Türk deniz ticareti, denizcilik ve Kabotaj Bayramı

MDN İstanbul

Saim Oğuzülgen
Kaptan Saim Oğuzülgen, Cumhuriyet Dönemi’nin en önemli inkılâplarından olan ve 1926 yılında yürürlüğe giren “Kabotaj Kanunu’’nu ve Kabotaj Bayramı’nı 93’üncü yılında, Türk denizciliğini geliştirmeyi ve korumayı ülkü edinmiş bir Türk denizcisi olarak kaleme aldı

“Cumhuriyet devrinde Türk deniz ticareti sahasında atılan ileri adımların, yapılan feyizli (önemli) inkılâpların (Devrimlerin) azametini (büyüklüğünü) kavrayabilmek için başımızı biraz maziye (Geçmişe) doğru çevirmek ve eski devirlerde deniz ticareti işlerimizin ne halde bulunduğunu öğrenmek lazımdır.
Osmanlı saltanatının kuruluşundan Cumhuriyetin ilânına kadar memlekette “Milli” denecek bir deniz ticareti yoktu. Ana vatanı kaplayan sular yabancıların istifadesinde terk edilmiş, Türkler kendi sularına yabancı bırakılmıştı. Saltanat devrinin bu ihmâli, o devrin en kuvvetli zamanında başlamış ve onuncu padişah Kanuni Sultan Süleyman ile Fransa kralı birinci Fransova arasında sefir (Jan Dölafore) vasıtasıle yapılan 1535 tarihli muahede (Anlaşma) ile Fransızlara verilen imtiyazlar, bilahare kuvvetli zamanlarda gaflet (Önemsememek), zayıf zamanlarda inkiyad (Boyun eğmek) yüzünden bütün milletlere teşmil (Genişletilmiş) ve ahkamı (İçeriği) peyderpey tevsi (arttırılarak) olunarak Türk karasularında kabotaj hakkı tamamen yabancı milletlere bağışlanmıştır.
İşte o zamandan beri asırlarca kıyılarımız yalnız ecnebi bayraklı gemilerin uğrağı olmuş, Türk’ün canı, malı tamamen yabancı personelin idaresi altında bulunan yabancı bayraklı gemilerle taşınmış, limanlarımız başka milletler için kayıtsız, şartsız birer mekel (geçim kaynağı) haline gelmiş, velhasıl deniz ticareti mefhumuna (Kapsamına) giren bütün işler, elimizden çıkmış, Türkler kendi sularında yabancılara müsavi bile hakka malik olamadıkları için memlekette milli bir deniz ticareti teşekkül edememiştir.
Deniz işlerini ve deniz ticaretini yalnız kendi milletine hasretmek gibi bir cemiyetin devletçe ve milletçe yüzünü güldüren kabotaj hakkının Türklere inhisarı, Cumhuriyet devrinin vücuda getirdiği muazzam eserlerden biridir.
Deniz ticareti sahasında kolumuzu bağlayan iktisadi esaret zincirleri de diğerleri gibi bu devirde kırılmış ve Türk sularında ticaret hakkı tamamen Türklere bırakılmıştır.
Bu itibarla Türk denizciliğinin inkişafı Cumhuriyet devri ile başlar.
Cumhuriyet devrine kadar hiçbir teşkilata bağlı olmayan deniz ticareti işlerimiz, Cumhuriyet hükümetimiz tarafından İktisat Vekaletine bağlanmıştır.
Bizde tam manasile “Milli Deniz Ticareti” Cumhuriyet devrinde kabotaj hakkının Türk Bayrağını taşıyan gemilere inhisar etmesiyle başlar. Cumhuriyet hükümetimiz tarafından 1923 senesinde bu maksatla teşkil edilmiş ve İktisat Vekaletine bağlanmış olan “Türkiye Seyrisefain İdaresi” Kabotaj hakkının fiilen gemilerimize intikal ettiği 1 Temmuz 1926 tarihine kadar hazırlıklarını bitirmiş ve hükümetten büyük yardımlar gören armatörlerimiz de vapur tedarikine germi (önem/destek) vererek bu tarihten itibaren kıyılarımız arasındaki yolcu ve mal nakliyatı münhasıran şerefli bayrağımızı hamil gemilere geçmiştir.’’
(Yukarıdaki bilgiler 1937 tarihinde İktisat Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve yayınlanmış olan “Türk Deniz Ticareti” kitabından alınmıştır.)
Birinci Dünya Savaşı sonrasında harbin galibi itilaf devletleri tarafından Osmanlı Devleti’nin ve başkenti İstanbul’un işgali döneminde Anadolu’da örgütlenen ve Türkiye’nin geneline yayılarak direniş gösteren Türk milletinin temsilcileri, 20 Nisan 1920’de Ankara’da toplanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturmuşlar ve 25 Nisan 1920’de ülkenin yönetim şeklini belirleyerek, Başkanı Mustafa Kemal Paşa olan 8 kişilik ilk hükümeti oluşturmuşlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ismi ile görevine başlayan bu hükümet ile milli mücadeleye devam edilmiş ve İstiklal Savaşı sonrasında 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetleri ile zamanımıza kadar varlığını sürdürmüştür, Ulu Önderimiz ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında söylemiş olduğu “BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK’TÜ, HALDE TÜRK’TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK KALACAKTIR” sözü ile varlığını sürdürmektedir ve sürdürecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan uluslararası Lozan Sözleşmesi ile uluslararası siyasi varlığını tüm dünyaya kabul ettirmiş, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yabancılara verilen denizcilik ile ilgili imtiyazları/kapitülasyonları kaldırarak, denizlerimizdeki denizcilik yapma hakkını da elde etmiştir. 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan “Türk Boğazları Montreux Sözleşmesi” ile önceleri boğazlar ve boğazlar bölgesi denen, Lozan Sözleşmesi ile uluslararası suyolu olarak değerlendirilen ve Uluslararası Boğazlar Komisyonu tarafından yönetilen ülkemizin ortasından geçen suyolunun her türlü hükümranlık hakları geri alınmış, zamanımızda isminin “TÜRK BOĞAZLARI” olarak kabul edilmesi ve uluslararası deniz trafiğine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulusal yasaları doğrultusunda geçiş serbestisi imkânı veren “ULUSAL SUYOLUMUZ” olduğu tüm dünya devletlerine kabul ettirilerek bu suyolundaki denizcilik faaliyetleri de (kılavuzluk, römorkörcülük, acentelik vb.) millileştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu sonrasında denizciliğimiz ile ilgili ilk yasal düzenleme 14 Nisan 1925 tarihinde yürürlüğe konulan 618 sayılı “LİMANLAR KANUNU” ve ikinci olarak 19 Nisan 1926 tarihinde kabul edilen 815 sayılı “KABOTAJ KANUNU” olmuştur. Limanlar Kanunu isimli bu kanunun yürürlüğe girişiyle; “Türkiye limanlarına giriş ve çıkış yapan tüm gemiler ve deniz araçları bu kanun hükümlerine tabi olmuştur.” Limanlar Kanunu daha sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından çıkarılan ve yürürlüğe konulan denizcilikle ilgili yasal düzenlemelerin dayanağını oluşturmuştur. Kabotaj Kanunu isimli bu kanunun yürürlüğe girişi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karasuları içinde ve limanları ile limanları arasında her türlü denizcilik faaliyeti “Türk vatandaşlarına ve Türk şirketleri ile Türk bayraklı gemilere münhasır olmuştur.” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu sonrasında bu yasal düzenleme ile ülkemiz denizciliğine ve denizcilerine verilen önem doğrultusunda “Türkiye denizcilik sektörü” oluşmuş ve günümüze kadar önemli gelişmeler göstermiştir.
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Büyük Millet Meclisinin 5’inci devre 2’nci senesi açılış nutkunda; “Deniz ve deniz mahsulleri ticaret ve endüstrisi önemli bir mevzudur. Ticaret filomuzu yenilemek ve arttırmak teşebbüsünü memnun olarak kaydediyoruz. Limanlarımızda kâfi teşkilat yapılması, umumi mağazalar ve antrepolar bulundurulması mukarrerdir” (1 İkinci Teşrin 1936) sözleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve yetkililerinin o dönemlerde Türk denizciliğine verdikleri önemi bir kez daha belirtmiştir.
Deniz ticaret filomuzu ve denizciliğimizi yönetecek denizcilerin yetiştirilmesine de özel önem gösterilmiş ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında; ülkemizin ilk ve tek denizcilik yüksekokulu olan “Yüksek Deniz Ticareti Mektebi”, 1928-1937 yılları arasında toplam 120 (Gv+Mk) mezun vermiştir. Cumhuriyet döneminin ilk yıllında (1923) 88 gemi ve 34,902 gayri safi ton ile başlayan deniz ticaret filomuz 1937 yılına geldiğinde 233,780 tona ulaşmış, 2018 yılı itibarıyla Türk ve yabancı bayraklı gemilerimiz 1,484 adede ve 28,5 milyon ton taşıma kapasitesine ulaşmıştır. Gemi inşa sanayimiz bölgede lider konuma gelmiş bulunmaktadır. Ülkemiz, kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinde de çok önemli gelişmeler elde etmiştir.
Ülkemizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1937 yılı İzmir İktisat Kongresi’nde söylemiş olduğu;
“En güzel ve coğrafi vaziyette üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstri, ticaret ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz, denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.
Yeni gemiler inşa ettirmek ve bilhassa eski tersaneyi ticaret filomuz için hem tamir, hem yeni inşa merkezi olarak faaliyete getirmek esbabını temin etmek lazımdır.”
Sözleri doğrultusunda gerçekleştirilen oluşumlar denizciliğimiz ve denizyolu taşımacılığımız, 1950’li yıllarda ülkemizin bulunduğu bölgede birinci bayrak durumuna getirilmiştir.
Kabotaj Kanunu ile kazanılmış olan ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında gerçekleştirilmiş olan önemli oluşumlar, 2000’li yıllara gelindiğinde kaybedilmeye başlanmıştır. Örneğin 1950’ li yıllarda Akdeniz’de 1 numaralı bayrak olarak dolaşan “yolcu gemilerimiz” ve içlerinde seyahat etmek prestij olarak değerlendirilen “yolcu taşımacılığımız” yok olmuştur. Bir tür kapitülasyon/imtiyaz verme olarak değerlendirilen özelleştirme akımı doğrultusunda “milli deniz ticaretimiz gittikçe yabancılaştırılmaya başlanmış ve hatta Kabotaj Kanunu’nun içeriği zayıflatılır olmuştur.
Cumhuriyetimizin kuruluşu olan 1923 yılında başlayan ve günümüze kadar ulaşan denizcilik sektörümüzün gelişimi, cumhuriyetimizin ilk yıllarında yürürlüğe konulan “Kabotaj Kanunu” sayesinde gerçekleştirilmiştir. Bu olgu zamanımızda “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” olarak kutlanılmaktadır. Bizler Türk denizcileri ve Türk denizciliği olarak bu bayramı kutlayabilmeyi, 1926 yılında yürürlüğe konulan 815 sayılı “Kabotaj Kanunu’’na borçlu olduğumuzu unutmamalıyız. Bu Kanun’u hazırlayıp yürürlüğe koyan başta ülkemizin ve Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve o dönemin yetkili ve ilgililerini minnetle yad etmeliyiz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Biz denizcilere armağan ettikleri bu mirası hassasiyetle korumalıyız.

Bunu Paylaşın