Başkasının bilgisiyle bilgiç olunabilir mi?
Başkasının aklı ile hayat anlaşılır mı?
Herkes kendi aklıyla akıllı olmak ister ama ne tezattır ki, kendinden söz etmek, kendi yaptığını ettiğini anlatmak da bizde pek itibar görmez. Bu anlayış, bu coğrafyada geçmişten günümüze öz dilimiz ve yaşanmışlıklarla ayan beyan böyle süregelir. Bu değere kökten bağlı olanlar arada bir başarı sarhoşluğuyla yoldan çıkıp kaidelere uymasa da toplumun baskısı ile suçluluk duyarak kendileriyle hesaplaşmayı çoğu kez deneyimlemiştir. Bu insanın içinde süren ve bitmeyen bir savaştır. Sanki kendinden söz etmek yasaklı, ayıp ve de suç!
Hayır efendim!
Asıl, sahip olunan topluma fayda sağlayacak bilgiyi saklamaktır esas suç! Tarihe dönün bakın, kim bu talihi ister yaşarken, hem de iletişim çağında! Tüm alimler tabir yerindeyse O devler; döneminden önce bu aleme gelip ışık tutarlar geleceğe alim olacak bir kaç kemal için… Yaşarken eza çekerler, öteki aleme göçtüklerinde ancak methiyeler düzülür haklarında… İsimleri cadde, sokak veya okullarda yaşatılır. Halbuki onlar eza çekerek her şeye rağmen yapıtlarıyla mutlu olan, kendi döneminde anlaşılmayan, anıldıklarında onları sevmeyenlerce silinmek isteyen Kemallerdir!
Mütevazı olmayınız Metin Başkanım, bugüne kadar yaptığınızı ettiğinizi, bu görevi devralırken nasıl aldığınızı, onun da nasıl aldığını, gördüklerinizi, duyduklarınızı anlatınız da duymayanlar, unutanlar, kaygılananlar duysunlar, özgürce karar versinler, ki yeniden baştacı olunuz.
Siz de çekinmeyiniz Salih Kaptanım sunacağınız cazip ve yeni vizyonunuzla, planlarınızı, projelerinizi, sunacağınız eserlerinizi birbir anlatınız da bilinsin, ki sizi baştacı edelim.
Bırakınız denizciye “yakışmayan” sözleri, bizlerden ırak kalsın! Keza denizcilik çok hızlı yaşar, denizcilik dünyadır, akar akar durmaz. Bu çok hızlı olur. Bu edilen sözlerinizin anlamı tarihi yazan her dönem baştacı denizciler için, kendini bilen herkes için çağın gerisindedir. Bu nedenle denizcinin siyaseti de politikası da kavgası da mümkünse en üst oktavdan ancak asil olmalıdır.
Asıl söylenecekleri söylemeyip siyasetin gereklerine uyup tedbir sanılan bu tutumunuzda bu gemide olan masumlar zarar görüyor. Her iki şahsiyetten beklenen ne vaat ettiğidir. Kamuoyu sadece bunu beklemektedir.
Haksız mıyım bu düşüncemle, kişi kendini bilip güveniyorsa neden bunu saklar ki? Asıl bilgiyi paylaşacakken sahip olduğu cevheri neden nahoş sözlerle karartır ki? Eğer kişi kendini iyi ve olgun görüyorsa bunu göğsünü gere gere, hatta bağıra bağıra anlatmalı. Mütevazı olunacak durumlar elbette olur, ancak şimdi, yaptığını ve daha neler yapılabileceğini anlatma vaktidir ki, sahip ve talip olunan ünvan bunu ister.
Efendiler, güzel üzerinde “çirkin” olan herşey sırıtıyor. Mavi kirleniyor! Bilginizi paylaşmakta cömert, zengin ve güzel olunuz. Güzele bu ahval inanın yakışmıyor! Akort bozulmuş. Dolmakalem mürekkep akıtıyor kalemse kırılmış. Fırçalar kurumuş, ellerse iyi biçim vermiyor. Ruh kaçmış dans edemiyor beden kaskatı. Makara dağılmış görüntü vermiyor. Bu “yarış” oyunu hiç mi hiç iç açmıyor!
Uydurma veya müneccimlikle anlaşılacak türden değil, doğal ve somut yollarla öğrenilecek bilgidir kıymetli. Erdemse; hayatı, güzelliği, sağlığı, şanı ve onuru sever… Sarp bir dağ ya da aşılmaz bir dalga gibi değildir. Ona yaklaşanlar güzelleşir ve güzelleştirir, bereket getirir ve erdemli olan kişi, bu ölçüsüyle her şeyden yüksekte kalır.
Peki, Oda’yı kuruluşundan bu güne kadar yaşatanları, büyütenleri, itibar kazandıranları hoş olmayan kelimelerle itham etmek, tabir yerindeyse bugünlere kadar emek verildiği için yerden yere vurmak, geçmişin yani Türkiye’nin zor şartlarını unutmak, geçmişi sevmemek, emeğe saygısızlık erdemden uzaklaşmak niye?
Sektöre hizmet için çıkılan yollar hele bu kadar emek verildikten sonra mutlaka kesişir. El ele vermek gerekebilir. Yaşam çok ama çok kısa, bu zamanı bu coğrafyanın iyiliği ve doğruluğu için hele de zamanı gelmişken herşey sizin kolayınıza gitmese de hakkını vererek kullanmak yine hepimize yarar sağlayacaktır.
Şanı elde etmek ya da sürdürmek onurlu bir biçimde de mümkündür. Düşünce, sert rüzgârın yönünü değiştiren onu istediği gibi yöneten, düzene koyandır. Düşünceler yarışı en makbul olandır. Kişi kendini bilirse, ahlaklı ve erdem sahibi olursa aşamayacağı engel yoktur. İster perde önünde olsun ister perde arkasında… Savaşmaksa yaşama refah ve düzen getirmek içindir. Bu savaş doğru ve dürüst verilirse zafer şerefle elde edilir.
Hafızamı zorlayarak yanılmadığımdan emin olarak, uzun bir süre düşündüm. Geçmişe gittim, bu günü anlamak için. Ama içinden çıkamadım. Ben anlamadım. Sordum: Şaşırmakta haklısın dediler: Ne doğru ne yanlış!
Salih Kaptanı ve Metin Başkanı düşündüm. Bir arada oldukları ve buna tanık olduğum zamanları düşündüm, hafızamı zorladım. Metin Bey her mecliste, platformda Salih Kaptan’ı överek söz verir, konuşma için davet eder, veya konuşmasına parantez açarak onun fikrini konuşmasına dahil ederdi.
Salih Kaptanın da bir gün olsun hiçbir ortamda Metin Başkan’ın bir fikrine muhalif olduğunu, onu ağır bir dille veya nazikçe eleştirdiğini ne gördüm ne de duydum.
Salih Kaptan bildiğim kadarıyla sezgilerim ve anlayışım beni yanıltmıyorsa haza beyefendi bir şahsiyet. Yüreği iyi.
Metin Başkan ise ne kadar sert ve kararlı görünse de aynı zamanda duygusal bir şahsiyet. Akil ve dürüst.
Efendiler,
Sektörün iki kıymetli cevherinin enerjisi böyle sarf edilmemeli, sektör için yapılacak bu kadar iş varken!
Başkasının aklı ile hayat anlaşılır mı?
Herkes kendi aklıyla akıllı olmak ister ama ne tezattır ki, kendinden söz etmek, kendi yaptığını ettiğini anlatmak da bizde pek itibar görmez. Bu anlayış, bu coğrafyada geçmişten günümüze öz dilimiz ve yaşanmışlıklarla ayan beyan böyle süregelir. Bu değere kökten bağlı olanlar arada bir başarı sarhoşluğuyla yoldan çıkıp kaidelere uymasa da toplumun baskısı ile suçluluk duyarak kendileriyle hesaplaşmayı çoğu kez deneyimlemiştir. Bu insanın içinde süren ve bitmeyen bir savaştır. Sanki kendinden söz etmek yasaklı, ayıp ve de suç!
Hayır efendim!
Asıl, sahip olunan topluma fayda sağlayacak bilgiyi saklamaktır esas suç! Tarihe dönün bakın, kim bu talihi ister yaşarken, hem de iletişim çağında! Tüm alimler tabir yerindeyse O devler; döneminden önce bu aleme gelip ışık tutarlar geleceğe alim olacak bir kaç kemal için… Yaşarken eza çekerler, öteki aleme göçtüklerinde ancak methiyeler düzülür haklarında… İsimleri cadde, sokak veya okullarda yaşatılır. Halbuki onlar eza çekerek her şeye rağmen yapıtlarıyla mutlu olan, kendi döneminde anlaşılmayan, anıldıklarında onları sevmeyenlerce silinmek isteyen Kemallerdir!
Mütevazı olmayınız Metin Başkanım, bugüne kadar yaptığınızı ettiğinizi, bu görevi devralırken nasıl aldığınızı, onun da nasıl aldığını, gördüklerinizi, duyduklarınızı anlatınız da duymayanlar, unutanlar, kaygılananlar duysunlar, özgürce karar versinler, ki yeniden baştacı olunuz.
Siz de çekinmeyiniz Salih Kaptanım sunacağınız cazip ve yeni vizyonunuzla, planlarınızı, projelerinizi, sunacağınız eserlerinizi birbir anlatınız da bilinsin, ki sizi baştacı edelim.
Bırakınız denizciye “yakışmayan” sözleri, bizlerden ırak kalsın! Keza denizcilik çok hızlı yaşar, denizcilik dünyadır, akar akar durmaz. Bu çok hızlı olur. Bu edilen sözlerinizin anlamı tarihi yazan her dönem baştacı denizciler için, kendini bilen herkes için çağın gerisindedir. Bu nedenle denizcinin siyaseti de politikası da kavgası da mümkünse en üst oktavdan ancak asil olmalıdır.
Asıl söylenecekleri söylemeyip siyasetin gereklerine uyup tedbir sanılan bu tutumunuzda bu gemide olan masumlar zarar görüyor. Her iki şahsiyetten beklenen ne vaat ettiğidir. Kamuoyu sadece bunu beklemektedir.
Haksız mıyım bu düşüncemle, kişi kendini bilip güveniyorsa neden bunu saklar ki? Asıl bilgiyi paylaşacakken sahip olduğu cevheri neden nahoş sözlerle karartır ki? Eğer kişi kendini iyi ve olgun görüyorsa bunu göğsünü gere gere, hatta bağıra bağıra anlatmalı. Mütevazı olunacak durumlar elbette olur, ancak şimdi, yaptığını ve daha neler yapılabileceğini anlatma vaktidir ki, sahip ve talip olunan ünvan bunu ister.
Efendiler, güzel üzerinde “çirkin” olan herşey sırıtıyor. Mavi kirleniyor! Bilginizi paylaşmakta cömert, zengin ve güzel olunuz. Güzele bu ahval inanın yakışmıyor! Akort bozulmuş. Dolmakalem mürekkep akıtıyor kalemse kırılmış. Fırçalar kurumuş, ellerse iyi biçim vermiyor. Ruh kaçmış dans edemiyor beden kaskatı. Makara dağılmış görüntü vermiyor. Bu “yarış” oyunu hiç mi hiç iç açmıyor!
Uydurma veya müneccimlikle anlaşılacak türden değil, doğal ve somut yollarla öğrenilecek bilgidir kıymetli. Erdemse; hayatı, güzelliği, sağlığı, şanı ve onuru sever… Sarp bir dağ ya da aşılmaz bir dalga gibi değildir. Ona yaklaşanlar güzelleşir ve güzelleştirir, bereket getirir ve erdemli olan kişi, bu ölçüsüyle her şeyden yüksekte kalır.
Peki, Oda’yı kuruluşundan bu güne kadar yaşatanları, büyütenleri, itibar kazandıranları hoş olmayan kelimelerle itham etmek, tabir yerindeyse bugünlere kadar emek verildiği için yerden yere vurmak, geçmişin yani Türkiye’nin zor şartlarını unutmak, geçmişi sevmemek, emeğe saygısızlık erdemden uzaklaşmak niye?
Sektöre hizmet için çıkılan yollar hele bu kadar emek verildikten sonra mutlaka kesişir. El ele vermek gerekebilir. Yaşam çok ama çok kısa, bu zamanı bu coğrafyanın iyiliği ve doğruluğu için hele de zamanı gelmişken herşey sizin kolayınıza gitmese de hakkını vererek kullanmak yine hepimize yarar sağlayacaktır.
Şanı elde etmek ya da sürdürmek onurlu bir biçimde de mümkündür. Düşünce, sert rüzgârın yönünü değiştiren onu istediği gibi yöneten, düzene koyandır. Düşünceler yarışı en makbul olandır. Kişi kendini bilirse, ahlaklı ve erdem sahibi olursa aşamayacağı engel yoktur. İster perde önünde olsun ister perde arkasında… Savaşmaksa yaşama refah ve düzen getirmek içindir. Bu savaş doğru ve dürüst verilirse zafer şerefle elde edilir.
Hafızamı zorlayarak yanılmadığımdan emin olarak, uzun bir süre düşündüm. Geçmişe gittim, bu günü anlamak için. Ama içinden çıkamadım. Ben anlamadım. Sordum: Şaşırmakta haklısın dediler: Ne doğru ne yanlış!
Salih Kaptanı ve Metin Başkanı düşündüm. Bir arada oldukları ve buna tanık olduğum zamanları düşündüm, hafızamı zorladım. Metin Bey her mecliste, platformda Salih Kaptan’ı överek söz verir, konuşma için davet eder, veya konuşmasına parantez açarak onun fikrini konuşmasına dahil ederdi.
Salih Kaptanın da bir gün olsun hiçbir ortamda Metin Başkan’ın bir fikrine muhalif olduğunu, onu ağır bir dille veya nazikçe eleştirdiğini ne gördüm ne de duydum.
Salih Kaptan bildiğim kadarıyla sezgilerim ve anlayışım beni yanıltmıyorsa haza beyefendi bir şahsiyet. Yüreği iyi.
Metin Başkan ise ne kadar sert ve kararlı görünse de aynı zamanda duygusal bir şahsiyet. Akil ve dürüst.
Efendiler,
Sektörün iki kıymetli cevherinin enerjisi böyle sarf edilmemeli, sektör için yapılacak bu kadar iş varken!