Ekonomide dipten dönüş başladı mı?

MDN İstanbul

Ağustos ayında yaşanan kur şoku sonrası artan faizler, eylül ve ekim aylarındaki zirve noktalarından sonra belli seviyelere inmesine rağmen, seçim nedeniyle artan siyasi tansiyon ve sonrasına yönelik yeni bir şoktan çekinenler, kelimenin tam anlamıyla bir süredir dövize yığınak yapıyor. Zaten bu durum da kendisini Merkez Bankası’nın istatistiklerinde gösteriyor. Şöyle ki, 15 Mart ile biten haftada bankalar ve katılım bankalarındaki yurtiçi yerleşiklere ait döviz mevduatı artışı 4 milyar dolara vardı.
Yurtiçi yerleşiklerin bankalardaki toplam döviz mevduatı 175,8 milyar dolara yükseldi. Böylece döviz hesaplarında 7 Eylül’de 2018’de başlayan artış, altıncı ayında 25 milyar dolara vardı. Buradaki artışın önemli bir bölümü de kurumlardan değil, gerçek kişilerden kaynaklanıyor. Oysaki Türkiye’de bireylerin döviz borcu bulunmuyor. Ekonomistlere göre eğilimde, geçen yıl seçim öncesi başlayan dövizdeki artışın, seçim sonrası ağustos ayında kur şokuna dönüşmesinin etkisi var. Uzmanlara göre, yerel de olsa bir seçime gidiyor olmamız belli bir siyasi belirsizlik içeriyor ve bireyler tarafında asıl korku ve beklenti, seçim sonrasında kurun yeniden artabileceği yönünde.

Bankaların kaynak maliyeti düşüyor
Ancak ekonomistler, seçim sonrasında bu korkunun tırpanlanacağını bekliyor. Beklentinin nedeni ise faizlerde, eylül ve ekim ayındaki zirvelerine göre önemli düşüş yaşanması ve şubat başındaki taban seviyelerine göre, kredi piyasasının dipten dönmesine bağlıyorlar. Öte yandan ABD merkez bankası FED’in 20 Mart’ta yapılan toplantıda faizlere dokunmazken, 2019 yılı için faiz artırım tahminlerini sıfırlamasının Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere olumlu yansıması bekleniyor. Üzerine bir de FED’in bilanço daraltmayı mayıstan itibaren kademeli başlayarak eylül ayında sonlandıracak olması da piyasaları rahatlatan bir başka etken olarak gösteriliyor. Zaten bu açıklamalar da ABD faizleri ve küresel faizler üzerinde de gevşetici etki yarattı. ABD 10 yıllıkları 2,62’den 2,49’a kadar geriledi ve 2,50 düzeyinde dalgalanmaya geçti. Karar sonrası Türkiye’yi asıl ilgilendiren Libor faizleri de dolar bazlı olarak bir yıllık vadede yüzde 2,85’ten 2,81’e kadar indi. Bu oran yılbaşı civarı yüzde 3,15’e kadar yükselmişti. ABD’nin faiz kararından Türkiye’nin somut yararı asıl Libor faizleri üzerinden oluyor. Yani Türk bankaların kaynak maliyetleri azalıyor.
Kredi tarafına bakıldığında ise ağustos sonrasında azalmakta olan bankaların verdiği kredilerin, şubat başında dip yaptıktan sonra yeniden artışa geçtiği görülüyor. Şöyle ki, kredilerin son 1,5 ayda 77 milyar lira arttığı görülüyor. Son dönemde kredilerin artmasında ise faiz oranlarının düşmesi ve ekonomiyi canlandırmak üzere başta kamu bankaları olmak üzere özel kredi paketlerinin hazırlanmasının rol oynadığı belirtiliyor. Rakamlara bakılacak olursa, 1 Şubat’ta 2 trilyon 248 milyar liraya kadar inen yurtiçine krediler, 15 Şubat itibarıyla 2 trilyon 326 milyar liraya yükseldi. Buradaki artış da 77 milyar lira ve yüzde 3,4. Banka üst düzey yöneticilerine göre, kredilerdeki bu artış nisanda da devam edecek. Peki, ekonomik büyüme açısından hayati önem taşıyan kredi artışında bu seviyeler yeterli mi ya da sürecek mi?
Uzmanlara göre mevcut tabloya bakarak “Dipten dönüş kesin olarak başladı” demek mümkün. Diğer yandan, bütçe verileri ve iş gücündeki seyrin ise toparlanmanın beklenenden zorlu olacağını gösterdiğini belirtiyorlar. Bir başka ifade ile yılın ikinci yarısında beklenen makro sıçramanın cılız olacağı ve az hissedileceğinin altını çiziyorlar. Ekonomistlere göre tam da bu nedenle, kur istikrarı ve onun sağlayacağı dezenflasyon trendi hayati önemde.

Bunu Paylaşın