Amiral Mahan, bu kez Çin’den doğuyor

Deniz Mehmet Irak

dmehmetirak@marinedealnews.com
Hernan Cortes ve emrindekiler 1519’da Meksika’yı işgal ettiler.

Bu topraklarda yaşayan Aztekler, kısa süre sonra bu yeni misafirlerinin sarı bir metale ilgi duyduklarını fark ettiler. Bu sarı metal altındı. Yüzyıllar sonra, finans piyasalarının temelini teşkil edecek, Aztekler’in bu değersiz metali işgalcilerin dikkatini çekmişti.

Oysa, Aztekler’de bu sarı metali kullanıyorlardı ancak sadece sanat ve süsleme için, takas için değil!

Meksikalıların bir türlü anlamlandıramadığı sarı metal tutkusu bir gün yerliler tarafından Cortes’e soruldu.

El Cevap: “Çünkü ben ve arkadaşlarım ancak altınla giderilebilen bir kalp hastalığından muzdaribiz.”

Bu yanıta şaşırmadık tabii.

Bu Kızılderili atasözü boşa söylenmedi elbet: “Beyaz adam çatal dille konuşur!”

Zenginlik İspanyollar için kıtalar ötede olsa dahi elde edilmişti! Dönem coğrafi keşifler dönemiydi. İspanyollar ve Portekizliler keşfettikleri dünyayı paylaşıyorlardı.

Yeni metaller, baharatlar, ipek kumaşlar ile tanışmışlardı.

Bugün Çin dünyaya, dünyayı değiştirebilecek yeni bir sarı metal sunuyor:

OBOR (One belt one Road), “Kuşak ve Yol”!

Dünya nüfusunun yüzde 70’ini taşıyan 65 ülkeyi içine alacak yaklaşık 4 trilyon dolarlık bir yatırım!

Bu sadece finans penceresi.

Bilinmelidir ki bu bir meydan okumadır!

Amiral Alfred Thayer Mahan’ın Çin’den tekrar doğuşudur!

Mahan kim mi? Anlatalım:

1800’lerin sonu. Dünya yeniden şekilleniyor. Bir teorisyen ABD’ye dünyayı nasıl kontrol edeceğini açıklıyordu.

“Deniz büyük bir kara yolu gibidir… Bazı deniz yollarının ötekilere oranla tercih edilmesinin nedeni, onların daha iyi denetlenmesindendir. Bu çok kullanılan yollara, ticaret yolları adı verilir… Hattı korumak için polis gereklidir; deniz ticaretini ve ticareti korumak için deniz güçlerinin de donanmalara ihtiyaçları vardır… Denizler medeniyetin büyük meydanı ve oyun bahçesidir. Küresel politik mücadelenin sonucunu belirleyen değişken deniz gücüdür” diyordu.

Bugün Çin farklı mı konuşuyor? Önce ipek yolunu canlandıran kara ayağı, ardından (Maritime Silk Road) deniz ayağı ile yeni bir tedarik zinciri kuruyor. Metanın üreticisi konumundan ulaşımını sağlayan konumuna geçiyor. Hem de bunu sadece mal ihracı üzerinden değil, aynı zamanda finans ihraç ederek yapıyor.

4 Trilyon dolarlık bir bütçeden bahsediyoruz. Malumu yazmanın alemi yok ancak değinmek zorundayım.

Bu deniz ticaretini sağlıklı işletmek için limanlara, ardından bu limanları ve ticaret hatlarını korumak için okyanus donamasına ihtiyacı olacak. Uçak gemilerine, görev gruplarına, nükleer denizaltılara…

Alfred değil, Xi Mahan desem fazla mı olur!

Dahası, bu proje ABD’nin II. Dünya Savaşı sonrası Marshall planı ile karşılaştırılıyor. Refah vaat eden benzer bir stratejiden bahsediliyor.

Ancak Marshall yardımı takribi 130 milyar dolarken, OBOR kat be kat fazlası!

O zaman soralım:

ABD yarattığı teorilere teslim mi olacak?

Onu zaman gösterecek lakin aşikar olan OBOR sadece ticaretin değil, bilginin, kültürün ve fikirlerin de taşınmasına yardımcı olacak. Bu yüzden OBOR sadece Çin’in bir projesi olarak değil, bir karşılıklı gelişim vaadi olarak adlandırılmakta. Kimileri “Çin” kelimesini, istikrar ile eş anlamlı buluyor!

Bakınız Afrika: Çin birçok Afrika ülkesinde üretim tesisleri kurmakta. 2015 itibariyle, Nijerya’da 128, Etiyopya’da 80, Güney Afrika’da 77, Tanzanya’da 48 ve Gana’da 44 tesis kurmuş durumda.

Peki, OBOR’u sadece ticari bir hamle olarak mı göreceğiz?

OBOR sadece bir tedarik zinciri hamlesi değil, aynı zamanda bir dış politika hamlesi. Çin’in “yumuşak güç” kullanma hamlesi. Brezinski’nin dile getirdiği “Çin’in Çevrelenmesi” teorisine verilecek en net cevaplardan.

Bu karşılıklı hamlelerin küresel bir gerginliğe yol açacağı aşikar. Ve bu küresel gerginliklerin mutlaka bölgesel sonuçları olacaktır. Türk dış politikasının bu bölgesel sonuçların etkisinde şekilleneceği aşikar!

Çin’in ve Rusya’nın Akdeniz’e olan ilgisi artacak. Yeni gerginlik sahaları yanı başımızda belirebilir. Ki Çin, Kuzey Avrupa limanlarına karşı, Güney Avrupa’daki limanlara yatırımlarını artırmakta. Avrupa’nın içine ve Balkanlara yeni tren yolları planlamakta. Kuracağı bu tesisleri korumak için bölgeye mutlaka güç aktarımı yapmak isteyecektir.

Dolayısıyla, önümüzdeki süreç yeni ittifaklara ve krizlere gebe. Aklıma cephesiz kalan ve Almanya’nın yanında yer almak zorunda kalan Osmanlı geliyor.

Önümüzdeki dönemde Batı ile Doğu arasında cephesiz, köprü gibi kalacak bir ülke mi olacağız?

“Köprü olursan, üzerinden geçen çok olur!” görüşü kulaklarımızda.

Milli perspektifimizi kaybetmeden gelen krizi okumalıyız.

Kuzey Suriye’de YPG üzerinden ABD ile restleşirken, Çin’in bu finans ve askeri yönelim hamlelerini ıskalamamalıyız.

Bugün Amiral Zheng  tekrar Çin’den yola çıkıyor!

Türk misafirperverliğini göstermeliyiz.

Bu kez bizler, bu sarı metali kaptırmamalı ve çatal dille konuşan beyaz adama, diline biber sürebileceğimizi gösterebilmeliyiz!

 

Bunu Paylaşın
dmehmetirak@marinedealnews.com