Akdeniz için stratejik düşünceler… Yeni bir inisiyatif önerisi. 7+7 Diyaloğu

MDN İstanbul
Türkiye’nin son dönem proaktif hamleleri Doğu Akdeniz jeopolitiğine doğrudan etki ediyor ve derin bir jeopolitik dönüşümü tetikliyor. Libya ile akdedilen deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması bölgede yeni bir duruma sebebiyet verdi ve aleyhimize kurulan oyunu bozdu. Karşı eksenin cevabı ise Hafter’i arkadan itelemek, Moskova’da masadan kaldırmak ve East-Med Boru Hattı projesini GKRY-Yunanistan ve İsrail arasında akdetmek oldu.
Peşinen söyleyelim, Libya ile deniz boyutuna yönelik akdedilen Anlaşma gecikmiş olmasına karşın olumlu. Nitekim kamuoyunun da aynı fikirde olduğu görülüyor. Tartışılan konu; Meclis’ten çıkarılan Tezkere ve Libya’ya asker gönderilmesi… Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Libya’da meşru kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) daveti üzerine Libya’ya konuşlanması siyasi bir karar, olumlu ve olumsuz yönleri var, tartışılabilir.

Libya’ya ‘Asker Gönderme Kararı’
Askerimiz UMH’ye sadece eğitim desteği ve danışmanlık hizmeti verecekse sorun yok. Sayın Cumhurbaşkanı Berlin dönüşü yaptığı açıklamada bunu teyit etti, devamında Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı da benzer argümanları kullandı. Bu olumlu…
Ancak askerimizin fiilen sahada ve çatışmanın içinde olması, denklemi bambaşka bir boyuta evirir ki bu durum çok risklidir. Askerimiz çok kıymetlidir ve başkalarının askeri gibi lejyoner değildir. Meseleye askeri optikten bakıldığında Libya’nın coğrafi olarak uzakta olduğu ve askeri gücümüzün desteklenmesinin, lojistik sevkiyatın sürdürülmesinin sorunlu olacağı ve yıpranabileceğimiz dikkate alınmalıdır.

Libya eşittir kontrollü gerginlik ve kaos
Tespitimiz şu yönde, Libya’da krizin devam etmesi ve istikrarsız ortamın sürdürülmesi isteniyor. Kontrollü gerginliğin ve kaosun hakim olduğu ülkede ne Hafter’in ne de Sarrac’ın ülkede güçlerini konsolide etmelerine izin verilmiyor. Her ne kadar Rusya ve Türkiye’nin ön alarak Libya’da barışı sağlama girişimleri genel kabul görse ve Almanya tarafından desteklenerek Berlin sürecine evrilse de Libya kaçınılmaz olarak bölünecek. Bu nedenle Türkiye dâhil tüm aktörler pozisyon alma telaşında. Libya’nın doğal zenginliklerinin kontrol edilmesi üzerinde mutabakat sağlandığı anda krizin sönümleneceğini söyleyebiliriz, lâkin henüz erken daha zamanı var…
Herkesin diline pelesenk olan Hafter aslında güvenilir bir aktör değil. ABD kuklası, Sisi’nin dostu ve Rusya’nın adamı sıfatlarının tümüne sahip Hafter sadece bir figür. Bu gerçeği Hafter’i destekleyen güçler de pekâlâ biliyor. Tüm Libya’nın Hafter’e teslim edilmesi olası değil, zira temsil ettiği güçler ve aşiretler zoraki bir birliktelik sergiliyor. UMH’nin olası bir düşüşü durumunda Hafter güçlerinin kendi aralarında çatışacakları çok açık. Libya’da milli bir bilinç yok, hâkim olan faktör aşiretler. Aşiretleri kontrol eden güç Libya’yı kontrol edecek. Konunun uzmanlarının ısrarla vurguladığı üzere tüm aşiretlerin bir araya gelmesi reel politiğe aykırı.

Dağ fare doğurdu
Gelelim barışı tesis çabalarına… Moskova’da başlatılan süreç sonrası Türkiye, Rusya, Çin, Mısır, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Kongo Cumhuriyeti ile BM, Avrupa Birliği, Afrika ve Arap Birliği’nin katıldığı Berlin Konferansı için dağ fare doğurdu diyebiliriz. Bize göre Hafter’e meşruiyet kazandırılan Konferans’ın uzlaşılan 55 maddelik sonuç bildirgesinde, “Libya’nın egemenliğine, bağımsızlığına, toprak ve ulusal bütünlüğüne güçlü bağlılığımızı yineliyoruz” ifadelerine yer verildi. Şansölye Merkel’in şimdiye dek Libya konusunda uzlaşamayan 12 ülkenin liderini aynı masanın etrafında toplaması Alman basınında “Merkel’in başarısı” olarak nitelendirildi.
Almanya’nın Libya üzerinden Akdeniz jeopolitiğine hızlı dönüşü dikkat çekici. AB’nin lideri olarak hareket eden Almanya’nın Türkiye ve Rusya’nın çizgisine yaklaştığı görülüyor. ABD denklemin dışında kaldı, tıpkı Fransa gibi. Merkel’in önceliği AB’yi bir arada tutmak, belirlediği öncelikli sorun sahası ise düzensiz göçmen meselesi, tıpkı Ege Denizi’nde olduğu gibi.

İtalya’nın değişen Doğu Akdeniz stratejisi ve Yunanistan’ın hayal kırıklığı
Son dönemde İtalya’nın evrilen tutumu da dikkat çekici. Uzun zamandır Doğu Akdeniz’de aleyhimize oluşturulan eksenin bozulması için İtalya ile işbirliği yapılmasını öneriyorduk. Libya meselesi bu kapıyı araladı. Geleneksel İtalyan dış politikası esasen Fransa’nın Doğu Akdeniz’de bu denli ön almasından epeydir rahatsızdı. İtalyanlar Doğu Akdeniz enerji denkleminde yer almak ve Kuzey Afrika’da söz sahibi olmak istiyor. Şüphesiz İtalyan ENI’nin Libya’daki kazanımlarının korunması da öncelikli. Zira bazı kaynaklarda; Hafter’in Libya’da kazanması durumunda ENI’nin imtiyazlarının Fransız TOTAL’e devredileceğine ilişkin haberler göze çarpıyor.
Neticede konuya pragmatik yaklaşan İtalya’nın Yunanistan-GKRY ikilisini hayal kırıklığına uğrattığını söylemek yanlış olmaz. Türkiye’nin Libya hamlesine 2 Ocak’ta Atina’da düzenlenen East-Med Projesi’nin imza töreni ile yanıt vermeye çalışan Yunanistan-GKRY ve İsrail üçlüsünden İtalya’nın ayrışması ve projeyi terk etmesi bu nedenle şaşırtıcı değil. İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio’nun, “East-Med önerisinin, maliyet ve inşaat süreci dikkate alındığında diğerlerinin yanında orta ve uzun vadeli bir seçenek olamayacağı açıktır” açıklaması muhatapları üzerinde soğuk duş etkisi yarattı. Üstelik tam da bu esnada beş savaş gemisinden oluşan Türk Deniz Görev Gücü’nün bir Amiral komutasında Batı Akdeniz’de İtalya ile seri tatbikatlar ve liman ziyaretleri (Agusta ve Katanya) yaptığını hatırlatalım. Buna karşın İtalyan savaş gemilerinin de uzun aradan sonra Mersin Limanı’nı ziyaret ettiğini vurgulayalım.
Israrla belirttik, bir daha yineleyelim. East-Med projesi taktik bir blöf, ekonomik olarak kârlı bir yatırım değil. Üstelik Türkiye’nin Libya ile akdettiği Anlaşma’dan sonra Türkiye’nin onayı ve izni olmadan yapılamayacağı konusunda da tüm aktörler hem fikir. Bu nedenle Yunanistan’ı yöneten siyasi aklın hayal kırıklığı yaşaması, kontrolünü kaybetmesi dahası Hafter’i Atina’ya davet etmesi, içinde bulunulan siyasi çaresizliği göstermesi bakımından oldukça manidar.

Türkiye’nin Avrasya’ya yönelimi ve Rusya ile gelişen, derinleşen ilişkiler
Bakınız, Türkiye ile Rusya’nın çok boyutlu işbirliği Suriye’den sonra Libya’ya da uzandı. Açıkça bir Doğu Akdeniz ülkesine evrilen Rusya, ABD ve Batı’nın istikrarsızlaştırdığı tüm kriz alanlarında çözümün anahtarı rolünü oynuyor. Türkiye ile anlayış birliği ve eşgüdüm sergilediği görüntüsü veren Rusya oldukça sabırlı ve sistematik hareket ediyor. Türkiye ve Rusya’nın mutabakat sağlamaları ve ağırlıklarını koymaları durumunda Libya’da istikrar tesis edilebilir. Türkiye’nin kırmızı çizgileri; Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde yer almak, KKTC ve Libya ile imzalanan Anlaşma.
Süreç bu şekilde ilerlerse Türkiye ile Rusya arasındaki birliktelik Suriye ve Libya ile sınırlı kalmayabilir. Sıklıkla vurguladığımız gibi Rusya-görünen- Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde de partnerimiz olacak. Keşfedeceğimiz kaynakların Rusya-Azerbaycan ve hatta İtalya ortaklığı ile işletilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu noktada, 1974 yılından bu yana GKRY’ye uyguladığı ambargoyu kaldıran ABD’nin bu hamlesine Rusya’nın cevabı ise muhtemelen KKTC’yi tanımak olacak. KKTC’nin tanınmasının, Suriye’nin deniz alanlarına yönelik doğal kaynakları işletme hakkına sahip olan Rusya’nın işine geleceğini hatırlatalım.
Bakınız Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun (DAGF) son toplantısı Ocak ayında yapıldı. Dikkat çeken nokta Fransa ve ABD’nin de DAGF’ye katılım niyetini ortaya koymaları oldu. Doğalgaz marjında tıpkı OPEC benzeri bir piyasa teşkil etmeye çalışan bu yapı bilindiği gibi Türkiye’yi dışarda tutuyor. Rusya’nın da DAGF’ye mesafeli olduğu biliniyor. Ez cümle; şartlar Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde Türkiye ve Rusya’yı kaçınılmaz olarak bir araya getirecek. Günümüzde ABD’nin çıkarları ile Türkiye’nin çıkarları ayrışıyor ve çatışıyor. ABD’nin dayattığı sözde Kürt devleti, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin aleyhine oluşturulan Yunanistan-GKRY-İsrail-Mısır eksenini desteklemesi Türkiye için risk teşkil ediyor. Son kertede ABD’nin izlediği stratejiler, şüphesiz Türkiye’nin yüzünü Avrasya’ya dönmesine ve Rusya ile işbirliği yapmasına vesile oluyor.
Geldiğimiz aşamada Türkiye’nin diplomasi silahını kullanması ve diplomatik ataklar yapması şart. Askeri boyutta Doğu Akdeniz’de sürdürülen Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nı çok uluslu bir yapıya evirme çabaları biliniyor. Milli Savunma Bakanlığı konuyu sürekli gündemde tutuyor. Bilindiği üzere Pakistan fiilen gemi ile Ürdün ise gözlemci statüsünde harekâta katkı sağladı. Lâkin askeri boyutta atılan bu adımlar yeterli değil…

Doğu Akdeniz’e yönelik stratejik/diplomatik hamle önerisi: 7+7 Diyaloğu
Bakınız 5+5 Diyaloğu, 1983 yılında Fransa öncülüğünde başlatıldı ve 1990 yılında şekillendi. Batı Akdeniz’e kıyısı olan Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya ve Malta (Kuzey hattı) ile Cezayir, Libya, Moritanya, Fas ve Tunus (Güney hattı) arasındaki işbirliğini artırmayı hedefleyen Diyalog, Batı Akdeniz’i ilgi sahası olarak belirledi. 5+5 Diyaloğu’nun “bölgesel nitelik” taşıdığını vurgulayalım.
5+5 Savunma Girişimi ise, 5+5 Diyaloğu’nun savunma boyutunu teşkil etmektedir. Üye ülke silahlı kuvvetleri arasında karşılıklı çalışabilirliğin artırılması, bilgi ve tecrübe paylaşımının sağlanması, iletişim kanallarının açık tutulması, üye ülkeler arasında karşılıklı anlayış ve güvene dayalı ilişkiler geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Özetle 5+5 Diyaloğu, Batı Akdeniz Bölgesi’ne yönelik sorun alanlarını ve istikrarsızlığı çözmeyi hedeflemektedir. Türkiye bu diyaloğun Orta ve Doğu Akdeniz versiyonunun kurulmasına öncülük yapmayı ciddi olarak düşünmelidir. Zira ortam ve şartlar uygundur. Orta ve Doğu Akdeniz ülkeleri bağlamında 7 ülke; Türkiye, Tunus, Cezayir, Suriye, Libya, Lübnan ve KKTC, bölge dışından Rusya, Azerbaycan, Katar, Pakistan, Ürdün, İtalya ve Almanya. Müteakip aşamada siyasi şartların oluşması dışında Mısır, İsrail ve hatta Çin’in katılımı da düşünülebilir.
Öte yandan, çokuluslu hale getirilecek Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nın da 5+5 Savunma Girişimi gibi, önerdiğimiz 7+7 Diyaloğu’nun savunma ve güvenlik boyutunu teşkil etmesi oldukça proaktif bir hamle olabilir.

Bunu Paylaşın