Türkiye AB ilişkilerinde keskin virajda

MDN İstanbul

Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile imzaladığı Ankara Antlaşması’nın üzerinden neredeyse 50 yıl geçmesine rağmen, hâlâ tam üyeliğin gerçekleşmemiş olmasında; Türkiye’nin yapısal sorunları kadar AB’nin ekonomik, tarihi, siyasi ve sosyal sorunlarının etkili olduğu söylenebilir. Uzun adaylık sürecinde ilişkiler bazen karşılıklı durma noktasına gelirken bazen de beklenmedik hızlılıkta kararlar alındı. Birliğe üye ülke sayısı üyelik için başvurulduğunda 6 idi, genişlemelerden sonra birliğin şu an 27 üyesi var. Küreselleşen dünyada Avrupa Birliği de epeyce bir değişti, Türkiye de.
Geçmişte yaşanan, atlatılan tüm badirelerin, mücadelelerin ve kazanımların ardından bugüne baktığımızda aday ülke olarak tam üyelik müzakerelerine başlayalı 8 yıl oldu. Bir tarafta da 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği antlaşması var, ancak bu bambaşka bir hikaye ve apayrı bir yazı konusu. Üyelik sürecini değerlendirdiğimizde daha alınması gereken epey yol, açılması gereken birçok fasıl var. Ancak genel olarak üyelik perspektifinin dahi Türkiye için ekonomik ve siyasi anlamda önemli kapıları açtığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün gelen yabancı yatırım fonlarının AB üyeliği sonrasında ülkeye katlanarak geleceğini söylebiliriz.
Türkiye, AB perspektifini de kullanarak gelişen ekonomisi, istikrarlı ve modern yapısıyla bölgesinde önemli bir güç haline geldi. Ama Türkiye artık yalnızca bölgesel değil küresel bir güç olmak da istiyor. 2023 hedefleri arasında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak var. Bu yüksek hedeflere yürüyebilmek için Avrupa Birliği üyeliği çok daha önemli bir hale geliyor. Hem bölgede hem de dünyada Türkiye’ye duyulan güveni ve saygıyı artıracak, istikrarını bir şekilde güvence altına alacak unsur -her ne kadar şu an ekonomik olarak yapısal bir krizin içinde de olsa- Avrupa Birliği. Türkiye son birkaç yılda önüne konulan engellerden biraz yılmış ve yorgun gözükse de nihai hedefinden sapmamalı.
Aslında Avrupa Birliği’nin bu krizden çıkmasına yardımcı olacak, düşüşte olan ekonomisini canlandıracak unsurlardan biri de Türkiye’nin üyeliği. Türkiye’nin bu dönemde AB’ye katabileceklerini Avrupalı dostlarımıza daha iyi anlatabilmeliyiz. Türkiye’nin büyüme stratejileri ile Avrupa’nın içinde bulunduğu krizden çıkmasını sağlamakta Türkiye ve bölgesine duyduğu ihtiyaç, her iki tarafında karşılıklı çıkarlarını ve muhtemel kazanımlarını ele aldığımızda örtüşüyor.
Bulunduğumuz durumu gelişmelerin tarihsel sürecini de dikkate alarak değerlendirdiğimizde hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin kritik bir dönemeçte olduğunu söyleyebiliriz. Bu her iki taraf için de hem konjonktürel hem de stratejik açıdan aslında büyük bir fırsat. Bu kriz döneminde yapılacak işbirlikleri karşılıklı güveni kalıcı hale getirebilir.

Avrupa ekonomileri düşüşte

Fransa’daki seçimler sonucunda Türkiye’nin önünde ideolojik bir engel oluşturan Nicolas Sarkozy’nin, seçimleri kaybederek siyasetten çekilmesi Türkiye’nin önündeki önemli bir engelin kendiliğinden ortadan kalkmasını sağladı. Yeni seçilen sosyal demorat Fransız Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ile işbirliği içinde çalışacağı görünüyor. Türkiye’nin önünde bulunan bir diğer engel Alman Şansolyesi Merkel de önümüzdeki yıl ekim ayında seçimlere hazırlanıyor. Şansolye Merkel’in Türkiye’nin üyeliğine karşı çekimser tutumu ideolojik ve inatçı olmaktan ziyade kendi içinde fayda-zarar açısından kurulan bir ekonomik mantık örgüsüne dayalı. Almanya’daki Sosyal Demokratlar’ın Schröder sonrası dönemde iyi bir lider sıkıntısı çekmeleri Merkel’in elini kuvvetlendirse de, Avrupa ekonomisinin kötü gidişi ve Türkiye’nin dinamik gücü Merkel’in Türkiye’ye bakışını değiştirebilir.
Bir diğer durum da Yunanistan’daki seçimler ve seçim sonrası oluşan ortam. Komşumuzun Euro Bölgesi’nden çıkıp çıkmama tartışmaları Avrupalı ekonomistleri epey bir telaşlandırmış durumda, felaket senaryoları havada uçuşuyor. Euro Bölgesi çatırdıyor ve herkes kendine Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nin dağılması için bir işaret fişeği olup olmayacağını, İspanya ve Portekiz’in Yunanistan’ı takip edip etmeyeceğini soruyor.
Avrupa tüm gücüyle bu finansal krizden çıkmaya çalışırken; Türkiye küresel krizi geride bırakmış, beklentileri yukarıya dönmüş durumda. Avrupa’nın Türkiye ekonomisinin dinamizmine duyduğu ihtiyaç ve Türkiye isminin etrafında Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinden sağlayabileceği ekonomik ve siyasi çıkarlar, Güney Kıbrıs vetosuyla uzun zamandır açılamayan fasılların açılmasını sağlayabilir.

Türkiye Avrupa için bir şans…
Avrupa şu an ekonomik darboğazın yanında bir gelecek kriziyle de karşı karşıya. Avrupa’da 10 yıl öncesinde milliyetçi ve muhafazakâr partiler yükselişteyken bugün sosyal demokratların ve ekonomik krizden çıkış beklentilerinin yükselişte olduğunu göz önünde bulundurmak lazım. Avrupalılar sağlam ekonomi politikaları ve alternatifleri üreten liderler bekliyor. Yabancı düşmanlığını körükleyen ve öne çıkartan marjinal partiler her zaman olacaktır hatta bazen onların sesleri daha gür çıkabilir ama genel hava Türkiye için olumlu.
Bu noktada hem Avrupa’daki duruma hem Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan geçmişine ve gelecekle ilgili arzu ve beklentilerine bakınca ve Tanzimat Fermanı’ndan bu yana yapılan tüm “çağdaşlaşma” çabalarının sonucunda çok kritik dönemeçte olduğumuzu söyleyebiliriz. Kim nasıl görmek ya da göstermek isterse istesin Türkler, zaten son 700 yıldır Avrupa’nın parçası. “Avrupa’nın bir parçası” ifadesini kullanmak aslında yanlış olabilir, Türkiye zaten yüzyıllardır Avrupa. Çeşitli politik, ekonomik ve tarihi sorunlar yaşanmış olabilir ama Türkiye yüzyıllardır Avrupa’da ve her zaman Avrupa’nın siyasi, ekonomik ve kültürel olarak katmanlarından birini oluşturuyor, kim ne derse desin!
Son zamanlarda krizin için- de olsa da ve Birliğin geleceği tartışılsa da ihracat ve ithalatımızın büyük bir kısmını AB ile gerçekleştiriyoruz. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak tek seçeneği AB değildir ve alternatifleri tabii ki vardır, her zaman vardı ve olacak. Ama AB ile köprülerini atmış bir Türkiye de eskisi kadar güçlü olmayacak. Türkiye’nin kendisine alternatif olarak gördüğü BRIC ülkeleriyle ya da Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmesi, Avrupa ile ilişkiler açısından da olumsuz değil, bilakis olumlu. Bu, Birlik içinde üyeliğimizi destekleyen lobilerin de önemli bir argümanı.
Birliğe üye olsak da olmasak da ülke olarak dünyada çok yönlü ilişkiler kurmak her zaman mühim. Türkiye güçlü tarihi ve güçlü ilişkileri olan bir devlet olarak, kendine gelişmek ve büyümek için alternatif yollar bulabilir. Ancak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği Avrupa içinde Türkiye içinde büyük kazançlar barındırıyor. Bu durumu iyi değerlendirmeliyiz.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın