Alp Kırıkkanat – Ticaret gemisiyle yapılan tuhaf bir atış denemesi

MDN İstanbul

Geçtiğimiz Haziran ayında bazı internet sitelerinde ilginç bir haber yayınlandı. İsrail Havacılık ve Uzay Sanayi (Israel Aerospace Industries-IAI) kendi internet sitesinden 20 Haziran 2017 tarihi itibarıyla yayınladığı haberde, uzun menzilli topçu silah sistemi LORA (Long-Range Artillery Weapon System) ile test atışı gerçekleştirildiğini ve 400 kilometre (248.5 mil) menzile sahip olan güdümlü merminin bir ticaret gemisinden fırlatılarak önceden belirlenmiş hedefini başarıyla vurduğunu duyurdu. Diğer bir kısım internet siteleri de atış denemesi ile ilgili benzer bilgileri yayınlayarak, IAI’nın haberini adeta teyit etmişlerdir.

Büyük bir ihtimalle Doğu Akdeniz’de icra edildiği değerlendirilen bu atışta kullanılan güdümlü merminin; 1600 kg. ağırlığında olduğu, uydu destekli ataletsel güdüm sistemi/küresel konumlama sistemi sayesinde hedeflerini hassas olarak tespit ederek vurabildiği, hedef sapma değerinin 10 metre olduğu, gece ve gündüz her türlü hava ve arazi şartlarında yüksek öncelikli hedefler üzerinde yoğun etki yaratarak manevra birliklerine etkin ateş desteği sağladığı açık kaynaklarda yer almaktadır. Tekerlekli bir kara aracının üzerine monteli böyle bir silahın, ismi henüz bilinmeyen bir dökme yük gemisinin ambar kapağı üzerine tekerlekli araçla birlikte geçici olarak monte edilerek denizin ortasında denenmesinin nedeni nasıl açıklanmalıdır? Silah menzili dikkate alındığında; İsrail coğrafi olarak Kuzey-Güney yönünde yaklaşık 470 km uzunluğunda ve Doğu-Batı yönünde ise takriben 135 km olduğuna göre, ticari bir gemiyle denize açılıp 400 km (248.5 mil) menzilli bir kara silahının denenmesi mantıklı gözükmektedir.

Atış denemesinin silahın menzilinden ayrı olarak hareketli bir platformdan yapılması dikkate alındığında ise, yayınlanan fotoğraf ve görüntülerden; deniz ve hava şartlarının gayet müsait olduğu bir zamanın seçildiği ve geminin üzerinde ileri yol olduğu anlaşılmaktadır. Lançer, sistem gereği tekerlekli bir kara aracının üzerinde bulunmaktadır. Bahse konu atış denemesinde, tekerlekli araç geminin ambar kapağı üzerinde sabitlenmiştir. Atış denemesi; gemideki ileri yol nedeniyle, sistemin karadaki sabit konumundan farklı şekilde, denizde hareketli bir platform üzerinden yapılmaktadır. O zaman bu denemenin maksadının farklı olabileceği ihtimali ortaya çıkmaktadır.

Bu konuda farklı düşünmeye zorlayan bir başka husus ise; İsrail’in coğrafi enine ve boyuna uzunluğu, söz konusu denemenin karada yapılmasına imkân vermese bile bahse konu denemenin ülkenin batı kıyı uçlarından denize doğru da yapılabilir ihtimalinin olmasıydı. Ancak bu seçenek de tercih edilmemiştir. Konuya böyle yaklaşıldığında; uzun menzilli sayılabilecek bir kara atış sisteminin denizde hareketli sivil bir platform üzerinde kullanılarak, sürpriz etki ve menzilin olabildiğince artırılmasının hedeflenmiş olabileceği değerlendirilebilir. Görüntüler iyi analiz edildiğinde; lançer ve sistem hazırlığı esnasında gemi üzerinde yol olmadığı, ancak atış sırasında geminin üzerinde yol olduğu görülecektir. Hazırlık safhasında geminin üzerinde yol olup olmaması çok önemli olmasa da, atış esnasında gemi üzerinde ileri yol bulunması taktiksel açıdan bir atış süratine de gereksinim duydukları şeklinde düşünülebilir. Diğer yandan, karaya göre değişebilecek balistik şartların da denenmiş olması muhtemel gözükmektedir.

Bir başka husus ise önceden belirlenmiş diye tarif edilen hedefin karada mı yoksa denizde mi olduğu da yayınlanan görüntüden anlaşılamamaktadır. Çoğu zaman ülkeler atış denemelerini, başarısız olunsa bile prestij için başarılı olarak deklare etmek zorunluluğu duyarlar. Bu da gayet normaldir. Ancak bu örnekte, her şey ayan beyan ortadaymış gibi gözükse de, ‘önceden belirlenmiş hedef’in ne olduğu ve nerede bulunduğu internet haberlerinden ve verilen buğulu görüntüden anlaşılamamaktadır.

Uluslararası Deniz Hukuku kapsamında tartışmalı bir hale gelmeyi göze alanlar ve atışın çok net görüntülerini vermekte bir beis görmeyenler hedefin tanımlanmasını ve isabetini açıkça vermekten neden imtina etmişlerdir? Bu da üzerinde düşünülmesi gereken ilginç bir çelişki olup, az bir ihtimal de olsa, bu durum atışın isabet ihtimalini de tartışmalı bir hale getirmektedir. Oysa ataletsel seyrüsefer sistemine sahip bu silah sisteminin, herhangi bir dış kaynağa ihtiyaç duymadan yönlendirilebilmesi ve yüksek hızda bir dinamiğe sahip olması ve en önemlisi de dışarıdan karıştırma ve müdahalenin neredeyse mümkün olmadığı da bilinmektedir. Bu atış denemesi esnasında, havadan çekimin yapıldığı da dikkate alındığında, görüntülerde gözükmese de, bir kısım İsrail Deniz Kuvvetleri unsurlarının ticari geminin ve atış bölgesinin güvenliğini sağlamış olabileceği de ihtimal dahilindedir.

İsrail Havacılık ve Uzay Sanayi (Israel Aerospace Industries-IAI) kendi internet sitesinden haberi 20 Haziran 2017 tarihli olarak verdiğine göre, bahse konu atış denemesi 20 Haziran 2017 tarihinde veya daha önceki bir tarihte gerçekleştirilmiş olmalıdır. Açık kaynaklarda atış tarihi deklare edilmiş olsaydı, görüntüdeki deniz ve hava şartları ile geminin Doğu Akdeniz’de bulunabileceği muhtemel Taurus, Delta ya da Crusade meteorolojik bölgelerinden birinde olma ihtimali belirlenebilirdi. Böylece; o bölge bilgileri karşılaştırılabilir ve ortalama olarak geminin mevkii hakkında genel bir tahmin ya da görüntüler ile tarih arasındaki çelişkiler de ortaya konulabilirdi. Ancak bu atış öncesi, mutlaka hava ve deniz trafiğinin emniyeti açısından gerekli duyuru ve ilanların yapılmış olduğunu ve ilgili yerlere bir deklarasyonda bulunmuş olmalarının bir zorunluluk olduğunu da dikkate almak gerekmektedir. Fakat bu atışın sivil bir dökme yük gemisinden yapılacağının bu deklarasyonda izah edilmesi ise ayrı bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Resmi makamların bu atıştan haberdar olmamaları, zorunlu resmi bildirimler kapsamında, mümkün gözükmemektedir.

İşin bir diğer yönü ise; uluslararası camiadan ve ilgili hiçbir kurumdan konuyla ilgili herhangi bir yorumun çıkmamış olmasıdır. Her ne kadar 1958 Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesinde ve 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde ticaret gemilerinin tanımı açıkça yapılmamış olsada rağmen, 18 Ekim 1907 tarihli Ticari Gemilerin Harp Gemilerine Dönüşümü Konvansiyonunun VII. Bölümü dikkate alındığında , bahse konu atış yapan sivil geminin envanterde askeri gemi olarak resmi anlamda belirtilmesi, personelin dahi, ki özellikle kaptanın Deniz Kuvvetleri mensubu olması, diğer personelin askeri disiplin içinde yer alması, işaret ve çektiği alametlerin askeri gemiye uygun olması gibi birçok maddenin de bulunduğu bilinmektedir. Bu yönden bakınca da, yayınlanan görüntülerinden anlaşılamamakla birlikte, İsrail’in gemi ile ilgili olarak bu kapsamda ayrıntılı bir açıklaması da bulunmamaktadır. Tek iyimser ihtimal, atış yapılan ticari geminin askeri maksatlarla kullanıldığı bilgisinin Jane’s serilerinde yer alması ve/veya daha önce geminin böyle bir dönüşümü hakkında bir deklarede bulunmuş olmaları olasılığıdır.

İyimser olasılıkların dışında, hukuki nedenlerden dolayı sadece bir defalığına atış denemesi için kullanılacak olan ticari bir geminin 1907 Konvansiyonu’na uygun hale getirilmesinin ne kadar ekonomik olacağı da tartışmalı olabilir. O takdirde atış için uygun platformu olan askeri bir gemi neden tercih edilmemiştir? Üstelik uluslararası deniz hukukuna uyulmadığı sürece modern deniz harp çeşitleri içinde asimetrik usullerin normal hale gelebileceği ihtimalini de gözden uzak tutmamak gerekir. II.Dünya Savaşı’nda bir kısım Alman sivil gemilerinin, 1907 Konvansiyonu’nun amil hükümlerinin aksine, Atlantik Okyanusu’nda yarattığı tehdit ve buna bağlı neticelerin nelere mal olduğu hala hatırlanmaktadır.

Çok düşük bir ihtimal olsa da; akla gelebilecek diğer bir olasılık, bu silah sisteminin başka bir çevre ülkeye muhtemel bir transferi öncesi veya esnasında, bu atış denemesinin gösteri ya da siyasi mesajlar amaç edinilerek yapılmış olması olasılığıdır. Sadece açık kaynaklardan meseleyi takip edenler için bile oldukça fazla bir vesvese sayılabilecek bu düşük ihtimal, atış denemesinin neden platformu uygun askeri bir gemiden değil de ticari bir gemiden yapıldığı sorusunun cevabı açıkta kaldığı sürece, sineğin küçüklüğü oranında da olsa akılları bulandırmaya devam edecektir. Anlık iz bilgilerinin alındığı bu bölgede, söz konusu ticari geminin seyir bilgileri mutlaka biliniyordur. Ancak, sorunun gelişimi, ortaya çıkışı ve sonrasındaki gelişmeler farklı dahi olsa; 1997 yılındaki Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile aramızda yaşanan S-300 krizi, halihazırda bölgede var olan anlaşmazlıkların ve ilgili çevre ülkelerin reaksiyonlarının değerlendirilmesinde önemli bir örnek ve tecrübe olarak önümüzde durmaktadır.

Muhtemel Doğu Akdeniz’de yapılan böyle bir faaliyetin, uluslararası deniz hukukunun tüm veçhelerinin hesaba katılmadan yapılmış olması, bu bölgedeki aktörlerin denizlerdeki çıkarları kapsamında neleri göze alabileceğinin anlaşılabilmesi açısından çok çarpıcı bir örnek olduğu değerlendirilmektedir. Sonuç olarak; özellikle Akdeniz’in bu bölgesinde ülkemizin hayati çıkarları dikkate alındığında; ilgili kurumların ve siyasi/askeri karar vericilerin bu konuya hassasiyetle yaklaşacağı ve söz konusu atış denemesinin teknik ayrıntılarıyla beraber, geleceğe yönelik olası bütün yansımalarıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiği aşikardır.

NOT: Fotoğraflar, youtube sitesinde https://www.youtube.com/watch?v=1XFs8MxnTUs&feature=share linkine konulmuş video görüntülerden alınmıştır.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın