Yüce Yöney – Gerçeği reddetmenin bedelini hep beraber öderiz

MDN İstanbul

Drought land

Geleceğimizi yok etmemek için iklim değişikliğinin önüne geçecek önlemleri almalıyız.Farklı ekonomik çıkarları bir kenara koyarak karbondioksit emisyonlarını azaltmalıyız. Devletlerin anlaması gereken bu: Başka çare yok!

Geçen ay Küresel Karbon Projesi’nin (Global Carbon Project / GCP) yıllık güncellemesi olan Küresel Karbon Bütçesi 2017’ye dair yayınlanan duyuru gayet net bir bilgi içeriyordu: Küresel karbondioksit emisyonları üç yıllık duraklamanın ardından yükselişe geçiyor.

Verilen bilgiye göre, fosil yakıt ve sanayi kaynaklı küresel karbondioksit emisyonlarının 2017 sonu itibariyle, bir önceki seneyle karşılaştırıldığında (belirsizlik aralığı binde 8 ile yüzde 3 arası olmak üzere) yaklaşık yüzde 2’lik bir artış göstermesi bekleniyor.

12 yaşını dolduran Küresel Karbon Bütçesi, dünya ülkelerinin yaktıkları fosil yakıt miktarı ve bunun nereye vardığının detaylı bir incelemesini sunuyor; 15 ülkeden, 57 araştırma kurumundan 76 bilim insanı tarafından hazırlanıyor.

2017 Karbon Bütçesi’nde öne çıkan noktalar şöyle:

– İnsan faaliyetlerinin tamamından (fosil yaktılar, sanayi ve toprak kullanımı) kaynaklanan küresel karbondioksit emisyon miktarı 2017’de yaklaşık 41 milyar ton karbondioksite çıkacak.

– Fosil yakıt ve sanayi kaynaklı küresel karbondioksit emisyon miktarı 2017’de yaklaşık olarak 37 milyar ton karbondioksite çıkacak.

– 2017 yılında fosil yakıtlardan ve sanayiden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarında yüzde 2’lik (yüzde 0,8 ile yüzde 3 arası) bir büyüme öngörülüyor. Bu durum, neredeyse sıfır büyüme yaşanan üç yılın ardından (2014-2016) meydana geliyor.

– Çin’de emisyonların 2017’de yüzde 3,5 oranında (yüzde 0,7 ile yüzde 5,4 arası) artması bekleniyor.

– ABD emisyonlarının 2017’de yüzde 0,4 oranında azalması bekleniyor. Bu azaltım oranı son on yılda yaşanan yılda ortalama yüzde 1,2’den daha düşük ve kömür tüketiminde beklenmeyen bir artıştan kaynaklanıyor.

– Hindistan’ın emisyonlarının 2017’de yüzde 2 oranında artması bekleniyor. Bu oran hükümetin ekonomiye yaptığı ciddi müdahaleler sonucunda son on yılda görülen yüzde 6’lık yıllık ortalama artışın altında.

– Avrupa’nın 2017 emisyonlarının şimdilik yüzde 0,2 oranında azalması bekleniyor. Bu artış, Avrupa’da son yılda yaşanan yüzde 2,2’lik ortalama yıllık artışın altında.

– Küresel toplamın yüzde 40’ını teşkil eden diğer ülkelerin emisyonlarının da 2017’de yüzde 2,3 oranında artması bekleniyor.

– Yenilenebilir enerjide, son beş yıl içinde yılda yüzde 14’lük hızlı bir artış görüldü.

– Son on yılda (2007-2016) küresel emisyonların yüzde 20’sini teşkil eden 22 ülke ekonomileri büyürken, emisyonlarını azalttı. Rapora göre, son yıllarda rüzgar ve güneş enerjisi gibi teknolojiler dünyada yılda yüzde 14 oranında arttı.

Konuyla ilgili açıklama yapan raporun baş araştırmacısı ve Doğu Anglia Üniversitesi Tyndall İklim Değişikliği Araştırmaları Merkezi Direktörü Profesör Corinne Le Quéré “Bütçe”ye dair sözleriyle hemen harekete geçilmesi yönündeki uyarıyı bir kez daha vurguluyordu: “Üç yıllık duraklamanın ardından, küresel karbondioksit emisyonlarının tekrar yükselişe geçtiği görülüyor. Bu son derece büyük bir hayalkırıklığı. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan toplam küresel karbondioksit emisyonlarının 41 milyar tona ulaştığı tahmin edildiği 2017 yılında, ısınmayı 1ºC derecelik hedef bir yana, 2ºC derecenin oldukça altında tutabilmemiz için bile zaman daralıyor. Bu yıl iklim değişikliğinin daha yoğun yağışlar, yükselen deniz seviyeleri ve okyanusların ısınmasıyla, kasırgalara bağlı olarak ne denli güçlendirebildiğini gördük. Bu gelecekte olacakları bize gösteren bir pencere. İklim değişikliğiyle mücadele etmek ve etkilerini sınırlandırmak için, önümüzdeki birkaç yıl içinde küresel emisyonların zirve noktaya çıkmış olmasını sağlamamız ve ardından emisyonları hızlıca aşağıya çekmemiz gerekiyor.”

Bütçe’nin eş yazarlarından ve araştırmalardan birini yürüten Oslo merkezli CICERO’nun araştırma direktörü Glen Peters emisyonların 2017 yılında tekrar yükselişe geçmesinin başlıca sebebi olarak küresel emisyonların yüzde 28’ini oluşturan Çin’deki yükselişin altını çiziyordu.

Raporun bir diğer eş yazarı, GCP Yönetim Kurulu Eş Başkanı ve Stanford Üniversitesi Dünya Sistem Bilimi Profesörü Robert Jackson da birçok etkenin 2018 yılında da yükselişin devam edeceğine işaret ettiğini söylüyordu. “Bu ciddi bir sorun. Küresel ekonomi yavaş yavaş toparlanıyor. Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) arttıkça, daha fazla üretim yapıyoruz ve dolayısıyla daha çok emisyon ortaya çıkıyor.”

Ancak, rapordaki bu can sıkıcı vurguya rağmen rapor ekibi, bunun küresel emisyonların zirve noktaya çıkması sürecinde yaşanan tek seferlik bir durum mu, yoksa küresel emisyonların yükselmesine sebep olacak yeni bir sürecin başlangıcı mı olduğunu söylemek için henüz çok erken olduğunu belirtiyordu. Uzun dönemde emisyonların 2000’lerdeki yıllık yüzde 3’ten büyük artış oranlarına geri dönmesi olasılığının olmadığını, Paris Anlaşması’nda sunulan ulusal emisyon hedefleri doğrultusunda, yatay bir seyir izlemesi ya da çok az bir artış göstermesini daha büyük bir olasılık olarak değerlendiriyordu.

Durum böyleyken Türkiye hatırlanacağı gibi kasım ayında Almanya’nın Bonn kentinde 23’üncüsü düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansı’ndan (COP23) talepleri kabul edilmediği için çekildi. Basında çıkan haberlere göre, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki çekilmenin gerekçesini, Türkiye’nin statüsünün para verecek ülke olduğunu ama para alması gereken ülke konumunda olması gerektiğini söyleyerek açıklamıştı. Ayrıca, karbon emisyonunda azaltım istenmesine de karşı çıkmıştı. Bunu “Dünyanın yalnızca 0.7’sini kirlettiğimiz halde bizden mutlak karbon emisyonu azaltımı isteniyor. Köprü, termik santral gibi çok sayıda yatırımın önünü iklimi kirletme bahanesiyle kesecekler” sözleriyle dile getirmişti ve eklemişti: “Diyoruz ki ‘Taleplerimiz yerine gelmediği sürece Paris Anlaşması’na taraf olmayacağız’, bunu Meclis’e getirmeyeceğiz.”

Paris Anlaşması fosil yakıtların terk edilerek rüzgâr, güneş ve diğer temiz enerjilere geçilmesini amaçlıyor, küresel sıcaklık artışının sanayi devri öncesine kıyasla 2 derecenin altında tutulmasını öngörüyor.

Belki de Dünya Sağlık Örgütü’nün de aralarında yer aldığı 26 kurumun araştırmasına bakarak neyin niye gerekli olduğunu daha kolay anlayabiliriz. Araştırmaya göre, iklim değişikliği milyonlarca insanın sağlığını etkiliyor. Ekim ayında, Lancet tıp dergisinde yayınlanan araştırmada, iklimde meydana gelen değişimler, milyonlarca insanın sağlığını etkileyen bir kamu sağlık krizine neden oluyor. 2000-2016 yılları arasında, havayla bağlantılı felaketlerde yüzde 46 artış kaydedildi. Kalp krizinden böbrek yetersizliğine kadar pek çok sağlık sorunu riski yaşayan 65 yaş üstü 125 milyon yetişkin aşırı sıcaklara maruz kaldı. Deng humması adlı hastalıktaki artış 1950’den bu yana iki katına çıktı, yılda 100 milyon kişi bu hastalığa yakalandı. Hastalık hariç iklimle bağlantılı ekonomik kayıplar 2016’da 129 milyar dolara vardı. Asya ve Afrika’daki 30 ülkede açlık çeken insanların sayısı 1990’dan bu yana, 398 milyondan 422 milyona çıktı. Araştırmada ayrıca yıllık bazda hava kirliliğiyle bağlantılı milyonlarca ölümün en az 800 bininin kömür kullanımıyla ilişkili olduğuna da dikkat çekiliyordu.

Araştırmada, iklim değişikliğinin tarımdaki etkisi de yer aldı. Sıcaklıktaki 1 derecelik artışın küresel buğday üretiminde yüzde 6, pirinç üretiminde ise yüzde 10 düşüşe yol açtığı belirtildi.

Bunu Paylaşın