2018 Brüksel Nato Zirvesi ve Karadeniz: ABD, Karadeniz’i kontrol etmek için NATO’yu kullanıyor

MDN İstanbul

Piri Reis Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Amiral (E) Dr. İbrahim Akın, geçtiğimiz ay gerçekleşen NATO Zirvesi’ni; NATO’nun Karadeniz’e olan ilgisini göstermesi üzerine, Karadeniz ve Türkiye penceresinden MarineDeal News’e özel  değerlendirdi

Belçika’nın ev sahipliğinde 11-12 Temmuz 2018 tarihleri arasında Brüksel’de gerçekleştirilen NATO Zirvesi sonuç bildirgesi yayınlandı. 79 maddeden oluşan bildirgenin önemli başlıkları olarak; NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarını artırmaları, NATO komuta yapısının güçlendirilmesi, Rusya’nın yasadışı ve gayrimeşru Kırım’ı ilhakının kınanması ve müttefiklerin 30 Mekanize Taburu, 30 Hava Muharip Filoyu ve 30 Muharip Gemiyi 30 gün veya daha az sürede göreve hazır olabilecek kapasitede tutulabilecek “NATO Hazırlık Girişimi”ne onay vermesi konuları öne çıkmaktadır. Diğer taraftan, sonuç bildirgesine Türkiye’nin menfaatlerini ilgilendiren konular açısından bakıldığında ise; NATO’nun “Türkiye’ye yönelik güney sınırından gelen tehditlere karşı önlemlerin artırılacağını bildirmesinin yanında terörle mücadele alanında NATO’nun yeni yetenekler geliştirmesi konusunda planlamaları, NATO Füze Kalkanı Projesi kapsamında Türkiye’nin Romanya, Polonya ve İspanya ile birlikte anahtar ülke olarak açık bir şekilde vurgulanması hususları dikkat çekmektedir. Bunlar zirve öncesinde de beklenen ve bilinen sonuçlardı.

Türk medyasının NATO Brüksel Zirvesi’nden beklediği sonuç ise NATO’nun Karadeniz’de Türkiye’ye yüklemesi düşünülen yeni sorumlulukların neler olacağı yönündeydi. Sonuç Bildirgesi’nde Karadeniz’le ilgili olarak doğrudan Türkiye’ye sorumluluk yükleyen ifadeler olmamasına rağmen, 2016 yılında Varşova’da yapılan NATO Zirvesi’nde, NATO’nun Doğu Avrupa’da stratejik öneme haiz bölgeler olarak sadece Baltık Denizi belirtilirken, bu Zirve’de Karadeniz’i de dahil etmesi, Karadeniz Bölgesi’nde NATO’nun çokuluslu kara, deniz ve hava kuvvetlerinin konuşlanmasının önemine vurgu yapılması, Karadeniz’in güvenliğine ilişkin olarak Ukrayna’nın NATO ile yapmış olduğu iş birliğinin NATO tarafından memnunlukla karşılandığı huşuları, NATO’nun Karadeniz’e olan ilgisini göstermesi yönünden önemli olarak değerlendirilmektedir.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin kontrolüne bırakılan Karadeniz, SSCB’nin dağılması sonrasında stratejik önemi nedeniyle ABD’nin ilgi alanına girmiş, ancak Montrö Sözleşmesi ve Türkiye’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkeleri kesinlikle Karadeniz’e sokmama politikaları nedeniyle ABD Karadeniz’i kontrol etme imkanı bulamamıştır. Soğuk Savaş sonrasında Karadeniz’de yeni devletlerin ortaya çıkması, ABD’ye yeni politikalar üretme imkanı sağlamış; ABD, Türkiye’nin de içinde bulunduğu “Karadeniz Güvenlik Programı”nı yürürlüğe koymuş, ancak Rusya Federasyonu bu programın dışında tutulmuştur. Türkiye, Karadeniz’in güvenliğini ilgilendiren bir programda Karadeniz’e kıyıdaş olan Rusya’nın bu program dışında tutulmasının, Karadeniz’de güvenliği sağlayamayacağını defalarca dile getirmesine rağmen ABD’yi ikna edememiştir.

ABD, bu program çerçevesinde Rusya ve Türkiye hariç diğer kıyıdaş ülkeleri kontrol etme imkanı bulmasına rağmen Karadeniz’in kontrolünü sağlayamamıştır. Bu politikalarda başarılı olamayan ABD; kıyıdaş ülkelerin bazılarını NATO’ya alarak bazılarını da NATO’ya ortak üye statüsünde tutmaya çalışarak yeni politikalar üretmiştir. Bulgaristan ve Romanya’nın NATO’ya girişi sağlanmış, Gürcistan NATO’ya girmeye aday ülke konumuna yükseltilmiş, Ukrayna ve Moldova ile ilişkiler yakınlaştırılmış, daha da ileri gidilerek NATO-Rusya Konseyi oluşturulmuştur. Ancak, bütün bu girişimlere rağmen ABD’nin Türkiye’nin Karadeniz politikasını ve Montrö Sözleşmesi hukukunu geçmesi mümkün olamamıştır.

Karadeniz’in güvenliğine ilişkin olarak Türkiye’nin iki konuda kırmızı çizgileri bulunmaktadır. Birincisi; Montrö Sözleşmesinin ihlal edilmemesi, ikincisi ise Rusya Federasyonu’nu kışkırtacak davranışlardan kaçınılması. Türkiye bu iki kırmızı çizgiye özel ihtimam gösteriyor. Türkiye ayrıca Karadeniz Bölgesi’nin güvenliğinin Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin tümünün işbirliği ile başarılabileceğine inanıyor. Bu nedenle de Rusya’nın dışlanmasını hiçbir şekilde kabul etmiyor. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzelerini almasını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. ABD ise ikili olarak yaptığı görüşmelerle Karadeniz’in kontrolü konusunda razı edemediği Türkiye’yi, NATO ittifakını kullanarak zorlamaya çalışıyor. Karadeniz’de Türkiye’ye alternatif NATO ülkeleri yaratmaya, bunlar vasıtasıyla da Türkiye’yi ikna etmeye, edemezse de bu ülkeleri alternatif göstererek bir nevi şantaj yaparak iknaya çalışıyor. Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyelikleri, Gürcistan’ın üye adaylığı, Ukrayna ile olan yakınlaşmalar hep bu hedefe yönelik olarak yapılan çalışmalar olarak görülüyor.

Dünya’nın güvenliğinden sorumlu hegemon gücün Karadeniz’i de kontrol etme isteği anlaşılabilir bir istektir. Ancak, bu istek Montrö’nün imzacı devletlerinin tümü ve özellikle de Türkiye ile beraber politikalar belirlemekten geçmektedir. Türkiye’nin Karadeniz’e yönelik politikaları Montrö çerçevesinde 82 yıldır değişmemiştir. Bu politikalar 82 yıldır Karadeniz’de kıyıdaş ülkelerin güvenliğini sağlamıştır. Sorunlar yok mudur? Tabii ki vardır ama çözümler de Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerle beraber üretilmelidir. 

Bunu Paylaşın