Avrupa’da seçimlerin yılı

MDN İstanbul

2015 Avrupa Birliği üyesi birçok ülkede mevcut hükümetler için tamam ya da devam yılı. Yunanistan’ın yarattığı coşkulu çalkantıdan sonra gözler İspanya’da olacak ama mayısta İngiltere’nin rol çalacağı kesin

Zaman algısı üzerine çalışan araştırmacılar kesin yargılara varmadan, hayatın hızlı aktığı hissinin insanın hayatında her şeyin yolunda gitmesiyle ilgili olduğunu düşünüyor. Beynimizde zaman algısına yönelik özel bir bölüm olduğuna dair bir ipucu yok. Şimdilik söylenebilecek olan, eğer hiperaktivite bozukluğu yoksa, zamanın nasıl geçtiğine dair algının günlük rutin, yeni deneyimler, heyecanlar gibi faktörlerdeki değişimlerden etkilendiği.

Böyle düşünence 2015’te zamanın Avrupa’da daha hızlı geçeceğini iddia etmek zor değil. Bu yıl Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde birçok ülkede genel seçim gerilimleri yaşanacak. Yakın zamanda Yunanistan’daki seçimlerin sonucunun ne kadar heyecan verici olduğu ve ne denli karmaşık, tartışmalı bir Avrupa manzarasına yol açtığı düşünülürse Avrupa’daki gelecek seçimlerin tansiyonu niye artırdığı da rahatlıkla anlaşılabilir.

Sonuçta Yunanistan ile AB arasındaki mali ilişkiler hâlâ görüşme masasında. İşin doğrusu, bu yazı yazılana kadar iktidardaki SYRZIA hükümeti AB ve IMF’nin ülke için hazırladığı kurtarma programının şartlarını yeniden müzakere etme konusunda kozlarını iyi oynuyor, zorlanmasına rağmen AB’ye direnmeyi başarıyordu. Kuvvetle muhtemeldir ki en azından bir süre daha böyle gidecek. Her ne kadar Euro Bölgesi’nde mali krizin ateşi geçtiğimiz yıllarda dinmiş olsa da olası yeni krizler, euro’nun ABD Doları karşısındaki durumu gibi birçok faktör büyük ülkelerin çıkarına işleyen istikrarı, dolayısıyla AB’de başta, Almanya ve Fransa olmak üzere birkaç ülkenin planlarını tehdit ediyor. Açıkçası muhtemel hükümet değişiklikleri bu süreci en fazla etkileyecek unsurların başında geliyor.

Genç bir parti
Seçimlerin en uzağı ama sonucu en merak edileni, yıl sonunda İspanya’da gerçekleşecek. SYRZIA’nın Yunanistan’daki başarısından sonra hem Avrupa’da hem İspanya’da geniş halk kitleleri radikal soldan bir zafer bekliyor. Hatırlanacağı gibi, 2008 mali krizi süresince üzerine en fazla konuşulan ve o dönem endişelerin odağına oturan İspanya zor durumdaki bankaları için AB‘den mali destek almıştı. Gerçi ekonomisi Yunanistan gibi ‘tam’ bir kurtarma programı kapsamına girmemişti ama kemer sıkma politikaları İspanya için de uygulandı. Zaten tam da bu nedenle, aynı Yunanistan’da olduğu gibi İspanya’da da radikal sol güçlendi. 2014 sonunda yapılan anketlerde, daha bir yıl önce kurulan Podemos partisinin birinci sırayı zorladığı hatta bazılarına göre birinci parti olmayı başardığı görülüyordu.

Bu yıl 31 Ocak’ta başkent Madrid’de onbinlerce kişiyi büyük bir coşkuyla ünlü Puerta del Sol Meydanı’nda toplamayı başaran Podemos’un lideri Pablo Iglesias, SYRZIA’nın lideri Aleksis Tsipras gibi daha iyi bir ülke hayali kurduklarını dile getiriyor. Ekonomik sıkıntıların yükünü üzerinde hisseden halk için gözardı edilemeyecek bir vaat. Elbette her partinin taahhüdü aynı ama Iglesias alışılagelmiş olan politikalardan farklı yol izleyeceğini de anlatıyor ve bu seçmende, hele Yunanistan örneğinden sonra umutla bağlanabileceği bir gelecek hayali yaratıyor. Podemos’un 36 yaşındaki liderinin sözü gayet açık: İktidara gelmeleri halinde İspanya›nın borcunun bir kısmının silinmesi için çalışacaklarını söylüyor.

Halkın dörtte biri işsiz
Halkın 2015 yılının İspan-ya’da aynen Yunanistan‘da olduğu gibi değişim yılı olacağını savunan Iglesias’ın sözlerinden  etkilenmesi boşuna değil. Tsipras’ın Almanya’ya karşı çıkışının uyandırdığı etkinin benzeri yaşanıyor. Iglesias da Almanya Başbakanı Angele Merkel’e yükleniyor, Almanya’nın İspanya’yı artık arka bahçesi gibi kullanamayacağını vurguluyor. Hatta daha da ileri giderek Avrupa Birliği içinde bir güney blokunun oluştuğunun iyi etüt edilmesi gerektiğini söylüyor.

Diğer partiler de kendileri için yaklaşan tehlikenin farkında. İspanya Başbakanı Mariano Rajoy Podemos’un desteklenmesini Rus ruleti oynamak olarak görüyor. İktidar açıkça genç adayları siyaset sahnesine çıkararak seçmenin gönlünü kazanan kendi de genç bu partiyi hedef alarak halka ‘ayı ve güneşi vaat ettiğini’ belirtiyor. Rajoy’a göre Podemos’un verdiği sözleri yerine getirmesi imkânsız. Oysa krizden bu yana daha yeni durgunluktan çıkan ve geçen yıl yüzde 1,4 oranında büyüme kaydeden ekonominin halkın gözünde ve cebinde yarattığı bir heyecan yok. Üstelik ülkede işsizlik oranı hâlâ yüzde 25 civarında. Özellikle gençler arasındaki işsizlik ürkütücü seviyelere çıkmış durumda. Rajoy ne derse desin bu durum yıl sonuna kadar dramatik bir değişim olmazsa sandığa yansıyacaktır.

“Yapabiliriz”
Ekonomistler de ülkedeki keskin siyasi söylem kadar birbirinden ayrılıyor. Podemos’un savunduğu fikirlerin hayata geçirilmesinin İspanya’yı felakete sürükleyeceğini iddia eden de var, partinin ekonomide atmak istediği adımları destekleyenler de. Bir kısmı da Podemos’un Yunanistan’ın SYRZIA’sı kadar radikal olmadığına dikkat çekerek iktidar olursa politikalarının ekonominin yeniden yapılanma düzeyinde kalacağından söz ediyor.

Podemos 2014 mayısındaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde 1.2 milyon oy alarak AP‘de beş milletvekiliyle temsil edilme hakkı kazanmıştı. Bunu başarırken aldığı oy oranı yüzde 8 idi, son kamuoyu yoklamalarına göre ise parti yüzde 27’lerde dolaşıyor. Iglesias’ın dediği gibi, Avrupa’da değişim rüzgarları esiyor ve İspanya bu değişimin varlığının hissedileceği bir ülke olarak öne çıkıyor. Partinin ismi bile bu değişimi simgeliyor. Podemos’un anlamı “Yapabiliriz.”

Mayıs sıkıntısı
İspanya kadar heyecan verici olmasa da sonucu merakla beklenen seçimlerden biri de mayıs ayında İngiltere’de yapılacak. Tabii bu merak İngiltere dışında en fazla AB ülkelerinde var. Sonuçta iktidardaki Muhazakâr Parti’nin lideri, Başbakan David Cameron, seçimleri kazanması halinde İngiltere‘nin AB’ye katılım şartlarını yeniden müzakereye açmaktan ve 2017 sonuna kadar referanduma götürmekten söz etmişti.

Cameron, reforme edilmiş bir AB’de kalmaktan yana ve unutmamak gerekirki, İngiltere geçen sene en çok AB ülkelerinden gelen göçün yoğunluğunu ve bazı yetkilerin AB’den geri alınmasını tartıştı. AB karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ise 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İngiltere’de sandıktan birinci parti olarak çıkmıştı. Üstelik ara seçimlerde de ilk kez ulusal parlamentoda da sandalye sahibi olmayı başardı. Gerçi hiç kimse UKIP’nin mayısta iktidar olmasını ya da tahminlerin çok üzerinde oy patlaması yaşamasını beklemiyor ama sonuçta varlığını daha fazla hissettirmeye başlaması diğer partiler üzerinde baskı oluşturacaktır.

AB ülkelerinde 2015‘te Polonya’da da genel seçimler yapılacak. Önce mayıs ayında cumhurbaşkanını seçecek olan Polonyalılar, ekim ayında da genel seçimler için sandık başına gidecek. Polonya’nın geçen sene patlak veren Ukrayna krizinin ardından Rusya’ya karşı en şahin tavrı takınan ülkelerden biri olduğu düşünülürse bu seçimlerin AB’nin dış politikasında da bir yeri olduğu söylenebilir.

2015’te ayrıca AB ülkelerinden Danimarka, Estonya, Finlandiya ve Portekiz de genel seçimlere sahne olacak.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın