Çok vektörlü Çin dış politikasının yansıması: Suudi Arabistan-İran Anlaşması

MDN İstanbul

Ukrayna savaşında bir yıl geride kaldı. Tarafların geri adım atmaya ve kısa vadede diplomasi kanalını işletmeye niyetlerinin olmadığı  gözleniyor. Mevcut konjonktürde küresel gündemdeki önceliği tedricen azalsa  da  Ukrayna   meselesi “hot spot” olma özelliğini koruyor. Bununla birlikte, Çin marjında ivmelenen gelişmeler gündem sıralamasında  yukarı yönlü bir harekete neden oluyor.

Diplomasi kulvarında vites yükselttiği gözlenen Çin’in çok vektörlü dış politik hamleleri çok boyutlu bir karakter sergiliyor. Sonuç odaklı hamleler yapmaya çalışan Çin’in tüm kriz bölgelerinde ön almaya çalıştığı ve “küresel arabulucu” rolüne soyunduğunu görüyoruz. Ukrayna meselesi bağlamında şubat ayı sonunda ezber bozan bir barış planı çıkışı yapan Çin, Orta Doğu ve Körfez Bölgesi’ne olan ilgisini de artırıyor.

Son olarak Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin normalleşme trendine girmesine ve iletişim kanallarının açılmasına vesile olan Çin’in bu hamlesi, dünya jeopolitik ortamının  çalkalanmasına neden oldu. Zira bu Anlaşma Orta Doğu’daki tüm dengeleri yeniden yapılandırabilecek bir potansiyele sahip, aynı zamanda ABD, İsrail ve Çin’e ilişkin çok boyutlu yansımalara da neden olabileceğini öngörüyoruz.

İran ve Suudi Arabistan: Normalleşmeye doğru

İran ile Suudi Arabistan arasında yedi yıldır devam eden diplomatik küskünlükte sona gelindi2. Körfez bölgesinde geri- limi tırmandıran, Yemen ve Suriye’de vekâlet savaşlarına dahası bilek güreşine evrilen iki ülke arasındaki ilişki sistematiği Çin’in arabuluculuğu ile yerini yumuşamaya bıraktı.

İki ülke yetkilileri arasında Çin Ulusal Halk Kongresi esnasında Pekin’de yapılan görüş- melerin ardından görüş birliği sağlandığının açıklanması jeopolitik şaşkınlığa neden oldu. İran ve Suudi Arabistan medyası eş güdümlü yaptıkları açıklamalarda iki ülkenin egemenliğe saygı ve birbirinin içişlerine müdahale etmeme ilkelerinde anlaşıldığını vurguladı. Esasen ilişkilerin restorasyonuna ilişkin yayınlanan bildiri metni de iyi komşuluk ve uluslara- rası sözleşmelere saygı gösterilmesi ve başkalarının içişlerine müdahale edilmemesi çağrısında bulunan kalıcı bir yaklaşıma odaklanıyor.

Örneğin İran haber ajansı IRNA, “İran ve Suudi Arabis- tan diplomatik ilişkileri yeni- den başlatma ve iki ay içinde büyükelçiliklerini aktive etme hususunda  anlaştığı”  haberini geçti. Görüşmelere katılan Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Şamhani’nin görüşlerine de yer veren ve görüşmelerin açık, şeffaf ve yapıcı olduğunu kaydeden IRNA, Şamhani’nin “Tahran ve Riyad arasındaki yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak,  bölgesel  istikrar ve güvenliğin geliştirilmesine mevcut zorlukların üstesinden gelmek için Körfez ülkeleriyle İslam dünyası arasındaki işbirliğinin artırılmasına olanak tanıyacaktır” açıklamalarına yer verdi.

Bu beklenmedik gelişme uluslararası arenada sürpriz etkisi yarattı, zira Çin arabuluculuğunda İran ve Suudi Arabistan’ın 6-10 Mart tarihlerinde yaptıkları görüşme silsilesi kamuoyuna duyurulmamıştı.

Çin’in diplomatik zaferi

En son söyleyeceğimizi baş- ta söyleyelim, anlaşmaya Pekin ev sahipliğinde varılmış olması hiç şüphe yok ki Çin bakımın- dan önemli bir diplomatik zafer anlamına geliyor. ABD’nin Orta Doğu’dan yavaş yavaş çekildiği bir dönemde gerçekleşen bu anlaşma, yaratılan jeopolitik boşlukların her hâl ve kârda doldurulmasına da örnek teşkil ediyor.

Suudi Arabistan’ın  da durumdan hoşnut olduğunu, Çin gözetiminde gerçekleşen görüşme ve anlaşma sürecini desteklediğini görüyoruz. Nitekim, devlet haber ajansı iki ülkenin 2001 yılında imzalanan güvenlik işbirliği anlaşmasına ve daha önce imzalanan ticaret, ekonomi ve yatırımları kapsayan diğer anlaşmaların da etkinleştirilmesi husus- larında mutabık kalındığını duyurdu. Son dönemde ABD ile ilişkilerine mesafe koyan Suudi Arabistan’ın Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirdiğini görüyoruz.

Burada arka planda kalan bir diğer önemli konu da 2030 Suudi Arabistan vizyon belgesi. Suudi Arabistan’ı İran ile anlaşmaya motive eden faktörlerden birisi olan vizyon belgesi bilindiği üzere gelişimsel, ekonomik, bilimsel ve politik olarak bir Suudi Arabistan rönesansını hedefliyor. Bu vizyonun başarılı olabilmesi için tüm bölgenin kalkındırılması öngörülüyor.

Dünyadaki sorunlar Ukrayna meselesiyle kısıtlı değil

Çin elbette gelişmelerden son derece memnun ve iki ülke ara- sında kotardığı anlaşmayı stratejik iletişim motifleriyle süsleyip dünyaya servis etmeyi de ihmâl etmedi. Örneğin İran medyasında yayınlanan görüntülerde, Çin Komünist Partisi Dış İlişki- ler Komisyonu Direktörü Wang Yi’nin her iki ülkeyi “gösterdikleri bilgelik nedeniyle yürekten kutladığı” işitildi. Wang ayrıca, “Bu anlaşma diyalog ve barış  için bir zaferdir, dünyada çok fazla çalkantının olduğu bu dönemde gelen müjdeli bir haberdir. Her iki taraf da samimiyet sergiledi. Çin bu anlaşmayı tam olarak destekliyor. Çin, iyi niyetli ve güvenilir bir arabulucu olarak ev sahipliği görevini tamamladı” ifadelerini kullandı.

Burada dikkat çeken konu, Çin’in dünyadaki önemli mese- lelerin çözümünde yapıcı bir rol üstlendiği ve küresel güç refleksiyle sorumluluk almaya çalıştığı temasının, körün gözüne sokulmak istenmesidir. Nitekim Wang’ın, “Dünyadaki sorunlar Ukrayna meselesiyle kısıtlı değil” çıkışı, Çin’in evrilen dış politik önceliklerini de göstermekte, şubat ayı sonun- da yapılan Ukrayna barış planı çıkışını tamamlamaktadır.

İran dış ilişkilerin kilit ekseni: İyi komşuluk politikası

Olaya İran optiğinden bak- tığımızda da genel bir memnuniyet hâli gözlüyoruz. İran Dışişleri Bakanı Emirabdullahyan’ın, ilişkileri normalleştir- menin hem iki ülke hem de Orta Doğu açısından büyük fırsatlar sunduğunu kaydeden twitter mesajı İran perspektifini göstermesi bakımından dikkat çekiyor.

Emirabdullahyan mesajında kapsadığı, “İran’ın dış ilişkilerin kilit eksenini oluşturan komşuluk politikası, çok güçlü şekilde ve doğru yönde ilerliyor. Bölgede atılacak daha fazla adım için yapılan hazırlıkların arkasında diplomasi yatıyor” argümanının altını çizelim. Nitekim bu açıklama iki ülke arasındaki ilişkilerin beklenenden daha kısa sürede normalleşebileceğinin de ipuçlarını veriyor.

Öte yandan üst düzey bir İranlı yetkilinin Reuters’a yap- tığı açıklamada temas ettiği, “İran-Suudi Arabistan yakınlaşması Batı’yı İran’la nükleer anlaşmaya varmak için cesaretlendirecektir” çıkışı Batı yaptırımlarından bunalan İran’ın attığı adımın karşılığında neyi/ neleri talep edebileceğini de göstermektedir.

Tepkiler olumlu

İki ülke arasında varılan anlaşmanın uluslararası kamu- oyuna duyurulması sonrası gelen tepkiler genelde  olumlu bir mecradan aktı. Suudi Arabistan devlet haber ajansı, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Suudi muhatabını telefonla arayarak iki ülke arasındaki diplomatik  ilişkilerin  yeniden kurulmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdiğini bildirdi. 4. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de anlaşmadan memnuniyet duyduğunu açıklayarak Çin, Umman ve Irak’a sürece katkılarından dolayı teşekkür etti.

Arap     olan     ve     olmayan hemen hemen bütün Müslüman ülkelerden anlaşmayı destekleyen açıklamalar peşi sıra geldi. İslam dünyasının  ken- di içinde dahi nadiren görüş birliği sağlayabildiği dikkate alındığında; Türkiye, Pakistan, Malezya, Mısır, Cezayir, Tunus, Ürdün, Umman, BAE, Katar ve diğer ülkelerin Suudi Arabis- tan-İran anlaşması vesilesiyle aynı hizaya gelebilmesi, ilerleyen günlerde Orta Doğu jeopolitiğinde yapısal değişimler yaşanmasını tetikleyebilecektir.

Anlaşmanın kaybedenleri: ABD ve İsrail

Anlaşmanın kaybedeni olarak kuşkusuz ABD öne çıkmaktadır. ABD Başkanı Biden, “İsrail ve Arap komşuları arasındaki ilişkiler ne kadar iyi olursa herkes için durum o kadar iyi olur” mealinde şeker pembe bir yorumda bulunurken, Beyaz Saray Stratejik İletişim Koordinatörü, Suudi Arabistan’ın İran’la diplomatik bağları yeni- den kurmaya ilişkin görüşmeler konusunda Washington’u haberdar ettiğini ancak Amerika’nın görüşmelere doğrudan dâhil olmadığını açıkladı. Jeopolitik değişimin kabulü mealindeki bu açıklamanın ABD’deki Yahudi lobisinin tepkisini çektiğini hatırlatalım.

Durumu toparlamaya çalı- şan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü ise “Genel olarak Yemen’deki savaşı sonlandırmak için her türlü çaba- yı memnuniyetle karşılıyoruz. Gerilimde tırmanmayı engelleme ve diplomasi, caydırıcılıkla birlikte Başkan Biden’ın geçen yıl bölgeye yaptığı ziyaret sırasında ortaya koyduğu politikanın temel direğini oluşturuyor” ifadelerini kullandı. Kuşkusuz bu açıklama da zevahiri kurtarmaktan öteye gidemedi.

İsrail’in güvenlik mimarisi çöker mi?

Suudi Arabistan ile İran arasında varılan mutabakat İsrail marjında ise derin bir sessizliğe neden oldu. Bölgedeki tüm savunma refleksini ve diplomasisini Sünni-Şii gerilimi üzerine inşa eden, mezhepler arasındaki itilafları körükleyerek uzlaşmaz çelişkileri oluşturan İsrail’in içine düştüğü durumu muhalefet lideri Yair Lapid özetledi. Suudi Arabistan ve İran arasındaki bağların yeniden kurulmasını “İsrail hükûmetinin dış politikasının tam anlamıyla ve tehlikeli biçimde başarısızlığa uğraması” olarak yorumlayan Lapid ayrıca, İsrail’in güvenlik duvarının çöktüğünü vurguladı.

Durumu rehabilite etmeye çalışan “üst düzey bir İsrail yetkilisi” ise İsrail’in Suudi Arabistan’la bağları normalleştirme çabalarının Riyad’ın Tahran’la yakınlaşma adımlarından zarar görmeyeceğini savundu. Orta- mı teskin etmeye çalışan yetkili, İsrail açısından belirleyici etkinin Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin resmiyet kazanması değil, Batı’nın Tahran’a karşı sergilediği tavır olduğunu ifade etti.

Bundan sonra ne olur?

Suudi Arabistan ile İran iliş- kisinin normalleşmesine rasyonel bakış açısıyla yaklaştığımızda; Yemen’de İran destekli Husiler ile Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun desteklediği hükûmet güçleri arasında 8 yıldır süren çatış- maların durabileceği, böylelikle İran’ın Husilere silah sevkiyatını tedricen azaltabileceği, iki ülke arasında iletişim kanal- larının işletilmesinin Suriye’deki iç savaşın sonlanmasına katkılarının olabileceği müteakip aşamada Orta Doğu’daki Şii- Sünni mezhep çatışmalarının hafifleyebileceği sonuçlarına varabiliriz.

Hadisenin İsrail’e yönelik sonuçları beraberinde stratejik kırılmaları getirebilecek ve bu ülkenin bölgede yalnızlaşma- sının önünü açabilecek mahiyettedir. Orta Doğu’da Sünni-Şii cepheleşmesinin sona ermesi, İsrail’in elindeki en önemli stratejik kozu yitirmesiyle sonuçlanabilir. Stratejisinin merkezine “İran’ı bölgede yalnızlaştırmak” kavramını koyan, bu istikamette İran’a karşı Sünni cephe oluşturmayı hedefleyen İsrail, Abraham anlaşmaları ile bu stratejisini kısmen hayata geçirebilmiş, Sünni ülkeleri yanına çekerek bölgesel ittifaklar kurmayı öncelemiştir.

Ancak İran-Suudi Arabistan arasındaki barışma hâli, İran karşıtı Sünni eksenin dağılmasını tetikleyebilir. ABD’nin hareketsizliği sonrası yaşa- nan bu gelişme İsrail’in bölgede izole edilmesinin önünde açabilir. Bu nedenle İsrail ilerleyen dönemde muhtemelen dış politikasında yeni bir rota çizmeyi deneyecektir. Bu makas değişiminin Türkiye ile ilişkilere de kaçınılmaz yansı- maları olacaktır.

Made in China

İran ile Suudi Arabistan arasında başlayan restorasyon süreci, ABD’nin Orta Doğu’daki tarihi rolüne ve askerî etkisine karşın, Çin’in bölgede yükselen ekonomik ve diplomatik güç olduğu gerçeğini teyit etmektedir. Ekonomik ve siyasi olarak her geçen gün istikrarlı bir şekilde büyüyen Çin’in küresel sorunlara ilgi duyan çok vektörlü dış politikası bakımından İran-Suudi Arabistan anlaşması “sembol” bir anlaşmadır. Nihayetinde Çin, böyle bir anlaşmaya arabuluculuk yaparak Orta Doğu siyasetinde öne çıkan bir aktör haline gelmiş, ABD’nin bölgedeki ekolojik hâkimiyetine de darbe vurmuştur.

1Konuya ilişkin kapsamlı analiz için bkz. Ocak 2023 sayımız “Çin-Arap Ülke- leri Yakınlaşması Ne Anlama Geliyor?” https://www.marinedealnews.com/cin- arap-ulkeleri-yakinlasmasi-ne-anlama- geliyor/

2Hatırlatalım, Suudi Arabistan, Tahran’daki büyükelçiliğinin baskına uğra- ması sonrası 2016 yılında İran’la dip- lomatik ilişkilerini koparmıştı. Suudi Arabistan’ın Şii bir din adamını/kanaat önderini 2016’da idam etmesi, iki ülke arasındaki anlaşmazlığı daha da körüklemişti.

3Şi Jinping Kongre’de üçüncü beş yıllık görev süresi için yeniden cumhurbaşkanı seçilmiştir.

4Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Suudi Arabistan ve İran arasında 10 Mart günü Pekin’de  varı- lan, diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesini öngören mutabakatı memnu- niyetle karşılıyoruz. İran ve Suudi Ara- bistan’ı, Orta Doğu’da bir süredir hâkim bulunan yumuşama ve normalleşme süreçleriyle uyumlu olarak attıkları bu önemli adımdan ötürü kutluyor, iki ülke ilişkilerinde kaydedilen  bu ilerlemenin bölgemizin güvenlik, istikrar ve refahına önemli katkılarda bulunacağına inanıyoruz” denildi.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın