Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de kaybetme lüksü yoktur!

MDN İstanbul

Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan
‘’Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de kaybetme lüksü yoktur!’’ diyen Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan; Türkiye’nin, Akdeniz’de oynanan oyunlara karşı gösterdiği mevcut girişimlerinin yanı sıra hamlelerini geliştirmesinin gerekliliğine ve hayati önemine dikkat çekiyor

Son dönemde Doğu Akdeniz ve Ege’yi ilgilendiren konularda beş önemli gelişme yaşanmıştır.
İlk olarak 14-15 Ocak 2019 tarihlerinde Kahire’deki toplantıda GKRY, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır Doğu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF)’nu kurduklarını açıklamışlar; Suriye, Lübnan ve Türkiye Forum dışında bırakılmıştır.
İkinci olarak; Fransa, İtalya, İspanya, Malta, Portekiz, Yunanistan ve GKRY’nin katılımıyla 29 Ocak 2019’da GKRY’de düzenlenen AB Üyesi Güney Avrupa Ülkeleri Zirvesi sonuç bildirisinde; Akdeniz’in doğalgazın Avrupa’ya aktarımında stratejik bir koridor olduğu belirtilmiş, GKRY’nin kendi MEB’indeki doğal kaynakları konusunda egemenlik haklarını kullanmasına destek verildiği ifade edilerek Türkiye’ye; GKRY’nin egemenlik haklarına saygı göstermesi ve uluslararası hukuka aykırı tehdit ve eylemlerden kaçınması çağrısında bulunulmuştur.
Aynı zirvede Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye´nin muhalefetine rağmen, Kıbrıs’ın doğalgaz arama çalışmalarını desteklediğini açıklamıştır.
Üçüncü olarak bu açıklamanın hemen ardından 31 Ocak 2019’da açık kaynaklarda, Fransız Deniz ve Hava Kuvvetlerinin GKRY’de kalıcı olarak konuşlanmasına dair anlaşmaya varıldığı duyurulmuştur.
Dördüncü gelişme Çipras’ın 5-6 Şubat 2019 tarihlerindeki Türkiye ziyaretidir. Bu ziyaret de beş ana başlık ile özetlenebilir:
İlki, Ruhban Okulu’nun ziyaret edilmesidir. Başbakan düzeyinde ilk kez gerçekleştirilen bu ziyaret Ekümenik Patrikhane iddialarının resmen tanınması ve Ruhban Okulu’nun eğitim faaliyetlerini Devlet denetimine tabi olmaksızın, kendi dayattığı çerçevede sürdürmesi yolundaki beklentiyi artırmıştır.
İkincisi, Ege ve Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) konusudur. Açıklamalar iletişim kanallarının açılacağını, GAÖ’lerin yeniden uygulamaya sokulacağını, Yunanistan’ın ön koşulların oluşturulmasını takiben “İstikşafi Görüşmelere” yeniden başlanabileceğini kıymetlendirdiğini göstermiştir.
Üçüncüsü Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesidir. Yeni bir müzakere sürecine yönelik arayışların sürdüğü mevcut durumda Çipras’ın, Kıbrıs bağlamında, “özellikle güvenlik konusunda” ön hazırlık görüşmelerinin yapılması önerisi ve bunun kabul görmesi dikkat çekmiştir.
Dördüncüsü enerji konusudur. Çipras bazı projelerde halen devam eden işbirliğinin Türk Akımı ile daha da ileri götürülebileceğini açıklamıştır.
Çipras’ın ziyareti kapsamında son başlık İzmir-Selanik deniz seferleri, İstanbul-Selanik hızlı tren yolu ve İpsala Kipi Gümrük Kapısı’nda ikinci köprünün tamamlanması projeleridir.
Ege ve Doğu Akdeniz bağlamındaki son gelişme ise AP’nin Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını öneren karar tasarısını kabul etmesi olmuştur. Bu tasarıda diğer hususların yanı sıra AB ülkelerinin Kıbrıs sorununun çözümünde daha aktif rol almaları istenmekte, Türkiye’ye; GKRY’nin, egemenlik haklarına saygı duyması çağrısında bulunulmaktadır.

Değerlendirme
Ekim ayında Dışişleri Eski Bakanı Kocias’ın devir teslim konuşmasında ortaya koyduğu çalışmaların somut sonuçlarını içeren bu gelişmelerin tümü birbirleri ile bağlantılıdır.
Hatırlanacağı üzere Kocias Yunanistan’ın; Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan’ı kapsayan enerji, güvenlik ve alt yapı merkezli Balkan inisiyatifinden bahsetmiş, Doğu Akdeniz’de Yunan MEB’inin tesis edilmesi ve enerji güvenliği kapsamında GKRY ile birlikte Lübnan, Ürdün ve Filistin ile yeni ortaklıklar kurmak, İsrail ve Mısır ile mevcut ilişkileri geliştirmek, ABD, Fransa ve İtalya ile üçlü projeler yapmak istediğini ifade etmiş, Kıbrıs bağlamında Türk askeri varlığının, güvenlik ve garantiler meselelerinin ön plana ve müzakere masasına getirilmesini başardığını belirtmiştir.
Kocias aynı konuşmasında Yunanistan’ın Arnavutluk, İtalya ve Mısır ile MEB sınırlandırması yapmak üzere ciddi adımlar attığını, ayrıca “ülke egemenliğinin genişletilmesi” kapsamında karasuyu genişliklerini 6 nm üzerine çıkarmak üzere hazırlıklarını büyük ölçüde tamamladıklarını da ifade etmiştir.
Mevcut durum Yunanistan’ın önümüzdeki dönemde ülke batısından başlamak üzere akdedeceği anlaşmalara istinaden MEB ilan edeceğini ve kademeli olarak karasularının genişletilmesi adımlarını atacağını bu adımların da başta AB olmak üzere destekleneceğini göstermektedir.
Benzer şekilde Fransa ve ABD’nin sözde GKRY MEB’inde TOTAL ve EXXON’un yapacağı çalışmaları himaye edebileceklerini işaret etmektedir.
Yunanistan; DAGF ile Türkiye’nin güneyinde, Doğu Akdeniz’de geliştirdiği Türkiye karşıtı stratejik ekseni ve hatta artık “ittifakı” genişletmektedir.
Güneyde oluşturduğu ittifakı kuzey-kuzey batıya genişletmek üzere Balkan inisiyatifini hayata geçirmekte, Karadeniz’de ve Balkanlarda Türkiye’nin etkinliğini azaltmaya çalışmaktadır.
TANAP hattının TAP ile birleştirilmesi ile zemin kazanan Yunanistan, Türk Akımı projesi ile konumunu güçlendirmek, Balkanlar ve Avrupa için enerji düğüm noktası olmak, bu konuda şart ve koşullarını azami ölçüde Türkiye ile eşit veya Türkiye’nin ilerisinde tutmak, nihayetinde transit gelirlerden istifade etmek istemekte, Balkan İşbirliği Konseyi’ne İsrail’i davet etmek suretiyle enerji ve politika olarak güney ve kuzeyi irtibatlı hale getirme yönündeki stratejisini ortaya koymaktadır.
“Balkan İnisiyatifi” çerçevesinde Karadeniz ve Ege arasında Türk Boğazları’na alternatif olacak (Bükreş-Rusçuk-Varna-Burgaz-Kavala-Selanik) hat ile Tuna ve Ege’yi (Belgrad-Üsküp-Selanik) irtibatlandıracak hatta İzmir ve İstanbul bağlantısını da ekleyerek merkez ülke konumunu kazanmak, bölgesel ulaşım ve ticarette de enerjide olduğu gibi düğüm noktası konumunu elde etmeyi amaçlamaktadır.
“Ekümenik Patrikhane” ve “Ruhban Okulu” ile dış siyaset bağlamında istifade edebileceği “güçlü bir silah ve etki aracı” yaratmaya çalışmaktadır.

Sonuç
Yunanistan’ın girişimlerine karşı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yürütülen faaliyetler ile araştırma ve sondaj gayretlerine devam edilirken ilave adımların da atılması gerekmektedir. Bu adımlar aşağıdadır:
Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yalnızlaştırılmasına yönelik Yunan stratejisi akamete uğratılmalıdır.
Bu maksatla Türkiye ve KKTC’nin deniz yetki alanlarında enerji kaynaklarının araştırılması ve işletilmesi konularında denge unsuru olabilecek ciddi ortaklıklar tesis edilmeli, aleyhimize sınırlandırma anlaşmalarının imzalanmasını önleyebilecek diplomatik adımlar atılmalıdır. Bu bakımdan RF, Çin, Suriye, Lübnan, Mısır ve Libya’ya özel önem atfedilmelidir.
Türkiye’nin MEB sınırlarının belirlenmesine yönelik teknik çalışmalar tamamlanmalı, tercihen KKTC ile yapılacak bir MEB anlaşmasına istinaden MEB ilan edilmelidir.
Ege ve Doğu Akdeniz’deki aidiyet konusu kurumsal bir politika haline getirilmelidir. Ege’de aidiyet meselesinin açıklığa kavuşturulmasından önce karasuyu genişliği ve dolayısıyla hava sahası ve kıta sahanlığı konularının çözümünün mümkün olmadığı temel yaklaşım olarak benimsenmelidir.
Ege’deki ve Kaş açıklarındaki Fener Adası ve Karaada dahil olmak üzere Doğu Akdeniz’deki EGAYDAAK sahiplenilmeli, Türkiye’nin egemenliğinde oldukları ilan edilmeli, hukuki süreç için hazırlıklı bulunulmalıdır.
Yunanistan’ın karasularının genişletilmesi kapsamında kendi batısında ve Girit’te atabileceği adımlara karşı hazırlıklı bulunulmalı; Arnavutluk, İtalya, Libya ve Mısır’ın kilit rolleri dikkate alınmalıdır.
Yunan medyasında yer alan Ege’de, ana karalar dahil farklı bölgelerde farklı karasuyu genişliğinin uygulanmasına yönelik modelleri de kapsamak olmak üzere; karasuları genişliğinin 6 deniz mili üzerine çıkarılmasının hiçbir şekilde ve hiçbir surette kabul edilmeyeceği siyaset üstü bir tavırla açıklanmalıdır.
Kıbrıs’ta en akılcı çözüm mevcut durumun idamesidir. Yeni bir müzakere sürecinin ön görülmesi halinde; siyasi eşitliği haiz, iki toplumlu, iki devletli bir yapıda, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü olmadan, Ada’daki Türk askeri varlığının sürdürülmesine imkân sağlamadan varılacak bir çözümün, Kıbrıs’ın tamamıyla kaybedilmesi anlamına geleceği hatırda tutulmalıdır. Bu nedenle olası Kıbrıs görüşmelerinde güvenlik ve garantilerin diğer konulardan ayrılmasına müsaade edilmemeli, konuların bir bütün halinde görüşülmesi yöntemine dönülmeli, masada üçüncü taraflara yer verilmemelidir.
Doğu Akdeniz öncelikli olmak üzere çevre denizlerimizde istendiğinde alan erişimini engelleyebilecek bir stratejinin uygulanması için hazır bulunulmalı, KKTC’de üs tesis edilmesi çalışmaları tamamlanmalıdır.
Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de kaybetme lüksü yoktur!

Bunu Paylaşın