.

Genel Karakteristikler
Tam Boy: 166 metre
Azami Genişlik: 21,5 metre
Draft: 4,96 metre
Deplasman: 7.000 ton
Azami Sürat: 28+ knots
İntikal Sürati: 18 knots

Personel
• En az 200 personel için yaşam yeri ve servis mahali
• 1 acil müdahale kamarası
• 1 müşahede kamarası
• Personel kolaylık tesisleri
• 1 sosyal yaşam alanı
• 1 kondisyon salonu

Silah/Sensör sistemleri
TF-2000 HSHM, ülke hava savunmasına açık denizlerden itibaren destek olabilmek, bölge ve kuvvet hava savunması için verilebilecek harekât görevlerini icra edebilmek amacıyla;

• Çok Amaçlı Faz Dizili Radar (ÇAFRAD), Uzun Menzilli Radar (UMR) ve IFF sistemleri ile tesis edilen uzun menzilli etkili bir hava savunma sistemine,

• Hava hedeflerine karşı kuvvet hava savunması ve öz savunma maksatlı güdümlü mermi sistemleri ve yakın hava savunma sistemlerine,

• Suüstü hedeflerine satıhtan satha güdümlü mermi sistemleri ile top sistemlerine,

• DSH maksatlı bütünleşik sonar sistemine (Sonar Suit), Torpido Karşı Savunma Sistemine ve sualtı hedeflerine karşı torpido sistemine,

• Elektronik Destek (ED) ve Lazer ikaz Sistemi (LİS) ile RF/Lazer çıkış yapan radarları ve Güdümlü Mermi (G/M)’leri tespit imkânına,

• Hava ve suüstü savunma maksadıyla otomatik atış ve tavsiye imkânına sahip Dekoy Atım Sistemine (KALKAN),

• Sıkı EMCON şartlarında elektro-optik tespit, teşhis ve takip yeteneğine,

• İleri teknoloji link, muhabere ve bilgi sistemlerine,

• Tüm bunların entegrasyonunu sağlayan ve ağ destekli veri entegre kabiliyetli bir Savaş Yönetim Sistemini içeren Milli Komuta Kontrol (GENESIS ADVENT) ve Milli Atış Kontrol Sistemlerine (TAKS) sahip olacak.

Hava Savunma Harbi (HSH)
TF-2000 HSHM, kademeli hava savunması prensibi kapsamında kısa/orta, uzun metnini satıhtan havaya güdümlü mermilere sahip olacak. Geminin öz savunması kapsamında ise ana batarya topuna ilave olarak, güdümlü mermiler, 360° koruma sağlayacak şekilde Yakın Hava Savunma Silah Sistemi (YHSS) ve ses altı ve üstü sürate sahip çeşitli atak manevraları icra edebilen G/M’lere karşı da etkin bir savunma sistemi ile teçhiz edilecek.

TF-2000 HSHM, RF ve IR başlıklı G/M’lere karşı otomatik, yarı otomatik ve manuel atış imkânı sağlayan, Güdümlü Mermiye Karşı Savunma (GMKS) tavsiyesi verebilen, Komuta Kontrol Sistemi ile entegre, tamamen milli yazılım ve donanıma sahip Dekoy Atım Sistemine (KALKAN) sahip olacak.

TF-2000 HSHM, G/M’leri ve hava araçlarını tespit ve takip edebilen, arama, hedef tespit ve atış kontrol işlevlerini yapma kabiliyetine ve muhtelif hedeflere en kısa sürede ve en etkili mesafede angaje olmasına imkân sağlayan entegre IFF sistemine sahip Çok Amaçlı Faz Dizili Radar (ÇAFRAD)’a da sahip olacak.

TF-2000 HSHM, hava resmini asgari 200 mil menzilden itibaren tesis edebilen, entegre IFF sistemi ile çalışabilen, uçakların üç boyutta kontrol edilmelerine imkan sağlayabilen, modern G/M’leri ve hava araçlarını tespit edebilen özellikte Uzun Menzilli Hava Arama Radarı (UMR) ile teçhiz edilecek.
Alçak irtifa hedeflerine karşı ise yarı ve tam otomatik reaksiyon özelliğine sahip, yüksek atış gücünde ve E/O sensörler ve lazer mesafe ölçüm birimleri ile donatılmış lazer güdümlü mermi/stabilize otomatik top/makineli tüfeğe sahip olacak.

TF-2000 HSHM bünyesindeki GENESİS ADVENT SYS, içerdiği gelişmiş tehdit değerlendirme, angajman planlama ve icra algoritmaları ile dinamik ve değişken hava savunma harbi ortamında hızlı ve etkili reaksiyon ve karar desteği sağlayacak. Bunun yanında, bütünleşik Ağ Destekli Yetenek işlevi ile görev kuvveti çapında sensör / silah paylaşımı sayesinde kaynak optimizasyonu sağlanacak, kuvvet koruması en üst düzeye getirilecektir.

TF-2000 HSHM entegre ve eşzamanlı biçimde fiziksel imha ve fonksiyonel imha yeteneklerini kullanma yeteneğine de sahip olacak.

Suüstü harbi
TF-2000 HSHM, deniz suüstü ateş desteği sağlayabilmek maksadıyla; hassas vuruş kabiliyetli, yüksek atış gücüne sahip, hava, suüstü ve karadaki hedeflere karşı uzun menzilli modern ve akıllı mühimmat da dâhil olmak üzere çeşitli tipte mermi atabilen, tam otomatik çoklu yükleme sistemine havi ve milli Atış Kontrol (AIK) sistemi ile entegre çalışabilen büyük kalibreli bir ana batarya topuna sahip olacak.

Suüstü harbi maksatlı olarak uzun menzilli, aldatma manevraları yapabilen TF-2000 HSHM, milli imkânlar ile geliştirilen ATMACA Satıhtan Satha G/M’ler ile teçhiz edilecek.

Asimetrik tehdide yönelik olarak, 360°’lik çevresel koruma sağlayacak, yarı ve tam otomatik reaksiyon özelliğine sahip, yüksek atış gücünde ve E/O sensörler ve lazer mesafe ölçüm birimleri ile donatılmış lazer güdümlü mermi/stabilize otomatik top/ makineli tüfeğe sahip olacak.

Denizaltı Savunma Harbi (DSH)
TF-2000 HSHM, etkin bir DSH için kullanabileceği hafif torpido silahlarına, sualtı hedef tespit ve takip maksatlı başa monteli sonar sistemine, torpido savunma sistemine, çekilebilir aktif ve pasif sonar dizinine sahip olacak ve geminin tüm DSH silah ve sensörleri savaş yönetim sistemi ile entegre yapıda çalışacak. Gemide yer alan DSH sistemlerine ilave olarak, üzerine konuşlanacak DSH maksatlı helikopter ile uzun menzilden itibaren etkin bir DSH kabiliyeti sağlanacak.

Muhabere ve seyir sistemleri
TF-2000 HSHM, stratejik, operatif ve taktik alanda güvenilir, tanımlı harekât ihtiyacına cevap verecek şekilde emniyetli, süratli ve alternatifli dâhili ve harici muhabere sistemlerine sahip olacak.

Seyir amacıyla, 360° kaplama sağlayacak LPI özellikli seyir radarı, WECDIS ve WAIS sistemleri, suüstü arama ve seyir radarı fonksiyonlarını aynı anda yerine getirebilecek çift maksatlı suüstü arama/seyir radarı, elektronik seyir haritaları ve çeşitli seyir yardımcıları ile Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)’nün kurallarına uygun denizde çatışmayı önleme sistemleri ile teçhiz edilecek.

Elektronik Harp (EH) sistemleri
TF-2000 HSHM, hassas analiz yapabilen ve hedefin teşhisini çok kısa sürede yapabilecek kütüphane imkânına sahip bir milli Elektronik Destek (ED) sistemine, geniş bir frekans aralığında karıştırma yapabilecek Elektronik Taarruz (ET) cihazına, Lazer Tespit-İkaz Sistemlerine, diğer silah/sistemlerle müşterek/koordineli olarak kullanılabilecek fonksiyonel imha sistemlerine aynı anda kumanda edebilecek olan Milli bir EH Suitine sahip olacak.

ADVENT Savaş Yönetim Sistemi (SYS)
TF-2000 HSHM, ağ destekli harekât yaklaşımının gerektirdiği ihtiyaçlara cevap veren, bütünleşik karar destek sistemleri ile taktik karar vericinin süratli ve doğru karar vermesini kolaylaştıracak milli ve yerli olarak geliştirilmiş GENESİS ADVENT Savaş Yönetim Sistemi (SYS)’ne sahip olacak.

Hava araçları
TF-2000 HSHM gemisinde, en az 15 ton azami kalkış ağırlığına sahip 2 adet Orta Yük Nakliye Helikopteri ile keşif/taarruzi maksatlı sabit veya döner kanatlı 2 adet Gemiye Konuşlu İnsansız Hava Aracı (GİHA)’nın gece-gündüz iniş ve kalkış yapabileceği, konuşlanabileceği ve servis alabileceği platform ve hangar desteği ile yedek silah cephaneliği ve JP-5 yakıtı ikmal imkânı mevcut olacak. Gemide bulunacak (helikopter) platform; gece ve gündüz aletli meteorolojik şartlarda harekât yapılmasına imkân sağlayan Seviye-1 ve konuşlanma alanı için servis imkânı olan Sınıf-2 sertifikasyonuna sahip olacak.

Hidrodinamik tasarım
Benzer gemilerin tekne formlarından esinlenilerek regresyon hesaplamaları yapılmış ve TF-2000 HSHM tekne formu, geliştirilen özgün yazılım kullanılarak Parametrik Tekne Formu hesap yaklaşımı ile çok amaçlı tekne formu optimizasyonu gerçekleştirilerek tasarlanmıştır.

Beka-iz azaltımı ve yapısal dayanım
TF-2000 HSHM Beka Tasarımı yaklaşımı kapsamında, güncel teknolojik seviyeye uygun olarak radar kesit alanını (RKA), sualtı akustik gürültü seviyesini, manyetik ve kızıl ötesi (K/Ö) iz seviyesini azaltacak şekilde tasarlanmakta. Bu amaca ulaşmak için, geminin tasarımının ilk aşamasından itibaren iz yönetimi yaklaşımı uygulanıyor.

TF-2000 HSHM Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) tehdit ortamında harekât icra etmesine imkân sağlayacak sensör ve korunma sistemlerine sahip olacak; gemide atmosfer basıncından yüksek pozitif hava akışına sahip Toplu Koruma Bölgeleri (TKB) bulunacaktır.

TF-2000 HSHM gemi yapısı Beka Tasarımı yaklaşımıyla, güncel sualtı ve suüstü silah tehditlerine dayanacak ve geminin duruş gücünün artırılmasını sağlayacak şekilde dayanımı artırılmış gemi mukavemet yapısında yüksek beka kabiliyetine sahip olarak tasarlanmakta.

Gemi temel yapısal konstrüksiyonuna ait yapısal düzen ve yapısal eleman boyutları (güverte ve dış kaplama sac kalınlıkları, balistik kaplama yapısı, çift perde konstrüksiyonu vb.), birçok tehdit tiplerinin gerektirdiği mukavemet isterlerini sağlayacak şekilde geliştirilen beka hesap metodolojisi ile belirlendi.

Yüksek beka kabiliyeti kazandırılmasına yönelik olarak belirlenmiş olan temel yapısal konstrüksiyon tasarımı, her bir tehdit için global ve lokal olarak yapılacak sonlu elemanlar metodu (SEM) beka analizleri ile doğrulanacak.

Yapısal dayanıma ilave olarak tüm gemi tasarımı için, toplam beka kapsamında vurulma olasılığı, silah etkilerine karşı zayıflık ve toparlanabilme özelliklerinin incelenmesini sağlayan beka programları ile beka analizleri yapılarak beka tasarımı çalışmalarının tamamlanması öngörülmektedir.

Tekne yapısı
TF-2000 HSHM gemisinin yapısal boyutlandırması ve boyuna mukavemet hesapları Türk Loydu Askeri Gemi Klaslama Kurallarına uygun olarak yapılmış, tekne yapısı tasarım konsept ve prensipleri belirlenmiştir. Geminin yapısal tasarımı, milli harp gemilerine özgü geliştirilen analiz yaklaşımı kullanılarak beka-yapısal dayanım kapsamındaki analizlerle birlikte Türk Loydu Askeri Klaslama Kuralları ve bu kuralları bütünleyen Türk Deniz Kuvvetleri askeri standartları, diğer askeri standartlar ile ulusal/uluslararası standartlara uygun olarak yapılan Mukavemet ve Titreşim SEM analizleri ile doğrulanacak. Bu analizler süresince, ağırlık ve dolaylı olarak geminin idame ve inşa maliyetlerinin azaltılmasını hedefleyen yapısal optimizasyon yaklaşımı uygulanacak ve sonucunda 3-boyutlu yapısal konstrüksiyon tasarımı elde edilecek.

Tekne ve üst binaların ana malzemesi olarak yerli üretim yüksek mukavemetli gemi inşa çeliği kullanılması öngörülmektedir. Mukavemet gereklerinin izin verdiği ölçüde ağırlık azaltımına yönelik olarak üst bina yapılarında alüminyum malzeme kullanılacak.

Ana Tahrik Sistemi (ATS)
Ana Tahrik Sistemi harekât ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde, geminin beka dayanımı, sürat-manevra isterleri, seyir profili ve ömür boyu maliyetleri dikkate alınarak optimize edilecek.

HSHM’nin tasarım sürecindeki gelinen aşama itibarıyla; tahrik sisteminde güvenilirliği yüksek, performansı ispatlanmış, yedeklenebilir ve maliyet etkin CODOG Ana Tahrik Sistemi konfigürasyonuna sahip olması öngörülüyor. Öngörülen CODOG konfigürasyonunda;

• Düşük sürat kademeleri ile intikal sürati için ekonomik kullanım sağlayacak 2 adet dizel makine,

• Yüksek sürat ihtiyaçları için güç yoğunluğu yüksek 2 adet gaz türbini,

• Farklı sürat kademelerinde optimum itkiyi sağlayacak 2 adet kontrol edilebilir piçli pervane sistemi kullanımı planlanıyor.

TF-2000 HSHM’nin makine daireleri yerleşiminde geminin bekasını artırmak üzere; dizel makineler, gaz türbini tahrik üniteleri, devir düşürücüler ve dizel jeneratörler kritik öneme sahip ekipmanlar birbirinden ayrı kompartımanlara yerleştirilmiştir.

TF-2000 HSHM’de makine daireleri, farklı tahrik ünitesi üreticilerinin alternatif bulundurularak boyutlandırılmıştır.

Esnek Görev Bölmesi (EGB)
TF-2000 HSHM gemisinde, icra edilecek harekâtın nev’ine göre geminin ihtiyaç duyacağı seyyar faydalı yükleri taşımaya imkân verecek Esnek Görev Bölmesi (EGB) bulunacak. EGB’de;

• 10 adet 20 ft konteyneri veya 4 adet RHIB (12 m) veya 15 ton azami kalkış ağırlığına sahip 1 adet Orta Yük Nakliye Helikopterini taşıyabilecek alan bulunacak,

• Konteyner veya RHIB’leri alan içerisinde üç boyutlu taşıyabilecek ve geminin sancak ve iskele bordalarından sahile indirilebilecek 15 ton kaldırma kapasitesine sahip köprü kreyn ve yan kapaklar konuşlanacak,

• Konteyner veya helikopteri konuşlandırabilmek maksadıyla hangar ile arasında geçiş olacak,

• Harekâtın nev’ine göre ihtiyaç duyulacak bağımsız konteynerlere elektrik, su ve havalandırma sağlayabilecek altyapı bulunacak,

• İcra edilecek görevin niteliğe göre insansız suüstü ve sualtı araç ve sistemleri konuşlandırılabilecek ve insansız suüstü ve sualtı araç ve sistemleri denize indirilebilecek, denizden alınabilecek.

Manevra sahaları
Gemide baş altı manevra sahası, sancak-iskele vasat manevra sahaları ve kıç altı manevra sahası olmak üzere dört adet manevra sahasına sahip olacak şekilde tasarlanan TF-2000 HSHM’de ihtiyaç duyulması halinde, EGB’nin sancak ve iskele tarafları ilave manevra sahası olarak kullanılabilecek. Geminin RKA izinin azaltılması maksadıyla, tüm manevra sahalarında kapalı mahal yaklaşımı kullanıldı.

Gemide, özel harekât ve personel nakil maksatları için kullanılmak üzere 16 kişilik taşıma kapasitesine sahip 3 adet yüksek süratli RHIB bulunacak. RHIB’ler, insanlı/insansız kullanılabilecek ve görevin niteliğine göre farklı faydalı yükleri taşıyabilecek yapıda olacaklar.

RHIB’lerden 2 tanesi sancak ve iskelede konuşlandırılacak vasıta mataforasıyla denize indirilecek ve denizden alınacak. Denizli havalarda daha emniyetli olarak mayna/hisa edilmesi maksadıyla, düşük süratlerde kullanılmak üzere diğer RHIB kıç altında bulunan kıç kapak/rampa sistemi vasıtasıyla denize indirilecek ve denizden alınacak.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın