İşareti görmeyenler piyasanın iyi olacağını varsayar

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Meteoroloji uzmanlarına göre; belirli koşullar nadir ve ölümcül şekilde birleşince mükemmel fırtınayı yaratır. Ekonomik anlamda mükemmel fırtınanın oluşması içinse reel ekonomi ile finansal risklerin birleşmesi gerekir

Örneğin; döviz borcu ile birlikte döviz darlığının aynı anda yaşanması gibi… Bunun örneğini 2018 yazında tecrübe ettik diyebiliriz. 2018 yazında yaşananlar ülke ekonomisine sert bir tokat attı. Birçok analist, içinde bulunduğumuz ekonomik daralmanın sebebi olarak geçtiğimiz yazı işaret ediyor. Bu görüşe katılmıyorum.

Kanımca Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu klasik bir “ani yükseliş-düşüş” tipi ekonomik daralma ve bilanço durgunluğudur. Peki, bu iki kavram nedir? “Ani yükseliş- düşüş” denilen daralmayı 1997’de Tayland tecrübe etti. Büyüme oranı patlayan bir ekonomi içinde dövizle borçlanarak inşaat yapan şirketler, artan konut stoku, büyük projelere girişen kamu tarafı… Bilanço daralmasındaysa şirketler bankalara olan borçlarını ödemekte zorlanır ve yatırımları keserler. Dolaysıyla varlık fiyatları aşağı iner.

Önce basit bir şekilde ekonomik büyümeyi tanımlayalım. Ekonomik büyümeyi dört ana başlık altında toplayabiliriz; kişisel tüketim, şirketlerin yatırımları (inşaat, makine vb), kamu harcamaları ve net dış ticaret. Bu dört kalem üzerinden ekonomik daralmanın sonuçlarını anlatmaya çalışacağım.

Gün gelir bu balon patlar
Eğer ekonomi büyüyorsa yukarıdaki dört verinin hali vakti yerindedir. Tabi bu durumun yan etkileri de oluşur, istihdam artar, vatandaşın geliri yükselir, ekonomiye güven arttığı için harcamalar artar. Artan tüketim ekonominin daha da büyümesine sebep olur. Ama bir şey unutulmuştur… Tüketime odaklanan vatandaş tasarrufu bırakır. Bırakın tasarrufu, borçlanmaya başlar ve bir bakarsınız ki, önemli miktarda faiz ödemeleri oluşmuş. Çok detaya girmeyelim ama şirketlerde benzer şekilde davranır. Daha fazla yatırım yapabilmek için borçlanır. Kısacası büyüme borçlanma ile finanse edilmiştir. Eğer borçlanma ile hormonlu bir büyüme yaşandıysa ekonomide balon oluşması muhtemeldir. Gün gelir bu balon patlar. Ekonomi durgunlaşır.

Alarm düğmesine basılmadığı sürece piyasalar gelecekteki her günün, eskisinden daha iyi olacağını varsayar
Birçok durgunluk, ekonominin aşırı ısınmasından sonra gerçekleşir. Aşırı ısınma, ekonominin normal şartlarda büyümesi gereken orandan daha yüksek seviyede olmasıdır. Ama büyümenin rehaveti içinde ısınma gözden kaçabiliyor. İnsanlar odaklandıklarında eksiklikleri ya da problemleri öngörebilirler ama birilerinin odak noktasını işaret etmesi gerekiyor. Bu işaret fişeği olmadığında piyasalar gelecekteki her günün, eskisinden daha iyi olacağını varsayar.
2008 küresel finans krizinde de benzer algı bozukluğu oluşmuştu. İşlerin iyi gittiği dönemlerde herkesin ekonomiye güveni artar, rehavete kapılır, işlerin bozulabileceği ihtimalini unutur.

Hâlbuki yüksek büyüme sürdürülebilir değildir
Aşırı ısınma önce cari açığa, akabinde enflasyona sebep olur. Türkiye gibi ezelden beri cari açık veriliyorsa, ısınma cari açığı daha da büyütür. Dolayısıyla büyüme sürdürülemez.

Rüzgâr terse döndüğünde, önce ekonomiye güven azalmaya başlar. Vatandaş tüketimi bırakıp, borcunu kapatmaya çalışır. Bu da tüketime ani bir darbe vurur. Tüketim azalması, satışların düşmesidir. Satışlar düşünce, şirketler yatırımı durdurur. Yeni personel istihdamı kesilir, maliyetleri kısabilmek için zam oranları azaltılır ya da tamamen kesilir. Geliri azalan vatandaş, tüketimini daha da düşürür. Tüketime ikinci darbe de vurulmuş olur. Elbette dengelenme dönemi geçtiğinde ekonomi tekrar büyümeye başlayacaktır fakat önemli olan bu günleri az hasarla atlatabilmektir. Sonunda zarar görenler, gülün dikeni var diye üzülür. Süreci atlatabilenlerse bir diken çiçek açmış diye mutlu olabilir.

Kamu tarafından da bahsedelim
Yukarıda bahsettiğimiz tüketim düşüşü sadece şirket ve vatandaşa değil kamu tarafına da zarar verir. Eğer kamu geliri dolaylı vergilere düşkünse, geliri düşer! Yani ülkemiz gibi geliri dolaylı vergilere dayalı ekonomilerde azalan tüketim ciddi vergi kaybı, yani gelir düşüşü yaratır. Tüketim azalınca toplanan KDV, ÖTV’de azalacaktır… Öte yandan, azalan maaşlar, artan işsizlik, düşen şirket kârları ise gelirler vergisi ile kurumlar vergisi akışını aşağı indirir.
Tüm bu bahsettiklerim devletin gelirini aşağı çeker. Hâlbuki kamunun paraya en çok ihtiyaç duyduğu dönemler fırtınalı günlerdir. Neden mi? Çünkü yardımların artması, işsizlik ödemelerinin yükseltilmesi gerekir. Dahası… Eğer kamu ekonomiyi canlandırmak için teşvik dağıtımına girişirse, azalan gelir-artan gider kombinasyonu içinde bütçe açığı da yükselecektir. Yükselen bütçe açığı daha fazla borçlanma ve haliyle faiz artışlarına sebep olabilir.
Öte yandan, eğer teşvik verilmezse, durgunluk dönemi daha uzun sürebilir ve vergi gelirleri düşük seyreder. O nedenle bu hamlelerin çok dikkatlice yapılması gerekiyor. An itibarıyla kamu, 2019 yılı teşviklerini, paralı askerlik, imar barışı gibi kalemlerle karşılayıp borçlanmayı minimize etmeye çalışıyor. Ancak benzeri çözümler ne kadar uzatılabilir, bilinmez!!
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com