Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemini görmek için bir dünya haritasına dikkatle bakmak yeterlidir. Tıpkı Keops piramidi gibi dünyanın merkezindedir. Nasıl Keops piramidinin batısı ile doğusundaki karalar ve denizlerin yüzölçümleri bir yerde eşitse Türkiye de batı ve doğunun neredeyse aynı oranda çıkarlarının geçiş köprüsü olup bunu kontrol eden merkez ülke konumundadır
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda değişmez millî hedefi Mavi Vatan ve öncelikle Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olmalıdır. Gelecek 50 yılda güçlü ve güven ortamında yaşayabilmesi için bu hedeflere ulaşması gereklidir. Mavi Vatan sınırlarımıza hâkim olmak, kararlılığımızı gösterecek politikalar üretmek, ilişki ve çıkarlarımızı koruyacak denizcilik gücüne kavuşmalıdır. Harp bahriyesinin yanı sıra deniz ulaştırma ve ticaretini geliştirmek zorunda olup bu maksada ulaşmak içinde özellikle Kabotaj Kanunu’nun maddelerine uygun olarak uygulanması gereklidir. Deniz Ulaştırma, Ticaret ve Altyapı Bakanlığı kurulmalıdır. Eğitim programlarına okullarda okutmak üzere deniz çıkar ve ilişkilerimizi, Mavi Vatan kavramını anlatan ders konulmalı ve seçmeli ders olmamalıdır. Deniz ile ilgili her yatırım teşvik edilmelidir. Türkiye’nin bekası denizlerimize hâkim olmaktır. Biz denizlerimize hâkim olursak, TDT’nin denize kavuşması ve dünyaya açılması gerçekleşir. Topraklarının üzerinde enerji ve stratejik madenlerin bulunduğu Türk dünyası birlik olamamanın sıkıntısı ile doğu-batı ekseninde âtıl bir durumdadır. Bu bölge gelecekte tüm jeopolitik kuramların değişebileceği bir konumdadır. TDT’nin kuruluş amacı Mavi Vatan’a ulaşmak olmalıdır çünkü bir kara ülkesi olan Türk devletlerinin yaşaması denizlere kavuşması ile olur. Topraklarında bulunan enerji kaynaklarının, özelliklede Hazar ve Karadeniz’deki hidrokarbon rezervlerinin ekonomik olarak dünyaya ulaşması Türkiye yönünde ve Mavi Vatan yolu ile olacaktır. Sadece Orta Asya’ya bakmamalıyız. Son dönemde bir Orta Avrupa kara devleti olan Macaristan’ın TDT’ye gözlemci olarak katılması Azerbaycan bağlantılı elektrik tedarik anlaşmasını (Karadeniz’den geçişli) imzalaması önemlidir. Macaristan’da Türkiye’den çok Türk dili ve kültürü ile uğraşan Türkolog ve kurumların olması dikkate alındığında Orta Avrupa’dan Orta Asya’ya uzanan bir Türk kültür dünyasının varlığı bir gerçektir. Türkiye artık batı ve güney eksenli politikalar yerine doğu/ batı ekseninde politikalara önem vermesi gerekli olacağı düşüncesindeyim. Çünkü AB’ye girmemiz olanak dışıdır, birbirleriyle anlaşamayan Arap dünyasıyla çıkar ilişkilerimiz kaygan zemindedir. Ancak TDT ile tüm bu politikaların sağlam temellerde olması için bir kültür ve dil devrimine ihtiyaç vardır. TDT’nin kuruluş protokolünde resmi dil Türkçe olmasına karşın konuşulan dil İngilizce ve aralarında hâlâ Rusça hâkim. Nasıl Türkiye dil devrimi yaparak Arap harflerinden ve Arapça/Farsça kelimelerden azami şekilde uzaklaşarak gerçek Türk kimliğine kavuşmuşsa TDT ülkeleri de bu devrimini gerçekleştirmelidir. Özgüven dil birliği ile olur. Aksi takdirde Rusya bağımlılığı sürer. Dili yok etmediğiniz sürece o ırk yaşar. Bu ülkeler Türkiye üzerinden denizlere açılmak istorlarsa Rusya’nın liderliğindeki Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan ayrılmaları gereklidir. Bu dönem en uygun zamandır Rusya’nın ayrılan devletlere yaptırımı zor görünmektedir. O halde ilk yapılacak iş kültürel bağların kuvvetlenmesi ve dil birliğidir. İşte o zaman bir millet 7 devlet diyebiliriz. Her devlet ortak çıkarlar doğrultusunda güç birliğine varırlarsa Türk dünyasının önünde kimse duramaz. Eğer Çin Halk Cumhuriyeti bir kutup olarak kontrol edilmek isteniyorsa sadece Pasifik’te deniz gücü ile kuşaklamaya almak ile kontrol edilemez. Doğu-batı eksenindeki TDT bu kontrolü bu eksende sağlayarak Çin’i 2 cepheli bir politika izlemeye yöneltir. Ayrıca RF’nin Çin ile ortak kutup kurması zorlaşır. Bunun yanı sıra Rusya’nın da sadece eski Varşova Paktı ülkelere karşı hasmane tavırlarını dengeleyecektir. Gelecekte jeopolitik kuramlar değişecek derken bu güçten söz ettim. Bu güç Türk Devletleri Teşikilatı’dır. Yakın Orta Asya adını verdiğim bu bölgeye hâkim olan ve kontrol eden güç Orta Doğu, Orta Avrupa ve Doğu Akdeniz’i kontrol eder. Bu bölge kontrol edilirse dünya ticaret yollarının önemli bir bölümü kontrol edilir. Bundan önceki egemenlik kuramları kara ve deniz eksenli olmuştur. Ege, Karadeniz ve Doğu Akdeniz her ne kadar bir iç deniz olarak görülse de okyanuslara açılmadaki köprü başlarıdır. Dolayısıyla ifade edilen bu düşünce kuramı ise kara ve deniz güçlerini bir arada tutmaktadır. Bu amaca ulaşmak için de Türkiye’nin Mavi Vatan’a sahip çıkarak onu koruması ve kontrolünde bir deniz geçiş sahası haline getirmesidir. Orta Asya Türk Devletleri’nin Mavi Vatan’ı Hazar Denizi’dir. Birbirine kanallar ile bağlanan nehirlerdir. Hazar Denizi kontrol edilirse batıdaki Mavi Vatan’a ulaşmak kolaydır. Bu millî hedefleri ülkemizin büyük ülküleri olarak toplumumuza yerleştirmek gereklidir. Nasıl Yunanistan’ın ‘Megola İdea’sı, Rusya’nın “sıcak denizlere inme”si, “büyük Yahudi dünyası” ya da “büyük Ermenistan” ve benzerleri gibi, komşularımızın hiçbir kültür, dil ve soy bağı olmayan hayâlleri hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Ama kamuoyunda hâlâ gündemdedir. Ancak aynı kültür, dil ve ırk bağları olan TDT’nin bu hedefe ulaşması doğaldır. Tarihte her Türk Boyu’nun kendi başına devlet kurma geleneği vardır. Bu nedenle birleşememişler ve tek güç oluşturmamışlardır. Bu nedenle de ömürleri çok uzun olmamıştır. Ancak aynı durum yine karşımıza çıksa da dünyanın gelişimindeki çıkar ilişkileri ülkeleri, ulusal çıkarlarını korumak için birleşmeye zorlamıştır. Eğer bu ülkelerin millî hedeflerinde aynı birleşme sağlanırsa 21’inci yüzyıl “Türk yüzyılı” olarak tarihe geçebilir.
Sonuç olarak; yüzyıllar sonra Türkiye ve Türk dünyasının önüne bir fırsat çıkmıştır. Asgari müşterekte birleşerek çıkar birliğini oluşturmak, dil ve kültür birliğine ulaşarak da doğu batı ekseninde kıtasal bir güç olarak ortaya çıkmaktır. Bir güç olarak yaşaması için de Türkiye’nin Mavi Vatan sınırlarını koruyacak hak ve menfaatlerine uygun politikalarla denizcilik gücünü güçlendirmektir. Denizler ülkelerin yaşaması için var olan can damarlarıdır.
Devletler denizlere hâkim olduklarında büyür, denizleri ihmâl ettiklerinde yıkılırlar.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.