Çam da bizim kozalak da!

MDN İstanbul

Simge Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı Murat Er
– “Türkiye denizci devlet olmalı” söyleminin yeni dünya düzeninde gerekleri nelerdir? Olamamasının altında yatan temel faktörler nelerdir? Bu bağlamda önümüzde ne tür olumlu/olumsuz gelişmeler bizleri beklemektedir?
Bu bir karar meselesidir. Bu sorunuzu fırsat bilerek kadim Türk devletinin tüm yetkililerine buradan seslenmek istiyorum; devletimiz “yeni dünya düzeninde” daha sağlam bir yer tutmak için “başkanlık” modeline geçtiğinden dolayı ve bu sağlam yer tutmanın şartı “tam bağımsızlık” olduğuna göre ve bunu başarmanın yegane yolu da “milli üretim” olduğu için şu sorular tüm çıplaklığı ile peşi sıra aklımıza gelmeli, geliyor; Milli ürünleri A noktasından B noktasına nasıl ileteceğiz? Milli ürünleri kendi kontrolümüzde (Türk bayraklı – Türk sahipli) taşıyamadıktan sonra “tam bağımsızlık” nasıl hâsıl olacak? Üretmenin önündeki hantal engelleri, tarihi değişimi başararak aşan Devletimiz ürettiğini ulaştırma noktasında ikinci adımı atmaz ise ilk adımın ne anlamı kalacak?
Dediğim gibi denizci devlet olma ve olmama tamamen bir karar meselesidir. Mesela bu karar penceresinden bakarsak; Ege ve Kıbrıs konularında dahi taşlar daha sağlam şekilde yerine oturacaktır. Aksi takdirde kendimizi kandırır, patinaj yapar ve boş yere değerli zamanları kaybederiz. Karşımızdakileri niye zayıf halimizi kollar pozisyonda tutalım? Niye koz verelim?

– Türk armatörleri uluslararası deniz taşımacılığında yaşanan çok yönlü değişim/dönüşüme uyum sağlıyor mu?
Armatörlük mesleğini yapmak isteyen herkes için kurallar bellidir ve bence Türk armatörleri bunları yüksek oranda yerine getirip kendi yağında kavrularak yoluna devam ediyor. Diğer önemli bir güç kaybı kuşak değişikliğinde, şirketleşememede, anonimleşememede, harcamaları kontrol edememede ve aile içi ilişkilerde yaşanıyor…

– Yabancı bayrak kullanan ilk 30 ülke arasında Türkiye 14’üncü sırada. Türk bayrağının Türk armatörü için önemi nedir? Türk bayrağının prestijinin korunması konusunda İdare tarafından alınmış olan kararlar Türk armatörlerini nasıl etkiliyor?
Bu sorunun cevabı da aslında yine Devletimizin vereceği karara bağlıdır. Başkasını bilmem ama benim için değil bayrağın gölgesi bile çok önemlidir. 32 senedir meslekteyim, çoğu zaman gördüğüm şu; “Türk bayrağı” taşıyan gemi maça 1-0 mağlup başlıyor, buna inat biz de şanlı bayrağımızı dalgalandırmaya hep devam ettik ama artık yolun sonuna geldik.
Değerli bir bakış açısından bahsedeyim; Kazak dava adamı rahmetli Mustafa Çokay’ın bir sözü var, diyor ki; “Her Türk’ün iki vatanı vardır, birincisi kendi doğduğu topraklar, ikincisi Türkiye…” Bizler Türkiye’nin öz evlatları Türk denizcileriyiz kendi toprağımız zaten Türkiye! Kendi vatanımızda bu kadar stratejik bir konuda niye bu kadar öksüz ve yalnız kalıyoruz? Türk armatörünü yok etmenin ne faydası olacak? Aslında Devletimizden beklediğimiz tek şey; rekabet edebilmemizin önünü açması.. Her ülke kendi armatörüne ne yapıyorsa devletimiz de aynısını yapsın, bu kılavuzluk-römorkör konusundan tutun da liman kontrollerine, personel sicilinden tutun da SSK, sigorta konularına kadar geçerli… Rakiplerimizin öyle avantajları var ki, rekabete girebilmemiz bile mümkün değil. Hâl böyleyken soruyorum; Milli filoyu nasıl ayakta tutacağız?

– Diğer devletlerin kendi bayraklarını korumalarıyla ilgili aldığı önlemlere ilişkin birkaç örnek verebilir misiniz?
Son zamanlarda Yunanlıların vergi uygulamaları hakkında bilgiler öğrendik, benzer uygulamaları yapabiliriz diye düşünüyorum. Çeşitli bayrak otoritelerinin dwt hesaplamalarında gemiler lehine çok avantajlı uygulamaları var ki, bizim gibi koster tonajına sahip armatör tam da bu yüzden bayrak değiştirmek zorunda kalıyor, çünkü yük piyasası belli olduğundan rekabete girmek imkânsız.

– Dünya denizciliğinde Türk armatörü Türk bayrağıyla güven telkin ediyor mu?
Bizim çalıştığımız Karadeniz – Akdeniz Bölgesinde kendi ilişkilerimiz ve emeklerimizle o güveni telkin ettiriyoruz ama git gide bu daha zorlaşıyor. Türk bayrağı taşıyan ile taşımayan Türk armatörü arasındaki ana farklar, yabancı bayraktaki bürokratik rahatlık ve bazı yabancı bayrakların sağladığı teknik imkânlar. Son Kanunlarla birlikte bence vergilendirme artık kesinlikle bir fark değil, çünkü biz Türk armatörlerinin Devletimizden bir gizlisi saklısı yok, olamaz da! Ama burada yine Devlet yetkililerimize seslenmek istiyorum; “Çam da bizim kozalak da”! Bizim ilk vatanımız da ikinci vatanımız da; Türkiyemiz! Hayatında mülteci olmamış bir milletin çocukları olarak nereye gidebiliriz ki? Nerede yaşayabiliriz? Başka yerde ila-nihayet yaşayabilen olmuş mu? Mesleğimiz dünyaya açık bir meslek ama kişisel olarak bu Vatanı bırakıp gitmek mümkün mü? Teknik sebeplerden ve zorunlu rekabet şartlarından yabancı bayrağa geçiyoruz ama mal varlığımız, servetimizi, yatırımlarımızı ülkemiz dışına kaydıralım diye bir hissiyatımız ve düşüncemiz yok ki… Aksi şekilde uygulama yapan yok mudur? Elbette vardır ama onlar genelin yüzde kaçıdır ki? Biz Türk denizcileri ve armatörleri atamızdan babamızdan miras kalan şu ilkeli düşünceyi yaşatmaya gururla devam ediyoruz “Ay yıldızlı bayrağın altında doğduk, o bayrağın altında son nefesimizi vereceğiz.” Bu kadar net.

– IMO’nun almış olduğu kararla Balast Suyu Arıtma Sistemleri ve Düşük Sülfürlü Yakıt Kullanımı gibi konular, Türk armatörünü nasıl etkilemekte, hazırlıkları nelerdir?
IMO kararları tabii ki bizleri derinden etkiliyor. Balast Water Treatment System (BWTS) ile ilgili 2018 Ekim ayında, katıldığım bir seminerde, aslında ne çeşit bir uçurumun kenarına, umursamaz şekilde nasıl geldiğimizi anladım. Her ne kadar İOPP belgelerimiz 2022’de bitse de ez cümle; zamanımız kalmadı. Telaşlanmamdaki diğer bir sebep ülkemizde maalesef yerli bir BWTS ürünü yok! O zaman şu fikir aklıma geldi: Madem Milli bir ürünümüz yok bari Milli bir duruşumuz olsun!

İMEAK DTO 24 nolu Armatörlük Komitesi başta olmak üzere yakın çevremdeki arkadaşlarıma ve meslektaşlarıma durumun aciliyetini anlattım, konu müşterek armatörlük komiteleri grubumuza da sirayet etti, hiç bir ayrım yapmadan 41 armatörlük ve 138 adet gemiden oluşan bir grup kurarak ortak hareket etmeye başladık. Sadece bu konu için tüm gelişmeleri arkadaşlarımıza anında aktarıyoruz. İçimizden (Sayın Hüseyin Konan, Rasim Akar, Sinan Atasoy, Kenan Akay ve Arif Uzuner) ben dahil 6 kişilik bir teknik komite kurduk, fırsat bulabilen diğer meslektaşlarımız da toplantılarımıza davetsiz katılıyorlar, hatta gelmeleri için özel ihtimam gösteriyorum çünkü bilgi paylaşıldıkça artan bir değerdir. Bizim aramızda da hiç bir ayrım yok, olamaz. Bu noktada gemilerinin BWTS donanımını yapan ilk armatörümüz olan Er Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Ergenç Ağabeyimize teşekkür etmek istiyorum, hiç bir mecburiyeti olmadığı ve bu konuyu çoktan hallettiği halde zamanını ayırıp toplantılara katılıyor ve tecrübelerini, fikirlerini bizlerle paylaşıyor. İkisi elektroliz, dokuzu ultraviyole olmak üzere, hepsinde otomatik olarak IMO Belgesi, bazılarında USCG Belgesi olan 11 ayrı şirketle aynı anda görüşmeler yapmaktayız, işin ana iskeleti sayılan, çok faydalı ve aydınlatıcı, eğitimden yedek parçaya, uzun vade servis anlaşmasından her çeşit teknik/kritik detaya, Türkçe yazılımdan ekstra komponentlere ve sertifika detaylarına kadar, 65-70 soru içeren karşılaştırma tablosu oluşturduk, 3’er, 4’er tur teknik toplantılar yaptık. Bazı markalar büyük grubumuza özel sunumlar yapmaktalar. Markaların yetkililerinden öğrendiğimiz kadarıyla bugüne kadar böylesine bir çalışma dünyada yapılmamış. Uzun tartışmalar sonucu her gemiye 1 adet balast pompası ve 1 adet sistem takmaya karar verdik ve buna göre m3 gruplarımızı oluşturduk. Maalesef alınan IMO kararlarının yeni olması ve sahadan henüz doğru düzgün tecrübe birikim bilgisi gelmemesi, haliyle konuyu ince eleyip sık dokumamıza yol açıyor. Ben de bu durumu şöyle açıklıyorum; satın alırken tek atımlık barut, kullanırken ömür boyu evlilik! Ayrıca her kim bu anlaşmayı başarırsa adeta Türkiye’nin Milli markası olacak ve ilgililerine muazzam bir potansiyel sağlayacak ve peşi sıra bekleyen bir çok Türk gemisi var.

Hele de yabancı armatörlerin 5-10 tane sipariş verdiler diye manşetlere çıkıp haber olmalarını düşünürsek bizim projemizin önemi daha da artıyor. İtiraf etmeliyim ki, liman kontrollerinde suistimâle çok açık bir kalem yaratıyoruz, işlemden geçmiş su örneklerini limanlarda hangi şartlarda ve hangi niyetlerle test edeceklerinden emin değiliz, bizim en azından hukuken bu noktayı acilen düşünmemiz gerekiyor. Montaj meselesi hiç kolay değil. Tsunami dalgasına benziyor, dalga açıkta belli olmuyor sahile sığ suya geldikçe şiddeti belli oluyor, burada da gemi küçüldükçe sorun şiddetleniyor. Bugüne kadar hep büyük gemilere montaj yapılmış, gemilerimizin koster olduğunu düşününce önümüze zorlu bir tadilat-plan-onay süreci çıkacak, bugün anlaşma sağlansa en erken 1 senede monte eder hale gelebiliriz. Fiyatlandırma ve pazarlık çalışmalarına yeni başladık. Tabii ki en iyi sonucu alacağız. Takvim açısından kendimizi trenin son vagonuna attık. Tedarikçi arkadaşları ileriyi düşünmeye büyük resme ve potansiyele bakmaya davet ediyorum.

“Scrubber takmayı düşünmüyoruz”
Scrubber konusuna gelince, koster armatörü olmamız sebebiyle, son aylarda yapılan kapsamı ciddi toplantı sonuçlarının da teyit ettiği üzere, scrubber takmayı düşünmüyoruz. Görünen o ki; 15,000 dwt altındaki gemiler için tatbiki uygun değil, sonuç olarak ya sülfürü düşürülmüş ‘fuel oil’ kullanacağız ya da ‘m.dizel oil’. Büyük tonajlı meslektaşlarımıza yapacakları zorlu seçim ve karar süreci için kolaylıklar diliyorum. Gerçi artık zaman da kalmadı.

– Koster filomuz yenilenmezse Akdeniz çanağında kan kaybedeceğiz. Koster filosunun akıbetini ve gelecek planlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koster filosunun yenilenmesi hususunda zemin artık altımızdan kayıyor. Yanlış bir modelin sunumu yapılarak Devlete yanlış mesaj verildi. Oysa ki, doğru her yerde tektir. Belki Devletimizin şu kritik süreçte geniş imkânları olmayabilir ama en azından Devlet hafızasına ‘doğru model’ kayıt edilmiş olurdu. Doğru model 1988’den beri İMEAK DTO’nun arşivinde bulunan kendi projesidir. Bu kimsenin şahsi projesi değildir ve hiç bir zaman olmamıştır. Maalesef doğru proje seçime kurban verildi. Oysa ki seçim tarafları kişiler ile ilgisi yoktu. Milli üretime geçme zorunluluğu olan Devletimizin, yukarıda bahsettiğim gibi milli ürünlerini kendi armatörüyle taşıtamaz hale gelmesi maalesef ileriye yönelik ekonomiyi ve refahı sıçratması düşünülen planlara vurulacak en büyük darbelerden biri olacak. Yine bir şekilde bağımlı kalacağız. Hollanda armatörleri koster segmentine geri dönüp 5-6 bin dwt’lik gemileri geçen sene kızağa koymaya başladılar bile… Yeni kurallara göre donanmış yeni gemiler… Peki o zaman soralım, bir zamanlar Türk gölüne çevirdiğimiz Akdeniz’i sarmayacak mı bu yeni gemiler? Akdeniz’de, bu genç filo ile yaşlı ve teknolojik üstünlükten yoksun filomuz ile mi rekabet edeceğiz? Bizler kısır gereksiz çekişmeler içinde mutlu mu olacağız? Çok yazık oluyor. Geç olmadan ilgili herkes bir araya gelelim, tek, güçlü ve haklı bir beka davasının sesi olarak adımlarımızı atalım!

Bunu Paylaşın