
Başlık Erkin Koray’ın ünlü şarkısını hatırlatsa da aşağıdaki yazının ruhu Cem Karaca’nın “Bana İstanbul’u anlat nasıldır (…) hep kahır hep kahır, bıktım be” sözleriyle Melike Demirağ’ın “Şimdi İstanbul’da olmak vardı” şarkısı arasında gidip geliyor. Ama olay Avrupa’da geçiyor, o başka!
Bu yazının yazıldığı günler pek de masa başında yazı yazılacak zamanlar değil. Keyfimiz yok. Burası Türkiye çünkü.
Başka bir ülkede olsaydık keyif için ne yapardık peki?
Bakalım…
Danimarka’da, diyelim ki Kopenhag’da yaşayan bir Danimarkalı olsak ve midemizi doldurarak hayatı tatlandırmak istesek ucuz ve doyurucu bir yemek yiyebilirdik. Pahalı bir kentte ucuzun peşine düşüyoruz ama aslında Kopenhag sakinlerinin gelir seviyesi gayet yüksek; neyse…
Yemek için alternatiflerden biri “kro” denen geleneksel Danimarka lokantaları olabilir. İsminin Türkçedeki anlamı yanıltmasın, yerel lezzetler için ideal mekânlardan buraları. Ucuz yiyecek arayışından devam edersek Smørrebrød denen açık sandviçlerden, pølser adıyla bilinen sosislerden ya da menüde frikadeller diye geçen köftelerden yenebilir. Keyfimize keyif katacak olursak gece âlemlere de akmak lâzım. Eğlenceler sabaha kadar sürer, hemen hemen her yer sabaha kadar açık. Bir de hazır Türkiye’nin gerginliğinden uzakta Danimarkalılarız, o hâlde Danimarkalı ruhunu unutmayalım. Kastettiğimiz ruh Hamlet’in babası değil tabii; Kopenhag’da yakalanması zor olmayan, rahatlık ve keyfin birbirine karıştığı bir insanlık hâli! Bu hâle gelmek için bol bira tüketmek gerek, Türkiye’dekilerin rakıyla güzelleşmesi gibi…
Danimarkalıysak Türkiye’den alışkın olduğumuz sokak yasaklarından da haberimiz yoktur. Huzur içinde insanlar olarak sık sık meydanları kullanıyor, oralarda toplanıyoruzdur. Özellikle Kopenhag’da meydanların sabaha kadar dolu olduğunu biliyoruz. Sosyalleşiyoruz, eğleniyoruz. Biz Kopenhaglılar turistleri de mutlaka meydanlara, en azından Belediye Meydanı’na yönlendiriyoruz. 50 bin kişilik dev bir yer burası. Gece gündüz halkın emrine amade. Burası gerçekten Danimarka!
Şenlik vaaaarr
Peki Köln’de yaşasaydık mesela, o zaman nasıl bir keyiften söz edebilirdik acaba? Kentte yaşayan yüz binden fazla Türk’ten biri değiliz ama bayağı Alman Alman bir Köln sakiniyiz, unutmayalım…
Köln ahalisinin mütevazı insanlar olmasından hareketle eğlencelerini de öyle sanmak gerçek bir yanılgı. Kent kesintisiz festival sendromuna tutulmuş gibi. Gerçek bir Köln’lü de festivallerinin, karnavallarının şovunu yapmaya gerek duymadan sadece onların tadını çıkarır. Çok fermente edilmiş, şişkinlik yapmayan, hafif içimli, özel birası eşliğinde tabii. Madem biz de bu defa Köln’de keyif yapıyoruz. Afiyet olsun.
Sadece karnaval zamanı değil, tüm yıl boyunca, özellikle Altstadt civarındaki tavernalarda Köln ahalisini bira yudumlarken görmek mümkün. Ancak endişeye mahal yok, biz Kölnlüler zaten güler yüzlü ve doğal davranan insanlar olduğumuzdan içince de pek bir değişiklik olmuyor hâlimizde. Ne mutlu bize!
Doğudan bakınca garip görünebilir ama bilinir ki, Almanya’da iktidarlar kalabalıklardan o kadar korkmaz. Aksine yöneticiler bu kesintisiz festival hâlinin insanlarının çoğalması için çaba sarfeder. Köln söz konusu olduğunda denebilir ki sanayi kenti olmanın getirdiği bir rasyonelliktir bu güvenin kaynağı; belki, kim bilir… Her neyse, biz Köln sakiniysek eğlenmek için hiçbir fırsatı kaçırmayız. Bunun için ihtiyacımız olan serotonin kentin içindeki çikolata müzesinde saklı.
Karnaval zamanıysa zaten kentte müthiş bir enerji var. Şehrin yöneticileri de makul insanlar, öyle zorla müziği kıstıracak kimse yok.
Ve tabii Köln ahalisinin çok eğlendiği başka bir zaman da Gay Pride dönemi. Avrupa’nın en geniş katılımlı bu büyük yürüyüşünde kendini LGBTİ+ diye tanımlayanlar ayrımcılığa karşı protestolarını dile getirirken ortalığı gerçek bir şenliğe dönüştürüyorlar. Müzikleri, dansları ve eğlencesiyle karnavalı aratmıyorlar. Türkiye’deki yürüyüşlerde karşılaşılan engellemeleri, zorbalıkları bilse Köln’ün halkı, aralarında para toplayıp birkaç temsilci gönderirler herhalde, Türkiye’ye, neler kaçırdıklarını anlatmak üzere.
Tabii tabii onlar bizi kıskanıyor
Peki, hazır Almanya’dayken bir de Stuttgart’ta keyif yapmayı deneyelim. Yalnız bu defa Stuttgart sakini olmaya gerek yok, turist olarak takılalım. Keyif aynı keyif nasıl olsa…
Bu şehirde de birayı merkeze alan muhtelif festivaller yok değil ama bu yazı bira keyfini Köln’de yaptığı için Stuttgart’ta başka bir lezzetin tadına varalım: Sağı solu üzüm bağlarıyla dolu şehirde şarabın keyfine bakmak lâzım. Nitekim kentin bir şarap festivali var zaten. Ancak şarap denince festivalden daha çok bir başka gelenekten söz etmek lâzım: Swabian Besa! Geleneğe göre, şarap üreticileri evlerinin bir odasında şarap ikram ediyorlar ziyaretçilerine.
Yanlış anlaşılmasın, ziyaretçilerden kasıt konu komşu değil, şarapla ilgilenen yerli yabancı turistler. Tabii turistler dışarıdan bakarak gözlerine kestirdikleri eve dalıp salonun başköşesine yerleşmiyorlar. Dikkatli bakmak yeterli, bu evlerin kapılarında uzun saplı bir süpürge asılı! Yılın sadece dört ayında yapılabiliyor olsa da içeri girip şarabın tadına bakmak çok eski bir geleneğin parçası. Ayrıca Stuttgartlıları tanımanın da en iyi yolu herhâlde. Sohbet esnasında onlar da bizi tanımak isteyebilir, mesela neden memleketimizde keyif yapamadığımızı sorabilirler. O zaman bizim kentlerin sokaklarında atılan sloganları aktarmak hem insanımızın yaratıcılığını hem de hâlimizi özetler sanırım.
Yalnız Stuttgart’a gelmişken insanlarla yetinmemek lâzım. Sonuçta dünyada keyif verenler sıralamasında alt sıralarda bir türüz, kabul edelim. O nedenle farklı türde hayvanları görme imkânı sunan ünlü Wilhelma botanik bahçesine de uğramak iyi olur. Evet, burası beş bin farklı bitki türünü barındıran bir botanik bahçesi aslında ama hayvanları yok sayamayacağımıza göre hayvanat bahçesi de aynı zamanda. Yine de kendimizi kaptırmayalım, memlekete döneceğimizi hatırlayalım, hayvanlara gösterilen ihtimamı bizim yeni çıkan yasalarımızla karşılaştırıp keyfimizi kaçırmayalım.
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.