Avrupa Birliği rol model olmaya devam edebilir mi?

Sezin Morkaya Slaats

Avrupa Birliği kendi meseleleri ile debelenirken, Türkiye için bir rol model olma özelliğinden de artık gün geçtikçe uzaklaşıyor. Türkiye’nin müzakere sürecine dair Avrupa Birliği tarafından belirgin bir perspektif sunulmaması da bu durumu pekiştiriyor. Zaten bu konuya dair Türkiye’nin Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi Büyükelçi Selim Kuneralp de EUobserver’a, katılım için açık bir perspektif bulunmazken Türkiye’nin mevzuatını dar nitelikli Avrupa Birliği standartları ile uyumlu hale getirmesi için bir nedeninin olmadığını söylemişti.
Büyükelçi Kuneralp aynı açıklamada ayrıca Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerindeki etkisini kaybettiğine de dikkat çekmişti: “Avrupa Birliği Komisyonu’nun tavsiyeleri evrensel kaideleri yansıttığı ölçüde dikkate alınacaktır. İdam cezasının kaldırılmasını ele alın. Avrupa Birliği’ne girmek istense de istenmese de idam cezasını kaldırmak iyi bir şey. Fakat katılım için net bir perspektif bulunmazken Türkiye’nin mevzuatını dar nitelikli AB standartları ile uyumlu hale getirmesi için bir neden yok. Basitçe söylemek gerekirse Avrupa Birliği, Türkiye üzerindeki etki gücünü kaybetti.”
Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerindeki etki gücünü gitgide kaybetmesini, samimiyetsizliğinin yanında aynı zamanda kendi çalkantıları içinde boğuşmasına da bağlamanın yerinde bir gözlem olduğunu düşünüyorum. Tabii en büyük çalkantı da Avrupa’nın devinimini ciddi ölçüde kaybetmeye başlaması ve ciddi ekonomik çatırtılar.
Avrupa uzun zamandır tatil yapan bir kıta haline geldi. Gençlerinin çoğunun geleceğe dair bir vizyonu olmadığı gibi Avrupa Birliği nezdinde de bu konuda uzun zamandır ciddi girişimlerde bulunulmamakta. Kıtanın üzerine rehavet çöktü desek gayet yerinde olur. Bu ciddi tablonun etnik ayrımcılık ve ırkçılığı da iyice körüklediği ortada. İngiltere’de yaşanan olaylar bu bağlamda çok çarpıcı bir örnek olup tüm bu problemlerin nasıl somutlaşıp içinden çıkılamaz bir hale gelebileceğine dair bir alarm oldu. Londra’da ve Birleşik Krallık’ın diğer bazı şehirlerinde ortaya çıkan şiddet hareketleri çok ciddi sorunların dışa yansıması. Fakir mahallelerden gelen gençler, sokakları yağmaladı, ateşe verdi ve polisle kavga etti. Bu ajitasyon üzerinde çok yazılıp çizilmesine rağmen ortada sade bir gerçeklik var: Az gelir, yüksek işsizlik, gençlerin bir geleceğinin olmaması özetle inanılmaz boyutta bir düş kırıklığı.
Tabiiki sebepler ve düş kırıklığı ne kadar güçlü de olsa bunların hiçbiri şiddeti meşrulaştıramaz ama Avrupa toplumlarının kendine gelmesi açısından ciddi bir uyarı bu. Kesinlikle gözardı edilmemeli. Şu anda ve önümüzdeki uzun bir zaman boyunca, Avrupa toplumları genç işsizlik meselesi ile uğraşacak gibi gözüküyor. Esasen Londra’da çalan alarmlar Avrupa’nın pek çok ülkesinde de çalabilir ve bu kadar dramatik boyutlarda olmasa da zaten çalıyor.
Sonuç olarak bu en derin meselesini görmezden gelen ve rehavete kapılmış bir Avrupa’nın Türkiye gözünde bir model olarak kalması artık çok zor. Buna samimiyetsiz ve çifte standartları olan bir müzakere süreci de eklenince Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerinde eski etkisine kavuşması çok güç gözükmekte.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın