Azı dışarıdan, çoğu içeriden

MDN İstanbul

Microphone and money

Gazetemiz kasım ayı sayısının kapak haberinde “Ne olacak bu doların seyri” başlığını atmış ve yaptığımız analizde doların yükselmeye devam edeceğini vurgulamıştık

Ancak sadece biz değil herhalde hiçbir ekonomist aradan geçen bir aylık sürede dolar kurunun bu seviyelere kadar yükseleceğini tahmin etmemişti. Öyle ki, analizi yazdığımız ekim ayı sonunda 3.07 TL seviyelerinde olan kur, gazetemizi matbaaya gönderdiğimiz kasım ayı sonunda yüzde 12.3 gibi rekor bir artışla 3.45 TL’ye fırladı. Kurda kısa sürede yaşanan bu sert artış ise ekonominin bütün aktörlerini ve hücrelerini ‘tehdit’ eder boyuta ulaştı. Ekonomi yavaşlıyor. Üçüncü çeyrek büyümesi önemli oranda düştü. Yüzde 3.2’lik sanayi üretim gerilemesinin ardından büyüme oranının sıfır civarında çıkma olasılığı arttı. 4. çeyrekte alınan önlemlerin de etkisiyle belki toparlanacaktık, şimdi bu kur, artışına kurban gidiyor olabilir. Türkiye ekonomisi; terör, güvenlik, jeopolitik riskler ve siyasi belirsizlikler yanında not indirilme riskini hep bir arada yaşıyordu. 8 Kasım ABD Başkanlık Seçimi’nden bu yana ise dünyada yeni bir durum var. Donald Trump’ın ekonomi vaatlerini yerine getirmesiyle altyapı yatırımları ve vergi indirimleriyle ABD’de büyümenin ivmeleneceği, enflasyonun artacağı tahmin edilirken, buna bağlı olarak ABD Merkez Bankası FED’in faiz oranlarını şimdiden yükseltmesi gündeme geldi. Bütün bunlara paralel olarak dolar gelişen ve gelişmekte olan bütün paralara karşı değer kazanıyor.

Dolar son 13 yılın en yüksek değerine ulaştı. Bu noktaya kadar sorunun biraz global bir sorun olduğu yorumu yapılabilir. Ancak, Türk Lirası’nın en çok değer kaybeden paralardan biri olması, sorunun önemli bir bölümünün de içeriden kaynaklandığını gösteriyor. Zaten gelişmekte olan ülke paralarında daha sonra toparlanma yaşanırken, TL’nin negatif ayrışması da bu yorumu destekliyor. Örneğin, Trump’ın seçim zaferi sonrası kur 3.11’li seviyelerden 3.25’li seviyelere zıplamış daha sonra da 3.20’lerde denge bulmuştu. Sonrasında ise tırmanan iç siyasi tansiyon ve Avrupa Birliği ile köprüleri atma noktasına gelinmesi endişeyi önemli seviyede artırdı. Öyle ki, gelinen nokta itibariyle döviz kurlarında kaydedilen hareketler piyasa dinamiklerinden uzaklaşıp panik tarzda bir eğilime girdi. Türk Lirası’nın diğer tüm gelişen ülke para birimlerinden belirgin bir biçimde negatif ayrışması yorumlarda dış etkenlere daha az vurgu yapmayı zorunlu hale getirdi.

Dolar kurunda yılbaşına göre yaşanan artış yüzde 18’i buldu. Bankacılar bu tabloya karşı önlem almakta geciktikçe hareketin kendi kendini besler hale geldiğini söylüyor. Şöyle ki, TL’deki  değer  kaybı  maliyet artışına yol açmak suretiyle enflasyonist baskılara; yüksek enflasyon beklentisi düşük kalan reel faiz üzerinden faiz artırımı beklentilerine;  bu  beklentilerin tam manasıyla karşılanamaması yeniden  TL’de  değer  kaybına…  Bankacılar, bu döngüyü durdurmak için ne yazık ki rasyonel politikalar içerinde tek opsiyonun faizlerde agresif bir artırıma gitmekten geçtiğini belirtiyor. Piyasalardaki son durumu yokuş aşağı giden kamyon örneğiyle açıklayan bankacılar, “Nasıl ki, yokuş aşağı park etmiş bir kamyonda tekerlerin önüne takoz koymak gerekirse kamyonun aşağı yönde kayması halinde çok daha büyük bir takoz koymamız gerekebilir. Hatta yokuş aşağı hızlanmış olan kamyonun önüne takoz koymaya çalışırken hayati risk dahi ortaya çıkabilir” şeklinde değerlendiriyor.

Her ne kadar Merkez Bankası 24 Kasım’da yaptığı toplantıda 0.5 puanlık faiz artırımı ile piyasalara sürpriz yapsa da, aynı hem Avrupa Parlamentosunun Türkiye aleyhine yaptığı ‘görüşmelerin durdurulması yönündeki tavsiye kararı’ hem de siyasetçilerin Merkez Bankası’na yaptığı sert eleştiriler, Merkez’in hamlesini etkisiz bıraktı. Öte yandan Başbakan Binali Yıldırım’ın seçimlerin 2019 yılında yapılacağına işaret etmesinin ve bundan sonra kamu ihalelerinin TL cinsinden yapılacağını açıklamasının önemli olduğunu belirten bankacılar, yine de bu açıklamaların döviz piyasasında kaydedilen olumsuz görünümünün önüne geçebilecek cinsten olmadığını belirtiyor. Bankacılara göre, bir yandan AB ile yaşanan gerginlik, öte yandan Suriye’de askerlerimizin şehit edilmesi ve artan jeopolitik risk, siyasette referandum süreci ve yurt dışındaki satış baskısı bir araya geldiğinde döviz  kurundaki  sert  istikrarsızlığı anlamanın biraz daha kolay olduğunu belirtiyorlar. Analistlere göre, siyasilerin yoğun eleştirisi altında kalan, Merkez Bankası çok daha sert faiz artırımına gitmez ise kurdaki tırmanışın önüne geçmek pek de mümkün olmayacak.

Bunu Paylaşın