‘Mavi Vatanın parçası Doğu Akdeniz’e yeni bir vizyon şart: Donanmalar, ticari ve sondaj gemileri ilk hedefiniz Akdeniz. İleri!

MDN İstanbul

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi (BAU DEHUKAM), Mersin Deniz Ticaret Odası, Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) ortaklığı ve Jandarma Sahil Güvenlik Akademisi ile Milli Savunma Üniversitesi işbirliği ile ‘’Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan ve Mavi Ekonomi Paneli’’ düzenlendi

Açış konuşmalarını; Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Eral Osmanlar, KÜDENFOR Direktörü Amiral Cem Gürdeniz, Mersin Deniz Ticaret Odası Başkanı M. Cahit Lokmanoğlu ve T.C. Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri’nin yaptığı Panel, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başkenti Lefkoşa’da bulunan Anadolu Üniversitesi Konferans Salonu’nda 15 Nisan Pazartesi günü gerçekleştirildi.

Deniz Yetki Alanları ve
Türkiye’nin Hak ve Çıkarları

Türkiye’nin BM’ye uzun zamandan beri gönderdiği mektuplarda, GKRY’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı eylemlerle fiili durum yaratmaya yönelik teşebbüslerinin kabul edilmeyeceğinin belirtildiğini dile getiren Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Denizcilik Daire Başkanı Peyami Kalyoncu, yapmış olduğu ‘‘Deniz Yetki Alanları ve Türkiye’nin Hak ve Çıkarları’’ başlıklı konuşmasında; “Sevilla Haritası’’nın referans aldığı ortak deniz sınırına ilişkin Türkiye’nin tutumunun BM’ye bildirildiğini de dile getirerek, “Ülkemizce BM’ye 2004 ve takip eden yıllarda iletilen mektup ve Notalarla, GKRY’nin deniz yetki alanlarını sınırlandırma teşebbüslerinin kabul edilmeyeceği ve özellikle 32° 16’ 18’’ Doğu boylamından itibaren Kıbrıs Adası’nın batısında kalan deniz alanlarında Türkiye’nin meşru hak ve yetkileri bulunduğu kayda geçirilmiş ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı eylemlerle fiili durum yaratmaya yönelik teşebbüslerinin kabul edilmeyeceği ortaya konmuştur. Ülkemizin Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı, Suriye ile kara sınırımızın denizde bittiği noktadan (12 deniz miline kadar karasularımız, devamında kıta sahanlığımız) başlamakta, ülkemiz ile KKTC arasında Eylül 2011’de imzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması, Kıbrıs Adası’nın kuzeyine ilişkin kıta sahanlığı sınırımızı belirlemekte, 32° 16’ 18’’ Doğu boylamının batısından itibaren Mısır-Türkiye ortay hattını takip etmektedir. Bu bağlamda, 28° Doğu boylamına kadar olan bölge ülkemizce Türk kıta sahanlığı olarak kabul edilmekte, egemen Devlet uygulamalarımız bu politikaya uygun olarak icra edilmektedir. Resmi tutumumuz, 28° Doğu boylamının batısında kalan bölüme ilişkin kıta sahanlığı sınırlandırılmasının Ege ve Akdeniz’de tüm ilgili taraflar arasında yapılacak hakkaniyetli sınırlandırmaların sonuçlarıyla irtibatlı olduğu şeklindedir. Malumunuz, GKRY-Yunanistan-Mısır Üçlü Liderler Zirveleri 2014 yılından bu yana yapılmaktadır. Bu toplantılarda, enerji konularının yanı sıra, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin hususların da ele alındığı anlaşılmaktadır. Söz konusu üçlünün açıklamalarında yer alan ortak deniz sınırı ifadesinin “Sevilla Haritasını” referans aldığını anlıyoruz. Ülkemizce geçtiğimiz yıl BM Genel Kurul belgesi olarak yayımlatılan başka bir mektupta da böyle bir ortak deniz sınırı olmadığı sarih şekilde ifade edilerek, kıta sahanlığımıza ilişkin tutumumuz yeniden kayda geçirilmiştir,” dedi.

Deniz Yetki Alanları ve
KKTC’nin Hukuki Hakları

BAUDEHUKAM Başkanı Yrd. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, ‘‘Deniz Yetki Alanları ve KKTC’nin Hukuki Hakları’’ başlığıyla gerçekleştirdiği konuşmasında, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenmesi üzerine sürekli bir kaygı durumunun olduğuna dikkat çekerek, ‘’Bu kaygının gelecekte çok daha artacağına muhakkak nazarıyla bakılmaktadır. Özellikle de keşfedilen veya olası hidrokarbon yataklarının, ülkelerin geleceğini tayin edebilecek jeo-stratejik, jeo-politik, jeo-ekonomik öneme haiz olması dikkate alındığında, KKTC ve Türkiye’nin deniz yetki alanlarındaki haklarının korunması kritik bir mesele haline gelmiştir. Doğu Akdeniz’de giderek artan küresel rekabet ortamı bölge ülkelerinin askerileşme faaliyetlerini de artırmıştır. GKRY ve KKTC arasında yan karasuları deniz sınırı belirleme sorunu vardır. GKRY-İngiliz üsleri arasında, karasuları yan deniz sınırı belirlenmesi sorunu vardır. KKTC’nin deniz yetki alanlarına yönelik hak ve çıkarlarını koruması ancak mevcut yasal düzenlemeleri olan 2002 Karasuları ve 2005 Deniz Yetki Alanları Yasası’nı ivedilikle değiştirmesini gerektirir. Bu kapsamda bölgesel faaliyetler dikkate alınarak, Türkiye’nin garantörlük anlaşmasının dünden daha önemli olduğu da ortaya çıkmıştır,’’ şeklinde konuştu.

Mavi Vatan Güvenliğinin
Deniz Stratejileri

‘‘Mavi Vatan Güvenliğinin Deniz Stratejileri’’ başlıklı konuşmasında Amiral (E) Kadir Sağdıç, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı sınırlarının bir kez daha altını çizerek, ‘’Önceleri GKRY-Yunanistan-İsrail, sonradan; Mısır, Filistin, Ürdün ve İtalya’nın enerji projeleri bahanesiyle “Doğu Akdeniz Gaz Forumu” adı altında dâhil edildikleri ve ABD’nin Türkiye karşıtı olarak organize etmeye başladığı bu süreç tırmanma emaresi göstermektedir. ABD’de iki Senatör “ABD’nin Ada’ya silah ambargosunu kaldırmaya yönelik” bir yasa tasarısı da vermiş durumdadırlar. Ayrıca Fransa Uluslararası Antlaşmalar hilafına GKRY tarafında askeri üs kurmakta, İngiltere ise Agratur’daki üslerine önümüzdeki aylarda F-35’ler dâhil ilave kuvvet intikali için GKRY ile bir protokol (MOE) yapmıştır. GKRY tarafına RF unsurları da dâhil edildiğinde, Ada’nın güney yarısı tüm limanları ve üsleriyle dehşet bir arsenal görünümündedir. Acaba GKRY Rum toplumu neyin üzerinde oturduğunun farkında mıdır? Bu durumu fark eden turist böyle bir Ada’ya gider mi?
Diğer taraftan her türlü baskıya rağmen Lübnan, masada çizili paylaşım haritasını tanımamıştır. Suriye yönetimi de kendi sorunları nedeniyle bu konuya net bir reaksiyon göstermemiştir. Libya iç savaş içindedir. Türkiye de dayatılmak istenen soygunu kabul etmeyerek adım adım kendi MEB sınırlarını belirlemektedir.
Türkiye ve KKTC arasındaki Kıta Sahanlığı sınırı 21 Eylül 2011 tarihli anlaşma ile belirlenmiştir. Türkiye’nin öngörülen Akdeniz Kıta Sahanlığının geri kalan Batı, Doğu ve Güney sınırlarının nasıl oluştuğu en son T.C Dışişleri Bakanlığı’nın, BM Daimi Temsilciliği ile BM Genel Sekreterliği’ne gönderdiği 22 Mart 2019 tarihli yazıyla netlik kazanmıştır. Buna göre Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı sınırları KKTC ile aralarındaki sınırdan itibaren 32 derece 16 dakika 18 saniye (E) Doğu boylamının Batısı ile, en dış sınır olarak Mısır ile çizilecek ortay hat boyunca 28 derece 00 dakika 00 saniye (E) Doğu boylamının Batısında Ege Denizi sınırının belirleyeceği bir noktaya kadar olan sahanın içidir. Bu durumda Türkiye’nin Mavi Vatan sınırları tanımlanmış olmaktadır,’’ dedi.

Jeopolitik ve Enerji
Perspektifinden Mavi Vatan

‘‘Jeopolitik ve Enerji Perspektifinden Mavi Vatan’’ başlıklı konuşmasında Doğu Akdeniz’in hidrokarbon potansiyeli, bölgenin uluslararası deniz ticaretinde artan önemi ile çatışma alanlarına yakınlığı nedeniyle odak noktası durumunda olduğunu belirten Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Volkan Özdemir, ‘’Doğu Akdeniz, tek kutupluluktan başını ABD ve Çin’in çektiği çift kutuplu ve altında çok merkezli olarak evrilen ve yenilenen dünya düzeninin kilit taşıdır. Çünkü Çin’in Modern İpek Yolu projesinde deniz ticaret yolunun varış noktasıdır. Asya-Pasifik Çağı’na girilirken rekabetin kızıştığı ve ABD tarafından ticarette korumacılığın ısındırıldığı günlerde, Çin-Avrupa ticaretine ket vurmak isteyen ABD’nin jeopolitik hamleleri Doğu Akdeniz’i de hedef alıyor. Bölgenin enerji kaynakları sorunu da kimi yerde olgu kimi yerde algı olarak bununla birleşiyor. Bu uğurda Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi yeni örgütlenmeler doğuyor.
Tüm bu tartışmaların odağında ise Kıbrıs yer alıyor. Mavi Vatan tanımlamasını en güzel tamamlayan kavram bizim için bu nedenle, Yavru Vatan! Enerji ve jeopolitik perspektifinden, güncel gelişmeleri gözeten yeni bir bakış açısının geliştirilmesi şart görünüyor. Buna göre Kıbrıs’ta iki kesimlilik/iki devletliliğinin tescillendiği, Türkiye içinse MEB ilanı gibi ulusal çıkarların somutlaştırılarak enerji aramalarının ön plana çıktığı bir yaklaşım gerekiyor. Türkiye’nin 2020’lerin yenilenen dünyasında yakın çevresinde etkin olabilmesi için Mavi Vatanının en önemli parçası olan Doğu Akdeniz’e yeni bir vizyonla yaklaşması şart görünüyor.
Yüzyıl önce kurucu önderimiz Sovyetlerden aldığı maddi yardımla, Batı kaynaklı güvenlik tehditlerini bertaraf ederken içinde Akdeniz geçen o meşhur sözüne paralel olarak, bugün eğer Atatürk yaşasaydı; Kuzey’le ilişkileri perçinleyip Güney’e odaklanır ve sanırım ‘Donanmalar, Ticari ve Sondaj Gemileri İlk Hedefiniz Akdeniz. İleri!’ derdi,’’ şeklinde konuştu.

Son Gelişmeler ve
KKTC’nin Geleceği

Amiral (E) Mustafa Özbey, ‘‘Son Gelişmeler ve KKTC’nin Geleceği’’ başlıklı konuşmasında “Güney Kıbrıs Haydut Devleti (GKHD)” olarak nitelendirerek adlandırdığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin statükoyu belirleyen jeopolitik dengelerinin Avrupa Birliği’ne üye olmasından sonra, 2004 yılından itibaren radikal olarak değiştiğine dikkat çekerek, ‘‘Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta kırılma anı ve tarihi budur. O tarihe kadar, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta stratejik durum üstünlüğü Türkiye lehine iken; o tarihten itibaren, durum üstünlüğü GKHD (GKRY) lehine değişmeye başlamıştır. 2010 yılından itibaren bölgede bulunmaya başlanan hidrokarbon yatakları ile bölgedeki dengeler, statik konumdan çok dinamik bir konuma gelmiş; uluslararası toplumda tapu dağıtma yetkisi kendisinde olduğu kabul edilen GKHD (GKRY)’nin bölgesel oyun kurmadaki rolü, figüranlıktan başrole terfi etmiştir.
Türkiye ve KKTC; yaşanan bu radikal jeopolitik değişimi maalesef algılayamamış, AB’ye giriş havucu ve toplumlar arası görüşmeler narkozu ile bugüne kadar gelişmelere etkin müdahale etme iradesini devreye sokamamıştır.
GKHD (GKRY), AB üyesi olmasından bu yana aldığı maddi, manevi ve siyasi destekle; gerektiğinde veto gücünü de kullanarak, Yunanistan ile birlikte, konumunu güçlendiriyor. Görüşlerini; AB belgelerine kaydettirerek, ‘Avrupa Birliği Resmi Belgesi’ haline getirmiştir. Böylece, Türkiye ve KKTC’nin meşru hak ve çıkarları, içinde bulunmadığı bir kurumun müktesebatı içinde, tek yanlı olarak gasp edilmeye başlanmıştır.
Türkiye ve KKTC’nin mavi vatanı, enerji şirketlerine çok cazip sözleşmelerle ‘parsel parsel’ peşkeş çekilmekte; sözleşmelerin sunduğu cazibe nedeniyle, parsellerde Türkiye ve KKTC’nin de hakkı olduğuna bakılmaksızın, kendi ülkelerinin güvenlik şemsiyesinin korumasında arama ve delme işlemlerini fütursuzca yapmaya devam ediyorlar. Bölgede bir nevi, ‘deniz haydutluğu’ yapılarak fiili durum yaratılmaktadır,’’ dedi.

‘‘Çin, AB limanlarına
yatırım yapıyor’’

Polis Akademisi-Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Görevlisi Sefa Çatal, Çin’in Avrupa’ya kolay ulaşabilmek adına AB’deki limanları satın aldığına dikkat çekerek, ‘‘Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping, 2013 yılında Kazakistan’da yaptığı konuşmada ‘İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nı, Endonezya’da yaptığı konuşmada ise ‘21’inci Yüzyıl Deniz İpek Yolu’ vizyonunu açıklamıştır. Kuşak ve Yol İnisiyatifi ile hem karadan hem de denizden Doğu Asya-Orta Asya-Afrika-Batı Asya ve Avrupa’nın birbirine bağlanması planlanmaktadır. Çin’in AB’deki liman yatırımlarına baktığımızda oran dağılımı şu şekildedir: Pire Limanı yüzde 100, Brugge Limanı yüzde 85, Valencia Limanı yüzde 51, Rotterdam Limanı yüzde 35, Antwerp Limanı yüzde 20, Marsilya Limanı ise yüzde 25’dir.
Satın almaların büyük bir kısmı China Ocean Shipping Companco (COSCO) tarafından yapılmış. Bölgedeki küçüklü büyüklü limanları satın alan Pekin yönetimi, ihracat yollarını kontrol altına almayı amaçlıyor. Burada, Çin mallarını Avrupa’nın göbeğine kolayca ulaştırmak amaçlanıyor. Asya ve Avrupa arasında transit geçiş süresinin kısalması ve daha büyük tonajlı gemilere izin verilmesi Akdeniz’in önemini artıran bir diğer etken.
Çin için Doğu Akdeniz bu projede özel bir öneme sahiptir. Çin, Yunanistan’ın Pire Limanı’nı 2008’den beri kullanmakta. 2015 yılında İsrail ile yapılan anlaşmalar neticesinde Hayfa ve Ashod Limanları da Çin’in Doğu Akdeniz’de işletmesini aldığı limanlar olarak bilinmektedir. Çin, İsrail’den sonra Doğu Akdeniz’de yeni bir durak olarak kendine Güney Kıbrıs’ı görmekte. Rusya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrupa Pazarına erişimde köprü konumunda bulunan Kıbrıs; Deniz İpek Yolu Projesi’nde önemli rol oynayabilir. Ayrıca Çin, Kıbrıs’ta, telekomünikasyon, yenilenebilir enerji ve uydu haberleşme alanlarında yatırımlar yapmaktadır. Larnaka Yat Limanı’nın genişletilmesi ve liman alt yapısının yenilenmesi de öncelikli işbirliği alanı olarak planlanmaktadır,’’ dedi.

Küresel ve Bölgesel Güvenlik
Perspektifinden Kıbrıs

Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Müdürü Dr. J. Alb. Gökhan Sarı, ‘‘Küresel ve Bölgesel Güvenlik Perspektifinden Kıbrıs’’ başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi, ‘‘Küresel perspektifte hızla değişen bir dünyada; tehditler ve güvenlik algıları da hızla değişmektedir. Giderek genişleyen ve derinleşen bu güven(sizlik) ortamında değişimi yönetemezseniz de en azından değişime uyum sağlamalısınız. Bunun da temel şartı; değişimi algılayabilmek, geçmişten ders çıkarıp geleceği kurgulayabilmek ve belirlediğiniz hedeflere yumuşak ve sert gücünüzü senkronize etmekten geçer.’’

Doğu Akdeniz’de Bölgesel
Enerji Politikaları

Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi (TESPAM) Başkanı Oğuzhan Akyener ise ‘‘Doğu Akdeniz’de Bölgesel Enerji Politikaları’’ başlıklı konuşmasında, Doğu Akdeniz’de 2050 yılına kadarlık zaman zarfı için en kapsamlı ve tutarlı projeksiyonların TESPAM tarafından hazırlanıp, yayımlandığını dile getirerek, ‘‘Bu kapsamda kısa bir özet yapmak gerekirse: Bölgedeki toplam mevcut kanıtlanmış gaz rezervi; Mısır’da 2,2 trilyon m3, İsrail’de 1 trilyon m3 ve Kıbrıs açıklarında 0,1 trilyon m3’tür. Rusya’nın toplam rezervinin 33 trilyon m3’ler civarında olduğu düşünülürse, bu oran bir hayli düşüktür. Mısır’ın ihracat potansiyeli, 2022-2032 yılları arasında ortalama 18-20 milyar m3 civarındadır. Bu hacmi de atıl durumdaki boş LNG tesisleri üzerinden ihraç edecektir. Yani ilgili yıllarda, Mısır’da İsrail ya da Güney Kıbrıs’ın kullanabileceği fazladan boş LNG kapasitesi olmayacaktır. İsrail’in 2020-2040 yılları arasındaki ihracat potansiyeli (Ürdün satış anlaşmasındaki hacim çıkartıldığında) ortalama 3-5 milyar m3 civarındadır. İsrail hâlihazırda bu hacmi nakledebilecek market aramaktadır.
Güney Kıbrıs’ın keşif açıklaması yaptığı Afrodit sahasının yıllık “peak” üretimi 7 milyar m3/yıl olabilecektir. Fakat bu sahanın üretime alınması ile ilgili siyasi ihtilaflar ve teknik-ekonomik riskler mevcuttur. İsrail ve Güney Kıbrıs’ın ihracat hacimleri birleştirilerek, bu hacmin Türkiye’ye ya da EastMed isimli bir boru hattı ile Avrupa’ya nakli ile ilgili planlar söz konusudur. EastMed projesi ekonomik olmadığı için uygulanabilir bir seçenek değildir. Türkiye opsiyonu için ise henüz istenilen siyasi ortam oluşmamıştır. LNG opsiyonu da, ilgili ruhsatların “kuru gaz” niteliğindeki yapılar ihtiva etmesi sebebiyle yine ekonomik görülmemektedir. İsrail’in yeni ruhsat alanlarına müşteri bulabilmesi için de yegâne beklentisi bir ihraç güzergâhı elde edebilmektir.
Hâlihazırda bütün dengeler İsrail ve Güney Kıbrıs’ı Türkiye’ye muhtaç etmektedir. Türkiye ve KKTC’nin onayı alınmayan hiçbir senaryo başarılı olamayacaktır,’’ şeklinde konuştu.

Bunu Paylaşın