Enflasyon çağına giriş

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
2018’in ilk enflasyon raporunda, Merkez Bankası’nın sene sonu hayali yüzde 7,9’du. Ekim sonunda yayınlanan raporda yüzde 23,5’e tırmandı. Merkez Bankası’nın tahmini düğünlere benzedi, flamenko ile başlayıp halayla bitti
2018’de enflasyonun çıkışına bakarsak, ocakta yüzde 10,3, haziranda yüzde 15,4, eylülde yüzde 24,5’e tırmandığını görüyoruz. Akabinde ufak bir düşüş… Yani kısa bir sürede İspanyol paça dönemine geri döndük. Peki, neden böyle oldu?
2018 yılında yaşadığımız sorunlar gayet netti; eğer ekonomik politikanın derinlik (mali politika) ve basınç (para politikası) ayarı uymazsa piyasa vurgun yiyebilir. Biz bu ayarı temmuz sonuna geldiğimizde bir hayli bozmuştuk. Hemen hatırlayalım, 24 Temmuz’da Merkez Bankası herkesi şaşırtarak faizleri artırmamıştı. Akabinde, 3 Ağustos’ta da dolar kuru 7’yi aştı.

2018 başında yüzde 12,75 olan fonlama maliyeti şu sıralar yüzde 24! Ama unutmayın ki; fonlama maliyeti eylül ortasında yüzde 24 seviyesine çıktı. Eylül ayına kadarki sessizlik enflasyonu bile hayrete düşürmüştü. Ana görevi fiyat istikrarı yani düşük bir enflasyon oranı tesis etmek olan Merkez Bankası’ndan en büyük sopayı enflasyon yedi. Çünkü dolar soluksuz yükselirken fonlama maliyeti yüzde 13,75-19,25 arasındaydı. Zaten dolarda bu sebeple yükselmişti. Demek ki, bir yerlerde hata yapmış!! Aslında hata da belliydi. O dönemdeki yorumları hatırlayalım, “Merkez faiz artırmakta geç kalıyor”.

Peki, Merkez Bankası ne hayal etti?
2018’in ilk enflasyon raporunda, Merkez Bankası’nın sene sonu hayali yüzde 7,9’du. Ekim sonunda yayınlanan raporda yüzde 23,5’e tırmandı. Tahminini 3 kat yükselten Merkez Bankası, 2018’e flamenko ile başlayıp halayla bitirmiş oldu. Ama filmin koptuğu dönem temmuzdu!

Temmuz sonuna yaklaşırken dolar kuru 4,8 seviyelerindeydi, 24 Temmuz günü Merkez Bankası faiz artış kararı almayınca dolar tırmanmaya başladı. Hâlbuki Merkez Bankası doların değerini değil, ekonomik yavaşlamayı düşünüyordu. İç talepteki yavaşlama sinyallerini görmüştü.
Ağustos ortasına geldiğimizde Merkez Bankası koridordan fonlama yaparak, fonlama faizini ortodoks olmayan metotla tekrar yükseltti. Kısacası “benden bu kadar!” diyordu.
Merkez Bankası’nın soluğu kesilince devreye BDDK girdi.

BDDK’nın ilk hamlesi Londra ile swap ihale miktarı limitlemek oldu. O sırada Merkez Bankası da swap ihale miktarını artırarak piyasaya daha fazla döviz sağladı. Aslında BDDK, Merkeze güzel bir pas atmıştı.
BDDK swap limitlerini daralttığı için süresi dolan kontratların yenilenmemesi, Londra piyasasının Türk Lirası’na ulaşımına ket vurunca, dolar da epey değer kaybetmeye başladı. Peki, bu nasıl oldu? BDDK’nın sınırlamasıyla, yurtdışıanda TL daha az bulunur hale geldi, dolayısıyla TL değerlendi.

Malum, dolar alabilmek için piyasaya TL satmak gerekiyor. 15 Ağustos’ta, gecelik dolar-lira swaplarındaki oran yüzde 12’den fazla yükselerek, 2003’ten bu yana en yüksek seviye olan yüzde 34,5’e yükseldi. Yapılan; yabancıların lirayı açığa satmasını (yani TL’deki değer kaybını) önlemek için ülke dışındaki lira likiditesini azaltmaktı. TL likiti azalınca, yabancılar da ellerindeki bono ve tahvilleri satmaya başladı.

Her ilacın yan tesiri olduğu gibi bu adımın da yan etkileri oldu. Azalan TL hacmi, faizleri yükseltti… Ağustos ortasında, Merkez Bankası’nın fonlama maliyeti ile piyasa gösterge faizi arasındaki uçurum 1.000 baz puana çıktı. Bu arada, gösterge tahvil faizi yüzde 28’i aşmıştı. Kısacası, alınan önlemlerin maliyetini faiz tarafında ödemeye başladık.

Merkez Bankasından bağımsız artan faiz, kontrol dışı artıştır.
Aslına bakarsanız ekonominin küçüleceği Ağustos ayında belli olmuştu. Faizler haddinden fazla artmıştı. Ekonomi kontrolden çıkmıştı, çünkü Merkez Bankası’ndan bağımsız artan faiz, kontrol dışı artıştır. Merkez Bankası da kendinden bekleneni yaptı ve Eylül toplantısında faizleri yüzde 24’e yükseltti. Bunun yanı sıra gecelik vadede gerçekleştirilen fonlamanın da haftalık vadeye çevrileceğini söyledi. Tekrar ortodoks döneme geri dönmüştük!! Yüzde 24 güzel bir orandı, Eylül 2019 enflasyon beklentisinin üzerine CDS eklenmesine rağmen reel faiz oluşabiliyordu. Aynı gün 6,35 seviyesinde dolanan kur bir anda 6,00 seviyesini test etti. Daha sonra tekrar 6,30’a çıktı.

Bu da ekonominin şoklara olan zafiyetinin göstergesiydi.
Yazmadan geçemeyeceğim, BDDK ve Merkez Bankası elinden geleni yapıyordu fakat piyasa faiz dışındaki olayları faiz kararının önüne koymuştu… Piyasanın önceliği papaz kriziydi. Faiz kararının tesiri azalıp doların yönünü yukarı çevirdiği sırada Brunson krizi ile ilgili gelişmeler başlamıştı bile… Papaz krizinin sona ereceği beklentisi doları 5,8’li seviyelere indirdi. Tahliye kararını takip eden günlerde de düşüş devam etti. Brunson sonrası doların aşırı değer kaybı bize şunu gösteriyordu; piyasa, Brunson tahliyesine, Merkez Bankası faiz hamlesinden daha fazla önem vermişti. Bu da ekonominin şoklara olan zafiyetinin göstergesiydi. Piyasa bunu ittifakın çökeceği endişesi ve kasımdaki düşük enflasyon akabinde Merkez Bankası’nın faizleri indireceği korkusu ile birkaç defa daha gösterdi.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com