Sudaki bir dalgıcın varlığını gösteren/uyaran işaretler yeterli mi?

MDN İstanbul

Bir “Amatör Denizci” olarak, boş zamanlarımızı olumlu/yararlı biçimde değerlendirmek ve aynı zamanda bir spor/eğlenti aracı olarak yararlandığımız yatımızla seyrederken, çoğunlukla pruvamıza özenle bakıyoruz. Böylece, içinde hareket ettiğimiz bu deniz/su ortamında, başka bir deniz aracına veya bir deniz yapısına (iskeleye, şamandıraya) ya da başıboş yüzmekte olan bir ağaç kütüğü, halat parçası gibi bir nesneye çarparak yaşanabilecek olası bir tehlikeyi önceden görüp, önlem almayı amaçlıyoruz. Doğrusu da bu. Özenle gözlemlediğimiz bir diğer taraf ise, kemere yönünde uzanan eksen. İçinde bulunduğumuz ortamın bu boyutunda da yetişip geçmekte olduğumuz başka bir teknenin davranışlarını izlemek veya yanından geçtiğimiz bir şamandıranın haritada belirtilen yerde ve niteliklerde olup olmadığını görmek ya da sadece kıyıdaki doğal güzellikleri gözlemek istiyoruz. Bu da hoş. Ancak, yatımızın seyrettiği ortamın, yani su yüzeyinin altında yatan gizemli kısıma nedense pek özen göstermiyoruz.
Ne yazık ki, bazen, içinde bulunduğumuz seyir ortamının bu boyutu, zaman zaman varlığını ve önemini bize hatırlatan uyarılar verebiliyor ya da geri dönülemez sorunlar yaratabiliyor. Örneğin; pervane kanadının bir yere çarpıp hasarlanması sonucunda ortaya çıkan rahatsız edici bir ses ve titreşim veya karinanın dibe ya da bir başka yere sürtünmesi sonucunda oluşan teknedeki göçüğün yarattığı olağandışı sarsıntı yahut çok daha kötüsü… Su yüzeyinin altında, yatımızın pervanesinin veya karinasının çarpabileceği kaya, batık ya da haritada gösterilmeyen yükseltiler gibi o denli çok nesne ve tehlike var ki.. Peki, tüm bunların yanısıra, ya o çevrede yüzen/dalan bir “kurbağaadam” ya da bir “dalgıç” varsa…
Özel giysi ve donanımlarıyla derin suda çalışmalar yapan ve bu işlevi sırasında suüstündeki yüzer bir platformdan destek alan “derin su dalgıcı”nı şimdilik bir yana bırakalım. Bilindiği üzere konumuzla doğrudan ilintili kurbağaadam/balıkadam, ya “scuba” denilen özel bir donanımla soluklanan ve uzun süre sualtında kalarak profesyonelce bir işi yapabilen veya bu donanımla sığ sularda amatörce eğlenti amaçlı dalış yapan veyahut daha da basit biçimde bir şnorkelden hava alarak genellikle yüzeyde yüzen ama nefesini tutarak kısıtlı süreyle sınırlı derinliklere dalabilen kişiler tanımlanmakta. Bir de bu kişilerin yanısıra, yüzeyde aldığı nefesini tutarak, sınırlı derinliklere dalıp çıkan kişiler de var…
Bir yatçının, tüm iyi niyetine karşılık, bu tür “dalma” işlevi uygulayan kişileri, bırakınız daldıkları sürede, yüzeyde yüzerken bile görebilmesi, hele olumsuz ortam koşullarında, çoğu kez olanaksız. Dolayısıyla, uyarma işlevini etkinlikle yapabilecek uyarıcı bir göstergeye “kesin” gerek var…
Bu bağlamda (kullanımda bazı hatalar yapılıyor olsa da) yürürlükte 3 görünür işaret var. Söz konusu bu işaretlerin kullanım biçimlerine kısaca bir göz atalım;
n Uluslararası İşaret Kod Kitabı’nda da tanımlanan, uçkurluk yönündeki yarısı beyaz, uçum yönündeki yarısı ise mavi renkte ve gidon kesimli olarak biçimlendirilmiş “A” (Aydın-Alfa) harf sancağı…
“A” işaret sancağı, 1972 yılında yürürlüğe giren Uluslararası Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü’nde (tek başına kullanıldığında) “Denizde dalgıcım var, ağır yolla geçiniz” anlamını taşıyor. Söz konusu Tüzüğün genel anlayışına göre, dalış işiyle uğraşan bir gemi/yat yaptığı bu eylemin doğası gereği “manevra yapma yeteneği sınırlı bir tekne” olduğundan, “A” işaret sancağı, aslında yalnızca bir seyir uyarısı oluşturmakta. Yani, işlevsel olarak, bu uygulamada öncelik “dalgıç”ta değil, gemileri olası bir çatışmadan korumak. Hatta kural koyucu, rüzgârsız havada, dalgalanamayan “A” işaret sancağının görülememesi (veya görülse bile tanınamaması) endişesiyle, sancağın bez veya şaliden yapılmış olanının değil, yatay yönde boyu 1 metreden küçük olmayacak biçimde sert bir materyalden yapılmış olanının kullanılmasını da öneriyor ve uyarıyor.
Diğer yandan, serbest dalış yapan “scuba” veya “şnorkel” dalgıçlarına yardımcı olan bir teknenin manevra yeteneğine yönelik herhangi bir sınırlama söz konusu olmasa bile, bu tekne de yine bu Kural’da belirtilen görünür uyarı işaretini çekmek zorunda. Buna karşın, dalış eylemini bir tekneden değil de doğrudan sahilden suya yürüyüp girerek yapan dalıcıların güvenliği veya varlıkları hakkında bir uyarı oluşturulması için hiçbir tanımlama ya da kural (ne yazık ki) yok.
“A” işaret sancağının “dalış işi”ne yönelik anlamı, toka edildiği geminin o anda hareket etmiyor olmasıyla ilintili, yani “A” işaret sancağını toka etmiş olarak seyreden bir başka gemiyse, çevresindeki diğer gemilere “sürat tecrübesi yapıyorum” mesajını veriyor. Bu da ilginç değil mi?
n Yalnızca ABD’de, serbest dalıcıların güvenliğini sağlamak amacıyla kırmızı zemin üzerine köşegen olarak beyaz renkte bir çizgi içeren bir bayraksa diğer bir işaret (görünür işaret). Anlamı “suyun altında dalmış biri var”. Deniz ortamında, kırmızı-beyaz renklerin yarattığı parlak görünürlük sayesinde bu işaret büyük beğeni kazanmış ve yasalaştırılması yoluna gidilmiş. Ayrıca, dalıcı kişinin can güvenliğine yönelik olduğu için, dalış yapılan yerde yüzen bir can simidine, bir küçük şamandıraya da çekilebiliyor/takılabiliyor. Ancak bu işaret, günümüzde bile ABD’nin tüm eyaletleri tarafından kabul görmüş (yasal) bir işaret değil. ABD (ve kısmen Kanada) dışında diğer hiçbir ülke tarafından benimsenmeyen ve yaygınlaşamamış bu uygulama, üllkemizde de yasal değil. İşte tam burada karşılaşılan üzücü husus, yasal dayanağı olmayan bu işaretin, gün geçtikçe karasularımızda ve iç sularımızda görülme sayısının artması ve kullanımının yaygınlaşması…
n Üçüncü sırada, dalış işlevini tanımlamak amacıyla kullanılan ama anlamı ve kullanım yöntemi yeterince bilinmeyen (ya da yanlış yorumlanan) bir görünür işaret daha var. Uluslararası İşaret Kod Kitabı’nda beyaz zeminin ortasında yer alan küçük ve içi dolu mavi renkte bir dikdörtgen olarak biçimlendirilmiş “P” (Poyraz-Papa) harf sancağı… Aslında “dalış” işleviyle ilintili olmayan “P” işaret sancağı “seyre kalkmak üzere” olan gemiyi tanımlıyor ve personelin (veya yolcuların) hemen gemiye dönmeleri için bir duyuru. Ancak, açık denizde bu işareti çeken bir gemidalışla ilgili uygulamaların sona erdiğini, dalgıçların yüzeye gelmekte veya gemiye alınmakta olduklarını, geminin de birazdan seyre başlayacağını bildiriyor. İlginç değil mi?

Sonuç olarak;
Deniz yüzeyinde, yüzen bir kişinin kafasını bile görebilmek büyük bir hüner iken, dalmış bir kişinin varlığını sezinlemek herhalde falcılık olmalı. Haklı bir neden olmadan, bu sorumluluk bile, nedense yatçıya yüklenmiş. Anlaşılacağı üzere, sudaki bir dalıcının varlığının duyurulması için alınması gereken önlemlerden biri olan “görünür” bir uyarı (işaret) biçimi, henüz belirlenmemiş durumda. Gece ortamında yapılacak amatör dalış uygulamaları içinse hiçbir önlem yok… Konuyla ilgili yetersizliklerin başında “bilgisizlik” daha da kötüsü “yanlış bilgilendirme” geliyor. Sorun, yaklaşık son 50 yıldır gündemde olmasına karşın, hâlâ çözümlenememiş. Oysa kişisel dalış aygıt ve donanımları, artık eskisi gibi karmaşık ve pahalı değil, herkes kolaylıkla edinebiliyor ve dalabiliyor, dolayısıyla tehlike de katlanarak büyüyor.
Çözümü uluslararası örgütlerden beklemek, olağan bir yaklaşım. Ancak, öncelikle ve hızla “ulusal” çözüm tarz(lar)ı üretmek de zorunlu. Bunun için, yüzme ve sualtı sporları kulüpleri, yat ve yelken kulüpleri ile ilgili federasyonlar bir araya gelmeli, genel kabul görecek çözümler üretilmeli ve bu uygulamalara hukuki destek de sağlanmalı. Ulusal uygulamalarla bilgi ve deneyim kazanarak eli güçlenen yöneticilerimiz, uluslararası forumlarda da bu konuyu derhal ve güçlü bir biçimde irdelemeli, soruna hızla çözüm bulmalılar. Çünkü günümüzde çözüm, kişinin inisiyatifine bırakılmış, diğer bir deyişle sorun “çözümsüz” durumda…

Bunu Paylaşın