Üçüncü kişilerin yüzer LNG terminallerine erişim izni

MDN İstanbul

İnal Hukuk Bürosu’ndan Avukat Berkan Kaplan, TPA hakkının; son yıllarda yatırımı birçok ülke tarafından teşvik edilen yüzer LNG terminallere (Floating Storage Regasification Unit “FSRU”) Türkiye’de nasıl uygulandığını ve TPA uygulamasının LNG ticaretindeki önemini MarineDeal News’e özel değerlendirdi

Türkiye’nin, özellikle Avrupa, Ortadoğu ve Afrika coğrafyası, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ticaretinde merkez olma hedefi ve bu stratejik hedef doğrultusunda yakın zamanda gerçekleştirilen yatırımlar, Türk mevzuatının, üçüncü kişilerin erişim izni (Third Party Access “TPA”) hakkını LNG terminallerinde nasıl ele aldığı hususunun önemini artırmaktadır.

1. Üçüncü Kişilerin Erişim İzni Hakkı
Üçüncü kişilerin erişim izni hakkı, kısaca, tedarikçilerin belirli enerji tesislerine adil erişim hakkı olarak tanımlanabilir. Söz konusu adil erişim hakkının doğumu ve bu hakka duyulan ihtiyaç, enerji sektörünün liberalleşmesi sürecinde, çoğaltılması mali ve teknik açıdan verimli olmayan elektrik ve doğalgaz iletim ve dağıtım ağlarının, kamunun tekelinden çıkartılarak özel sektörün kontrolüne geçtiği dönemlere dayanmaktadır.
Enerji piyasalarının liberalleştirilmesi sürecinde pek çok ülke; verimli, rekabetçi ve arz güvenliğinin sağlam temellere dayandığı özelleşmiş ve liberal bir piyasa oluşturabilmek adına çeşitli araçları hukuk sistemlerine dahil etmişlerdir. Tam bu noktada, başka araçlarla beraber, tedarikçilerin özellikle elektrik ve doğalgaz iletim ağları gibi, kamu elinden çıkıp özelleştirildikten sonra doğal yapıları gereği tek bulunan iletim ve dağıtım ağlarına, adil erişim hakkının hukuki güvence altına alınması, gerçek anlamda rekabetçi piyasaların oluşturulması, tekellerin yıkılması ve fiyatların düşmesi noktalarında büyük rol oynamıştır.

2. Üçüncü Kişilerin Erişim İzni Hakkının Gaz Piyasasında Uygulaması ve FSRU
Yukarıda kısaca değindiğim üzere, elektrik ve gaz sektörlerinin özelleşme ve liberalleşme sürecinde, daha evvel kamunun elinde bulunan elektrik ve gaz iletim ve dağıtım ağlarının, özel şirketlerin yönetimine bırakılması; bu, şirketler tarafından kullanıcılara karşı farklı ve ayrımcı politikaların yürütülebilme ihtimali ve sonuç olarak da hedeflenen rekabetçi, şeffaf ve arz güvenliğinin bulunduğu piyasaların temin edilememesi şüphelerini doğurmuştur. Söz konusu şüpheler, liberalleşme ile her ne kadar devletlerin müdahalesinin hiç bulunmadığı ya da en aza indirgendiği piyasalar hedeflenmiş olsa da, elektrik ve doğalgaz iletim ve dağıtım ağları kapasitelerine erişerek, kullanıcılarına enerji tedarik etmeyi hedefleyen firmalara uygulanacak olan erişim politikalarının nasıl belirlenmesi ve uygulanması gerektiği hususlarında devletlerin bazı hukuki araçlarla müdahalesinin gerekliliği görüşünü doğurmuştur. Bu doğrultuda, pek çok gelişmiş piyasada, kapasitelere erişmek isteyen tedarikçilere uygulanacak olan adil erişim hakkı ve şeffaf erişim ücretleri yazılı hukuk ile güvence altına alınmıştır.
Doğalgazın; yapısı gereği elektrik enerjisinden farklılaşması, doğalgaz yer altı zenginliği bulunan ülkelerin sınırlı olması ve doğalgaz hatlarında bulunan ülkeler arası politik ilişkilerin değişkenlik göstermesi sebepleriyle, tam rekabetçi piyasaların doğalgaz sektöründe, elektrik piyasasına kıyasla sağlanamadığı görüşündeyim. Bu noktada, önem teşkil eden hususlardan birinin de, özellikle Avrupa coğrafyasındaki bazı ülkelerin neredeyse tamamen ithal doğalgaza bağımlı olmaları ve siyasilerin doğalgaz gibi önemli hayati ve politik bir unsuru özel şirketlerin eline bırakmama eğilimi olduğu kanaatindeyim.
Ancak, son zamanlarda yaşanan fiyat dalgalanmaları ve kamu tekelinde bulunan doğalgaz iletim ve dağıtım şirketlerinin verimsiz yönetilmeleri nedeniyle, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkeler, doğalgaz sektöründe de tamamen liberal bir piyasaya geçişe doğru adımlar atmaya başlamıştır. Ne var ki, Türkiye’de doğalgaz piyasasının halen büyük ölçüde devlet tekelinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira her ne kadar BOTAŞ’ın piyasa üzerindeki hakimiyetinin azaltılması ve özel sektörün daha aktif rol oynayabilmesi için son yıllarda bazı düzenlemeler yapılmış olsa da, kamunun piyasa üzerindeki ciddi hakimiyeti devam etmektedir.

Avrupa Birliği’ne uyum süreci ile birlikte, Avrupa ile hemen hemen eş zamanlı olarak Türkiye doğalgaz piyasasının liberalleşmesi için adımlar atılmış ve bu adımlar dahilinde, 4646 sayılı Doğalgaz Piyasa Kanunu ile tedarikçi firmaların iletim ve dağıtım ağlarına eşit ve adil şartlar dahilinde erişim hakkı hukuki güvence altına alınmıştır. LNG depolama terminallerine erişim esaslarına ilişkin olarak, Doğalgaz Piyasa Kanunu ve Sıvılaştırılmış Doğalgaz Depolama Tesisi Temel Kullanım Usul ve Esaslarının Belirlenmesine Dair Yönetmelik’te (“Yönetmelik”), LNG depolama faaliyetlerinde bulunmak isteyen firmaların lisans alabilmeleri için, kullanıcılara tarafsız ve eşit bir şekilde hizmet sunacaklarını taahhüt etmeleri ve bu şirketlerin, temel kullanım usul ve esaslarını eşit durumdaki hizmet alanlar arasında ayrım yapılmaksızın belirleyerek, internet sitelerinde beyan etmeleri öngörülmüştür.

Son yıllarda LNG ticaretinin büyümesi ve FSRU’lara olan yatırımların artması ile aslında gemi sıfatını haiz olan yüzen sıvılaştırılmış doğalgaz terminali FSRU’lara uygulanacak olan erişim kurallarının nasıl belirleneceği sorusu ortaya çıkmıştır. Bu noktada, Yönetmeliğin 5. maddesi çerçevesinde hazırlanan, Aliağa’da bulunan Türkiye’nin ilk FSRU Projesinin kapasite erişim ve temel kullanım esasları, 02.11.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Ayrıca, ilgili terminalin internet sitesinde, yüzer LNG terminali kullanım usul ve esaslarına da yer verilmiştir.

Hiç kuşkusuz ki, FSRU’lara erişim ve kapasite kullanım esaslarının eşit, adil ve şeffaf bir şekilde olması ve bu esasların hukuki güvence altına alınmış olması, dünya LNG ticaretinde büyük pay sahibi olma hedefleri olan Türkiye’nin, rekabetçi ve verimli piyasalar karşısındaki konumunu güçlendirmektedir. Zira, serbest ve rekabetçi piyasa şartları dahilinde, kullanıcılar en iyi fiyatlandırmayı belirleyecek, bu durum da Türkiye’nin LNG ticaretinde rekabet edebilmesini sağlayacaktır.

Sonuç olarak; coğrafi konumu gereğince LNG ticaretinde önemli rol oynayabilecek olan Türkiye’nin, TPA ve rekabeti güçlendirici diğer araçların hukuki güvence ile aktif bir şekilde uygulanması neticesinde, dünya LNG ticaretindeki payını artırabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, FSRU ve diğer LNG depolama tesislerine; eşit, adil ve şeffaf kullanım esas ve koşullarının uygulanması, kullanıcıların rekabetçi piyasada en iyi fiyatlandırmaya ulaşmasını sağlayacaktır ve bu durum, LNG ihracatı ve yurtiçi son kullanıcı fiyatlandırmasını olumlu yönde etkileyecektir. Türkiye’nin dünya LNG ticaretindeki payının büyüyerek bir merkez haline gelmesinin doğru ve ulaşılması çok da zor olmayan bir hedef olduğu görüşündeyim.

Bunu Paylaşın