“İnsan insanın kurdu”

Yeşim Yeliz Egeli

yesimegeli@marinedealnews.com
Duygular hırpalanınca, yazmak daha dolu dizgin akacağına, tutuklaştı. Yazdım, yazdım ve sildim. Öfke beni ele geçirdi hem aklım hem eklemlerim tutuldu. Bu sonbahar zehir zemberek bir nahoş tatla hepimizin yüreklerini burdu. Zamansız gidenler, kopanlar oldu.
Sevgili Deniz, nur içinde uyu, bu yaşamda olmasa da hangi alemde olursan ol, iyilikler güzel ruhunla olacak…
Daha uzun süre dipdiri yaşayacak dediğimiz yapraklar, tutunacak bir dal, doğan güneşe selam yarışı verip, her rüzgârda türküler söylerken her şeye rağmen dalından kopmamak için müthiş güçlü bir eda ile raks eder görünürler. Biz onları anlamadan örseleriz. Yaşamda kalma arzusu varken, sinsi bir hastalık ensenizden yakaladı mı, önce bir telaş sonra ya sonuna kadar savaş ya da teslimiyet gelir. Her şeyi deneyip yakanızdan düşüremediğinizde onurunuzu kaybetmeye yüreğiniz dayanmaz ki, o güne kadar eğmediğiniz başınız, “burnum düşse ölsem, almam” demeler nafiledir, mecbursunuzdur bir başkasına… Yaşamınızda apansız karşılaşılan, asla aklınıza gelmeyen bu durum, hastalığın bedeninize ettiği eziyet bir yana ruhunuzu da incitmeye başlar ve bir de oradan eğmeye bükmeye başlar bu fani dünyadan koparmak için sizi. O gün gelecektir ama ne zaman? Acı bekleyiş!
Bize doktor 10 gün verdi, hastayı kaderine terk edip ardından ekledi “Yine de Allah bilir”. Bu gerçeği bilirlen O’na ümit vermek için gülümsemek Allah’ım ne zormuş. Dokuz günde eriyip gitti Billa…
Bir sebepten ya zamansız soldu ya dalından kopup gitti. “Her bir ölüm, zamansız ölümdür” derler. Acaba gerçek bu mudur, biz mi bunu böyle bilegeldik. Belki de gidenler, kopanlar şanslılar, kimbilir…
Ne çevre, ne dünya olayları hiçbirşey umurunuzda olmuyor. Ölümün bağıra bağıra ama sinsi sinsi parmak uçlarında geldiğini görmenize rağmen umut yakanızı bir türlü bırakmıyor: ‘Ya bu da işe yararsa, bunu da denemeli, ama imkânlar sınırlı. Para tuzağına çekilmeden, kim gerçek söylüyor, kim doğru tedaviyi uyguluyor, hımmmm’… Sorular, sorular… Bir de bu doktora gidelim. Aaa mutlaka bu bitkiyi denemeli, şu kürü uygulamalı ama bilimden ayrılma, alternatif tıbbı da dene… Bunları söyleyen herkes elinden geleni yapıyor sevdiğinizin iyileşmesi için adeta seferber oluyor. Ama olmuyor işte, olmayınca olmuyor! Ne oluyor biliyor musunuz, mücadeleyi bırakmazsanız, meret ensenizden ilk tuttuğunda, “6 ay ömrü var” diyor bazı doktorlar, ona inat bir başka doktor, elinden gelen tüm mücadeleyi ekibini seferber edip veriyor. Yaşatmayı deniyor, zorluyor. Aşk ile yapıyor işini. 6 ay biçilen ömrü 2,5 yıla uzatıyor. Kimi de hasta olduğuna bakmayıp yerden yere vuruyor, zar zor aldığın o yılları kabir azabına çeviriyor. Bir de hastanenin kapısında şaka gibi bir yazı duruyor, büyük puntolarla: “Hekiminizi siz seçebilirsiniz.” Yalan, kuyruklu yalan, sağlıkta reformmuş. Sistem işlemiyor ki. Adı var ama kendi yok, denetlenmiyor. Özel sektör her MR’da para basarken, randevu almak için harcadığın vakitler zamana karşı yarıştığın hastalıkta üstüne basıp geçiyor. Onkoloji bölümleri hijyenin olmazsa olmazı bölümler olmasına rağmen dezenfekteden geçtim; kirden, pislikten geçilmiyor. Yerler, tuvaletler o kadar pis ki, gidip görmeniz gerekir. Kendiniz temizliyorsunuz. Bir de o seçtiğiniz hekim, acı ama gerçek sizi seçmiyor. Haklı… Bunalmış, günde 300 hastaya bakıyor, onun da insan olduğu unutuluyor, çünkü sistem yanlış. “İnsan insanın kurdu” bunu yaşayarak öğrendim, bu bir gerçek. Halbuki zavallı, sistemin onu çürüttüğünün, insanlığını elinden aldığının, amacının yaşamı iyileştirmek olduğunu unutturduğunu bilmeden, doğru bildiğini unutuyor. Unutturuyorlar.
Bilim insanı, insan evladı bir doktor var sayın okurlar… Başkent Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, Girişimsel Radyoloji alanında Türkiye’deki iki kişiden biri. Muhterem, azimli ve kararlı. Geleceği parlak bir hekim. Önce pırıl pırıl ‘insan’. Sevgili Halam Binnaz, pankreas başı kanserine yakalandığında, ilk ameliyatını başarıyla yapan Genel Cerrah Doç. Dr. Ömer Bender’den tedaviyi teslim alan ve tedavide uyguladığı yeni yöntemle ona biçilen ve kesin de olmayan altı ayı 2,5 yıla uzatan doktor. Ona umudu, sevgisini, azmi, kendi ve tüm ekibiyle gösteren doktor. Onkolojik tedavisinin yetersiz olması, Özelde pahalı olması, sağlık hizmet şartlarının bugünkü Türkiye’de maalesef üzüntü verici olması onun Azrail’i oldu. Onca yıl çalışıp emekli olduğunda hakkettiği bakımı görememesi de oldukça ağır bir mükafat…
Bilimsel araştırmalar konusunda önü açılması ve araştırmalarına imkânların seferber edilmesi gereken genç bir hekim: Doç. Dr. Burçak Gümüş.
Sevgili Hocam,
Allah size ve sizin gibi aziz tüm hekimlere uzun ömürler versin. Bu ülkenin başından sizler gibi ‘insan gibi insan’ doktorları eksik etmesin. Halam hakkın rahmetine kavuştu, meleğimiz uçtu gitti, takdir Allah’ın. Ona kattığınız artı her bir an için size, bu mücadelemizde sonuna kadar yanımızda olan tüm dostlarımıza sonsuz teşekkürler…
ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yesimegeli@marinedealnews.com