Türkiye’nin her anlamda denizcileşeceğine inanıyorum

MDN İstanbul

Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi (BIMCO) Gelecek Dönem Başkanı ve İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Şadan Kaptanoğlu
Türkiye denizci devlet olmak zorunda!
Bu söylemi son yıllarda çok sık duymaya başladık; “Türkiye denizci devlet olmalı!” Demek ki, temelde eksik veya sorunlu giden meseleler var ve kangren olup vücudu sarmadan çözüm bekleniyor. Sektör yetkilileri, denizci devletlerin stratejik önemde gördükleri denizcilik endüstrisine nasıl hassas eğildiklerine işaret edip, yapısal reformları ve akıllı projeleri bir bir sıralıyorlar. Ama nafile…’’
Bu yapısal sorunun gündemini korumaya devam edeceği aşikâr… Bu bağlamda çeşitli meslek gruplarından, karar merciinde olan temsilcilerimize bu ay da yine aynı soruları sorduk. MarineDeal News, okuyucularının olumlu geri bildirimleri nedeniyle “Türkiye denizci devlet olmalı!” konusuna bu ay iki özel röportajla devam ediyor.
Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi (BIMCO) Gelecek Dönem Başkanı ve İMEAK Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Şadan Kaptanoğlu ile “Türkiye denizci devlet olmalı’’ söylemi ve Türk denizcilik sektörü hakkında konuştuk
-“Türkiye denizci devlet olmalı” söyleminin yeni dünya düzeninde gerekleri nelerdir? Türkiye bu gerekleri yerine getiriyor mu?
Artık çok kutuplu bir dünya var. Sadece iki büyük egemen güçten değil çok merkezli bir yapıdan bahsediyoruz. Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak” projesinden bahsediyoruz mesela. Karanın yanında bir de denizden İpek Yolu kurmaya çalışıyorlar. Malezya, Endonezya, Hindistan, Sri Lanka, Kenya, Cibuti, Yunanistan, İtalya. Durduk yere buralarda limanlar almıyorlar, kurmuyorlar değil mi? Peki buralara gelecek gemileri korumanın, bu yoldaki ticareti korumanın ön koşulu ne? Donanmayı güçlendirmek değil mi? Yani, “Denizci devlet olmak”. Denizle bağı olan her devlet, gücüyle orantılı neden denizci devlet olmak durumundaysa Türkiye de işte bu nedenle denizci devlet olmak durumunda. Bizim bir de Mavi Vatan durumumuz var biliyorunuz. Kıta sahanlığı problemi yaşıyoruz. Öbür taraftan Doğu Akdeniz enerji havzasındaki çıkarlarımızı nasıl koruyacağız eğer denizci bir devlet olmazsak? Sadece askeri alanda değil, ticari alanda da bu böyle. Denizciliğimiz ne kadar gelişirse, ticaretimizi de aynı oranda etkileyecek bu gelişme. Özellikle bu “Bir Kuşak Bir Yol” projesi Türkiye’ye ciddi fırsatlar sağlayabilir. Dünyada sektör, krizi yaşarken bizim limanlarımız, denizcilik sektörümüz daha da güçlenebilir. Bunun için altyapıyı eskisinden daha güçlü şekilde geliştiriyoruz son dönemde. Gelişmiş ülkelere baktığımız zaman neredeyse tamamının ortak özelliği, denizciliği tam anlamıyla kültür olarak da benimsemiş olmaları. “Türkiye denizci bir devlet olmalı” söylemini gerçekleştirmek için son dönemde daha fazla çaba sarf ediyor. Milli gemilerimiz yapılıyor. Denizcilik eğitiminde dünya standartları yakalandı. Başka hiç bir ülkede olmayan Piri Reis gibi denizcilik temelli bir üniversitemiz var. Türkiye’deki tüm denizcilik okullarına maddi ve manevi destek sağlayan Deniz Ticaret Odamız var. Ben Türkiye’nin her anlamda git gide daha fazla denizcileşeceğine inanıyorum.
– Uluslararası haliyle küresel markaların çok uluslu bir iş dalında ortak çalıştığı bir dev endüstri olan denizcilikte, ulus kimliklerin önemi var mıdır?
Tarihin her döneminde liman kentleri ticaret dolayısıyla zaten ulus kimliklerini kaybetmiş şekilde yaşamını sürdürmüş. En çok kültürlü kentler bunlar olmuş. Ticaret zaten öyle bir iş temelinde. Dolayısıyla aslında pratikte önemi kalmıyor ancak bu işi sahiplenen ulus devletler olmuş malum. Yani şöyle düşünün, ülke bazında denizde ticari olarak en büyük hacime kim sahip? Şimdi bir de en büyük armatörler nereden onu düşünün. Yunanistan değil mi? Ama ülke ticari olarak büyük değil. Yani başka türlü bir yapı var denizcilikte. Cevabın ikinci parçasına gelirsek bu durum ulus devletlerin az önce konuştuğumuz gibi güvenlik ve ekonomik reflekslerini de kapsıyor. Beka dolayısı ile stratejik beklentileri ve değerlendirmeleri de işin içine giriyor. Burdan baktığınızda bu kimlikler oldukça önem taşıyor. Malum, yaşamsal önemi var devlet ve ülke için.
– Gelişmekte olan ülkeler nezdinde ülkemiz, denizlere sahip bir ülke olarak gelmiş, nasıl bir yoldan geçti denizcilik alanında?
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bir konuşmasında denizcilikle ilgili şunları söyler;
“…Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız…”
Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki, denizi ve denizciliği bir ticaret vasıtası olarak görmeyi yüzyıllar boyu ihmal etmiş, bu işi yabancıların yapmasını kabullenmişiz. Denizcilik bir çok zor sınavdan geçerek 1970’li yıllara geldiğimizde yüzde 90’ı kamu sektörüne ait cılız ve yaşlı bir filoya sahip, denizciliğin zorluklarıyla boğuşan bir ülke konumundaydık. Devletimiz ve hükümetlerimiz denizciliğin ancak özel sektör eliyle başarılabilecek bir iş olduğunu anlamakta epey geç kalmışlardı. O yıllarda yeni başlayan destekler ve teşvikler meyvesini vermeye başlamış, Türk koster filosu yavaş yavaş Akdeniz’in deniz ticaretine hakim olmaya başlamıştı. 1980’lerin başında bir yandan radikal bir kararla Türk gemi inşa sanayi Haliç’ten Tuzla’ya nakledilerek modernize edilmeye çalışılırken, öte yandan Türk denizcileri Cebelitarık’ın dışında dünya denizlerinde boy göstermenin denizcilik sektörünün tüm unsurlarıyla var olmasını sağlamanın, çağın gerektirdiği yeni bir örgüt modeline ihtiyaç duyduğu gerçeği ile karşı karşıya idiler.1982 yılında Türk denizciliği Deniz Ticaret Odası (DTO) ile taçlandı. 1980’li yıllardan bugüne kadar Odamızın şemsiyesi altında bir büyük mücadele sürdürülmüştür. DTO’nun tüm çabaları ve Hükümetlerimizin destekleri denizciliğimizi her alanda başka boyuta taşıdı. Bugün dünyada hâlâ ilk onbeşte olan deniz filosu, limanları, tersaneleri, marinaları, acentaları her türlü tedarikçileri, deniz turizmi, deniz eğitimi ile Türkiye bir deniz ülkesi olmaya her zamankinden daha yakındır. Bunu sağlayan, vesile olan herkesin ellerine sağlık demek gerekiyor. Bu Türkiyemiz için büyük bir gelişmedir. Sektör, Hükümetlerimizin ve Devletimizin desteğini arkasında böyle hissettiği sürece ülkemizin gelişmesi için üzerine düşeni canla başla yapacaktır.– Sektörün lokomotifi olarak belirlediğimiz; gemi, tersane ve liman sahipleri ile deniz savunma sanayi ve tüm bunlara hizmet veren yan sanayinin birbirleriyle olan işbirliği sizce uyumlu mu?
Bu bahsettiğiniz, gemi, tersane ve liman sahiplerinin her biri adım gibi biliyorum ki Türk savunma sanayinin gelişmesinde kendilerine tevdi edilen görevleri layıkıyla yerine getirmek için canla başla çalışıyorlar. Milli gemilerimizi düşünün. Türkiye ilk defa korvet tipi bir askeri geminin tasarımını milli olarak gerçekleştirdi. Böylelikle gemi tasarımı, tekne inşası ile sistem entegrasyonunda dışa bağımlılık azaltıldı. Askeri tersaneler ile özel sektördeki gemi tasarım, inşa imkânları ve kabiliyetlerinin entegrasyonu anlamında başarılı uygulamaların kanıtıdır bu gemiler. Özel sektörün savaş gemisi inşası alanında kapasitesi artırıldı. Gerekli bilgi birikimi, tecrübe ve altyapı ile donatılması sağlandı. Milli gemilerimiz yüzde 65’in üzerinde yerli sanayi katılımı gerçekleştirildi. Tüm proje kapsamında 50’den fazla yerli firmaya iş imkânı sağlandı. Türkiye’nin ilk havuzlu çıkarma gemisi özel tersanelerimizden birinde inşa ediliyor. Şimdi bunları düşününce insanın göğsü kabarıyor. TCG-HEYBELİADA da TCG-BÜYÜKADA da gurur kaynağımız. Şu anda ikisi de Donanmamızın hizmetinde. TCG-BURGAZADA ve TCG-KINALIADA da yanlış bilmiyorsam şu anda testte. Şimdi bundan sonrakiler fırkateyn olacak. Ve nerede yapılıyorlar? 5’inci Milli gemi İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda tasarlanıyor ve inşa edilecek. Yapılması planlanan diğer 3 gemiyse özel tersanelerde yapılacak. Bu yöndeki çalışmalar sürüyor. Cumhurbaşkanlığımıza bağlı Savunma Sanayi Başkanlığı bu alanda çok ciddi çalışmalar yürütüyor. Ve biz de tüm sektör, savunma sanayi alanındaki bu kalkınma hamlesini sonuna kadar destekliyoruz ve her türlü göreve hazırız. Ben uyumlu olduğumuzu düşünüyorum. Bu milli mesele.

– Türk armatörleri uluslararası deniz taşımacılığında yaşanan çok yönlü değişim/dönüşüme uyum sağlıyor mu, nedenleriyle sıralar mısınız, sağlayamıyorsa neden ve nasıl sağlayabilir?
Sağlıyorlar ve sağlamak da zorundalar. Dünya denizciliğinde ve uluslararası platformlarda yer edinmek ve kendimizi yukarı taşımanın yolu bu. Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi BIMCO’nun başına bir Türk denizci gelebiliyorsa, hatta kadın bir Türk denizci gelebiliyorsa demek ki bu yolda da başarılılıyız. Hatta dönüşüm ve değişimde belki biz daha da ilerideyiz. Türk denizciliği gelişiyor ve uluslararası markalar yaratıyor. ARKAS Denizcilik, YILMAR Holding’in uluslararası liman yatırımları ve Global Yatırım Holding’in uluslararası cruise terminal yatırımları, CEMRE Tersanesi hemen aklıma gelenler. Üstelik bütün bunlar uluslararası denizcilik sektörünün tarihte yaşadığı en büyük krize rağmen gerçekleşiyor. Türk sahipli filomuz ve tersanelerimiz tüm zorluklara rağmen krize dayanıyor, hem gemi inşa alanında niş alanlara yönelerek hem de tamir ve bakımda daha da gelişerek Avrupa’nın uzman üssü olma (last frontier) özelliklerini koruyorlar. Bütün bu uğraşlar içinde koster filomuzu da yenileyebilirsek, Türkiye bölgedeki denizci gücünü daha da artıracaktır.

– Kendimize bir ayna tutalım… Dünya denizciliğinde Türk armatörü ve tersanecisi güven telkin ediyor mu? Nedenleriyle sıralar mısınız?
Güven telkin etmese tüm dünya armatörlerinin yarısından fazlasını dünya denizcilik filosunun yüzde seksenini temsil eden bir organizasyonun başına neden bir Türk seçilsin?

– Güçlü olmak için var gücüyle çalışan ve küresel krizlere direnç gösteren denizciliğimizin geleceğini olumlu yönde şekillendirmesi için önemli gördüğünüz temel başlıkları kendi perspektifinizden değerlendirir misiniz?
Her şeyden önce dediğiniz gibi dirençli olmalıyız. 9 yıldır sektörde zaten kriz var. Buna rağmen dayanıyoruz. Bu yıl rüzgârlar ne kadar sert eserse essin, kendimizi korumaya alıp, ayağımızı yorganımıza göre uzatıp, mümkün olduğu kadar sektöre fayda sağlayacak, Türkiye’ye bölgesinde avantaj sağlayacak düzenlemelerle denizcilikte işleri biraz kolaylaştırmaya çalışmalıyız. Sadece ticarette değil; belli tonajdaki gemilerin bizim limanlarımızda belirli süreler hangi koşullarda bekleyeceklerinden ve bununla ilgili düzenlemelerden tutun, yakıt alımlarına, pilot hizmetlerine, hatta deniz turizmi meselesinde belli boylardaki teknelerin kabotajlarına kadar bütünlüklü bir yaklaşımla geleceğimizi düşünmeli, planlamalıyız. Tüm sektörün, yani aslında ülkemizin faydasına uygulamaları mümkün olduğunca hayata geçirmeli; Türkiye kıyılarını ve limanlarını hem ticaret gemileri hem de turistik amaçlı gemiler için cazip hale getirmeliyiz. Tabii bunları yaparken çevreyi de düşünmeliyiz. Biliyorsunuz benim bir de Deniz Temiz Derneği TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı şapkam var. O yüzden ne yaparsak yapalım deniz temizliği ve çevreyi her zaman önde tutmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmış olayım çünkü aldığımız iki nefesten birini denizlerimiz sağlıyor. Ve son olarak hep aynı şeyi söylüyormuşum gibi olacak ama “Eğitim”. Sürekli eğitim. Türkiye’nin denizcileşmesi, sektöre kalifiye elaman sağlanması ve denizciliğimizin kalkınması için en önemli başlık bence bu. Sürekli gelişen teknolojiye başka türlü nasıl adapte olabiliriz yoksa? Dijital bir dünyada yaşıyoruz ve bu durum yaşamın her alanında etkisini artırıyor. Gemilerdeki otomasyon hızla ilerliyor ve bir gün gelecek, gemilerde sadece 3-5 kişi çalışacak, belki az sayıda kişi karadan birden fazla gemiyi kumanda edecek. Önümüzde çok zor ve ilginç yıllar var. Mesela şu anda gündemde 2020 yılında yürürlüğe girecek olan düşük sülfür kuralları var. İnanılmaz bir dijitalizasyona gidiyoruz, her şeyin çok süratli değiştiği bir dünyada yaşıyoruz ve çevre ile sürdürülebilirlik gelişmiş dünyanın en önemli konuları. Dolayısıyla denizciliğin buna uyması da oldukça önemli. Düşük sülfür kuralı sadece bir başlangıç ve dünya ticaretini, petrol fiyatlarını etkileyecek önemde bir etki yaratacak, 2023’de ise sera gazları regülasyonlarının ortaya çıkmaya başladığı yıllar olacak yani çalışmaları şimdiden yapılmalı ve yapılıyor. Önce bütün organizasyonların bunlara ayak uydurması gerekecek, benim önümüzde gördüğüm en önemli başlıklar bunlar.

Bunu Paylaşın