Akdeniz’in doğusundaki gelişmeler

MDN İstanbul

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan, Doğu Akdeniz’de yaşanan güncel gelişmeleri değerlendirirken; Türkiye’nin Akdeniz’in doğusunda giderek yalnızlaştığına ve Ege’de de benzer bir potansiyelin bulunduğuna dikkat çekiyorNeredeyse tüm gözlerin Suriye’nin kuzeyine çevrildiği son dönemde Akdeniz’in doğusunda üç önemli gelişme yaşanmıştır.
Bunlardan ilki GKRY Bakanlar Kurulu’nun 18 Eylül 2019 tarihinde aldığı bir karar ile;
– Türk deniz yetki alanları ile örtüşen 7 numaralı blok için ENI ve TOTAL şirketlerine her biri için yüzde 50 pay ile yeni ruhsat verilmesini,
– TOTAL’in daha önce pay sahibi olmadığı 2, 3, 8 ve 9 numaralı bloklarda ruhsatlandırılmasını,
– 2, 3, 8, 9 ve 11 numaralı sahalarda ruhsat sürelerinin bir yıl süre ile uzatılmasını onaylamasıdır.
Bu kararların ardından GKRY Enerji Bakanı; GKRY’nin TOTAL ve ENI ile işbirliğinin çerçevesinin tamamlandığını, bu çerçevenin GKRY liderinin inisiyatifi ve TOTAL ile ENI şirketlerinin yöneticilerinin işbirliği ile oluşturulduğunu açıklamıştır. Bu işbirliği şüphesiz İtalya ve Fransa devletlerinin onayı ile yapılmıştır.
GKRY Enerji Bakanı açıklamalarının devamında, TOTAL’in ENI ile ortaklık kurmasıyla araştırma faaliyetlerini sorunsuzca sürdürebileceği teknolojik ve jeopolitik imkânların kazanıldığını ifade etmiştir.
Alınan bu kararlar sonucunda GKRY’nin sözde ruhsat alanlarındaki İtalyan-Fransız (ENI-TOTAL) ortaklığına ait payı artmış, Fransa (TOTAL) 5 sahada daha pay sahibi olmuş, bu payların önemli kısmı ENI ile ortaklık şeklinde gerçekleşmiştir.
Türkiye tarafından Kıbrıs Adası’nın güneyinde ve sözde 7 numaralı blok civarında hidrokarbon faaliyetlerinin sürdürüldüğü bir dönemde alınan bu kararlar, Türkiye ile arasındaki sorunlara üçüncü tarafları ortak etmek isteyen GKRY-Yunanistan ikilisi için önemli ve somut bir adım olmuştur.
GKRY’nin sözde ruhsat sahalarına yönelik ilgisi, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na katılma isteği, Kıbrıs Mari Evangelos Florakis Deniz Üssü’nü kullanmak üzere GKRY ile anlaştığı yönündeki haberler, Suriye konusunda izlediği politika ve son dönemdeki Türkiye aleyhine çıkışları dikkate alındığında Fransa’nın Türkiye’nin güneyindeki karşıt ittifakın başat ortağı haline geldiğini söylemek hatalı olmayacaktır.
İkinci önemli gelişme ise GKRY’nin 7 Kasım 2019 tarihinde 12 numaralı hidrokarbon bloğunda bulunan yaklaşık 130 milyar metreküp doğalgaz rezervi olan Afrodit yatağı için Noble Energy, Shell ve Delek şirketleriyle İşletme İzni Anlaşması imzalamasıdır. Bilindiği üzere GKRY burada ABD, İngiltere, Hollanda ve İsrail ile işbirliği yapmaktadır.
Bu anlaşma üç temel neden ile çok önemlidir.
Birincisi; Anlaşma’nın GKRY’nin imzaladığı ilk ‘‘İşletme İzni Anlaşması’’ olmasıdır.
GKRY’nin sözde münhasır ekonomik bölge ilanından bu yana 15 yıl, ilk hidrokarbon ihalesinden bu yana 12 yıl, Afrodit sahasında araştırma faaliyetlerine başlamasından bu yana 8 yıl geçmiş, bu anlaşma ile esasen GKRY, uluslararası platformda genel kabul görecek şekilde sınırlandırma, ruhsatlandırma, araştırma ve keşif faaliyetlerini tamamlamıştır. Süreci büyük enerji şirketleri de dahil üçüncü taraflara dayanarak yürütmüş ve bu saha için nihai hedefine ulaşmıştır. Bu anlaşma, müteakip anlaşmalar için örnek teşkil edecektir.
İkincisi; GKRY’nin bir doğalgaz üreticisi pozisyonuna gelmesidir.
Bu suretle GKRY’nin ABD, İngiltere, Hollanda ve İsrail ile olan teorik seviyedeki ortaklığını artık pratiğe döktüğü, Doğu Akdeniz Gaz Formu içinde de bu unvanı ile yer alacağı düşünülmektedir.
Üçüncüsü; Anlaşma ile Kıbrıs Adası’nın güneyindeki hidrokarbon kaynaklarının ilk kez pazara sunulacak olmasıdır.
Üretime 2024-2025 yıllarında başlaması beklenen yataktan çıkarılacak doğalgazın geçen yıl Eylül ayında Mısır ve GKRY arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde döşenecek doğalgaz boru hattı vasıtasıyla Idku terminaline götürülerek sıvılaştırılmasının ve uluslararası pazara sunulmasının planlandığı açık kaynaklarda yer almaktadır.
Afrodit’ten sonra bulunduğu iddia edilen diğer kaynakların da işletmeye açılmasına yönelik planlamaların yapıldığı, çıkarılacak doğalgazın özellikle Avrupa pazarına nakli için çeşitli seçeneklerin gündemde olduğu mevcut durumda gazın Avrupa pazarına en ucuz şekilde hangi yolla sunulacağına yönelik çalışmaların hız kazanacağı, dolayısıyla bu alandaki mücadelenin de şiddetleneceği düşünülmektedir.
Akdeniz’in doğusunda yaşanan üçüncü önemli gelişme ise AB tarafından 11 Kasım 2019 tarihinde Türkiye’ye karşı alınan çerçeve yaptırım kararlarıdır.
AB aldığı çerçeve kararları ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerinden sorumlu olduğunu düşündüğü kişi veya kurumlara yönelik seyahat yasağı ve mal varlığının dondurulması uygulamalarını hayata geçireceğini, ayrıca bu kişi veya kurumların AB fonlarından yararlanmasını engelleyeceğini ilan etmiştir.

Sonuç
Türkiye Akdeniz’in doğusunda yaşanan gelişmelere yönelik tavrını ortaya koyarken 3 temel unsurdan istifade etmektedir.
Bu çerçevede diplomasi uygulamaları ile Türkiye’nin görüşlerinin kurumsal olarak kayıt altına aldırılmasına çalışılmakta, Deniz Kuvvetlerinin kullanımı ile eğitim, tatbikat, refakat, önleme ve askeri işbirliği gibi faaliyetlerle bir yandan diplomatik mesajların altı doldurulmakta, diğer taraftan fiili devlet uygulamaları yapılmakta, araştırma ve sondaj gemilerinin faaliyetleri ile Türkiye’nin ve KKTC’nin haklarının bulunduğu bölgelerde fiili uygulamalar yapılarak hem petrol ve doğalgaz araştırmaları yapılmakta hem de fiili devlet uygulamalarına imza atılmaktadır.
Türkiye’nin bu adımlarına rağmen; ABD’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de açık biçimde GKRY-Yunanistan ikilisini desteklediği, AB’nin Türkiye’ye yaptırım için çerçeve kararı aldığı, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun Türkiye’yi içine almayacak şekilde tesis edildiği, İngiltere’nin Kıbrıs Adası’ndaki üslerinde bulunan hava gücünü artırdığı, Fransa’nın deniz unsurlarıyla Türkiye’nin güneyinde konuşlanarak Suriye’deki etkinliğini artırmak ve TOTAL’in faaliyetlerini himaye etmek üzere tedbir aldığı, Birleşik Kıbrıs’ın NATO’ya üye olması konusunun tartışıldığı, GKRY’nin sözde ruhsat sahalarından Güney Kore, Katar, ABD, İtalya, Fransa, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerin istifade etmek istedikleri bir ortam oluşmuştur.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hidrokarbon faaliyetlerine neredeyse tüm “batı”, söz birliği etmişçesine karşı durmaktadır.
Öte yandan, GKRY’nin sözde ruhsat sahalarında faaliyet gösteren bir kısım şirketlerin aynı zamanda Yunanistan ana karasının güneyi ve batısındaki ruhsat sahalarında da varlık gösterdiği, Yunanistan’ın ise geçen yıl Ekim ayı itibarıyla “ülke egemenliğinin genişletilmesi” çerçevesinde ülkesinin batısı, güneyi ve Ege’yi kapsayan üç aşamalı bir plan açıkladığı da bilinmektedir.
Gelinen aşamanın Doğu Akdeniz’de oluşan durumun bir benzerinin Ege ile Yunanistan’ın güneyi ve batısı için de oluşabileceğini gösterdiği düşünülmektedir.
Özetle durum Türkiye’nin Akdeniz’in doğusunda giderek yalnızlaştığını, Ege’de de benzer bir potansiyelin bulunduğunu işaret etmektedir.
Mevcut durumun sadece askeri tedbirlere ve/veya araştırma ve sondaj faaliyetlerine dayanmak suretiyle izlenecek strateji ile aşılması mümkün görünmemekte, sahada fiilen atılan adımların sürdürülebilir olması da önem arz etmekte, bu bakımdan Doğu Akdeniz’de izlenen askeri stratejinin ve devlet uygulamalarının diplomatik hamleler ve açılımlarla desteklenmesi zaruri görünmektedir.
Bu bakış açısıyla Türkiye; önceki yazılarımızda belirttiğimiz tedbirlerin yanı sıra Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında, bu yalnızlığı ortadan kaldıracak tamamlayıcı adımları atmak, uzun vadeli planlamaları yapmak, kendisini dışlayan Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) veya Yunanistan-GKRY-Mısır-İsrail-ABD-Fransa bloğu gibi oluşumları dengeleyebilecek uluslararası işbirliği fırsatlarını yaratmak zorundadır.

Bunu Paylaşın