Demokrasi can çekişiyor

Senem Aydın Düzgit

Özellikle Avrupa Birliği çevrelerinde son zamanlarda çokça dile getirilen tezlerden biri birliğin komşuluk bölgesinde yer alan ülkelerin çoğunda demokrasinin gerilemekte olduğu, halihazırda demokratik olmayan ülkelerin de demokrasiye geçişlerinin şimdilik muhtemel görülmediği. Bundan beş yıl öncesine kadar durum bu kadar olumsuz algılanmıyordu. Bulgaristan ve Romanya Avrupa Birliği üyesi olmak üzereydi, Türkiye’de AB süreciyle şekillenmekte olan ciddi bir demokratik reformdan bahsediliyordu, Kafkaslar’da ardı ardına yaşanan “renkli” devrimler umut veriyordu. Bugün varılan noktada bu olumlu havanın önemli ölçüde ortadan kalktığını görüyoruz. Hatta bir geriye gidişten bahsetmek mümkün.
Bulgaristan ve Romanya’nın Avrupa Birliği üyeliğinin aceleye getirildiği konusunda AB’de bir fikir birliği oluşmuş durumda. Bu ülkelerde, özellikle de Bulgaristan’da, hukukun üstünlüğünden bahsetmek çok güç. Yargı sistemi çok zayıf ve yetersiz kalıyor. Yolsuzluk çok ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Ancak belki bundan da önemlisi, organize suçla mücadelede hiçbir ilerleme kaydedilemiyor. Mafya-devlet varlığının hüküm sürdüğü bu ülkelerde Avrupa Birliği de çaresiz kalıyor. Bulgaristan’a maddi yaptırımların uygulanmış olması ülkede büyük yankı bulmuş olsa da durumu değiştirmeye yeterli olmuyor. Hatta bu ülkelerden görüfltüğüm bazı uzmanlar, orta vadede Macaristan gibi Orta Avrupa ülkelerinde de benzer sorunların yaşanacağını ve AB’nin doğu genişlemesinin şeklinin ve zamanlamasının daha yoğun bir şekilde sorgulanacağını ifade ediyorlar. Türkiye’de 2005 yılını takiben hiçbir demokratik ilerleme yaşanmadığı, hatta bazı özgürlüklerde daralma olduğunu bu köşede daha önce birkaç defa dile getirdim. Türkiye’de yaşanmakta olan demokratik daralma, AB’deki Türkiye karşıtlarının da çıkarına uygun bir şekilde ilerliyor. Kafkaslar’da durum daha da karanlık. 2005 yılında ünlü Gürcü akademisyen Ghia Nodia bir kitabında Gürcistan’da yaşanan devrimden umutlu olduğunu, ancak kesin bir şeyler söylemek için çok erken olduğunu, zira bu gelişmenin devrimlerle başa gelen bir dizi iktidardan oluşan bir “muz cumhuriyeti” fenomeninin de başlangıcı olabileceğini belirtmişti. İşin ilginç yanı, kendisinin de 2008 yılında eğitim bakanlığını yaptığı Saakashvili Hükümeti, bu öngörüye uygun olarak, seçim sonuçlarına hile karıştıracak düzeyde demokratik pratiklerden uzaklaşmış bir biçimde ülkeyi yönetiyor ve belki de bir sonraki devrimi gerçekleştirecek muhalefetin de önemli ölçüde artmasına zemin hazırlıyor. Ukrayna’daki “turuncu devrim” ise ardında sadece hayal kırıklığı bıraktı. Siyasi partilerin ekonomik aktörler olarak rant peşinde koştuğu sistemde halkın beklentileri ile yönetimin kalitesi arasında büyük bir uçurum oluşuyor.
Geçen ay geniş Ortadoğu bölgesindeki siyasi çalkantılardan bahsederek, ekonomik krizin de etkisiyle bölgeyi yakın gelecekte daha kötü günlerin beklediğini yazmıştım. Ne yazık ki Kafkaslar ve Doğu Avrupa’nın durumu da pek farklı değil. Sadece Türkiye’yi değil, komşuluk bölgesinin tümünü daha zor günler bekliyor.

Bunu Paylaşın