Avrupa Birliği’nin stratejik pusulası

MDN İstanbul

ABD’de başkanlık seçimini Demokrat Partili Joe Biden’ın kazanması AB’de memnuniyetle karşılandı. Avrupalı liderlerin neredeyse tamamı Biden’ı kutlamak için sıraya girdi. Biden sonrası yeni dönemde ABD ile ilişkilerin bir restorasyon sürecine gireceğini öngören AB, Trump döneminde reaktif tutum sergilediği “stratejik özerklik” kavramını yeniden gündeme getirmeye başladı.

Özerkliğin tersi bağımlılıktır
Anlaşılan AB, yeni dönemde ABD ile eski parlak günlerine dönmeyi denerken, kendi ajandasını ve önceliklerini de gözetecek. Neticede Biden bu beklenti için oldukça uygun bir isim. AB’nin izleyeceği stratejinin ipuçlarını Project Syndicate dergisinde bir makale yayımlayan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell verdi. Bilindiği üzere Borrell bir süredir “özerkliğin tersinin bağımlılık” olduğunu diline pelesenk etmiş durumda. AB’nin jeopolitik rekabetin arttığı uluslararası arenada kendisine uygun yeri güvenceye almak için kendi kaderini kendi ellerine alması gerektiğini yazan Borrell, bunun gerçekleşmesi için AB’nin “stratejik özerkliğini” geliştirmek zorunda olduğunu belirtti.

Mevcut konjonktürde AB’nin misyonunu tamamladığına ve dağılma sürecine girdiğine ilişkin yorumları sıklıkla işitiyoruz. Almanya ve Fransa ise kötü gidişi önlemek için hamle üstüne hamle yapmaya ve birliği bir arada tutmaya çalışıyor. AB özellikle Covid-19 döneminde sınıfta kaldı. Zaten ulus devlet modeline dönme emareleri veren yaşlı kıta, pandemi sonrası dönemde daha da içine kapandı. Hâl böyle olunca AB’yi bir arada tutabilecek formüllerin tedavüle sokulması şaşırtıcı değil.

Merkel: Biz Avrupalılar kendi kaderimizi kendi ellerimize almalıyız
Şüphesiz AB’nin dağılmasını engelleyecek ya da geciktirebilecek en uygun enstrüman savunma ve güvenlik meselesi. Zengin Avrupalıyı bir arada tutmanın en uygun yolu ortak bir düşmana (elbette bu düşmanın kim ya da kimler olacağı ayrı bir yazı konusu) karşı gücün konsolide edilmesi. Bilindiği üzere korku kitleleri bir araya getirir. Bu nedenle Borrell’in makalesinde temas ettiği “Avrupa’nın kendi güvenliğini genel tabirle kendi ellerine alması gerektiği şimdi her zamankinden daha aşikâr. Bunu yapmak, sadece AB’nin dünya sahnesinde kendisine uygun konumunu güvence altına almakla kalmayacak, aynı zamanda gelecek yıllarda sağlıklı bir transatlantik ortaklık da sağlayacak” argümanı, erişilmek istenen stratejik özerkliğin arka planını ifşa ediyor.

AB, stratejik özerklik ile bir yandan bağlısı olduğu ittifakları güçlendirmeyi, diğer yandan kendi adına düşünme ve kendi değerlerine ve çıkarlarına uygun hareket etme yeteneğine ulaşmayı öngörüyor. Borrell durumu şöyle özetliyor; “AB, jeopolitik rekabetlerin ve büyük güçler arasındaki çekişmelerin yükselişte olduğu günümüzün düşmanca uluslararası ortamında ciddi stratejik zorluklarla karşı karşıya. Bu nedenle, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bir keresinde açık sözlülükle belirttiği gibi, ‘Biz Avrupalılar gerçekten de kendi kaderimizi kendi ellerimize almalıyız’. Kendi ayaklarımızın üzerinde durmalıyız.”

AB bu yaklaşımı öncelerken ABD’yi ürkütmemeyi, hatta mümkünse desteğini almayı istiyor. Bu nedenle Borrell, “AB’nin güçlenmesi ve temelde güvenlik ve savunma odaklı olan stratejik özerkliğe ulaşmasının her zaman NATO içinde sürdürülmesi gerektiğinin düşünüldüğünü, ama Avrupa’nın bugünkü güvenlik sorunlarının NATO’nun yetebilirliğinin ötesine geçtiğini, AB’nin müdahale etmesi gereken çok sayıda bölgesel kriz bulunduğunu” özellikle belirtiyor.

Stratejik pusula geliştirmek
Son dönemde AB, ilgi ve nüfuz alanındaki istikrarı korumak için kendi pozisyonunu tahkim etmeye çalışıyor. AB başarılı olmak için, tehditleri gözlemleme ve değerlendirme yeteneğini geliştirmeyi, askeri gücünü operasyonel hale getirebilmeyi ve krizlere hızlı şekilde müdahale edebilmeyi istiyor. AB bu istikamette yaptığı çalışmaları kendi içinde, stratejik özerklik geliştirme hedefiyle Stratejik Pusula oluşturma çabası olarak nitelendiriyor. Kovid-19 krizinin gösterdiği gibi, halk sağlığı ve ekonomik karşılıklı bağımlılık gibi konuların da ilerleyen dönemde bu konseptin kapsamına alınacağı anlaşılıyor.

AB Savunma Bakanları toplantısında ne oldu?
21 Kasım’da video konferans yoluyla düzenlenen AB Savunma Bakanları toplantısının ana gündemini beklendiği üzere; ABD’ye bağımlılığı azaltmak ve gelecekte stratejik özerkliği sağlamak amacıyla oluşturulacak ‘Stratejik Pusula’ oluşturdu. Bu toplantının ve alınan kararların bir milat olduğunun altını çizelim.

Toplantı sonrası yaptığı açıklamada Stratejik Pusula’nın omurgasını oluşturacak tehdit analizi belgesini ele aldıklarını, belgenin gizli olduğunu bu nedenle içeriği hakkında yorum yapamayacağını aktaran Borrell, AB’nin gelecek 10 yılda karşı karşıya kalacağı tehditlere odaklanması gerektiğini açıkladı.

AB tehdit analizi raporu
Stratejik Pusulayı dört ana saç ayağı meydana getirecek. Bunlar; kriz yönetimi, mukavemet, kabiliyetlerin geliştirilmesi ve işbirlikleri başlıklarından oluşacak. AB, 2022’nin sonuna kadar bu stratejileri tamamlamayı hedefliyor. Avrupa’nın ilaç üretimi, hammadde, teknoloji gibi alanlarda başka ülkelere bağımlı olduğu göz önüne alındığında, dikkat çeken; AB’nin de facto dışişleri bakanı Borrell, stratejik özerkliğin NATO’dan bağımsız olarak veya ABD ile güçlü bağlar olmadan çalışmak anlamına gelmeyeceğinin altını özellikle çiziyor.

AB Savunma Bakanları toplantısında “Koordineli Yıllık Savunma Değerlendirmesi (CARD)” adlı rapor da ele alındı. Avrupa’nın savunmasındaki parçalı yapı nedeniyle sıkıntı çektiğini, dünyanın en büyük ordusuna sahip ABD’nin sadece bir ana muharebe tankı kullanırken, bu sayının AB ülkelerinde 16 olduğunu, ABD’nin 4 farklı tipte savaş gemisine karşılık AB ülkelerinde toplam 30 farklı tip gemisi bulunduğunu belirten Borrell, AB’nin askeri düzlemde bir açmazla karşı karşıya olduğunu belirtti.

Görüldüğü üzere AB, güvenliğinin tesisinde özerkliği ABD’nin koruma kalkanından çıkmak ve kendi korumasını oluşturmak şeklinde yorumluyor. AB’nin askeri anlamda gelecekteki hedeflerini, stratejik planlarını, kendisine yönelik tehditleri içeren bir askeri strateji belgesi olması amaçlanan ve Stratejik Pusula’nın hazırlanmasında omurgayı oluşturacak belge, AB’nin tehdit analizi raporu olacak. Bu rapor, AB üyesi ülkelerin istihbarat kurumlarının tehdit değerlendirmelerinden oluşacak. Her AB üyesinin tehdit algısı farklı olduğundan bu konu üzerinde ne şekilde mutabakata varılacağı belirsizliğini koruyor. Bu raporun yakın gelecekte ülkemizin başını ağrıtacağı aşikâr. Şimdiden uyaralım dikkatli olunmalı ve süreç yakından takip edilmeli…

Koordineli Yıllık Savunma Değerlendirmesi (CARD) Raporu
AB’nin stratejik özerklik amacına yönelik çalışmalardan en önemlisini kuşkusuz yıllık savunma değerlendirmesi teşkil edecek. Bunun örneğini bu yıl ilk kez hazırlanan Koordineli Yıllık Savunma Değerlendirmesi (CARD) isimli rapor oluşturdu.

Özeti yayımlanan raporda, “Savunma planlaması ve askeri varlıkların geliştirilmesi ulusal seviyede yapılırken, Avrupa çapında bir koordinasyon beklemek ve bunun için fırsatları tespit etmek sık sık engellerle karşılaşıyor.” tespiti göze çarpıyor. CARD’a göre, AB ülkelerinin askeri olarak altı ana alanda işbirliğine odaklanması öneriliyor. Bunlar;

– Kara unsurlarının omurgası sayılan ana muharebe tanklarının modernizasyonu ve geliştirilmesi,

– Askerlerin korunması ve operasyonel etkinliğini iyileştirmek için kullandıkları malzemelerin iyileştirilmesi,

– Avrupa Sınıfı suüstü gemileri ile denizlerdeki varlığın artırılması,

– İnsansız hava araçlarına karşı kullanılacak sistemlerin geliştirilmesi,

– Uydu haberleşmesi gibi uzay varlıklarına erişim ve bunların korunması,

– Askeri açıdan hızlı hareket ve yer değiştirme kabiliyetinin artırılması.

Türkiye süreci iyi takip etmeli ve resmi iyi okumalı
Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi sonrası ABD-AB ilişkilerinin nasıl olacağına ilişkin değerlendirmede bulunan Borrell, “İki tarafın da NATO üyesi, Batı ailesinin parçası olduğunu söylemek yetmez. Aile olmaktan çok ortak olmak istiyoruz. Aile içinde her zaman biri liderlik eder, diğerleri takip eder. Biz her iki tarafın da görevlerinin ve sorumluluklarının belirli olduğu bir ortaklık istiyoruz. Yeni transatlantik ilişkisi eşitlik temelinde kurulmalı” tespitinde bulundu.

Transatlantik bağını güçlendirmek istediğini her fırsatta gündeme getiren AB’nin esasen ilerleyen dönemde ABD’ye bağımlılığını azaltmayı ve yeni bir kurumsal anlaşma tesis etmek istediğini görüyoruz. Biden sonrası AB, ABD ile ilişkilerini kodifiye eden bir anlaşma kotarmayı öncelikli strateji olarak belirleyecek.

AB için tehdit kim veya kimler?
Burada dikkat edilmesi gereken konu şüphesiz Türkiye’nin pozisyonu olacak. Stratejik özerklik tesis etme çalışmalarını ivmelendiren AB’nin, belirlediği pusulanın omurgasını kuşkusuz tehdit analizi belgesi oluşturacak. Öyleyse doğru soruyu soralım, AB için tehdit kim veya kimler olacak?

Son dönemde Türkiye’yi öngörülemeyen müttefik olarak nitelendiren AB’nin, 11 Aralık AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye aleyhine yaptırım kararı alması yüksek olasılık. Gazetemizin bu ayki sayısında yer verdiğimiz bir diğer makalede detaylarını okuyacağınız üzere; AB tehditkâr açıklamalarını artırdı ve üslubunu sertleştirdi. Ülkemizin alenen tehdit edildiği günlerden geçiyoruz. AB’nin düşman arayışlarının odağını Rusya’nın teşkil edeceği genel kabul gören bir yaklaşım. Lâkin son dönemde Türkiye’yi Rusya ve İran ile yan yana koyan Batı’nın tutumu anlaşılan karar vericileri zorluyor. Nitekim Cumhurbaşkanı seviyesinde, tam da 11 Aralık öncesinde, AB’ye sıklıkla olumlu mesajlar verilmesinin arka planında şüphesiz bu ruh hali var… Ancak Türkiye milli çıkarları istikametinde haklı ve hukuka uygun taleplerinden geri adım atmadıkça üzerindeki baskı artırılıyor.

Türkiye ne zaman müzakereyi önceleyen ve diyaloğu benimseyen mesajlar vermeye kalksa bir kışkırtma ile karşılaşıyor. Nitekim bu yazının yazıldığı saatlerde Türkiye’den Libya’nın Mistrata Limanı’na insani yardım malzemesi taşıyan Roselina-A isimli Türk bandıralı kargo gemisinin Bingazi’nin 160 deniz mili kuzeyinde AB Irini Harekâtı’na katılan bir Alman savaş gemisi tarafından durdurulmasının, gemiye bayrak devleti rızası olmadan çıkılmasının ve geminin aranmasının başka bir açıklaması yok.

Bakınız uluslararası hukuka göre açık denizlerde bir gemi bayrak devletinin hukukuna tabidir. Kısaca o ülkenin toprağıdır. Yaşanan bu açık provokasyon AB’nin Türkiye perspektifinin ilerleyen dönemde nerelere evrilebileceğini göstermektedir. Bu hadise ülkemiz tarafından karşılıksız bırakılmamalı, çok güçlü tepki verilmelidir. Bu hadise şüphesiz Türkiye ile AB ve Türkiye ile Almanya arasında stratejik kırılmaları da beraberinde getirecektir. Almanya’nın böyle bir stratejik yanlışa otak olması anlaşılır değildir.

Uyaralım, zamanında askerimizin başına çuval geçirilmesi ile bu hadise arasında fark bulunmamaktadır. AB’nin tehditleri karşısında Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya ve Ege’de geri adım atmak ve taviz vermek stratejik seviyeli kayıpların yaşanmasına neden olacaktır. Dağlık Karabağ’da elde edilen stratejik kazanımı bazı müttefiklerimizin (!) içine sindiremediği görülmüştür. Dik durulması gereken günler yaklaşıyor. Kısır kavgalardan sıyrılıp herkesin aklını başına toplamasını öneriyoruz. Dönem ideolojik yanlışlardan olabildiğince hızlı dönme zamanıdır.

Son olarak hatırlatalım, yaşanan hadisenin zamanlaması gerçekten manidar. Daha dün Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya, Libya’daki çatışmalara taraf olan grupları ve onlara destek veren ülkeleri ortak bir açıklama ile uyardı. Başlatılan barış sürecine müdahale edilmemesi istenen ortak açıklamada, “Libya Siyasi Diyalog Forumu’nu ve Berlin sürecinin diğer unsurlarını etkilemeye çalışan herkese karşı önlem almaya hazırız” ifadeleri kullanıldı. Bu bir tesadüf mü? Bu arada yazımızı İngiltere’nin tutumuna da dikkatinizi çekerek bitirelim.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın