Çin’e yönelik stratejik yaklaşımlar: Filipinler ve NATO

MDN MEDIA

ABD, Çin ile devam eden rekabeti Hint-Pasifik Bölgesi üzerinden sürdürmede kararlı görünüyor. Jeopolitik sıklet merkezini bu bölgede tesis eden ABD, belirlediği algoritma dâhilinde sistematik hamlelerini kararlı bir şekilde yapmaya devam ediyor. İki küresel gücün henüz askerî boyuta evrilmeyen ancak çok katmanlı bir yapıda devam eden rekabeti, bölgesel aktörlerin ve organizasyonların da pozisyonlarını gözden geçirmelerine, saflarını belli etmelerine neden oluyor.

Çin’e karşı kuvvetli bir eksen oluşturmaya ve rakibini kendi bölgesinde çevrelemeye çalışan ABD, ikili ve çoklu ittifaklar tesis ederek bölgedeki ayak izini kuvvetlendirmek istiyor. Bu çabalarla yetinmeyen ABD, NATO’yu da Çin’e karşı bir manivela olarak kullanmak, dahası konumlandırmak istiyor. Bu minvalde son dönemde yaşanan gelişmeler NATO’nun Çin’i daha agresif bir şekilde kadrajına aldığını gösteriyor. Ukrayna üzerinden Rusya ile ürkütülen Avrupalı müttefiklerin NATO’nun evrilen yeni konumuna itiraz etmediklerini ve zımnen kabul ettiklerini görüyoruz.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın sıklıkla Rusya’nın Ukrayna işgaline değinerek, “Çin’in Rusya’daki savaş çabalarına yardım etmesinden endişeliyiz. Özellikle de silahlar konusunda” ifadesini kullanmasını bu istikamette dikkatinize sunalım.

Çin’e karşı eşsiz müttefik: Filipinler

ABD perspektifinde Çin’e karşı bölgesel aktörleri aynı çizgide hizalamak bakımından Filipinler yükselen bir öneme sahip. Duterte sonrası Filipinler bu ilginin farkında ve konjonktürü lehine çevirmeye, kazan-kazan yapmaya çalışan bir görüntü veriyor. Çin’e karşı karşılıklı fayda-çıkar temelinde sürdürülen bu ilişki sistematiği çerçevesinde, şubat ayında ABD Savunma Bakanı Austin, Filipinli mevkidaşı Carlito Galvez ile bir araya geldi. Yapılan ortak açıklamada iki ülke arasındaki savunma işbirliğinin güçlendirileceği ilan edildi.

ABD ile Filipinler arasında 2014 yılında akdedilen Gelişmiş Savunma İşbirliği Anlaşması’nın titizlikle uygulanacağını belirten iki ülke Savunma Bakanı, ayrıca Filipinler’de dört ilave bölgeye ABD’nin rotasyoner unsurlarının konuşlanmasına izin verileceğini ve yeni askerî üsler kurulacağını duyurdular. Bu noktada Biden yönetiminin Çin ile rekabette Filipinleri eşsiz bir müttefik ve paha biçilmez bir ortak olarak gördüğünü belirtelim.

ABD’nin hâlen Çin’e yakın bir ada olan Palawan’daki Antonio Bautista Hava Üssü ve Manila yakınlarındaki Cesar Basa Hava Üssü dâhil olmak üzere Filipinler’de toplam beş hava üssüne erişimi bulunuyor. Bu üslerin bazıları Filipinler’in Tayvan’a en yakın kısmında yer alıyor. ABD bölgede ön alabilmek üzere Palawan’da ikinci bir üsse ve Luzon’da bulunan üç üsse daha erişim sağlamayı öngörüyor. Bu hamlelerin Çin marjında bölgede stratejik sonuçlara neden olabileceğinin altını çizelim.

ABD Filipinler’de gücünü konsolide etmek istiyor

Şubat ayında Filipinler’deki ilave askerî üslere erişim ile Gelişmiş Savunma İşbirliği Anlaşması’nı genişletmek için adımlar atan ABD, kuşkusuz Filipinler’deki askerî varlığını ve yeteneklerini artırmayı hedefliyor. Tayvan’ın Çin tarafından işgal edilebileceği senaryolarının sıklıkla gündeme getirildiği mevcut konjonktürde, ABD bölgede sıklet merkezini Filipinler’de kurmak istiyor. Askerî optikten bakıldığında ABD, bilhassa deniz piyadelerini Filipinler’de konuşlandırmak için vites yükselten bir görüntü veriyor.

Bu noktada geçtiğimiz yıl yayımlanan ABD’nin Deniz Piyadeleri Kuvvet Tasarımı 2030 Planı’na dikkatinizi çekelim. Planda kapsanan Mobilize İleri Üs harekât konseptini birçok tatbikatta deneyen ABD, düzenlenen ikili tatbikatlarda Filipinler’i de kadrajına alıyor. ABD’nin Tayvan’a yakın bir bölgede bulunan Luzon’a odaklanarak, özel önem atfetmesi boşuna değil.

Subic Bay Üssü’ne dikkat

ABD, Çin’i baskılamada kritik bir mevkide olan Luzon’da kapasite artışı tesis ederek bölgede avantaj sağlamak istiyor. Bu stratejinin arka planını hiç süphe yok ki Tayvan’a atfedilen önem oluşturuyor. Çin’in Tayvan’a yönelik olası bir angajmanında ABD, Filipinler’i bölgeye kolay erişim sağlamada ve bölgeye güç teksif etmede ileri üs olarak kullanmayı hedefliyor.

İlerleyen dönemde ABD’nin kara ve hava üslerine ilave olarak Filipinler’de deniz boyutuna yönelik girişimlerinin de ivmelenmesi, deniz üssü edinme çabalarını artırması ve/veya var olan üslerini genişletmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu noktada Subic Bay Üssü’ne dikkatinizi çekelim. İlerleyen günlerde bu bölgenin sıklıkla gündeme gelebileceğini öngörüyoruz.

NATO, Hint-Pasifik Bölgesi’nde yeni bir evreye geçiyor

ABD’nin Filipinler ile ivmelenen ilişkilerinin öne çıktığı şubat ayında dikkat çeken bir diğer gelişme NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Güney Kore ve Japonya’ya yaptığı ziyaretler oldu. Stoltenberg’in Seul ve Tokyo ziyaretleri küresel ölçekte fazla ses getirmese de stratejik seviyeli sonuçlarını yakın gelecekte göreceğiz. Hatırlatalım, Stoltenberg her iki başkenti son olarak 2017’de ziyaret etmişti.

Bölgenin başat iki ülkesinin NATO ile yükselen ilişki sistematiği dikkat çekiyor, lâkin bu durum yeni değil. Her iki kuzeydoğu Asya ülkesi on yıldan uzun bir süredir NATO ortağı (global partner) konumunda. ABD’nin Çin’e karşı kurguladığı eksende Japonya ve Güney Kore’nin konumları yüksek öneme sahip. Bu minvalde Stoltenberg’in her iki ülkeyi ziyareti, Transatlantik İttifakı’nın da Hint-Pasifik Bölgesi’ne yönelik stratejik yaklaşımında yeni bir evreye girildiğini gösteriyor.

Stoltenberg’in bölge turu salt zamanlama açısından değil, aynı zamanda verilen mesajlar bakımından da dikkat çekiyor. Görev süresinin bitmesine 8 ay kalan Stoltenberg’in Ukrayna savaşı devam ederken ve NATO içinde Rusya’ya karşı yekpare bir duruş sağlanamamışken bölgeye yaptığı bu ziyaretin şifrelerine odaklanmak gerekiyor. Bakınız jeopolitiği tesadüflerle ilintileyemeyiz. Nitekim Stoltenberg Seul’de yaptığı açıklamada, ziyaretinin Güney Kore ile NATO arasındaki ortaklığa verilen büyük önemin güçlü bir ifadesi olduğunu belirtmesi, NATO’nun da meseleye güçlü bir şekilde müdahil olmaya başladığını gösteriyor.

NATO’nun güvenliği ile Doğu Asya’nın güvenliği birbirine bağlıdır

Stoltenberg ziyareti boyunca NATO’nun güvenliği ile Doğu Asya’nın güvenliğinin birbirine bağlı olduğu temasını her fırsatta gündeme getirdi. Esasen Stoltenberg’in vermek istediği mesaj açıktı. Avrupa’da ne olursa Hint-Pasifik Bölgesi için önemlidir, benzer şekilde Asya’da olup bitenler ve gelişmeler de NATO için önemlidir. NATO’nun yüzünü Hint-Pasifik Bölgesi’ne dönmeye başladığını teyit eden bu gelişmeler elbette tesadüf değil.

Çin’e karşı kullanışlı bir aparat: NATO

Bu noktada Stoltenberg’in Çin’den bahsederken kullandığı dil ve üslup ziyaretin arka planını anlamamız bakımından dikkat çekiyor. Hatırlatalım; Çin, NATO’nun gündemine ilk kez Aralık 2019’da İttifak’ın Londra Zirvesi’nde girdi. Dönemin konjonktürü gereği Çin, Zirve bildirisinde tek bir satırda ölçülü ve dengeli bir şekilde yer aldı. Çin’in küresel ölçekte artan nüfuzu ve izlediği politikalar bildiride meydan okuma ve fırsat olarak yer aldı.1

Öte yandan Stoltenberg’in son ziyareti esnasında Çin’i tanımlamak için kullandığı dilde, dikkat çekici bir değişim görülüyor. Genel Sekreter’in Tokyo’da gazetecilere Pekin’in Moskova ile birlikte “uluslararası kurallara dayalı düzene karşı otoriter bir tutum sergilediğini” kaydetmesi dikkat çekiyor. “Bugün Avrupa’da yaşananlar yarın Doğu Asya’da meydana gelebilir. Bu yüzden birlik içinde ve sağlam kalmalıyız” argümanını kullanan Genel Sekreter, esasen Çin’e karşı evrilen NATO perspektifini ortaya koyuyor.

NATO, Japonya ve Güney Kore birlikte çalışmalı

Çin’in izlediği stratejilerin Hint-Pasifik Bölgesi’nde ciddi bir endişe kaynağı olduğunu belirten Stoltenberg, Tokyo ve Seul ile hemfikir olduklarını kaydetti. Çin’in neden olduğu zorluğun ölçeğinin İttifak ve Japonya’nın “bu sorunu çözmek için birlikte çalışmasını” gerektirdiğini kaydeden Stoltenberg, NATO’nun yeni Çin vizyonunu özetlemiş ve dışa vurmuş oluyor.

Kuşkusuz, bu üslup bir bölümü geçen yaz Madrid Zirvesi’nde açıklanan ve güncellenen Stratejik Konsept ile de uyumlu bir görüntü veriyor. Nitekim Stoltenberg’in ziyaretinde temas ettiği “Çin değerlerimize, çıkarlarımıza ve güvenliğimize meydan okuyor” açıklaması Stratejik Konsept ile bire bir örtüşüyor. Benzer şekilde Genel Sekreter, Çin’in siber uzayda veya 5G ağları gibi kritik altyapıyı kontrol etme girişimi yoluyla NATO’ya yaklaştığını, bu nedenle Çin’in NATO gündeminde eskiye oranla daha yüksek seviyede olduğuna temas ederek yeni NATO stratejisi ile uyumlu hareket ettiğini gösteriyor.

Hatırlatalım, geçtiğimiz yıl Madrid Zirvesi’nde Müttefik liderler Hint-Pasifik ve Avrupa harekât alanlarının giderek daha fazla birbirlerine yaklaştığını ve hatta bağlantılı hale geldiğini ilan ettiler. Bu istikamette NATO Stratejik Konsepti Çin’e karşı revize edildi. Ancak Çin’e yönelik planın uygulanması iddialı ve konsolide bir çabayı gerektiriyor. Görünen yakın gelecekte NATO ile Hint-Pasifik ülkeleri arasında savunma ortaklıkları kurma vizyonu öncelik haline gelebilecektir. 

Çin, NATO gündeminde yükseliyor

Stoltenberg, Çin’in NATO’nun gündeminde yükselmesinin nedenlerini, Güney Çin Denizi’ndeki zorlayıcı davranışları, bölgede devam eden askerî yığınağı ve Moskova’nın Ukrayna’daki savaşıyla bağlantıları ile özetliyor. 

Stoltenberg’in Çin’e yönelik sertleşen mesajları elbette her bir İttifak üyesinin Çin’e yönelik rasyonel bakış açısını yansıtmıyor. İttifak içinde Çin’e yönelik görüş ayrılıkları bulunuyor, nitekim bazı üyeler İttifakın Çin’e karşı daha temkinli bir yaklaşım sergilemesi ve Rusya ile karıştırılmaması gerektiğini vurguluyor. Her hâl ve kârda bu üyeler, günün sonunda Stoltenberg’in bir bütün olarak İttifak adına konuştuğunu dikkate almak ve kabullenmek durumundalar. Zira bilindiği üzere çoğu Genel Sekreter ABD ile uyumlu hareket etmek ve ABD’nin iradesine boyun eğmek durumunda kalıyor.

Kuzey Atlantik ve Asya’nın güvenliği birbirinden ayrılamaz (mı?)

Görev süresi geçen yıl uzatılan ancak 8 ay sonra misyonunu tamamlayacak olan Stoltenberg’in Güney Kore ve Japonya ziyareti, retorikteki bir değişiklikten daha fazlası anlamına geliyor. Rusya’nın geçen yıl şubat ayında Ukrayna’yı işgalinden itibaren gerek NATO gerekse ABD tarafından sıklıkla gündeme getirilen ve bir motto hâlini alan “Hint-Pasifik’teki müttefikleri nedeniyle Kuzey Atlantik ve Asya’nın güvenliğinin birbirinden ayrılamaz” yaklaşımı, Genel Sekreter tarafından da güçlü bir şekilde vurgulanmış ve perçinlenmiş oluyor.

Stoltenberg Uzak Doğu ziyaretini aynı zamanda bu yıl Litvanya’nın başkenti Vilnius’da yapılacak NATO Zirvesi’ne Güney Kore ve Japonya liderlerini davet etmek için bir kaldıraç olarak da kullandı. Hatırlatalım, NATO tarihinde ilk kez Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avustralya liderleri geçen yaz NATO’nun yeni Stratejik Konsepti’nin açıklandığı Madrid Zirvesi’ne birlikte katıldılar.

NATO’nun Asya-Pasifik Ortakları Grubu (AP4)’nu bu yıl Vilnius’ta yapılacak Zirve’ye de davet eden Stoltenberg, son tahlilde bu yaklaşımın bir defaya mahsus olmadığını da göstermiş oldu. Bu vesileyle AP4’ün NATO zirvelerine katılımının yeni dönemin olağan bir parçası haline geleceğini anlamış oluyoruz. Sonuç olarak, AP4’ün NATO’ya katılımının ayak seslerini güçlü bir şekilde duyacağımız ve Çin ile Rusya’nın çift yönlü tehdit (dual threat) olarak nitelendirileceği bir döneme giriyoruz. 

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın