ATATÜRK, KABOTAJ VE DENİZ

MDN İstanbul


Kabotaj, bir devletin bir limanından alınan yük ve yolcuların, aynı devletin diğer bir limanına deniz yoluyla nakledilmesidir

Ülkemizde her yıl 1 Temmuz’da kutlanan “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”; 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşmasının 28’inci maddesi gereğince kapitülasyonların kaldırılması ve 19/4/1926 tarihli ve 815 sayılı Kabotaj Kanunu’nun, tam/gerçek adıyla ”Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) Ve Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayı San’at Ve Ticaret Hakkında Kanun”un kabul edilmesinin ardından yürürlüğe girişinin yıl dönümüdür. Yani karasularımızdaki yabancı ayrıcalıkların kaldırılıp Türk Devleti hâkimiyetiyle bu imtiyazın Türklere verilmesinin yasal zemine kavuştuğu tarihtir.

Osmanlı Devleti 1’inci Dünya Savaşı’nın ardından hem maddi hem de manevi anlamda büyük yıkıma uğradı. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması ile boğazlar ve limanlar yabancı ülkelerin yönetiminin eline geçti. Savaştan sonra ülkenin yeniden ayağa kalkması gerekiyordu, bu sebeple de Mustafa Kemal Atatürk yeni ekonomik girişimlerde bulunulması gerektiğinin farkındaydı. 4 Mart 1923 ‘de İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplandı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ekonomisine güç sağlayabilecek çözümler konuşuldu. 20 Nisan 1926’da Kabotaj Kanunu kabul edildi ve 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk limanları özgürlüğüne kavuştu.

Kabotaj Kanunu’nun “Türkiye limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile klavuzluk ve römorkaj hizmetleri, Türk vatandaşları ve Türk bayrağı taşıyan gemilerce yapılır” hükmü ile; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm karasuları ve limanları arasındaki deniz ticareti, yolcu taşımacılığı, dalgıçlık, rehberlik, kaptanlık, tayfalık vs. hepsi yeni Türk Devleti’nin yönetiminin altına girdi. Bu yasa ile beraber Türkler kendi limanlarında,  akarsularında, göllerde, Marmara Denizi ve boğazlarda tam bağımsızlığını kazanmış oldu. Böylelikle ekonomide ilk bağımsızlık elde edildi.

Donanmasız Anadolu olmaz
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuvvetli bir donanmaya sahip olması gereğine inanmış ve denize ait konulara ağırlık verip deniz kuvvetinin diplomasi alanında oynadığı rolü daima takdir etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Deniz Kuvvetleri’ne verdiği önem ve destek, onun TBMM’deki söylev ve demeçlerinin yanı sıra yapmış olduğu yurtiçi gezilerindeki söylev ve demeçlerinde de görülmektedir. Mustafa Kemal Atatürk 11-21 Eylül 1924 tarihleri arasında, Cumhuriyet Donanması’nın ilk denize çıkan gemisi HAMİDİYE Kruvazörü ile Karadeniz seyahatine çıkmıştır. Bu seyahati esnasında gemi subaylarına sıklıkla vurguladığı husus şöyledir, “Donanmasız Anadolu olmaz. Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Donanmamız izlediğimiz politikanın da kuvvetli desteği olacaktır.”

Dünyada bir ilk: Seyyar sergi gemisi
Karadeniz Vapuru Projesi, Cumhuriyet’in ilanından 3 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisiyle hayata geçirildi. Kabotaj uygulamasına hazırlık kapsamında Seyr-i Sefain İdaresine bağlı 4.765 grostonluk Karadeniz Vapuru sergi alanı haline getirilerek, ülkenin kültür ve ekonomisinin yabancı devletlerde tanıtımını yapmak amacıyla 1926 yılının Haziran-Eylül ayları arasında Akdeniz, Atlas Okyanusu, Afrika ve Avrupa kıyılarındaki limanlarda dolaştı. 12 ülkede 16 şehri ziyaret eden ve 86 günde 10 bin mil yol alıp yüzbinlerce insanla karşılaşan gemi, hareketinden 3 ay sonra, 5 Eylül 1926 pazar günü İstanbul’a döndü. 95 kişilik sergi heyeti ve memurlarının yanı sıra, 47 kişilik Riyaset-i Cumhur Orkestrası da görev aldı. Gemide 16 balo düzenlendi, hariçte 36 ziyafete iştirak edildi.  Bütün limanlarda gemiyi ziyaret edenlerin 65 bin kişiye ulaştığı tahmin ediliyor.

Deniz uzun süre şehirlerarası ulaşımda kullanıldı
Türk denizciliği sadece yük taşımacılığı, gemi inşa gibi alanlardan ibaret değildi,  1960’ların sonlarına kadar Türk halkı şehirlerarası seyahatlerini hem demir yoluyla hem de deniz yoluyla yapabiliyordu. Her iki ulaşım biçimi de oldukça ekonomikti. Halkın şehirlerarası ulaşımı için kıyı şeridinde “Sürat Postaları” bulunmaktaydı. Ayvalık Sürat Postası, İzmir-Mersin Sürat Postası, Trabzon Postası ulaşımda büyük kolaylık sağlamaktaydı. Ayvalık Sürat Postası seferlerini yapan Mersin Vapuru, Sirkeci Rıhtımı’ndan akşam saat 17.00’da kalkıp sırasıyla; Gelibolu, Çanakkale, Küçükkuyu, Edremit, Burhaniye ve Ayvalık’a giderdi. Dönüşte ise bu iskelelere ilaveten Altınoluk İskelesi’ne de uğrayarak Sirkeci İskelesi’ne gelirdi. İzmir-Mersin Sürat Postası seferlerini yapan Cumhuriyet Vapuru, Galata Rıhtımı’ndan çarşamba günleri hareket eder ve önce İzmir’e uğrardı. Ardından da Antalya, Alanya ve Mersin giderdi. Dönüşte ise; Taşucu, Anamur, Alanya, Antalya, İzmir ve İstanbul şeklinde seferini tamamlardı. Trabzon Postası seferini yapan İzmir Vapuru ise her perşembe akşamı Galata Rıhtımı’ndan hareket ederek; Zonguldak, İnebolu, Sinop, Samsun, Ünye, Fatsa, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Hopa’ya giderdi. Dönüşte Pazar İskelesi ile Rize, Of, Sürmene, Trabzon, Polathane, Görele, Giresun, Ordu, Fatsa, Samsun, Sinop ve İnebolu’ya da uğrayarak İstanbul’a ulaşırdı.

“…Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü: Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız…”  

Mustafa Kemal Atatürk

 

 

 

Bunu Paylaşın